15.Yüzyılda Arapça Musiki Terimleri ve Türkçe Karşılıkları… Ruhi Kalender


Toplam Okunma: 5282 | En Son Okunma: 07.05.2024 - 21:58
Kategori: Araştırma Yazıları

15.yüzyıl kültür ve sanat hayatı, medeni hayat bakımından da ilerleme yüzyılıdır. 13 ve 14. yüzyıllardaki Türkçeye dönüş hareketi, bu yüzyılda yavaşlamış, bilhassa ilim ve edebiyat dilinde, Arapça ve Farsça kelimeler rağbet görmeye başlamıştır. Bu hareket Türk aydınlarının, Arap ve İran dillerine dönüşü manasında da değildir. Büyük bir İmparatorluk kuran Türk İslam Devleti’nin hakim bulunduğu sahalara söz geçirecek derecede, zengin bir dile duyduğu ihtiyaçtandır.

Kısaca yeniden bir imparatorluk dili olmasındandır. Çünkü bu yıllarda Türkçeye giren kelimeler yalnız Arap ve Acem dillerinden gelen sözler değildir. Özellikle Balkan dillerinden Yunanca, Latince ve İtalyanca’dan da kelimeler gelmiştir. Bu dillerin konuşulduğu yerlere hakim ve sahip olan Türkler, bir yandan oralara sözler götürmüşler, diğer yandan buralardan kelimeler almışlardır. Yeni gelen kelimeler Türkçe’nin kendi bünyesinde gelişmesine mani olmuş; fakat dilimize daha geniş bir ifade kolaylığı vermiştir.

Aynı yüzyılda bir kısmı şair ve diğer bir kısmı da hem şair, hem de musikişinas bestekar olan Osmanlı Hükümdarları’nın emriyle sade ve güzel halk Türkçesiyle halka halk diliyle hitabeden eserler yazılmıştır. Nesirle yazılmış olan ve birer destan değeri taşıyan bu tür eserlerin, Osmanlı İmparatorluğu ‘nu geniş halk kütlelerine tanıtmak ve sevdirmek gibi bir amaçları da vardır. Bu nedenle İslam Medeniyeti’nde söz sahibi olmasını sağlayacak bir kelime zenginliği ve ifade üstünlüğüne ulaşan Osmanlı Türkçesi, yukarıda adı geçen bütün dilleri ikinci plana düşüren milli bir zafer kazanmıştır!.

İlim ve Edebiyat dilinde klasik bir görüşle ve ortak bir İslami Kültür icabı olarak, bazı müellifler Musiki ilmi hakkındaki eserlerini arapça, Farsça bazıları da türkçe olarak telif etmişlerdir. Söz konusu eserlerden topladığım bir kısım Arapça Musiki Terimleri ve Türkçe Karşılıkları bir çizelgede gösterilmiş ve ayrıca özet halinde açıklamaları da yapılmıştır.

(1) Banarlı, Nihat Sami, Resimli Türk Edebiyatı Tarihi, II. cilt Istanbul 1971, s. 437

Arapça Musiki Terimleri Türkçe Karşılıkları

1- En-nağmetu…….. nağme
2- El-Iahnu……… lahn
3- EI.musikıyyu…….. musiki
4- El-musikaru…….. musikar
5- El-Iehvu…….. lehiv
6- El-bu’du…….. buud
7- EI-ika’u…………. ıka
8- En-nakaratu………nakarat
9- El-müla’imu………mülayim
10- EI-mütenafiru……mütenafir
1ı-El-veteru . . . . . . . . .veter
12- El-mücennebu…… müccnneb
13- El-taniniyyu . . . . . . tanini
14- El-bakıyyetu :……. bakıyye
15- Aynı anlama gelmekte olan dört terim:
a- El-makamu . . . . . . . .makam
b- El-avazu
c- Eş-şu’betu . . . . . . . . şube
d- Et-terkibu . . . . . . . . . terkib
16- Zü’l-bamsi . . . . . . . . zü’l-hams
17- Zü’l-erbaci ………….zü’I-erbaa
18- Zü’l-külIi ………… zü’l-küll
19- El-habitu ……………….habıt

AÇIKLAMALAR

1- Nağme: “yekdiğerine münasebet-i tammesi olan birkaç perdenin bir arada icra-yı terennümüne denür” [Uz, Kazım, Musıkı Istilahatı, Ankara 1964, s.47] Yılmaz Öztuna; “aslında ses demektir. Türkçe ezgi, ır, Farsça neva, Yunanca melos, Fransızca melodi, İngilizce melody, Almanca melodie v.s. diye tanımlamakta. [Türk Musikisi Ansiklopedisi, II.cilt, Istanbul 1974, s.62] Mehmet Çelebi (Ladikli) “Zeynü’l-Elhan” adlı a.y. eserinde, nağmeyi “bahsedilen bir zamana bağlanan bir sesdir” diye tarif ediyor.

