Çalgılara Can Veren Ağaçlar (Ses Tahtaları) … Veyis Yeğin


Toplam Okunma: 8949 | En Son Okunma: 17.04.2024 - 18:48
Kategori: Araştırma Yazıları

İnsan yaşamında sayısız kullanım alanı bulunan ağaç, dünyanın en soylu malzemesidir. Bütün klasik çalgıların içerisinde en büyük grubu oluşturan telli çalgıların ana malzemesini de ağaç oluşturur. Yeryüzündeki bitkiler acununun 360.000 türden oluştuğu tahmin edilmektedir. Bu bitkilerin çok büyük bölümü, fideciğini oluşturduktan sonra primer yapılarının üzerine ikinci bir yapı kurmazlar yani sekondor kalınlaşma yapmazlar, bu nedenle de ağaç sınıfına girmezler…

Bu noktada, bilimsel tasnifte “ağaç” sözcüğü yetersiz bir tanımlamadır. Çünkü palmiyeler ve bambular gibi bazı bitkiler de ağaç diye adlandırılırlar ancak sekondor kalınlaşma yapmazlar, dolayısı ile bu ağaçların keresteleri olmaz, odunlaşmazlar. Bu ağaçlar bütün hayatları boyunca primer yapılarını kurarlar. Sekondor kalınlaşma yaparak, gövdesi kereste olmaya elverişli (odunlaşan) ağaç türlerinin ise sayıca 4.000 – 4500 civarında olduğu tahmin edilmektedir. Bilimsel zeminde ağaç malzeme “odun” sözcüğü ile ifade edilir. Çünkü odunlaşmayan bitkisel yapıların tamamı ot sınıfına girer.

Bilinen ağaç türleri belli başlı özelliklerine veya konusu bitki olan bazı bilim dallarına göre çok farklı biçimlerde tasnif edilmişlerdir. “Yaprak yapılarına göre” iğne yapraklı, grup yapraklı, tekil veya geniş yapraklı, yapraklarını dökenler veya dökmeyenler. “Görünüşlerine göre”, geniş taçlı, uzun taçlı, piramit taçlı vb. “Kabuk yapılarına göre”, düz kabuklu, kışır kabuklu, düşer (kavlar) kabuklu vb. Ana malzemesi ağaç olan çalgı yapım sanatı açısından bakıldığında ağaçlar, niteliklerine veya kullanıldıkları yerlere göre üç grupta tasnif edilir. “Renklerine göre”, siyah, kahverengi, kırmızı, sarı ve beyaz grup gibi. Bu tasnif gruplamasında estetik görünüm ön plandadır.

İkinci tasnif gruplaması, ağaç malzemelerinin (kolay ya da zor) işlenebilme özellikleri dikkate alınarak yapılır. “Sertliklerine göre” yumuşak veya hafif ağaçlar; özgül ağırlığı 0.15 – 0.50 ile 0.55 gr/cm³ olanlar. Orta sertlikteki ağaçlar; özgül ağırlığı 0.55 – 0.75 ile0.80 gr/cm³ olanlar. Sert veya ağır grup ağaçlar; özgül ağırlığı 0.80gr/cm³’den yukarı olanlar. Bu gruplamalarda özgül ağırlıkları baz alınır, ölçümlemeler yapılırken ağaçların hava ile nem konsantrasyonunu tamamlamış olması yani hava kurusu olması gerekir. Bu tasnif gruplamaları yalnızca çalgı yapım sanatı açısından değil, ana malzemesi ağaç olan tüm imalat iş kolları bakımından da önemlidir.

