Müziğimizde Bölünmüşlüğün Güncel Yansımaları… Dr. Ayhan Sarı


Toplam Okunma: 3303 | En Son Okunma: 29.04.2024 - 19:12
Kategori: Fikir Yazıları, Yazarlarımız: A.Sarı

Müzikte bölünmüşlük şeklindeki başlık; olağan, müdahalesiz süreç geçirmiş bir müzikte “müzik zevkinin tartışılamıyacağı, bu nedenle de herkesin beğendiği müziği dinlemesinin normal olduğu” cevabını alabilecek iken, bizim gibi müdahaleye uğramış toplum müzik yaşamının on yıllar sonrası geldiği durum özeleştirel değerlendirmeleri zorunlu kılmaktadır… Ezgileriyle, çalgılarıyla, çağdaş anlamda üretilen sesin emekleme döneminde tozlu raflara mahkum edilmiş olması, Türk-Batı şeklinde kutuplaşmış müzik dünyamızın kendi içinde belirginleşen mutsuzluğunu giderememektedir…

Müzik uğraşanlarımız arasında Türk ve Batı müziği ikileminin sonucu meydana gelen kavgalar –kongresinden simpozyumuna, makalesinden yazısına- tarihteki hemen her müzik platformunda kendini göstermiş, birçok küskünlükler yaşanmıştır. Her kavganın neticesinde iki grup da birleşme için çözüm yerine kendi tarafının içine daha sıkı bir şekilde kapanmayı tercih etmiştir.

Her iki müzik türünde de içe kapanma sonucu gelişen muhafazakarlığı aşmış tutuculuk, gelişmeyi önlemiştir. Çünkü onlar tüm enerjilerini, kendilerini geliştirme yerine savunmaya harcar hale gelmişlerdir.

İçe kapanma; kendi içindekini, kendini muhafaza etme çabası şeklinde yıllar yılı sürünce, gelinen sonucun verimsizlik olduğu gözlenmektedir.

Devletçe desteklenen müzikte, sanatın yükseltisi ve gereği olan uluslararası başarılar yoktur.

Geleneksel müzikte yozlaşma şikayetleri ise günden güne artarak ilerlemektedir.

O kesimlerden başta yönetici kadrosu olmak üzere hemen herkes uğraş gösterdiği müziğin geldiği durumundan yakınır, şikayet ederken sorumluluğu kabul etmez, çözüm konusunda çalışma da yapmazlar.

Türkiye’deki Batı müziği kimi yöneticilerinin kimileri açısından: “Nasılsa Batının her zaman kabul gördürülen 400 yıllık repertuarı vardır. “Bizden ayrıca bir repertuara ne gerek olabilir ki?”

Geleneksel Türk müziği açısından ise “Nasılsa geleneksel müziğimizin eski ve değerli, kabul gören bestecileri/besteleri/türküleri/komple repertuarı vardır. Öyleyse yeniyi gelecek değerlendirsin, bizim değerlendirmemize gerek yoktur”

şeklindeki düşünce temeline dayanan uygulamaları içe kapanmanın çok açık göstergesidir.

Her iki cemaatte de on yıllarca “her kadro bir kaledir” anlayışı hakim olmuştur.

Oysa Cumhuriyet kuruluş dönemindeki müzikte batılılaşmanın ana amacı hiçbir zaman doğrudan Bach, Rachmaninov veya Eric Satie vb icra etmek olmamış, aksine bu toprakların müzik kültürünü çağdaş anlamda diğer ülke müzikleriyle yarıştırır hale getirmeyi ideal edinmiştir. Bu idealin okunması, değerlendirilmesi, tesbit edilmesi yorumlanamıyacak kadar açık iken her iki müzik cemaatimiz de işin kolaycılığına kaçarak -yeni ve sentez yerine- eskiye sığınma yolunu seçmişlerdir.

İdeal unutulmuş, unutuldukça daha çok içe kapanılmıştır.

Her iki kesimdeki müzik uğraşanlarımız kendi içlerinde adeta “tek kale” maç yapar hale gelmişlerdir.

Öbür yanda Türkiye Cumhuriyeti’nin ilanı ve devamı söylemlerinde işaret edilen amaç/ideal yönünde çalışmalar yapan müzik uğraşanlarımız görüntüsel, yapmacık desteğin dışında gerçek manada hemen hiçbir zaman desteklenmemiş, ürünlerine/yapı tlarına layık görülen ise maalesef “öğrenci ödevi muamelesi” olmuştur.

Onların müziği bu ülkenin gelecekteki müziğinin tohumları olması gerekirken “iki cami arasında bi namaz” yakıştırmasıyla hor görülmüşlerdir.

Çalgılarıyla, ezgileriyle çağdaş anlamda üretilen bu toprakların sesi; tozlu raflara mahkum edilmiş, sonrasında ise desteğin, takdirin görülmediği bu topraklardan göç etmiştir.
Gelinen durum, her iki kesim içinde oluşmuş tekdüzelik ve umursamazlıktır….

Klasiğin garantisine sığınmış huzurlu koltuklar ve kimi görüntüsel hazırcı beyinler geleceğin idealine çoktan boşvermiş görünmektedirler

Hal-i hazırda öğrenci yetiştirmekle mükellef olan müzik okullarımızda on yıllardır eğitimi verilen hem geleneksel hem de batı müziği kurumlarımızın eğitimi/icrası sonuçlarının tartışmaya açılması ve onlar tarafından “iki cami arasında kalmış” olarak değerlendirilen müzik uğraşanlarımızın ürün ve de düşüncelerinin bir terazinin iki kefesinde değerlendirilmesi gereği zamanıdır.

Hayalimiz ise yüksek duygularımızın ve hatıralarımızın ifadesini bulan bir musikidir (*).…
_____________________________________
(*) “Musiki dendiği zaman, yüksek duygularımızın ve hatıralarımızın ifadesini bulan bir musiki murad ediyoruz” Atatürk’ün Isparta Milletvekili Kemal ÜNAL’a 4 Ocak 1938 günü yazdırdığı nottan alınmıştır. Kemal ÜNAL “Musikiye ait Bir Not” Ulus Gazetesi, 10 Kasım 1939.




Hoşgeldiniz