2- Lahn: nağme, ezgi demektir. [DeveIioğlu, Ferit, Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik lugat, Ankara 1971, s. 256] Mehmet Çelebi (Ladikli) “Zeynü’l-Elhan” adlı a.y. eserinde lahnı, güzel nağme, sevilen bir tertip le pes ve tizlikde muhtelif olan nağmelerdir. Yani beste anlamına
gelmekte olduğunu açıklıyor.

3- Musiki: “İtalyanca, İspanyolca; Music, Fransızca Musique, İngilizce Musie, Almanca Musik” İslam Kültürüne bağlı bütün dillerde aynı teleffuzla yer almış, belki de tek yunanca kelimedir. J.J.Rousseau da (1712-1778), “Musiki sesleri kulağa hoş gelecek şekilde uyarlamak sanatıdır” diyor. Kant (1724-1804), “Bir sıra hoş duygulan seslerle ifadelendirmek sanatıdır” diye tarif etti. [Gazİnıihal, Mahmut R, Musiki Sözlüğü, Istanbul 1961, s.160] Yılmaz Öztuna ise; “Ses üzerinde kurulmuş bir sanat ve güzel sanatların en mühimi ve en güçlülerinden biri” olduğunu söz konusu ediyor. [Türk Musikisi Ansiklopedisi, II.cilt Istanbul
1974, s.42].

4- Musikar: “Musiki kelimesinin bu kelimeden tahrif olunduğu rivayet olunmaktadır. Adı anonim bir Edvar-ı ilm-i musikide geçen makam” diye tanımlanmaktadır. [Uz, Kazım, Musiki Istilahatı, Ankara 1964, s.45] Yılmaz Öztuna; “Eski Arap Musikisi’nde teganni eden sanatkara verilen adlardan biri ve Türk Musikisi’nde nefesli bir sazdır” diye tanımlamaktadır. [Türk Musikisi Ansiklopedisi, II. cilt İstanbul 1974, s. 42]

5- Lehiv: Oyun eğlence ve faydasız iş demektir. [Develioğlu, Ferit, Osmanhea Türkçe Ansiklopedik Lugat, Ankara 1971, s. 652] Bu açıklama, Mehnıed Çelebi (Ladikli)’nin “Zeynü’l-Elhan” adh a.y. eserinde aynen yazılmıştır. .

6- Buud: “Alat-ı musikiyenin perdelerini vukua getiren tel veya kirişlerin boyuna denürki buna fasıla dahi denür” [Uz, Kazım, Musiki Istılahatı, Ankara 196′1-,s. 14].

7- İka: “Safi-ü’d-din Abdü’l-Mü’min’in lisan-ı farisi üzre olan telifatından olub, Sultan Murad Han-ı sani bin Sultan Mehnıed hazretlerinin emr-i hümayunlar ile “Ahmet oğlu Şukrullah” adlı musikişmasm tercüme ettiği bir edvarda nağmenin birbirine muvafık veya muhalif olmasına “telif” ve nağme arasında bulunan zemana da “ika” denildiğini ve bir nağmede hasıl olacak mülayemet ve münafereti anlamak ika ile hasıl olduğunu beyan etmektedir. [Uz, Kazım, Musiki Istılahatı, Ankara 1964, s. 36].

8- Nakarat: “Şarkıların dördüncü mısralarına denür” [Uz, Kazım, Musiki Istılahatı, Ankara 1964 s. 47].

9- Mülayim: Kulağa hoş gelen hece ve kelimelerin meydana getirdiği ses demektedir. [Develioğlu, Ferit, Osmanhca Türkçe Ansiklopedik Lugat, Ankara 1971, s.859].

10- Mütenafir: Kulağa hoş gelmeyen hece ve kelimelerin meydana getirdiği ses demektir. [Aynı eser, s. 1291].

