Musıkîşinas Bir Siyasetçi: Osman Şevki Uludağ (1889- 1964)… Salih Zeki Çavdaroğlu


Toplam Okunma: 5552 | En Son Okunma: 24.04.2024 - 07:22
Kategori: Değerlerimiz

Cumhuriyet tarihimiz boyunca TBMM’nde milletvekili olarak görev yapmış, Türk Musıkisi ile ilgilenmiş, bestekâr düzeyinde önemli isimler bulunmaktadır… Kâzım Karabekir Paşa, Ahmet Rasim Bey, Hasan Ali Yücel, Şükrü Şenozan, Rüştü Şardağ, Necip Mirkelâmoğlu, Yılmaz Öztuna, Yılmaz Karakoyunlu, Arif Sağ ve Zülfü Livaneli bunların arasında ilk akla gelen isimler… Ancak bunların arasında öyle bir isim vardır ki, profesyonel bir bestekâr olmamasına rağmen, görev yaptığı TBMM’nde Türk Musıkisi’ ni korumaya yönelik çabaları ile Musıki tarihimizde lâyık olduğu yeri almıştır.

Tarihimizde bazı insanlar vardır ki, onların yaşadıkları dönemde gerçekleştirdikleri hizmetler, sonraki kuşaklara nedense bir türlü gerektiği şekilde aktarılmaz veya aktarılmak istenmez. Bunun elbette ki sosyolojik ve siyasal açıdan çeşitli sebeplerinin olduğu kuşkusuzdur. Ancak yıllar geçtikçe ülkemiz ve dünya konjonktüründeki değişimler, bu unutulmuşlukları birer birer gün yüzüne çıkarmakta ve onların toplum önünde hakettikleri saygıyı yeniden görmelerine imkân tanımaktadır.

Mesela, Türkiye’ nin 90 yıla yakın Cumhuriyet döneminde, TBMM çatısı altında milletvekili olarak görev yapmış, Türk Musıkisi ile ilgilenmiş , bestekâr düzeyinde önemli isimler bulunmaktadır.

Kurtuluş Savaşımızın Doğu Cephesi Komutanı Kâzım Karabekir Paşa, Türk Edebiyatının önemli bir yazarı olan Ahmet Rasim Bey, Manyasizâde Refik Bey, Eski Milli Eğitim Bakanlarından Hasan Ali Yücel, Şükrü Şenozan, Samih Rifat Bey, Rüştü Şardağ, Necip Mirkelâmoğlu, Tarihçi- Müzikolog Yılmaz Öztuna, Yılmaz Karakoyunlu, Arif Sağ ve Zülfü Livaneli bunların arasında ilk akla gelen isimler.

Ancak bunların arasında öyle bir isim vardır ki, profesyonel bir bestekâr olmamasına rağmen, özellikle Cumhuriyet’ in kuruluş döneminde görev yaptığı TBMM’ nde Türk Musıkisi’ ni korumaya yönelik çabaları ile Musıki tarihimizde lâyık olduğu yeri almıştır.

Bu isim Osman Şevki Uludağ’ dır. 1889 yılında Konya’ lı bir ailenin çocuğu olarak Bursa’da doğmuş, Mekteb-i Tıbbiye-i Askeriye-i Şahane’yi bitirerek radyolog askerî doktor olarak göreve başlar. 1930 yılında Binbaşı rütbesinde iken, malûlen emekliye ayrılır. Tıp tarihine olan ilgisi ve araştırmacı kişiliği, onu Bursa’daki Yıldırım Darüşşifâ Hastanesi‘ nin Osmanlıların Anadolu’da ilk kurduğu hastane olduğunu ortaya çıkarmaya götürecek ve İstanbul Üniversitesi bünyesinde bir “ Tıp Tarihi Enstitüsü ” kurulması için öncülük yaptıracaktır.

Profesyonel mesleği dışında, ömrü boyunca, yazar, hattat, dağcı, tarihçi ve bestekâr olarak geniş bir yelpazede önemli hizmetler vermiştir.

1925 yılında Bursa Coğrafya Encümeni’nin bir üyesi olarak Keşiş Dağı’na tırmanır. Dağın isminin, Bursa Vilayeti Coğrafya Heyeti’nin teklifi ve Osman Şevki Bey’in önerisi ile değiştirilmesi teklif edilir. Bu öneri Atatürk tarafından kabul görür ve Keşiş dağının ismi “Uludağ” olarak değiştirilir. Bunun sonucun da, soyadı kanunu çıktığında, Atatürk tarafından kendisine Uludağ soyadı verilir,aynı zamanda da Konya milletvekili yapılır.