Çalgı Yapım Sanatı açısından ayrı ve önemli bir tasnifleme ise konstruktif bakımdan yapılabilir. Bu gruplamada ağaç malzemenin işlevselliği ve mesleki teknik bilgi-birikimleri baz alınarak üç başlık altında yapılabilir. (1) Döş , göğüs , kapak veya ses tablası da denilen ses tahtalarında kullanılan ağaçlar. (2) Yaygın olarak tekne tabir edilen yansıtıcılarda kullanılan ağaçlar. (3) Ses bakımından daha az öneme sahip çalgıların gövdeleri dışında kalan uzuvları sıralanır, sap, tuşe, burgu, burguluk vb. yerlerinde kullanılan ağaçlar. Ses tahtaları, yansıtıcıları ile birlikte ses (akustik) kutusunu oluştururlar. Çalgılar tarihi içerisindeki en büyük keşif olan ses kutusu, çalgının tüm ses olaylarının cereyan ettiği bölümüdür ve genellikle çalgının gövdesini oluşturur. Klasik çalgıların ses kalitesini, niteliğini belirleyen ve onu hem cinsleri de dahil diğer çalgılardan ayırt eden, onu özel kılan tınısıdır. O halde tını’yı niteleyen faktörler nelerdir? (a) Teller, Tellerin cinsi, çapı yoğunluğu, genliği vs. (b) Tellerin ne ile titreştirildiği, arşe, mızrap, tokmak, iterek, çekerek vs. (c) Eşik, hangi malzemeden ve ne şekilde yapıldığı. (d) Ses tahtası, yazımızın da ana eksenini oluşturan ses tahtasının hangi ağaçtan ve ne şekilde yapıldığı, varsa destek elemanları ( bas veya diğer kirişler, direkler, ses delikleri vs.).
Buraya kadar ağaç malzemeye farklı bakış açılarından bakarak pratik bazı tasnif gruplamalarını verdik. Hangi iklim kuşağında ve hangi özelliklere sahip olursa olsun dünyamızdaki bütün ağaçlar, iki büyük bilim sistematiği içerisinde incelenir. (A) Angiospermae, tohum tomurcuğu kapanmış olanlar ( Yun. Angios: kutu, kapalı ) (B) Gymnospermae, tohum tomurcuğu, kapanmamış, açıkta olanlar, açık tohumlular (Yun. gymnos: çıplak, sperm: Tohum, ae: çoğul eki). Açık tohumlular aileleri içerisinde yer alan ağaçlar, dünyamızda ilk oluşan ağaçlardır, iç yapıları bakımından daha basit yapılıdırlar, tek eşeyli cinlerdir ve polenleri dişi çiçeklere rüzgarlar aracılığı ile ulaşır. Yaşayan bütün örnekleri odunsudur ve sekonder kalınlaşma, daire biçimindeki kambiyum halkasının çatlaması sonucunda oluşur. Açık tohumlular, tüm ağaç taksonları içerisinde küçük azınlığı oluştururlar ancak yazımızın da ana eksenini oluşturan bütün klasik akustik çalgıların ses tahtaları yalnızca bu küçük azınlık içerisindeki belli başlı taksonlardan seçilerek yapılır.
Davon ve karbon devirlerinde dünyanın tüm coğrafi bölgelerinde tam bir egemenlik kurduğu tahmin edilen Gymnospermlerin aksine bitkiler acunumun en gelişmiş türleri olan angiospremler, açık tohumlulardan milyonlarca yıl sonra tebeşir formasyonunun ilk katmanlarında ortaya çıktığı anlaşılmaktadır.

Gymnospermler sistematiği içerisinde hurma, yelpaze, mızrak ve fil kulak yapraklıları bir kenara bırakırsak Coniferae (kozalaklılar) en önemli üst aileyi oluştururlar. Kozalaklılar, günümüzde dünyamızın bir çok coğrafi bölgesinde 500 kadar taksonu, 50’ye yakın cinsi ile 7 büyük aile olarak ormanlar kurmalarına karşın, en önemli üyeleri, (1) kozalaklıları tam belli olmayanlar ve (2) kozalak oluşumları tam ve belirgin olanlar şeklinde iki büyük üst aile içerisinde yer alırlar. Gymnosperm sistematiği içerisinde yer alan taxaceae, podorcarpaceae ve cephalotaxaceae gibi porsukgiller veya yalancı porsukgiller gibi ailelerin hemen tamamı ( Kuzey yarımkürede yayılabilenler hariç) Güney Batı, Çin, Himalayalar ve Japonya coğrafyasında yaygınlık gösterir. Türkiye de bulunmaz. Aynı biçimde araucariaceae (arokaryagiller) Güney yarım küre ve Şilide ormanlar kurmuşlardır.

Bütün Klasik akustik (telli) çalgıların ses tahtalarının tamamı coniferae (kozalaklılar) üst ailesi içerisinde, en önemli aile olan pinaceae (çamlıgiller) ve taxodiacea (su servigilleri) ile cuprassaceae (servigiller) ailelerinden seçilirler. Pinaceae (çamlıgiller), 10 cins ve yaklaşık olarak 200 civarında taksondan oluşur, çok fazla boy ve çap yapabilen üyelere sahiptir. Aile türleri Kuzey yarımkürede yatay ve dikey olarak geniş coğrafi alanlara yayılmıştır. Yurdumuzda da geniş ormanlar meydana getirmiştir. Bu aile içerisinde picea (ladin), abies (göknar), tsuga canadensis (Kanada çamı) ve cedrus libani (Lübnan Sediri) taksonlarını inceleyeceğiz. Taxodiaceae ( su servigilleri), jeolojik devirlerde ılıman ve nem oranı yüksek bölgelerde çok yaygın olarak yetiştiği tespit edilmiş, 9 cinsi bilinmektedir. Ülkemizde Kütahya ve Kızılcahamam civarında sequoia taxodium taksonlarının fosillerine rastlanmıştır. Günümüzde işletilen linyit yataklarının oluşumu büyük ölçüde bu ağaçlar sayesindedir. Aile Taxodium ( bataklık servisi ), sequoia (sahil sekoyası), sequoiadendron ( mamut ağacı) adlı üç taksonu ile Amerika ormanlarında Gymnospermlerin en ihtişamlı örneklerini oluşturur. Yine bazı önemli örnekleri Japonya ve Çin’de doğal ormanlar kurmuşlardır. Athrotaxis 3 türü ile Tasmanya ormanlarında, matasequoia (Shusia Çin su ladini) taksonu ile yalnızca Çin de bulunmaktadır. Bu aile içinde cryptomeria japonica (Japon kadife çamı) taksonunu inceleyeceğiz.

