“Ben”den Başka “Ötekini” de Yaratıyor, Sonra Başarı İstiyoruz… Y.Doç. Dr. Göktan Ay


Toplam Okunma: 2315 | En Son Okunma: 07.05.2024 - 22:16
Kategori: Fikir Yazıları

Yönetenler; sinirlenmemeli, dolduruşa gelmemeli, aklın yolundan ayrılamamalı, duygusal hareket etmemelidir. Ancak, yönetenler, “kurumların kalıcı, yönetenleri gidici olduğu” doğa kanunu olduğu halde, alttakileri yönetecekleri yerde, yanlış ve duygusal uygulamaları ile “ötekileşiyor” veya” ötekileştiriyor”, bu da üretimi etkiliyor…“Ben” kendimi ancak “ötekiler” sayesinde bilebilirim. Öteki bendeki olumlu ve olumsuzlukları bildirir, bu da insanın gelişimi için çok yararlıdır…

25 Nisan 2009 de Bahçeşehir Üniversitesi Beşiktaş Kampüsü’nde “Ben ve Öteki; Ötekileştirmenin Kaynakları ve İşleyiş Süreçleri”” adı ile ilginç bir toplantı yapıldı.

Cumartesi olmasına rağmen seyirci sayısı fena değildi. Açış konuşmasını yapan Rektör, Prof. Dr. Ülke Arıboğan, her zamanki gibi; olgun, seviyeli, yol gösterici, düşündürücü bir konuşma yaptı. Sn. Arıboğan, katıldığı toplantılarda, hazırlıklı, birikimli konuşmaları ile olumlu not alıyor.

Sn. Arıboğan konuşmasında; “İnsan ciddi biçimde kendini tanımlarken ötekine ihtiyaç duyuyor. Etnik kimlik çerçevesinde kendini ‘Ben Kürt değilim’, ‘Ben Hıristiyan değilim’ diye tarif edebiliyor”. Ötekini biz yaratıyoruz, üstelikte ötekinin ne olduğunu bilmeden… Sonra da yarattığımız bu olguyu yorumlamaya çalışıyoruz. Ötekileştirme her alanda var..ancak bunların sınırları nedir? Olumlu hale nasıl getirebiliriz? Ortasını nasıl bulabiliriz? sorularının cevaplarını bu toplantıda almayı umuyoruz” dedi.

Toplantı 2 oturum halinde düzenlenmişti:
1. oturumda “Ben ve Öteki Bağlamı” başlık seçilmişti ve Doç. Dr. Yeşim Korkut, “Ruhsal Olarak Ötekine Duyulan İhtiyaç ve Ötekileştirme”, Uz. Psikolog Leyla Navara, “Gruplarda Ötekileştirme ve Günah Keçisinin İşlevi”,, Doç. Dr. Leyla Neyzi, “Öteki I eştirmeyi Araştırma ve Çözüm Önerilerinde Antropoloji ve Sözlü Tarihin Kullanımı” başlıklı konuşmalarını sundular.

Öğleden sonraki oturumda ise başlık “Ötekileştirme Sosyal ve Siyasi Bağlam”dı ve Doç. Dr. Örsan Öymen, “Bilgi, Ahlak ve Siyaset Felsefesi Bağlamında Öteki Sorunu”, Prof. Dr. Binnaz Toprak, “Türkiye’de Farklı Olmak”, Prof. Dr. Fuat Keyman, “Öteki ile Karşılaşmalar, Birlikte Yaşamak Nasıl Sağlanabilir?” başlıklı konuşmalarını sundular. Toplantıları Doç.Dr. Kaan H. Ökten yönetti.
Değinilen konularda şöyle sıralandı;

