Çalgılar Topladım Sana… Dr. Ayhan Sarı


Toplam Okunma: 4149 | En Son Okunma: 15.04.2024 - 04:58
Kategori: Cevabi Yazılar, Değerlerimiz, Yazarlarımız: A.Sarı

Türk müziğinin kullanılmış veya kullanılmakta olan değerli çalgılarını toplama, biriktirme düşüncesi Etem Ruhi Üngör ile 1970’li yıllarda başlamışsa da 2000’li yıllarda dahi maalesef bir sonuca ulaşmış değildir. Esrarengiz bir güç on yıllar boyunca Türkiye’de çalgı müzesi kurulmasını engellemiştir. Bu engellemenin sosyolojik kökeninde çalgıcıya, çalıcıya, müzikoloğa veya Türk müzik kültürüne reva görülen 2. derece korunması/değer verilmesi gereken varlık muamelesi yatıyor olabilir mi?..

Türkiye’nin ilk müzikbilim profesörü Gültekin Oransay’ın 1988 yılı Müzik Kongresi’nde sunduğu bildiride bizim ve çevre coğrafyamız çalgıcıları için resmettiği tablo o güne değin bilimsel olarak yazıya geçmemiş önemli toplumsal tesbitler içeriyordu:

“Size bir örnek vermek istiyorum: Bundan üç gün önce Cumartesi günü (11 Haziran 1988) saat 17’de Helen (Yunan) televizyonundan bir yerel belgesel yayın yapıldı. Bir bağda bulunan (Ortodoks) Aziz Sarabantos Zaviyesine yılda bir kez çıkılıyormuş ve orada bir sığır kurban ediliyor. O yıl ilk kez eğerleme ve üzerine ilk kez insan binen atlar, ilk yarışlarını yapıyorlar. Bu arada çeşitli gösteriler var. Sözgelimi, bizim Ege’nin Zeybek havalarına benzeyen oyun havaları çalınıyor ve oynanıyor. Cumartesi günü bunu izlerken şuna tanık oldum: Bir yerde –keşke filmini göstermek mümkün olsa- gerçekten irkildim. İnsanlar sıra halinde iki Ortodoks Papazının önünden geçiyordu. Kadın, erkek, çoluk, çocuk hepsi papazın elini öpüyor, Papaz da onları kutsuyordu. Arkadan atlar geldi. Her birisi papazın önünde durdu. Papaz açtı defterini, dualar okudu, hayvana dokundu ve gönderdi. Atlar gittikten sonra kurban edilecek hayvan geldi, o da kutsandı. Hayvanların arkasından beş tane çalgıcı geldi; bir trompet, bir klarnet, bir trampet, bir santur ve bir de keman. Bu beş çalgıcı bir sıra halinde başlarını öne eğerek papazlara sanki “bizi görmeyin” dercesine papazların önünden geçtiler. Papazlar da o sırada başlarını çevirdiler; biz sizi yok sayıyoruz diye…

Bu durum toplum bilimi açısından ne demek? Çalgıcının o toplumda belli koşullarda yok sayıldığını kabul ediyor.
Oysa bütün o televizyon izlencesi boyunca, şuna tanık olduk ki, o beş çalgıcı en başından sonuna kadar bütün tören boyunca orada müzik yaptılar…”(1)

Etem Ruhi Üngör de on yıllarca yazı yazdı, dergi çıkardı, müzik arşivi, koleksiyonluk çalgı biriktirdi. Ama toprağa verilirken tabutuna bırakın Türk Bayrağı’nı, bir örtü koyacak görevli bile yoktu.

Devlet (şimdi) çalgı koleksiyonuna sahip olmayı arzuladığı istek oranında Etem Ruhi Üngör’e sahip çıkmadı. O’nu, insansı ve de bilimsel gerek içeren kaprislerini idare edebilecek bir görevli tayin edemedi.

Zamanında çalgı koleksiyonu, arşivi, Musiki Mecmuası için yakınında olanlar çok oldu. Ama hiç birinde el verebileceği cevheri bulamadı. El vermedi. Bu nedenle de tabutu örtüsüz kaldı.

Bu tablo sonucunda okul mezunu müzikbilimcilerin neden kadrosuz gece bekçileri gibi ortalıkta dolaştığı bir kez daha anlaşıldı. Çünkü laftan öte değer verdikleri “büyük” leri yoktu. Yeni yetmeler ise büyük olma derdiyle meşguldüler. Oysa bu işler öyle “titrle-mitrle” olmuyordu…

Aslında irdelenmesi gereken asıl obje burada yatıyor…

Çünkü Etem Ruhi Üngör’de sanatçılık değil, müzik geçmişimizin geleceğe kalması mümkün, elle tutulur maddeleri vardı. Birçok müzik uğraşanını peşinde koşturuyordu.

Ama Üngör hiçbirinde değer bulmadı.

