Türk Müziği’nin Çınarı Etem Ruhi Üngör…


Toplam Okunma: 7059 | En Son Okunma: 28.03.2024 - 10:48
Kategori: Tarih ve Anılar

Diğer müzikolojik çalışmalarının yanı sıra Musiki Mecmuası (500. sayı 1998) ve Türk Çalgıları konusundaki iddialı çalışmalarıyla müzik hayatımıza imzasını atan Etem Ruhi Üngör (d.1922) 10 Ağustos 2009 (dün) sabah bakkaldan dönüşü sırasında geçirdiği kalp krizi sonucu 87 yaşında hayata gözlerini yumdu. TBMM Üstün Hizmet Ödülü sahibi olan Üngör, en son İcanas 38’de(2007) Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yüksek Kurumu tarafından bilim, fikir ve sanat alanında çok önemli başarılara imza atmış kişi olarak101 Türk büyüğü arasında ödüle layık görülmüştü.

Kadıköy Şemi Sokak üzerinde bulunan Eser Apartmanı’nda tek başına yaşayan Etem Ruhi Üngör sabah erken saatlerde gittiği bakkaldan ekmek ve süt alan Üngör tam evinin önüne geldiğinde kalp krizi geçirerek yere düştü. Yakındaki vatandaşlar tarafından çağrılan ambulans sağlık ekipleri gelerek yaptıkları kontrolde Üngör’ün hayatını kaybettiğini belirledi. Durum saat 08:00 sıralarında polise bildirildi. Etem Ruhi Üngör saatlerce yerde kalırken olay yerine savcının gelmesi beklendi. Savcının uzun süre gelmediğini belirten Üngör’ün bir yakını duruma tepki gösterdi. Savcının 11:00′de gelip incelemesini yapmasının ardından Üngör’ün cesedi Haydarpaşa Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi morguna kaldırıldı.(1)

Tansel Tüzel’in THY Sky Life Dergisindeki Yazısı:

Yüz Metrekarede Çalgı Müzesi…

Öyle bir aşk ki, 50 yıl önce başlamasına karşın heyecanından yitirmek bir yana artarak sürüyor…
Aşka düşen, etnomüzikolojik araştırmalarıyla uluslararası üne sahip Etem Ruhi Üngör; peşinde 20 bin 796 kilometre (2765 mil) yol kat ettiği, şehir şehir, köy köy dolaştığı ise Türk çalgıları. Yüz metrekarelik evinin her santimi kitapla ve çoğu kişinin ismini dahi duymadığı benzersiz 700 çalgıyla bezeli. Paha biçilmesi zor eserler arasında Tanburi Cemil Bey’in 1887 Uzunyan yapısı tanburu, Sultan Abdülaziz’in 1840 Kosti Ventura yapısı lavtası, Neyzen Tevfik, Neyzen Şevki Sevgin ve Giriftzen Asım Bey’e ait giriftler, 18. yüzyıldan kalma altı burgulu ve beş burgulu iki santur, koşneyler (çifte), kemençeler, rebablar bulunuyor. Sahiplerinin alışkanlıklarını ele veren bu yapıtlar arasındaki metal bir ney belki de parçaların en ilginci. Neyzen Tevfik’in alkol komasına girdiği yıllarda kaldırıldığı Bakırköy’de, neylerinin diğer hastalar tarafından kırılmasından bıkıp da karyola demirinden yaptığı ney, yine Neyzen’e ait bir başka ahşap neyin yanında asılı.

20 yıl boyunca kanun çalan ve çalmaktan öte bir zevk olamayacağını düşünen Üngör, tek başına ve hiç karşılık beklemeksizin Türk çalgılarını biraraya toplama, son üretilen etnik yapıtlara ulaşabilme pahasına her şey gibi kanun çalmaktan da vazgeçmek zorunda kalmış. Kimi zaman teneke bir kemanenin peşinde, İstanbul’dan geldiği için kendini maliyeci sanan bir çiftçiyi saatlerce tarlada beklemiş, kimi zaman da şans yüzüne gülmüş, merakını bilenler ona gelmiş. Sultan Abdülaziz’in torunu Gevherin Sultan methini duyduğu Etem Ruhi Üngör’ü evine davet ederek dedesinin lavtasını hediye edivermiş.