Cuprassaceae ( servigiller); coniferae üst ailesi içerisindeki ikinci büyük aileyi oluşturur; 16 cins ve yaklaşık 140 civarında türden meydana gelir. Genellikle her dem yeşil orta boylu ağaçlardır. Anadolu’da yaygın ve dağınıktır, Ege ve Adalarında, Kıbrıs ve İran’ın kuzey bölgelerinde yaygınlık gösterir. Avrupa’nın Akdeniz kıyılarına Anadolu’dan götürülmüş ve yetiştirilmiştir. Bu aile içerisinde cupressus (servi) ve bir juniperus (ardıç) taksonu olan foetidissima ( Lat: fena kokuluyu) inceleyeceğiz.

Ses Tahtalarında Kullanılan Ağaçların
Bazı Makroskopik ve Mikroskopik Özellikleri

Picea Orientalis (Doğu Ladini): Düzgün gövdeli, maksimal 60m boy, 2 m çap yapar, toprak yüzeyinden 20-25 m’lik gövde kısmından ses tahtaları çıkartılabilir. Kuzeydoğu Anadolu’da 1200 ile 2400 rakımda yetişir, nemli ve verimli toprakları sever. Öz ve diri odun enine kesitte renk farkı göstermez, renk sarımsı beyazdır. Boyuna kesitte rendelenen yüzey ipeksi parlaklık verir. Yıllık halkalar arası renk ve yoğunluk farkı belirgindir. Reçine kanalları enine kesitte açık renkli noktalar halinde, radyal kesitte çok ince çizgiler halinde görülür. Öz ışınları çıplak gözle görülmez, tek sıralı, maksimal 11 hücre yüksekliğinde yapı kurar, homojen değildir. Yaz odununun traheidlerinin çeperleri kalın, radayl çapları çok küçüktür. İlk bahar odunu traheidlerinin çeperleri ince, lümenleri geniştir. Teğet çapları 20-40µm, uzunlukları 1300-4300µm dir. İlk bahar odunu traheidlerinin radyal çeperindeki geçitler tek sıralıdır, nadir olarak iki sıralı geçitlere rastlanır. Boyuna paranşim bulunmaz, öz ışın paranşim hücre çeperleri kalın ve çok sayıda geçit içerir. Odunu yumuşak ve hafiftir, hava kurusu özgül ağırlığı 0,40-0,45gr/cm³ tür. Kolay kurur , çatlama ve çalışma eğilimi azdır, rahat işlenir, iyi tutkal tutar, zor cilalanır. Daralma yüzdeleri, radyal yönde %3,6, teğet yönde %7,8, hacimsel daralma %11,9 dur.

ABİES (Göknarlar): Ülkemizde Toroslar, Balıkesir, Doğu ve Batı Karadeniz bölgelerinde yetişir ve bu yörelere göre de adlandırılırlar. En makbulü Doğu Karadeniz göknarıdır (abies nordmanniana), 50m boy yapar, 800-1600m rakımlarda gürgen ve çam ormanları içinde yaygınlık gösterir. Ladinler gibi yalnız sahile bakan yamaçlarda değil, iç bölgelerde de örneğin; Koyulhisar-Şebinkarahisar arasında da yaygınlık gösterir. Göknarlar, dekoratif ve gösterişli yapıları nedeniyle park ve bahçelerin peyzajlarında aranırlar. Güçlü ormanlardan ziyade mevcut ormanlarda dağınık olarak yaşarlar, verimli topraklara gereksinim duymazlar. Yıllık halkalarda odun sınırı net ve belirgin, kızılımsı sarıdır. Diri ve öz odununda renk farkı görülmez, rendelendiğinde yüzeyler parlak görüntü verir. Reçine kanalları, yaz odunu içinde, enine kesitte açık renkte noktacıklar halinde görülür. Öz ışınları çok ince ve küçüktür, çıplak gözle görülmez, tek sıralı ve homojen yapıda paranşim hücrelerinden oluşur, maksimal 30-40 hücre yüksekliğinde yapı kurar. Dikili durumda yaralanmalar karşısında traumatik reçine kanalları oluşabilmektedir. Yaz odununda traheid çeperleri kalın, radyal yönde yassılaşmış olarak görülür. İlk bahar odunu çeperleri ince, lümenleri geniştir. Traheidlerin çapları 25-65µm, uzunlukları 3400-4600µm dir. İlk bahar traheidlerinin radyal çeperinde tek sıralı, nadir olarak iki sıralı geçitler vardır. Odunu yumuşak ve hafiftir, iyi ve çabuk kurur, kolay yarılır, zor cilalanır. Hava kurusu özgül ağırlığı 0,40-0,45 gr/cm³ tür. Daralma yüzdeleri radyal yönde %3,8 , teğet yönde %7,6 , hacimsel daralma %11,5 dir.