11- Veter: Yay çilesi, kiriş ve çalgı teli anlamına gelmektedir. [Aynı eser, s. 1381].

12- Mücenneb: Taniniden küçük bakîyyeden büyük iki aralığın ortak adı. Bunlardan biri küçükce büyük ikili (182 cent) dir ve “büyük mücenneb” adı ile anılır. Öteki büyükçe küçük ikili (112 cent) olup “küçük mücenneb” diye bilinir. [Uz, Kazım, Musiki Istılahatı, Ankara
1964, s. 45].

13- Tanini: Büyükçe büyük ikili (204 cent) adı verilir. [Aynı eser, s. 70] Mehmet Çelebi (ladikli)’nin “Zeynü’l-Elhan adlı a.y. eserinde; tanini aralığını, verilmiştir. Aralığın nağmelerinin sinek vızıltısına benzemesi nedeniyle bu ad verilmiştir. Nisbeti 9/8 dir. Buna bugün 9 komalık aralık da denmektedir.

14- Bakıyye: “artık, artmış, arta kalan,” Türk Musİkisi’nde 4 komalık aralığa verilen ad, buselik (si)-çargah(do), mahur(fa diyez)-gerdaniye(sol), dügah(la)-kürdi(si bemol) gibi. [Öztuna, Yılınaz, Türk Musikisi Ansiklopedisi, i. cilt, Istanbul 1970, s. 96]. /

15- a) Makam: yer, mahal, mevki, musikide bilim terimi olarak, aşk, ezginin durağı, başka bir deyişle ezginin dayandığı tek perde için kullanılmıştır. Bir şeyin durduğu ya da kaldığı yer, duruş yeri, durma yeri, belirli yer, bir konuyla ilgili yer, bir yazı içinde belirli yer, durma,
durma süresi, bUlunmabir yerde oturma, toplumsal mevki, makam, rütbe, bir şeyin saygınlığı demektir. [Oransay Gültekin, die melodiesche..Linie und der Begriff Makam, s. 7l].
b) Avaze: “sada manasınadır” Xııı-XVı’ yüzyıl yazarlarına göre makamların ayrıldığı dört türden biri, Uruıniyeli Safiyüddin (1250 yılları) ve Hızır bin Abdullah (XV. yüzyıl ilk yarısı) altı avaze (1. geveşt, 2. gerdaniye, 3. nevruz, 4. selınek, 5. maye, 6. şehnaz) Kırşehirli Yusuf
(XV. yüzyıl başı) ve Ladikli Mehmed ise (XV. yüzyıl sonu) öncekilerin altısına bir de hisarı katarak yedi avaze sayarlar. [Uz, Kazım, Musİki_ Istılahatı, Ankara 1964, s. 10]. ‘
c) Şube: XIX. yüzyıldan beri tümüne “makam” denilen kuralların belli bir takımına XV.XVI. yüzyıllarda verilen ad, sayıları kimi edvarda (örneğin Kırşehirli Yusuf’da) dört kiıninde ise (örneğin Sultan Mehmed içİn yazılan edvarda) yirmi dört olarak ayrıldı. [Aynı eser, s. 68].
d) Terkib: “Bİr kaç makamdan mürekkeb olan makama denür. Çünkü makam-ı mezkıır, çargah, hüzürk, maye, pençgah, rehavi, nühüft, uzzal makamlarının yekdiğerini müteakihen icra edilmesiyle hasıl olacağından bu gibi, bir iki makamdan mürekkeb olan makamata terkib
tabir olunur. [Aynı eser, s. 70].

16- Zü’l-hams: Tam beşli aralığı demektir. [Sürelsan, Baha İsmail, Dini Türk Musikisine giriş “T.R.T. Muzik Dairesi Yayınları” Ankara 1971, s. 24] ve [Çelebi,Mehmed, (ladikli) Zeynü’l-Elhan a.y.]

17- -Zü’l-erbaa: Tam dörtlü aralığı demektir. [Aynı eserler]

18- Zü’l-küll- Tam sekizli aralığı demektir. [Çelebi, Mehmed, (ladikli) Zeynü’l-Elhan a.y.]

19- Habıt: “Alaturka’da bemol mahallinde müstameldir” [Uz, Kazım, Musiki Istılahatı, Ankara 1964, s. 29]




Hoşgeldiniz