Durum Türkiyenin değer bulma/verme ölçütünü tesbit açısından belirgin bir örnektir. Üngör bulunduğu bilim ve sanat yükseltisi sonucu kendinde oluşan seçkinci özelliğiyle, yanına yaklaşan birçok müzik insanını kırdı.

Ne yapsındı? Pembe gül mü versindi.? Çünkü onlar Üngör’ün bilim ölçütleri açısından umut vaat etmiyorlardı.

Sağlığında Üngör onlara, onlar da vefatında Üngör’e değer vermemişlerdi!..

Gelişmekte olma özelliğiyle meşhur sanat ve bilim dünyamız açısından konması gereken üç noktanın yeri burasıdır.

15 Temmuz 2007’de Ali Pektaş aslında durumu çok güzel özetliyen bir gazete röportaj ve yazısı yazmıştı. Orada, o zamanın geleecğindeki bugünün tesbiti de var. Çarpıcı yanlarını aktaralım:

“Avrupa`daki emsalleri yüzüncü kuruluş yaşını kutlarken Türkiye`de bir müzik müzesinin olmayışı, büyük bir medeniyetin devamı olan ülkemiz için mühim bir eksiklik. Türkiye`de son 25 yıldır hemen hemen her hükümet döneminde bir müzik müzesi kurulması gündeme geliyor ama faaliyetlerin sonu meçhul…

Bütün bunlar olurken bir yandan da dünyanın en büyük bilimsel özel enstrüman koleksiyonu Kadıköy`de bir evde bekliyor.

85 yaşındaki etnomüzikolog, organolog (çalgı bilimci), koleksiyoner ve araştırmacı-yazar Etem Ruhi Üngör`ün, altmış senede bir araya getirdiği özel koleksiyona dünyanın birçok ülkesinden talep var.

Tanburi Cemil Bey`in tanburu, Şeyh Nasır Abdülbaki Dede`nin, Kazasker Mustafa İzzet`in ve Neyzen Tevfik`in neyleri, Sultan Abdülaziz`in lavtası ve Anadolu ile yurtdışından birçok nadide enstrümanın bulunduğu koleksiyonda 750`den fazla müzik aleti yer alıyor. Yurtdışından gelen tekliflere sıcak bakmayan Üngör, bu önemli kültür hazinesinin, kurulacak müzik müzesinde değerlendirilmesi arzusunda. Fakat bir şartla: Üngör, oluşturulacak müzede kendine yetki verilmesini ve bu önemli koleksiyonun bilimsel bir biçimde sergilenmesi için imkan sağlanmasını istiyor. Zira ona göre, `malzeme` kadar, o malzemeyi değerlendirecek `eleman` da önemli. Haklı olarak Türkiye`de müzik müzesi kurma konusunda en yetkin kişi olarak kendini görüyor.
Zira ne zaman bu konu gündeme gelse ilk başvurulan kişi o:
`Türkiye`de ilk çalgı müzesi kurulması girişimi TBMM Başkanı Necmettin Karaduman zamanında (1983-1987) oldu ve Kasımpaşa Aynalıkavak Kasrı`nda, İstanbul Belediye Müzesi`nden elde edilen 50 kadar (40`ı vasıfsız) çalgı, konu ile ilgisiz kimseler tarafından ve çalgı müzesine uygun olmayan, denize yakın bir mekanda kuruldu ve çalgılar kısa zamanda rutubet dolayısıyla küflendi. Hala aynı durumdadırlar.

İkinci girişim, 1990-91 yıllarında Kültür Bakanı Namık Kemal Zeybek zamanında yapıldı. `Çalgı müzesi` kurmak amacıyla İzmir`de amatör bir çalgı yapımcısının yaptığı, hiçbir değeri olmayan 100 parça çalgı satın alındı ve yurtdışında istihza konusu olan sergiler düzenlendi ise de müze amacı tahakkuk etmedi.`

Üçüncü girişimde devlet, Üngör ile pazarlık yapmış. Dönemin Kültür Bakanı İstemihan Talay`ın, Murat Bardakçı aracılığıyla kendisi ile fiyat pazarlığı yaptığını söyleyen Üngör, her şeyin `oldu-bittiye getirilmeye çalışılmasından` rahatsız olduğunu dile getiriyordu.(2)

R. Schumann’ın kurduğu “Neue Zeitschrift Für Musik” adlı dergiden sonra Avrupa’nın en uzun ömürlü müzik dergisi olan Musiki Mecmuası yayınını sürdürme başarısını gösteren (1948-1998 500. sayı), Türk Çalgıları uzmanı ve koleksiyoncusu olarak müzik hayatımıza imzasını atan Müzikolog Etem Ruhi Üngör (d.1922) 10 Ağustos 2009 sabah bakkaldan dönüşü sırasında geçirdiği kalp krizi sonucu 87 yaşında hayata gözlerini yumdu.

Müzik simpozyum ve kongrelerinde inandığı doğruları hararetle dile getiren, bu nedenle de tartışma yaratmaktan çekinmediğine tanık olduğumuz Üngör 1950 başlarından günümüze H. Saadettin Arel(ö.1955) çalışma ekolünün son iki canlı tanığından ve savunucusundan biriydi.