“Öteki”si olmayan “ulus/millet” yoktur. Öteki adeta bir düşmandır.
Öteki nereye kadar “pozitif”, nereye kadar “negatiftir?” Bu cevabı zor bir sorudur.
Sosyal bilimciler bunu “araştırmaya çalışıyor”, siyasiler ise “denge” kurmaya çalışıyor, bazen de “taraf” oluyor.
Yönetenler; sinirlenmemeli, dolduruşa gelmemeli, aklın yolundan ayrılamamalı, duygusal hareket etmemelidir. Ancak, yönetenler, “kurumların kalıcı, yönetenleri gidici olduğu” doğa kanunu olduğu halde, alttakileri yönetecekleri yerde, yanlış ve duygusal uygulamaları ile “ötekileşiyor” veya” ötekileştiriyor”, bu da üretimi etkiliyor.
“Ben” kendimi ancak “ötekiler” sayesinde bilebilirim.Öteki bendeki olumlu ve olumsuzlukları bildirir, bu da insanın gelişimi için çok yararlıdır.

“Gelişmek” için “ötekine” ihtiyaç duyulur. Sendeki eksiklik ya da fazlalıkları “öteki” söyler.
Öteki “Müslümana” göre “Hıristiyan”, “Kürte” göre “Türk” (ya da tersi) olabiliyor.
Bazı insanlar “günah keçisi” olarak ötekini alıyor, “kendi hatalarını” onun üzerine atmaya çalışıyor. Günah keçisi yok olunca sorunların kalkacağı zannediliyor.

İnsanlar bir başkasında olana “haset” ederler, kendilerinde olmasını isterler. Sahip olamayan, sahip olana “nefret” etmeye başlıyor. Bu son derece yanlıştır.

Bunu kendi sanat alanında düşünürsek;
THM uzmanına göre TSM, TSM uzmanına göre THM, Batı Müziği uzmanına göre Türk müziği (veya tersi) “öteki” olabiliyor…
Bir “yorumcuya” göre “diğeri”, bir “kuruma” göre “diğer kurum” “öteki” olabiliyor.

Sanat alanında “ötekileşme”, sahip olunamayan duygulardan hareketle “kıskançlığa, nefrete dönüşebiliyor…”
Yine, özellikle bayanlarda; kilo, boy/bos, çekicilik, güzel ses “haset” sebebi olabiliyor ve “ötekileşmeyi hızlandırıyor…”
Birilerinde olan; çalışkanlık, üretim, çevre, birikim, olmayanlarca “kıskançlık” yaratılarak “ötekileştiriliyor”,

İnsanlarla “iyi ilişkiler kurabilen ve farklı olmayı başaranlar”, iyi ilişki “kuramayanlarca” “ötekileştirilmeye çalışılıyor…”
Sanat alanında, “farklılıkların” birleşerek bir “orkestra gibi güçlü” olacakları unutuluyor, “bir adım atılması” karşıdan bekleniyor, bu da, zaman kaybı nedeni ile “ötekileşmeyi hızlandırıyor…”

Yönetici olan kişiler; kendini, içinde yetiştiği arkadaşları arasından çekerek, tamimler yayınlayarak, sanatçıların saçına/giyimine v.b. karışarak, huzursuzluk ortamı yarattığını, böylece “ötekileştiğini fark edemiyor…”
“Önceki kabinenin en mütevazı bakanlarından Yazıcıoğlu, kırmızı plakalı makam aracını da Çelik’e devrettikten sonra eski günlerine döndü. Halkın arasına karışan Yazıcıoğlu, TBMM’ye girerken de yürümeyi tercih etti. AKŞAM’ın objektifine takılan Said Yazıcıoğlu, Meclis’in Dikmen Kapısı’ndan yaya olarak içeri girerek partisinin grup toplantısına katıldı. Yazıcıoğlu, kırmızı ışıkta bir süre bekledi.”*
“Ötekileşmenin”; farklı ve faydalı, neticeye ulaşan, topluma/kamuoyuna ulaşacak işlerle içselleştirilebileceği/başarılabileceği düşünülemiyor…

İnsanlar, özellikle bir göreve gelmişlerse, sürekli kendilerinin “methedilmesini istiyor”, “eleştiriye tahammül edemiyor”, bu da “ötekileşmeyi” hızlandırıyor…

Kendi gibi düşünmeyeni “öteki” görüp, “düşman” ilan etmek, saygınlığı azaltıyor.