Dünyanın en uzun süre yayımlanan iki müzik bilimi dergisinden biri olan ‘Musiki Mecmuası’nı, kurucusu Sadettin Arel’in ölümünden sonra 41 yıldır tek başına çıkaran Etem Ruhi Üngör’ün sevgili çalgılarının yoğun olarak yer aldığı salonunun en göze çarpan eşyası ise eski Türkçe bir levha. Levha, 1891-1982 yıllarında yaşayan ünlü Hattat Hamid Aytaç’a ait ve bir Türk efsanesine göre Cebrail’in musikişinasların piri oluşunu anlatıyor: “Yüce Allah ilk insan olarak bilinen Adem’in kalıbını yarattıktan sonra ruha, ‘Adem’in ruhuna gir’ diye emreder. Ruh girmeye korkar. O zaman Tanrı, meleği Cebrail’e ‘Cennetten koşneyi getir ve çal’ diye emreder. Bu yüce emir üzerine Cebrail cennetten alıp getirdiği koşneyi çalar ve mest olan ruh bedene girer.” (Usta Mehter Koçi Risalesi, 1327). Efsanede bahsi geçen koşneylerin en ilginç örnekleri de Üngör’ün kişisel müzesinde. Bunlar bir asır önce kartal kanadı kemiğinden üretilmiş.

Sinekeman, nefir, kanun ve kemanların arasında dikkat çeken kaplumbağa kabuklarından yapılma çalgı ise bildiğimiz cura. Üngör’ün kişisel müzesinin hemen her köşesinde Türkiye’nin farklı yörelerinden çanlar da yer alıyor. O, zaman zaman bunları çalarak uçsuz bucaksız kırların ve ormanların hayalini kuruyor. Bektaşi zikirlerinde kullanılan ‘nefir’ adlı aletin doğal malzemesi dağ keçisi boynuzu. Boru şeklindeki nefir, inananları zikre davet ediyor. Artık üretilmeyen dört köşeli davul ise Silifke’de kullanılırmış. Triton adıyla bilinen denizkabukları denizcilerin haberleşme aleti imiş. Bir zamanlar sünnetçiler de sünnet işleminin tamamlandığı haberini tritonu öttürerek duyururlarmış. Bektaşi tarikatine ait ‘nefir’ 1859 yapımı. 1882 yapımı ‘girift’ ise Giriftzen Asım Bey’e ait. Ney, dilli kaval, dilsiz kaval, madeni kaval, kamış kaval, bağlama serilerinin yanı sıra Üngör’ün koleksiyonunda bir de zurna serisi bulunuyor. Zurna serisinin ilginçliği boyutların yöreye göre planlanmış gibi küçülmesinden ileri geliyor. Trakya, zurnası en uzun olan bölge. Batı’dan Doğu’ya doğru gittikçe boy da kısalıyor. Üngör, bunun nedeninin yalnızca müzik zevkinin her bölgede değişiklikler göstermesi olduğunu söylüyor. Trakyalı küçük zurnanın sesini ‘cırtlak’ bulurken, Karslı Trakyalı’nınkini fazla kalın buluyor. Büyükten küçüğe geçildikçe zurnanın sesi inceliyor. Türk çalgılarının dünyada en fazla çeşidi olan çalgılar olduğunu söyleyen Üngör, 25 farklı türde zurna olduğunu belirtiyor. Modernizmin folkloru öldürdüğünü gözlemleyen Etem Üngör, bunun nedenini şöyle açıklıyor: “Mesela yüz sene önce adam para verip keman alamıyor, ne yapsın? Eline geçirdiği yağ tenekesine bir sap takıyor ve onu keman olarak çalıp müzik zevkini tatmin ediyor.

Şimdiki zamanın çobanları artık kaval çalmıyor, alıyor pilli radyosunu eline onu dinliyor. Teknoloji geliştikçe folklor ölüyor. Benim çocukluğumda her evde bir kişi bir enstrüman çalardı, bu ya ud, ya da tanbur olurdu.”

Bir ömrü Türk çalgılarının peşinde, müzik dünyasının gizli değerlerini keşfederek, ortaya çıkarmakla geçiren Üngör’ün artık iki dileği var; ilki elbette ki binbir emekle topladığı çalgılarının gerçek bir müzeye kavuşması, diğeri ise biraz şaşırtıcı; Arjantin’e gitmek ve doyasıya tango dinleyip, tango yapanları seyretmek.(2)

Kitapları:

Türk Marşları, 1965.
Türk Musiki Güfteler Antolojisi, (Kitap/1981).
Karagöz Musikisi, (Kitap/1989).
________________________________________________

(1) http://www.haber7.com/haber/20090810/101-Turk-Buyugunden-Ungor-sokakta-oldu.php
(2) http://www.thy.com/tr-TR/skylife/archive/tr/2001_11/konu3.htm#1 2001 Kasım




Hoşgeldiniz