Bu vefat, Geleneksel Türk müziğinin 50 yıldır sıkı sıkı tutulan öğretisini, ekolünü oluşturan yapı taşlarının değişme/yenilenme hızını ikiye katlayacaktır.

“Organolog” terimi müzik dünyamıza ‘O’nunla girdi mi, giremedi mi’ emin değiliz ama T.C. devlet resmi görev ıskalamızda yegane şekilde varolan Kültür Bakanlığı Devlet Koroları Sanat kurulları “çalgı bilimci” üyeliğine hiçbir zaman çalgı bilimci atanmadı. Çünkü onlar, çalgıbilimci/organolog teriminin bırakın gereğini, anlamını dahi bilmiyorlardı. O madde yakın zamanda kaldırıldı…

Üngör’ün yıllarca özveriyle topladığı ve artık sansasyonel hale gelmiş çalgı koleksiyonunun tanıklığımızda gelişen öyküsünü aktarıyoruz:

1998 yılının 27 Kasım’ında dönemin Kültür Bakanı İstemihan Talay, bir araştırmacı gazeteci ile birlikte Yıldız Sarayı kompleksindeki harabe bir binada çalgı müzesi kurulması için önce İzmir Devlet Korosu Müdürü Güner Özkan’ın çalgı koleksiyonunu İzmir’den, Edirne Devlet Korosu şefi Ayhan Sarı’yı da Edirne’den görevlendiriyor. Yıldız Sarayı Tiyatrosu sahnesine Özkan’ın çalgı koleksiyonunu -medya görüntüsü için- dizdiriyor, aynı anda Etem Ruhi Üngör’ün evine pazarlığa oturuyor, fakat sonuç alamıyordu. Gündüz saat 2’de göstermelik olduğunu kimsenin bilmediği müze açılışı resepsiyonu gerçekleştiriliyordu.

Başrolde dönemin bakanına salıkverici Murat Bardakçı vardı.

O anların dillerinde müzenin adı “Anadolu Çalgıları Müzesi” mi yoksa “Türk Çalgıları Müzesi” mi olsun konuşuluyordu. Tartışma tıkandı…

Daha sonraları söz konusu girişimi bir oldu-bitti uygulaması olarak değerlendirecek olan Üngör, aradan 7-8 yıl geçmesine rağmen koleksiyonun Kültür Bakanlığı’na devrinin gerçekleşmediğini söylüyor ve şöyle devam ediyordu(2007):

“Çalgı müzesi girişimleri müze maksadından yoksun kişiler ve onların tebliğleri ile düzenlenen bir kongrede (Müzik Kongresi, İstanbul Harbiye Askeri Müze - 2006) tekrarlandı. Her yönüyle fiyasko olarak sonuçlanan bu kongreden elde edilen gözlemlere göre, basit bir gösterişten ibaret bu girişimin de olumlu sonuç veremeyeceği aşikardı.”

Devir konusunda yurtdışından gelen tekliflere de sıcak bakmayan Üngör`e göre çalgı müzesi çabalarının hep hüsranla bitmesinin sebebi, müze kurulmasında görevlendirilmesi düşünülen kimselerin musiki dışından olması ve bu konuda hiçbir geçerli hizmetlerinin bulunmaması idi. Müzede kendisine yetki verilmesini istiyor, “malzeme kadar, o malzemeyi değerlendirecek eleman da önemli. Ücretsiz alınan şeyin değeri bilinmiyor. Bakıyorsunuz beş sene sonra başka birinin evinden çıkıyor.”diyordu.

TBMM Üstün Hizmet Ödülü sahibi, İcanas 38’de(2007) Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yüksek Kurumu tarafından bilim, fikir ve sanat alanında çok önemli başarılara imza atmış kişi olarak 101 Türk büyüğü arasında ödüle layık görülen Etem Ruhi Üngör, vasiyeti üzerine Çanakkale Savaşları’nda şehit düşen ve kendisiyle aynı adı taşıyan amcasının Çanakkale’nin Eceabat ilçesine bağlı Alçıtepe köyündeki mezarının yanına defnedildi.(*)

Dr. Ayhan Sarı “Çalgılar topladım sana…” www.musikidergisi.net
_____________________________________________
(*) Bu yazıdan bir bölüm aynı başlıkla 13 Ağustos 2009 tarihli Cumhuriyet Gazetesi’nde yayınlanmıştır.
(1) Prof. Dr. Gültekin Oransay, Bildiri, Kültür ve Turizm Bakanlığı, 1. Müzik Kongresi, (1988) http://www.musikidergisi.net/?p=336
(2) Ali Pektaş “Müzik Müzesi Kurulamadı, Ama Koleksiyonu Hazır Bekliyor” Zaman Gazetesi, 15 Temmuz 2007




Hoşgeldiniz