Farklılıklara “saygı” gösterip, paylaşım içinde bulunmak, her geçen günü “sevgi” ile örmek, “disiplinli” bir hayatla üretime gitmek, başarı için “ötekine” de yer vermek en doğru yol olsa gerekir….

“Uzun bir zamandan beri koro halinde yapılan bir suçlama var: Tek tip adam yetiştirmek. Bazen söze şöyle başlanıyor: ‘Eğitim faaliyetleri iyi de sonuçta tek tip insan yetiştiriyorlar.’ Bahsi geçen insanlara bakıyorsunuz; hiç de tek tip gibi durmuyor. Her yaştan, her meslekten, her yöreden insanlara nasıl tek tip gömlek biçeceksin ki! Üstelik bahsi geçen kitleler bu ülkenin eğitim seviyesi en yüksek sivil toplum katmanını işaretliyor. İçinde bilim adamları mı dersin, sanatçılar mı ararsın; hepsi mevcut. Zengin de var fakir de. Tabiri caizse her biri cins zekâ ve eşsiz bir tecrübe. Böyle bir topluluğa ‘gelin sizi tek bir kalıba dökelim’ deseniz razı olurlar mı? Mümkün değil! Hele bu çağda! Dünya bu kadar şeffaflaşacak, insanın bilgiye erişimi bu kadar sürat kazanacak ve siz diyeceksiniz ki: ‘Ey millet deli gömleği giyer gibi şu kefene sarılın bakalım!’ Olacak iş mi bu! Acaba tek tip üzerine ezber yapanlar, aynı tarz giyinen, aynı renkleri tercih eden, aynı şekilde tıraş olan; yani görüntü itibarıyla birbirine benzeyen insanları mı kastediyor? Ortada böyle bir durum da yok. Bıyıklısı bıyıksızı, atkuyruklusu dazlak kafalısı, ‘keçi sakallısı sakalsızı, başı açığı kapalısı; hepsi evet hepsi var bahsedilen topluluklar arasında. Bir kitlede profesöründen öğrencisine, ressamından öğretmenine kadar her çeşit insan olur da değişik tipler olmaz mı?”**

İsterseniz son söz olarak Pir Sultan Abdal’a kulak verelim;
“Mevlâ’m Çün Yarattı Ahmed’i Nurdan
İnsan Olan Gelir Nura Çevrilir
Böyle Kurulmuştur Bu Çarh-ı Devran
Mansur Olan Gelir Dâra Çevrilir
***
Yegin Sular Dâim Engine Akar
Pervaneler Özün Odlara Yakar
Serçe Kanda Olsa Aslına Çeker
Bülbül Olan Gelir Güle Çevrilir
***
Gümanlı Gönülde Nur Mu Eğlenir
Cennet Haricinde Hur Mu Eğlenir
Arisiz Kovanda Bal Mi Eğlenir
Ari Olan Gelir Bala Çevrilir
***
Bir Sürçmekle At Ayağı Kesilmez
Bir Suç İle Âdemoğlu Asılmaz
Bu Yolu Erenler Kurdu Basılmaz
Yol Ehli Kandaysa Yola Çevrilir
***
Pîr Sultan Abdal’ım Yatır Hastadır
Elinde Gülleri Deste Destedir
Âdemoğlu Bir Acayip Nesnedir
Muhabbetle Tatlı Dile Çevrilir.”

Başka söze gerek var mı?.. Beş parmağın bir olmadığı, aynı anne-babadan olan çocukların dahi farklı olduğu doğanın bir gerçeği iken, yapay/benlik duygularla “ötekileşmenin/ötekileştirmenin” anlamsızlığı gün gibi ortadır.

* Aydoğan, Reşit; Gitti kırmızı plaka geldi kırmızı ışık!, Akşam, 06.05.2009
** Dumanlı, Ekrem; Tek tip insan mı, tek tip toplum mu?, Zaman, 21.04.2009




Hoşgeldiniz