231 Yıllık La Scala’da Çalan İlk Türk Keman Sanatçısı: Özlem Adıgüzel… Ayçe Dikmen


Toplam Okunma: 9225 | En Son Okunma: 25.04.2024 - 15:06
Kategori: Röportajlar

“La Scala’da milliyetlerimize bakmadan bir sanatçı, bir insan ya da bir enstrümentalist olarak görüyorlar. Önemli olan kim olduğunuz değil, ne yaptığınız, nasıl çaldığınız… ‘Biz şöyleyiz, Avrupa şöyle’ diye düşünülüyor hep, ama böyle bir ayrım yok. 500 yıl Osmanlılar, Türkler zaten Avrupa’daymış. Hele insan sanatçıysa, müziğe ya da herhangi bir sanata baş koyduysa sanatın dilinin evrensel olduğunu unutmamak gerekli… Dinliyorlar, tanıyorlar, nasıl çalıyorsunuz bakıyorlar, sınavı geçiyorsunuz, ondan sonra sizi kontratlı çağırıyorlar. Yoksa ‘şöyle biri varmış şöyle iyiymiş’ deyip almıyorlar…”

Bir yıl önce, La Scala Orkestrası’nda çalan ilk Türk sanatçının bir İzmirli olduğunu öğrendiğimde hemen röportaj yapmak istedim. Ama Özlem Hanım, İzmir’den uzun yıllar önce ayrıldığından kendisine bir türlü ulaşamadım. Bu sıkıntımı kendisi de gazeteci-yazar olan İKSEV Basın Danışmanı sevgili Sirel Ekşi’ye açtığımda bana yardımcı olmaya çalıştı ve onun da çabalarıyla Özlem Hanım’a ulaşabildim. Bir de üstüne Özlem Hanım orkestrası ile İzmir’e gelmesin mi, hani Allah’tan başka şey istesem olacakmış.. Şaka bir yana, Sirel Ekşi’ye gösterdiği sanatçı ve insan duyarlılığından dolayı yürekten teşekkür ediyorum. Keşke bütün İzmirliler böyle yardımlaşmayı ve birbirine destek olabilmeyi başarsalar…

İZMİRLİ keman sanatçısı Özlem Adıgüzel, İzmir’de başlayan sanat yaşamını dünyaca ünlü La Scala Tiyatrosu Orkestrası’nda sürdürüyor.

Verona Orkestrası’nda da çalan Adıgüzel, 1778’de kurulan La Scala’da çalan ilk Türk müzisyen olmanın hem gurur, hem de ayrı sorumluluk verdiğini söylüyor. Geçtiğimiz günlerde La Scala Orkestrası ile İzmir’de konser veren Özlem Hanım’ın mütevazılığı ve samimiyetine de en az sanatı kadar hayranlık duydum.

Ayçe Dikmen : Müziğe nasıl başladınız? Babanız da müzisyendi galiba…

Özlem Adıgüzel : Babam müzisyendi, deniz bandosu şefiydi ve keman çalıyordu. Askerden çok, müzisyen bir insandı. İlk mandolinle başladım, sonra İzmir Devlet Konservatuvarı’na girdim. Lise dönemine kadar burada çalıştım sonra Ankara’da yüksek lisans yaptım. Yüksek lisans yaptıktan sonra İzmir Devlet Senfoni Orkestrası’na girdim. Bir sene çalıştım burada.

İtalya’ya nasıl gittiniz?
İtalya’ya kemanımı ilerletmek amacıyla kursa gittim. Milano yakınlarında Bergamo adlı şehirde, konservatuvarın yaptığı özel bir kurstu. İtalyan Christian Rossi’yle çalıştım. Kurstan sonra bana burs verdiler, kalmamı ve orkestrada çalmamı istediler. Kabul edip, buradan istifa ettim ve Bergamo Orkestrası’nda çalmaya başladım ve aynı zamanda Rossi ile başka bir şehirde çalışmaya da devam ettim.

Verona Orkestrası’na geçişiniz nasıl oldu?
Bir yıl Bergamo’da çaldıktan sonra Verona’da bir sınava girdim. Verona Orkestrası’nın yaz sezonunda çalma hakkına sahip oldum. Zaman ilerledikçe tanınmaya başladım, başka sınavlara katıldım. Parma Orkestrası, Arturo Toscanini Orkestrası’nda, Brescia’da orkestrada çalıştım. Verona da 2-3 günlük bir sınav yapıldı. 100-150 kişi arasından büyük bir seçimle 5-6 kişi Verona Orkestrası’nın kadrolu sanatçısı seçildi. Biri de bendim.

Hayatınız sınavlarla geçiyor anlaşılan…
Bizim meslekte devamlı çalışmak lazım, sonu yok. Dinliyorlar, tanıyorlar, nasıl çalıyorsunuz bakıyorlar, bu sınavı geçiyorsunuz, ondan sonra sizi kontratlı çağırıyorlar. Yoksa şöyle biri varmış şöyle iyiymiş deyip almıyorlar.

HER MİLLETTEN SANATÇI VAR

La Scala Orkestrası’nda kaç kişi çalıyor?
Değişiyor aslında. Mesela İzmir konserimize 100 kişi geldik. Hem La Scala hem de Verona Orkestrası’nda değişik milletlerden müzisyenler var. Alman, Macar, Rus, Polonya, Avustralya vs.