Tusuga Canadensis (Kanada çamı): Her dem yeşil, 30m boy alabilen, nadir piramit görünümlüdür. Adını Canada’dan almıştır ancak daha çok Amerika’da yaygınlık gösterir. Tsuganın sert ilklim şartlarına göre direnci yüksektir. Kabuğunda reçine bulunmasına karşın odununda yoktur ancak traumatik yaralanmalarda reçine kanalları oluşabilmektedir. Çabuk büyür, fazla ışığa gereksinim duymaz, besince zengin ve serin toprakları sever. Dekoratif ve güzel görünümü nedeniyle Avrupa’da park ve bahçelerin peyzajında aranan ağaçlarındandır. Boyuna traheidlerde kanallı geçitler 1-2 sıralıdır. Öz ışınları üniseri nadiren biseridir, öz ışınlarının maksimal yüksekliği 25 hücre kadardır ve hetorejendir. Hücre çeperleri enine kesitte yuvarlak değil, bal peteği gibi altıgendir, dolayısıyla hücreler arasında boşluk yoktur. Odunu yumuşak, rengi açık ve koyu kahve tonlarındadır, öz odunu morumsu koyu kahvedir. Kolay yarılmasına karşın mukavemet gücü yüksektir, hava kurusu özgül ağırlığı 0,45-0,50 gr/cm³ tür. Tusuganın daralma yüzdeleri ile ilgili bilgiler ne yazık ki elimizde yoktur. Ancak deneyimlerimize dayanarak, ladin ve göknar üzerinde tesbit edilen değerlere çok yakın değerlerin tsuga içinde söylenebileceğini tahmin edebiliyoruz.

Cedrus libani (Lübnan-Toros sediri): Her dem yeşil, düzgün ve dolgun güvdeli ağaçlardır. Ülkemizda halk arasında katran adı da verilmiştir, gençken piramit görünümlü, yaşlı ağaçlarda tepe iyice bozulur ve şemsiyemsi bir görünüm alır. Doğal ormanları Lübnan’dan Toroslar’a kadar yayılmıştır. Odunu ilk çağlardan beri beğenilen aranan ve her zaman çok değerli olmuştur. Göknar ve karaçamlarla birlikte zengin topraklara ihtiyaç duymadan, 1200-2000m arasındaki rakımlarda yaygınlık gösterir, 40 m’ye kadar boy yapabilirler. Kolay ve çabuk kurutulabilir, kolay yarılır, fazla sıcaklıkta reçine sızmaları oluşur, tutkalı tutması iyi, cilalanması zordur. Öz ve diri odunu kırmızımsı ve sarımsı beyaz olarak belirgin biçimde birbirinden ayrılır, öz odun kahvemsi tonlarda da görülebilmektedir. Yıllık halkalar belirgindir, öz ışınları çıplak gözle görülmezler, traumatik reçine kanalları görülür. Yaz odunu traheidleri radyal yünde yassılaşmış ve kalın çeperlidir. Traheid çapları 35µm, uzunlukları ise 3200µm dir. İlk bahar odunu traheidlerinin radyal çeperleri üzerindeki kenarlı geçitler tek sıralı olup, nadiren iki sıralıdır. Boyuna paranşimler, yıllık halka sınırında teğet sıralıdır. Öz ışınları maksimal 30 hücre yüksekliğindedir. Hava kurusu özgül ağırlığı 0,43-0,50 gr/cm³ tür. Daralma yüzdeleri radyal yönde %3,3 , teğet yönde % 5, hacimsel daralma %9,2 dir.

Juniperus foetidissima (kokulu ardıç): Küçük piramit gövdeli, 15 m boy yapabilen, koyu yeşil görünüşü nedeniyle bölgesel olarak kara ardıç adını almıştır. Suriye’den Makedonya’ya geniş ancak dağınık bir yayılım gösterir. Ülkemizde Toroslar bölgesinde yaygınlık gösterir. Öz odunu koyu kahve, diri odunu sarımsı kahve ve güzel kokulu, kolay işlenen, dayanıklı bir yapısı vardır. İyi tutkal tutar, zor cilalanır. Yıllık halkalar dardır, keskin hatlarla belirgin değildir. Yaz odunu ince ve koyu kahve tondadır, traheidlerinin son birkaç sırasında radyal yönde yassılaşma görülür ve kalın çeperlidir. Traheid çapları 30µm, uzunlukları 3700µm dir. Traheidlerinin radyal çapları üzerinde tek sıralı geçitler vardır, nadir olarak iki sıralı görülür. Öz ışınlarının maksimal yüksekliği 13 hücre ve homojendir. Boyuna paranşim hücreleri yıl halkalarının içinde dağınık durumdadır, enine kesitte teğet sıralar oluşturur, reçine kanalları bulundurmaz. Hava kurusu özgül ağırlığı 0,40-0,50gr/cm³ tür. Daralma yüzdeleri radyal yönde %4,1 , teğet yönde % 4,8, hacimsel daralma %8,3 tür.

