Bengi Bağlama Üçlüsü 20. Yılında… Ali Pektaş
Toplam Okunma: 6662 | En Son Okunma: 10.10.2024 - 20:30
Kurulduğu günden itibaren geleneği tahrip etmeden, halk müziğimizde yeni kapılar arayan bir topluluk Bengi Bağlama Üçlüsü. Okan Murat Öztürk’ün fedakârlıklarıyla kurulan ve yine onun gibi halk müziğine ve bağlamaya gönlünü vermiş Özay Önal ile Erdem Şimşek’ten oluşan üçlü, bugün yirmi yaşında. Ülkemizde ve yurtdışında verdikleri konserlerle halk müziği ve bağlamanın yeniden gündeme gelmesinde büyük katkıları olan topluluk, geçtiğimiz günlerde ‘20. Yıl Albümü’nü (Kalan Müzik) sevenleriyle buluşturdu…
Albümü vesile ederek grubun kurucusu Okan Murat Öztürk’le bir araya geldik. Grubu ve halk müziğini konuştuk.
Bengi Bağlama Üçlüsü, 20 yıl önce hangi duygularla kuruldu, grubu kurarken öncelikli hedefleriniz ve gayeniz neydi?
Bengi Bağlama Üçlüsü, bağlama çalmayı çok seven bir insan olarak benim, üniversite yıllarımda, kişiliklerine ve bağlama çalmadaki teknik düzeylerine güvendiğim birkaç arkadaşımla bir araya gelmemizle şekillenmeye başladı. Bu bir araya gelişi tetikleyen neden ise ‘80′li yılların Türkiye’sinde, halk müziği ve bağlama icrası bakımından Arif Sağ’ın başını çektiği bir “değişim”in ortaya çıkmaya başlamasıdır. Bizler, bu süreçte bağlamanın geleneksel bir halk çalgısı olarak kapasitesini, yeni keşiflere açık olan yönlerini tanımaya, anlamaya, keşfetmeye ve en önemlisi “güzel çalma”ya büyük bir heves duymaktaydık. Sonuçta Anadolu kültürü içinde bağlama büyük bir çeşitlilik sergiliyor. İşte Bengi icrasının öncelikli konularından birini bu çeşitliliğin gerektiği gibi tanıtılabilmesi oluşturdu. Ancak Bengi icrası, özünde entelektüel bir ilgiyi de barındırdığından salt “geleneği doğru temsil” ölçütüne bağlı kalmakla yetinmedi.
Grubu ve müzik anlayışını en çok hangi sanatçılar etkiledi?
Bengi icrasında başlıca önemli üstadlar ile yerel kaynaklar etkili oldu. Bizim yetiştiğimiz dönemin en önemli bağlama üstadları Mehmet Erenler, Musa Eroğlu, Arif Sağ, Talip Özkan, Yavuz Top, Ali Ekber Çiçek ve Yılmaz İpek’ti. Halk müziğinin kaynağında ise Muharrem Ertaş, Hacı Taşan, Çekiç Ali, Neşet Ertaş, Feyzullah Çınar, Hisarlı Ahmet, İsmail Daimi, Davut Sulari, Mahzuni Şerif, Ramazan Güngör gibi isimler yer alıyor. Bizler tüm bu üslupları ve temsilcileri dikkatle dinleyerek özümsemeye ve kendi icramızı inşa etmeye çabaladık.
Yirminci yıl albümünün anlamı ne sizin için?
Yirminci yıl albümü, benim açımdan pek çok özel anlama sahip. Ben kendi adıma gururluyum. Çünkü bütün gel-gitlerine, tamamen özveriyle şekillenmiş olmasına rağmen sonuçta ortada “Bengi Bağlama Üçlüsü” diye bir olgu ve onun temsil ettiği bir anlayış var. Bugün geriye dönüp baktığımda ben en azından “evet, ben, sevgili Özay (Önal) ve Erdem (Şimşek), Bengi Bağlama Üçlüsü’nü bugünlere getirdik” diyebiliyoruz. Bizim anlayışımızı beğenen, tercih eden, bu anlayış ve icraya özenerek kendi çalışmalarını gerçekleştiren insanlar var artık Türkiye’de. Dolayısıyla 20. yılımızda gerek repertuar olarak gerekse yenilikçi, öncü misyonumuzu doğru yansıtacak bir albüm gerçekleştirmek başlıca hedefimiz oldu. Bengi birikimini doğru yansıtan, bakış açısını yansıtan ve geleneğe hem icra hem de yaratı düzeyinde katkılar sağlayan “belgesel” niteliğinde bir albüm ortaya çıktı diye düşünüyorum.
Kendinizi özetlediğiniz ‘yeni gelenek’ kavramını biraz açar mısınız?
Yeni gelenek, Bengi olarak yaptığımız çalışmalar için çok sevdiğim bir niteleme oldu. Biliyorsunuz bizde “eski köye yeni âdet getirmek” diye bir deyim vardır. Evet Bengi, bağlama icrası bakımından kendi alanında birtakım yenilikler gerçekleştirmiştir. Bu yönüyle bir yeni âdet veya yeni gelenek olarak icramızı niteliyorum. Gelenek, her zaman değişimi içinde barındırır. Yeni her zaman eskir. Bu kaçınılmazlık içinde hem süreklilik hem de geçmiş bir arada bulunur. Bengi’nin yeni geleneği de bu çerçeve içinde bir yeni icra anlayışı demektir. Ama kuşkusuz ki o da eskiyecek ve gelenek denilen o büyük ırmakta bir çakıl taşı olarak yerini alacak.
Sizce günümüzde halk müziği istenilen konumda mı? TRT ve Kültür Bakanlığı’nda yapılan çalışmalar yeterli mi? Değilse neler yapılmalı?
Kültür Bakanlığı ve TRT ile hiç ama ‘hiç’ ilgilenmiyorum. Devletle müzik olmaz! Geleneksel müzik ‘asla’ olmaz. Devlet, politika ve bürokrasi demektir. Bunların olduğu yerde müzik olamaz. Olur diyen varsa onların değerli görüşlerinden yararlanın derim. Ama geleneksel müzikle ilgili olarak şunları mutlaka söylemek isterim. Geleneksel müzik festivalleri yapılmalı. Özel şirketler, kültür-sanat vakıfları bu alana ilgi göstermeli ve destek vermeliler. Ulusal ve uluslararası düzeyde geleneksel müzik şenlikleri, yarışmaları, sempozyumları yapılmalı. Yalnızca icra alanına değil, araştırma alanlarına da yatırım yapılmalı. Türkiye’de müzik eğitimi alanında ‘devrim’ yapılmalı. Geleneksel müzikler, ‘mutlaka’ müzik eğitiminin temelini oluşturmalı.
___________________________________
17 Kasım 2009, Salı
http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=916594&title=roportaj-devletle-muzik-olmaz-geleneksel-muzik-asla-olmaz