Bürokratik Sanatlar… D. Mehmet Doğan


Toplam Okunma: 2937 | En Son Okunma: 07.05.2024 - 21:47
Kategori: Basından

İlginç; ilginç olduğu kadar düşündürücü, kimi yerde katıldığımız, kimi yerde katılmadığımız bir yazıyı -yorumu size bırakarak- aktarıyoruz. (M.D.): ”Türkiye için bu sanatlar artık bürokratik sanatlardır. Halka inmesi, millileşmesi mümkün değildir. Çünkü zemini yoktur. Türkiye Devleti, kendisine ait olmayan bir sanat için büyük bir bütçe desteği ve bürokratik bir yapı oluşturmuştur. Binlerce kişi istihdam etmektedir… Devlet, bu iş için ayırdığı bütçeyi uluslararası yükselti derecesi kanıtlanmış topluluklar getirerek kullanabilir… Buradakileri kapatıp, öğrencilerini oralarda eğitime gönderebilir. Hatta bir iddiaya göre ise Türkiye’de harcadığı para ile operanın gerçek seyircilerini, bu sanatın esas merkezlerine bile uçakla götürüp - getirebilir!..

Devlet Opera, Balesi ve Devlet Tiyatrolarının 60. kuruluş yıldönümü dolayısıyla düzenlenen gecede Kültür/Turizm Bakanı Ertuğrul Günay ve Devlet Opera/Balesi Genel Müdürü Rengim Gökmen ile Devlet Tiyatroları Genel Müdürü Lemi Bilgin de konuşmuş.

Bilgin, tiyatronun hayatın temelini oluşturan pek çok unsuru bünyesinde barındırdığını belirtmiş ve “kendimizi ve yaşadıklarımızı en iyi anlatabildiğimiz yer burasıdır. İnsanlık bu sahnede kendini görmekte ve anlatmaktadır. Aslında Itrî de Çaykovski de aynı şeyi anlatmaktadır” demiş.

Bize göre, kendisinden sonra konuşan DOB Genel Müdürü’nden rol çalmış! Bu sözü o etse idi, kıymeti harbiyesi olabilirdi. Fakat O’nun böyle bir söz etmesinin imkan ve ihtimali yoktur.

Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürü Rengim Gökmen’in sahası olan opera ve bale, kendisinin belirttiği gibi cumhuriyetten sonra Türkiye’de bilinen ve uygulanan bir sanat değildir. Mesela, XIX. yy.da bir opera klasiği olan Aida’nın Beyoğlu’nda aynı gecede üç ayrı topluluk tarafından sahnelendiği de görülmüştür!

Biz bu sanat bürokratlarını bırakalım, sayın Kültür Bakanı’na dönelim. Bakan da -protokol icabı- Atatürk’e atıfta bulunmaktan geri kalmamış. Oysa asıl İnönü’den söz etmesi beklenirdi. Çünkü 60 yıl önce Türkiye’nin Cumhurbaşkanı İsmet İnönü idi. Sözkonuusu kurumların kuruluşu O’nun döneminde gerçekleşmiştir. Sergi binasının Opera binası haline getirilmesini o emretmiş olmalıdır. Zaten binanın bir yerlerinde onun büstü bulunmaktadır.

Opera İtalya’da 16. yüzyılda ortaya çıkmış bir sanat dalı… Türkçesi “musıkili temsil” olabilir. Fakat bugüne kadar bu sanata dünya çapında katkıda bulunan ülkeler İtalya’dan sonra Fransa, İngiltere ve Almanya’dır. Bu Avrupa ülkeleri dışında operada sözü edilmesi gereken bir ülke aranırsa, o da Rusya’dır.

Sayın Kültür Bakanı bunları bilmezmiş gibi “Değerli sanatçı arkadaşlarımız, farklı alanlardan, klasik, modern ve gelenekselin modernleştirilmiş biçimleriyle bize güzel etkinlikler sundular. Her birisi sahne aldığı alanda son derece başarılıydı. Umarım siz de keyif almışsınızdır. Bir şeyi itiraf etmem gerekiyor ki Türkiye Cumhuriyeti Devlet Tiyatrosunun ve Türkiye Cumhuriyeti Devlet Opera ve Balesinin 60. yıl dönümünde bence biraz daha farklı bir içerik görme hakkımız ve beklentimiz vardı” demiştir

Sayın Bakan’a söylememiz gerekiyor ki Türkiye için bu sanatlar artık bürokratik sanatlardır. Halka inmesi, millileşmesi mümkün değildir. Çünkü zemini yoktur. Bunu bilerek, devletin batı klasik sanatına milletin vergilerinden keserek yaptığı katkıyla övünebilir. Evet, Türkiye Devleti, kendisine ait olmayan bir sanata büyük bütçe desteği vermektedir. Bunun için bürokratik bir yapı oluşturmuştur. Binlerce kişi istihdam etmektedir.

Belki de bu kurumların topladığı seyirci sayısı personel sayısını zar zor geçmektedir.

Türkiye’nin bu klasik batı sanatlarına kendine özgü katkı yapmasının mümkün olmadığı ortadadır.
Bugüne kadar, dünya ölçütleri yükseltisinde bir opera veya bale eseri ortaya konulamadı. Ortaya konulabilmiş “yerli” eserler ise zaten bir elin parmaklarını zor geçer. Bu sanatların Türkiye’de icrasının ise, vasat veya vasatın birazcık üzerinde olduğu bilinmektedir.

Türkiye Devleti bu iş için ayırdığı bütçeyi, Avrupa’nın bu sanatın merkezi olan ülkelerinden uluslararası yükseltide bulunan topluluklar getirerek kullanabilir.
Buradakileri kapatıp, öğrencilerini oralarda eğitime gönderebilir.
Hatta bir iddiaya göre ise burada harcadığı para ile operanın gerçek seyircilerini, bu sanatın esas merkezlerine uçakla götürüp getirebilir!..

Bu sanatlar yerlileşemez, millileşemez. Birçok sebep var. Fakat sadece bir tanesini zikredeceğim:
1930’larda batı sanatı milli sanatla adeta hiç birleşemiyecek şekilde ayrılmıştır. Batı müziğinin akademik öğretimi için kurum oluşturulmuş, Türk müziği yasaklanmış ve kendi öz müziğimizin öğretilme imkanı ortadan kaldırılmıştır.

Batı tarzı mektepte yetişenler ise kendi müziğini değil bilmeyi, bilmemeyi ve küçümsemeyi marifet saymışlardır.

Dil devrimi ile eş zamanlı olarak müzik dilini değiştirmek için de harekete geçilmiştir. Bu hususta köklü adım atılmış, kendi müzik dilimiz merkezden kesin olarak uzaklaştırılmış, batı müziği devletin resmi müzik dili olmuştur.

Cumhuriyet yöneticileri eğer ki Türkçe yerine Latince’ye veya Latin esaslı bir dile geçmemizi sağlayabilselerdi, müzik siyasetlerinin de başarıya ulaşması mümkün olabilirdi

Ne zaman ki dilimizi tam değiştirip batı dillerinden birini seçeriz;
Ancak o zaman şimdi uygulanmakta olan bu bürokratik sanatlara gerçek katkı sağlarız…(1)
_____________________________
(1) Yazının tümü için bkz: http://www.habervaktim.com/yazar/19869/burokratik_sanatlar_ve_kultur_bakani.html




Hoşgeldiniz