Cupressus Sempervirens (adi servi) ve Cryptomeria Japonica (Japon çamı) Taksonlarının Makroskopik ve Mikroskopik Karşılaştırılması

Adi servi doğal olarak Hazar denizinin güney sahillerinde Batı Anadolu ve Akdeniz sahilleri ile Rodos, Kıbrıs, Girit adarlında bulunur. Eski çağlarda İtalya’ya da götürülüp yetiştirildiği bilinmektedir. Ülkemizin doğal florası içerisinde yer alır. Cryptomeria (Japon kadife çamı) ise doğal olarak Japonya ormanlarında bulunmaktadır. Herhangi bir ağaç türünün bilimsel adı başında veya sonunda bir yer veya ülke adı geçiyorsa bu ağaç türünün doğal ormanlarının sadece bu yer ya da ülkede bulunuyor demektir. Oregon çamı, tsuga canadensis, cedrus libani gibi. Bu ağaçların yetiştiği coğrafi bölgelerin yapısı ve iklim koşulları dünyanın başka bölgelerinde aynılık ya da yakın benzerlik gösteriyorsa söz konusu ağaçlar bu bölgelere taşınıp, çoğaltılabiliyor. Taşınan ağaçlar, yeni vatanlarında ormanlar da kurabilir ancak bu ağaçların anatomik yapıları da mutlaka değişim göstermektedir, hatta zamanla ayrı bir takson haline gelebilmektedir. Doğu Karadeniz bölgemizin iklim şartları cryptomeria’nın doğal biçimde yetiştiği yerler ile yakın benzerlik gösterdiğinden, 1930’larda Mersin bölgesinde pilot olarak yetiştirilen okaliptüsler gibi cryptomeria’lar da ülkemizde üretilmiştir. Cryptomeria’ya Doğu Karadeniz bölgemizde, dekoratif ve güzel görünümünden dolayı bölge insanları tarafından Japon kadife çamı adı verilmiştir. Günümüzde ormanlar kurabilecek seviyeye gelen Japon kadife çamı, anatomik bakımdan ülkemizin servileri ile şaşılacak derecede benzerlik göstermektedir.

Cupressus sempervirens (adi servi): İlkbahar traheidlerinin radyal zarları üzerinde oldukça küçük tek sıralı, nadir olarak da iki sıralı kenarlı geçitler vardır. Yaz odunu traheidlerinin radyal ve tanjansiyel zarları üzerinde küçük kenarlı geçitler vardır. Öz ışınları az sayıda (mm² de 25 adet), tek sıralı nadiren iki sıralıdır. Öz ışınları maksimal yüksekliği 30 hücreden oluşur. Öz ışını paranşim hücrelerinin tanjansiyel zarları ince ve geçit içermez, horizonal (yatay) zarlar kalın nadir olarak geçit içerir, ayrıca diş oluşumu vardır. Kalınlaşma yerlerinde 2-4 büyük kenarlı cupressoid tipinde geçit vardır. Boyuna paranşim çok miktarda vardır, tanjansiyel sıralar lin (çizgi sıra) halinde dizilmiştir. Transversel zarlar ince ve geçit içermez. Vertikal (boyuna) zarlar oldukça kalın ve elips şeklinde büyük geçit içerir.

Cryptomeria Japonica (Japon kadife çamı): İlkbahar odunlarının traheidlerinin radyal zarları üzerinde oldukça küçük tek sıralı, nadiren iki sıralı kenarlı geçitler vardır. Yaz odunu traheidlerinin radyal zarları üzerinde küçük kenarlı geçitler, bazen da tanjansiyel zarlar üzerinde geçitler vardır. Öz ışınları az sayıda (mm² de 30 adet), teğet kesitte tek sıralı veya iki sıralı hücrelerden oluşur. Öz ışınlarının maksimal yüksekliği 15 hücreden oluşur ancak 1-4 hücrelidir. Öz ışını paranşim hücrelerinin tanjansiyel zarları çok ince ve geçit içermez, transversel zarlar oldukça kalın ve geçit içerir ayrıca diş oluşumu vardır. Kalınlaşma yerlerinde (ilkbahar traheidlerinde) 2-6 adet taxsodioid (basit) tipte geçit vardır. Boyuna paranşim dağınık olarak çok miktarda, transversel zarlar ince ve geçit içermez. Reçine kanalları yoktur.