Sizin için bir hedef miydi La Scala Orkestrası’nda çalmak ?
Benim için önemli bir hedefti çünkü La Scala dünyanın en önemli orkestralarından. Orada çalmak demek, çok iyi müzisyenlerle, çok iyi şefler yönetiminde çalmak demek. Özellikle iyi şefler çok önemli çünkü iyi şef gerçekten keyif verir, çalmayı sevdirir, içinizdeki sıcaklığı enstrümanınıza döküp karşınızdaki seyirciye aktarabilmenizi sağlar.

İLK GECE UYUYAMADIM

La Scala Orkestrası’na girişiniz nasıl oldu ?
2 yıl önce oradaki bir sınava girdim. 250 kişi arasından 16 kişi seçildik ve La Scala ile kontrat hakkı tanındı. Hem Verona’da çalışıyorum hem Milano’da La Scala’da çalıyorum. Yani bu iki orkestrada çalışma hakkımı kullanıyorum.

La Scala’da ilk çaldığınız an çok heyecanlandınız mı?
Evet, çok büyük heyecan vardı. O gece uyuyamadığımı hatırlıyorum.

La Scala’da sizi nasıl karşıladılar? İlk defa bir Türk müzisyenin gelmesini?
Çok güzel karşıladılar. Ama aslında orada milliyetlerimize bakmadan bir sanatçı, bir insan ya da bir enstrümentalist olarak görüyorlar.

Orada da belirli bir rutin var mı, her hafta konser veriyor musunuz?
Hayır, öyle bir programım yok. Yıllık program yapılıyor ve ben programıma göre ayarlıyorum. Her 2 orkestranın da kadrolu elemanı olduğumdan programım yoğun oluyor.

LEYLA GENCER BENİ KUTLADI

Şimdiye kadar çaldığınız önemli sanatçılar kimlerdir?
La Scala’da Lorin Mazzel, George Pretr, Ricardo Chailly gibi ünlü şefler, Pavarotti, Andrea Bocelli, Domingo gibi ünlü tenorlar, Slomo Mintz, Kavakos gibi ünlü kemancılarla çalıştım.

Türk sanatçılardan kimlerle çalışmak istersiniz?
Bizim de çok büyük sanatçılarımız var. Suna Kan, Ayla Erduran kafamızda onlar hep idol sanatçılarımızdır. Onların hayalleri ile onları izleyerek büyüdük, öyle yetiştirildik. Ayrıca La Scala’da Leyla Gencer ile de karşılaşmıştım ve beni tebrik etmişti. Bu da benim için önemlidir..

Başarınızın sırrı nedir sizce?
Genelde çok fazla ihtiraslarım olmadı. Ama sadece yaptığım işi iyi yapmayı ve pozitif olmayı düşündüm her zaman. Sanırım o yüzden buralara geldim. Şans da yardım edebilir, ben bazen kafama koymasam da bir şeyler oluyor. Mesela La Scala’yı da hiç düşünmezdim ama oldu. Böyle önemli bir orkestrayla çalmak gurur ve kıvanç verici.

SANATIN MİLLİYETİ OLMAZ

La Scala’da çalan ilk Türk sanatçı olmak, İzmirli olmak, kadın olmak hep çok önemli? Bunları düşününce neler hissediyorsunuz?
Bunlar gerçekten çok güzel şeyler. Aslında ben çok fazla bir şeyleri önemsemedim, büyük hırslarım olmadı. Ama 23-24 yaşlarında Türkiye’den çıkıp tek başıma bazı şeyleri başarmamı düşündükçe, amma cesaretliymişim diyorum.

Gençlere özellikle genç sanatçılara neler söylemek istersiniz?
En güzel şey disiplinli ve çok çalışmak diyebilirim. Dünya ile bağlantıyı koparmasınlar. Türkiye’de yaşadığınızı değil dünya vatandaşı olduklarını unutmasınlar. Biz şöyleyiz Avrupa şöyle diye düşünülüyor hep, ama böyle bir ayrım yok. 500 yıl Osmanlılar, Türkler zaten Avrupa’daymış. Böyle bir ayrımı kafalara sokmak çok yanlış. Hele insan sanatçıysa, müziğe ya da herhangi bir sanata baş koyduysa sanatın dilinin evrensel olduğunu unutmamak gerekli. Notalar İtalya’da da, Türkiye’de de aynı şekilde çalınıyor. Açılmak, görmek, kurslara katılmak bunlar çok önemli. İnsanın pozitif olması, geleceğine güvenmesi gerekli…

KENDİ ŞEHRİM İZMİR’DE ÇALMAK BÜYÜK HEYECANDI

Orada nasıl bir hayatınız var? Çok seyahat ediyor musunuz?
Hayır Verona’da yaşıyorum. Çok sık turne oluyor. Geçen sene Verona Orkestrası ile Siberya’ya gittik, Moskova’ya gittik. Şubat’ta yine Verona Orkestrası ile Japonya’ya gideceğiz. İzmir’e geldik ertesi gün Almanya’da konser verdik.

La Scala Orkestrası ile İzmir’e gelince neler hissettiniz?
İzmir’e gelmek hem de orkestra ile çok güzel oldu. Mutluluk verici. Ailemin de izlemesi harikaydı. Kendi şehrimde çalmak çok heyecan verdi.

Buraya özellikle İzmir’e dönme şansınız olabilir mi ?
Neden olmasın, tabii ki burası da çok hareketli, çok güzel mutlaka. Ama yıllardır orada olmanın bir alışkanlığı var, temelli dönmek zor olabilir. Yarı hayatım da orada geçti sonuçta.(1)
__________________________________________________
http://arama.hurriyet.com.tr/arsivnews.aspx?id=12772591




Hoşgeldiniz