Cryptomeria ve Juniperus Foetidissima Üzerinde Denemeler

Ağaçlarla uğraşım, sedefkarlık mesleğine ilgi duyduğum orta okul yıllarında başlar. Önce halk müziği çalgıları, ardından konservatuvar yıllarında ut ve tanbur yapımı ve yaylı çalgılarda uzmanlaşma süreci derken lutiyelik mesleğinde 15 yıllık bir deneyim. Yaklaşık 50-60 civarında ağacın hangisinin nerede ve ne şekilde kullanılabileceğini bilen, öz güveni yüksek, bildiklerini öğretmekten zevk duyan, çiçeği burnunda, idealist bir lutiye ve öğretim elemanı iken kendimi iyi bir ağaç uzmanı ve ustası olarak görüyordum. Bu görüşüm, söz konusu uzmanlığımı geliştirebilmek için İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi’nde hocam Burhan Aytuğ ile çalışmaya başladığım ilk gün de tamamen değişti. Aytuğ hoca ile odun anatomisi çalışırken, aslında bir ağaç uzmanı değil de ağaç cahili olmamı anlamam uzun sürmedi. Oysa konservatuvar yıllarında okuduğum Ağaç Teknolojisi derslerinden hep 100 alıyordum.
Aytuğ hocanın daha ilk derslerinde dikkatimi çeken bazı önemli konular vardı. Ses tahtalarında kullandığımız bütün ağaçlar, gynospermea (açık tohumlular) sistematiği içerisinde yer alan conifereae (kozalaklılar) üst ailesi içerisinde yer alan türlerdi. Anatomi derslerinde gynospermlere karşı oluşan bu merakım her nedense hiç bitmedi. Sanki akustik çalgıların tını ve ses olaylarıyla ilgili tüm sırlarının cevapları bu taksonların odunlarında gizliydi. İşte yine bu meraklarla çalıştığım labaratuarların birinde, elime tesadüfen geçen bir ağaç parçası beni farklı düşüncelere ve nihayetinde bir dizi denemelere girişmeme neden oldu. Bu ağaç parçası cryptomeria idi. Eğrilme ve bükülmeye karşı son derece dirençli olan cryptomeria, bu özelliğine karşın şaşılacak derecede hafif idi. Bu özelliklere sahip ağaçlar, uzun saplı çalgılar için ideal saplık malzeme olabilir. Uzun saplı çalgılarda, çalgının sapının hafif olması icracıya sayısız yarar ve avantaj sağlar. Ancak; örneğin tanbur akortlandığında, telleri çalgının ses tahtası üzerinde 78,5 kg kuvvetlik bir baskı oluşturur. Çalgı sapında kullanılan ağacın bu gerilme kuvvetine karşı koyabilecek fiziksel özelliklere de sahip olması gerekir.

Cryptomerianın tanbur sapında denenmesi son derece başarılı sonuç verdi. Cryptomeria’yı işlerken, çıplak gözle fiziksel özelliklerinin şaşılacak derece servi’ye (cupressus sempervirens’e) benzediğini fark ettik. Bu iki türün anatomik yapısını incelediğimizde şaşkınlığımız bir kat daha arttı. Aytuğ Hoca’nın kafasını mikroskop üzerinden kaldırıp iki de bir “pes be azizim sende de ne göz varmış, bu ağaçlar birbirinin aynı” dediği anları ve hocamın şaşkınlığını unutamıyorum. Aytuğ Hoca’ya göre “farklı ağaç taksonlarında bu derece bir benzerlik kolay kolay görülebilecek bir durum değildi”. Klasik kemençe’nin ses tahtasında genellikle servi bazen de sedir kullanılmaktadır. Cryptomeria’nın fiziksel ve iç yapısının servi ile yakın benzerlik göstermesi, onun kemençe ses tahtası yapımında kullanılabileceğini göstermektedir. Üstelik cryptomeria’nın bükülme ve eğrilmeye karşı gösterdiği sert direnç, onu ses tahtası olarak daha ince kalınlıklarda kullanabileceğimizi gösterir. Bu durum ise kemençe ses tahtasının rezonans genliğini ve bilinen rezonans değerlerini değiştirecek yeni ve farklı bir sonucu ortaya koyacaktır.

Ses tahtaları üzerinde enteresan sayılabilecek farklı bir araştırmayı da klasik kemençe sanatçısı Sedat Altınöz’ün bize aktardığı bir olaydan sonra yaptık. Sedat Altınöz, dinlediği bir radyo programında, Tanburi Cemil Bey’in “andelip” isimli kemençesinin ses tahtasının ardıç ağacından yapıldığını anlatan bir radyo programına şahit olduğunu anlatmıştı. Juniperus (ardıç) ağacının bazı yazarlara göre yaklaşık 60, bazı yazarlara göre de 40 çeşidinin olduğu yazılmaktadır. Ülkemizde de oldukça geniş bir ardıç yayılımı mevcuttur, özellikle Toroslar bölgemizde yaygınlık göstermektedir. Benim bu anlatılanlara ilgi göstermemin asıl nedeni ise juniperus (ardıç) taksonlarının coniferae (kozalaklılar) üst ailesi ve cuprassacae (servigiller) içerisinde yer alıyor olmaları idi. Ancak hangi ardıç taksonu ses tahtası yapılmaya uygun olabilirdi? Deneysel sezgilerim, çalgı yapımcılığı alanında yaygın olarak kullanılan jun. excelsa ya da jun. sabina taksonlarının ses tahtası olarak iyi bir sonuç vermeyeceğini söylüyordu. Yine deneysel sezgilerime dayanarak, bu ardıcın jun. foetidissima (kokulu ardıç) olabileceğini düşünerek, öz kesitten, yıl halkaları son derece düzgün biçimde, birkaç ses tahtası çıkartarak, klasik kemençede denedim. Juniperus foetidissima’yı iki ayrı kemençede denedim. Her iki kemençenin de son derece güçlü volümlü seslere sahip olduğuna bir grup kemençe dostu ile birlikte şahit olduk.

Bu denemeyi daha da enteresan hale getiren bir olayı yıllar sonra Ankara’da, Dr. Nazmi Özalp Bey’in evinde yaşadık. Nazmi Hoca’nın yıllar önce incelediğim, büyük ve küçük İzmitli yapımı kemençeleri olduğunu biliyordum. Eski kemençelerden söz açıldığı bir an, Nazmi Bey kalktı ve salonlarındaki dolaplarının birinden, eski olduğu hemen anlaşılan bir kemençe çıkartarak bana uzattı. “Bu da Cemil Bey’in andelibi” dedi. O an duyduğum heyecanı anlatamam, gıyabında tanıdığım, bülbül anlamına gelen Cemil Bey’in andelibi ellerimdeydi. Baron yapımı olan andelibi tüm detaylarıyla inceledim, manyetik kalınlık ölçer ile ses tahtasının kalınlık haritasını çıkarttım. Nazmi Hoca, “bu çalgının artık sadece manevi ve görsel değeri var, akortlamaya korkuyorum çünkü çok kütü biçimde kırıldı” dedi. Gerçekten de çalgı, klavyesi ile ses tahtasının birleştiği yerden kırılarak ikiye ayrılmış fakat oldukça iyi yapıştırılmıştı. Andelibin sade ancak oldukça temiz bir işçiliği vardı, klavyesi ve sap arkası tamamen fil dişi ile kaplanmıştı. “Ses tahtası ise ardıç değil, servi idi”. Nazmi Bey ‘in aktardığına göre, “ bu çalgının kapağı orijinaldir , bende olduğu süre içerisinde kapağı tamir görmedi, bilebildiğim kadarıyla benden önce de bir tamir görmedi” dedi. Dr. Nazmi Özalp Hocamıza Allah’dan rahmet, Sedat Altınöz’e de uzun ömürler diliyoruz. Sedat Bey’in TRT radyolarından dinleyip bize aktardığı bilgi doğru çıkmasa da bu anlatılanlar, bizim juniperus foetidissima’yı ses tahtası olarak keşfetmemizi sağladı.

SONUÇ

Odunun makroskopik yapısı söz konusu olduğunda, durmadan devamlı olarak değişen iklim ve coğrafik yapılara göre bünyesini kuran, koşullar değiştikçe daha uygun coğrafik bölgelere gidemediği için, yeni koşullara göre kendini yeniden yapılandıran bir canlıdan söz ediyoruz demektir. Ancak buradan ağaçların, ortaya çıkacak tüm koşullara ayak uydurabilecekleri sonucu çıkartılamaz. Ağaçlar koşullara göre yapı adaptasyonlarını, ırsi yapıları izin verdiği ölçüde değiştirebilirler. İklim ve coğrafik koşullar veya bir takım çevre koşulları, bu canlıların yaşamlarını tehdit edecek seviyede değişim gösterirse, bu canlı türlerinin nesli de yeryüzünden yok olabilir. Bu açıdan bakıldığında odunun homojen bir malzeme olmadığı anlaşılır. Kaynağı canlı olan hiçbir malzeme homojen değildir. O halde odunun anatomik yapısının oluşmasında ırsiyetinin dışında, dış çevre koşullarının da büyük etkisi vardır.
Odunu tanımak ve tanımlamak için sadece çıplak gözle veya çeşitli luplarla bakmak yeterli değildir. Çalgı yapımcılığında temel malzeme olan odunların tanımlanması gerekir. Kullanılacak yere ve amaca uygun olarak tanımlanan bir odun taksonu, her şeyden önce o hammaddenin tekrar sağlanabilmesi için gereklidir. Odunun kullanılacağı yerde ne derecede yararlı olabileceği, onun iç morfolojisinin incelenmesi dolayısıyla özelliklerinin saptanmasından sonra kesin olarak belirlenebilir. Sağlanan hammaddede istenilen özelliklerin olup olmaması, yok ise bu özelliklerin oduna kazandırılması, odun teknolojisinden yararlanmayı gerektirir. Uygulamada istenilen sonuçlara ulaşabilmek, odun anatomisinin önemini kavramak ve bu alanda sürekli araştırmalar yapmakla olanaklı olabilir. Günümüzde çalgı yapımcılığı alanında ağaçlarla ilgili bilinen ve yararlanılan bilgi birikimlerinin tamamı kuşaklar arası gelen deneme yanılma yoluyla elde edilen ampirik bilgilerdir. Elbette bu bilgiler de önemlidir ancak çoğu zaman yanıltıcıdır ve bunlara dayanılarak bilimsel kuram oluşturulamaz.

Diğer taraftan çalgı akustiğine girebilmenin tek yolu yine odun anatomisi ve teknolojisinden geçer. Mimari alanda kullanılan genel akustik doğruları, odun üzerinde çoğu zaman bir şey ifade etmiyor. Çünkü mimari akustik düzenlemelerinde tüm ses kaynakları ortamın içindedir. Oysa çalgılar üzerindeki tüm ses kaynakları ortamın dışındadır, ortamın tamamı ise odundur. Odun üzerinde oluşan bütün ses olayları, odunun iç morfolojisine göre şekillenmektedir.

Odun anatomisi ve teknolojisinin ortaya koyduğu genel literatür bilgilerini dikkatle incelediğimizde bile bazı keşif ve kuramları oluşturabiliyoruz. Bunu söz konusu bilim dallarının henüz çalgı yapımcılığı alanına nüfuz etmemesine borçluyuz. Konu bu yönüyle el değmemiş, adeta bakir alanlardır. Ancak bu yaklaşımlar son derece kaba bir çabayı özetler. Günümüzde çalgı yapımı alanında 100 civarında ağaç taksonu kullanılmaktadır. Bu sayı kesinlikle arttırılabilir. Her şeydan önce hangi ağacı, nerede kullanıyorsak ve o ağaçta istediğimiz özellikler neler ise o özellikleri arttıracak, kuvvetlendirecek veya söz konusu ağaca, istenilen özellikler bakımından daha uygun ve alternatif olabilecek başka taksonları belirlemede odun anatomisinden ve teknolojisinden yararlanabiliriz. Çalgı yapımcılığı kostrüksiyonu konusunda geleneksel bilgilerin sorgulanması, bilimsel kuramlarla izah edilmesi ve yeni bilgiler eklenerek yapım teknolojilerinin geliştirilmesi yine anatomi biliminden geçmektedir. O halde lutiyeler, müzikçilerle birlikte odun anatomisi, teknolojisi ve akustiği konularında uzmanlaşmış ekiplerle işbirliği içinde ortak araştırma ve uygulamalar yapmalılar. Bir insanın tüm bu konuların hepsinde uzmanlaşamayacağına göre, konu tam anlamıyla farklı disiplinlerin ortak ekip çalışmalarına bağlıdır. Öyle görünüyor ki iyi teşhis edilmiş ve doğru biçimde ortaya konulmuş problemler, birbirinin dilinden anlayan, uyumlu çalışan bir ekip tarafından kolaylıkla çözülebilir. Yaratılacak bu ve benzeri ortak enerji ya da sinerji, ilgili tüm bilim ve sanat dallarına yeni bilgi ve teknolojiler kazandıracaktır.

KAYNAKÇA
AYTUĞ Burhan; “Türkiye Göknar (Abies Tourn) Türleri Üzerinde Morfolojik ve Anatomik Araştırma” İ.Ü.- Orm. Fak. Dergisi Seri A, Cilt9, Sayı2, 1959.AYTUĞ Burhan; “Odun Anatomisi Ders Notları” İ.Ü.- Orm.Fak. İst, 1997.BERKEL Adnan; “Lübnan Sediri’nin (Cedrus Libanotika) Teknik Vasıfları ve Kullanım Yerleri Hakkında Araştırma” Tarım Bak. Orm. Gen. Md. Yay. Sayı 93, 1954. BERKEL Adnan; “Doğu Ladini (Picea Orientalis) de Brinell Sertlik Denemeleri” İ.Ü.- Orm. Fak. Dergisi Seri A, Cilt10, Sayı1, 1960. BERKEL Adnan; “Uludağ Göknarı’nın (Abies Born. Matt.) Önemli Fiziksel ve mekanik Özellikleri Hakkında Araştırma” İ.Ü.- Orm. Fak. Yay. Sayı89,1963. BOZKURT A.Yılmaz – ERDİN Nurgün; “Odun Anatomisi” İ.Ü.- Orm. Fak. Yay. 466, İst. 2000. BOZKURT A.Yılmaz – GÖKER Yener; “Fiziksel ve Mekanik Ağaç Teknolojisi” İ.Ü.-Orm. Fak. Yay. 436, İst. 1996. BOZKURT A.Yılmaz – ERDİN Nurgün; “İğne Yapraklı ve Yapraklı Ağaç Odunlarında Tanım Özellikleri” İ.Ü. Yay. 3907, İst. 1995. BOZKURT A.Yılmaz – ERDİN Nurgün; “Ticarette Önemli Yabancı Ağaçlar” İ.Ü. Yay.No.3575, İst. 1989. BOZKURT A.Yılmaz – ERDİN Nurgün; “Ağaç Malzeme Teknolojisi” İ.Ü. Yay.No. 3998, İst. 1997. GÖKMEN Halil; “Açık Tohumlular (Gymnospermaea)” Alkan Matbaası, Ank. 1970. JACQUIOT Clément; “Atlas D’Anatomie Des Bou Des Coniférs” CTB, Paris 1955. KAYACIK Hayrettin; “Orman ve Park Ağaçlarının Özel Sistematiği” Cilt 1, Dizerkonca Matbaası, İst. 1967. KURTOĞLU Ahmet; “Ağaç Malzeme Üst Yüzey İşlemleri” Cilt 1, İ.Ü. Yay.No 4262, İst. 2000. YALTIRIK Faik – EFE Asuman; “Dendroloji” İ.Ü. Orm. Fak. Yay. 431,İst. 1994.




Hoşgeldiniz