Askerî Tıbbiye’de öğrenci iken, İsmail adında, Dede Efendi’ ve Dellalzâde’yi görmüş İsmail isimli bir Mevlevî dervişi ile karşılaşır. Türk Musıkisini onun vasıtasıyla tanır ve sever.

Musiki üzerine onlarca makalesi ve Türk Musıkisi içinde 120’ye yakın bestesi vardır. Bu bestelerden en bilineni, “Bir elem rüzgarı gülşenlere hicran saldı “ sözleriyle başlayan , Hicaz makamındaki şarkısıdır. Ayrıca, yarışma kapsamında bir de İstiklâl Marşı bestelemiştir. Bunlara ilâveten Hüseyni makamında “ Esmer Güzel”, Bayati makamında “ Gülüm takmış takıştırmış”, Mahur makamında “ İnme turnam inme sen bu pınara” ile Hicaz ve Acemkürdi saz semaileri de vardır.

Bestelerinin dışında, türkü de derlemiştir. Meselâ, kahramanlık türkülerinin en bilinenlerinden “ Genç Osman dediğin bir küçük uşak” isimli türküyü , Aydın yöresinden derleyerek, bizzat notaya almıştır.

Musıki konusunda düşüncesini kendi ifadesi ile şöyle özetler :
“…Bilinmelidir ki medeniyetin de milliyeti vardır. Millî olmıyan bir medeniyet milletin malı değildir. Kökü bizde olmayan musiki de bizim musikimiz olamaz…”

Gerek parlamento’da ve gerekse başka zeminlerde, ömrü boyunca hep bu düşüncenin ışığında edecektir.
Türk Musıkisi’ ne öğretim ve yayın yasağının getirildiği yıllarda, o milletvekilidir. Herhalde o da devletçe önerilen çok sesli sistemin, musıkimize yeni bir kimlik getirmesini beklediğinden, pek ses çıkarmaz. Ne zaman ki bunun bir çıkmaz sokak olduğunu anlar ve 1940 senesinde TBMM’ nde Devlet Konsevatuvarı Kanunu’ nun görüşüldüğü oturumlarda, Millî Eğitim Bakanı ile adeta kıran kırana polemikler yapar.

Bu oturumlarda kanun tasarısını oldukça ağır bir şekilde eleştirir ve konservatuvar bünyesinde mutlaka bir Türk Musikisi Şubesi’nin kurulması gerektiğini ısrarla belirtir. Buna rağmen bu görüşler aynı zamanda bir Türk musikisi bestekârı olan Maarif Vekili Hasann Âli Yücel’ ce hiç dikkate alınmayacaktır.

Ayrıca, gerek İstiklal Marşı, ve gerekse Onuncu Yıl Marş’ larının bestelerinin, başka müzik eserlerinden çalıntı olduğu iddiaları ve buna dair polemiklerin yaşandığı günlerde Osman Şevki Bey yine ön saflardadır. Ona göre, İstiklal Marşı şiirine Osman Zeki Bey tarafından yapılan beste, Karmen Silva adlı bir sokak şarkısını çağrıştırmaktadır ve özgün değildir. Bunun yanında uzun yıllar Maarif Vekaleti( M.E.B.) tarafından okullarda okutulan bir musiki kitabında ‘papatyalar’ adlı şarkıya kendi ismini bestekar olarak koymasını eleştirir .1

Cumhuriyet’ in onuncu yılına ilişkin, Cemal Reşit Rey’ in bestelediği ve günümüzde de , özellikle siyasi konjonktüre göre ve zaman zaman da İstiklâl Marşı’ nın alternatifi olarak okunan “ 10. Yıl Marşı” na dair ilk suçlamalar yine Osman Şevki Bey tarafından gündeme getirilir.

Bu marşın, müziğinin Jean Jacques Rousseau’nun “Le devin du village” adlı operasının bir bölümünden aynen alındığını, bu yüzden başta prozodik olmak üzere bir yığın hatayı beraberinde taşıdığından söz eder.

Her iki besteci de bu suçlamalar karşısında nedense suskun kalırlar. Bir anlamda bu suskunluklar ,suçlamaların kabulü anlamını taşıyorlarsa da , Uludağ bu işin peşini uzun süre bırakmayacak, konuyu hem Meclis kürsüsünden, hem de basın kanalıyla bu suçlamalarını, dönemin Milli Eğitim Bakanı’ na yöneltecektir. 2

Hatıralarında bunları geniş bir şekilde anlattıktan sonra, şu ifadelere yer verir :
 “…Ben bunu 07/05/1940’da C.H.P. Meclis Gurubu’nda Maarif Vekili’nden sordum ve izahat istedim. Sonra da İstiklal Marşı’na geçerek bunun ilk kısmını teşkil eden on ölçüsünün Karmen Silva adında bir sokak şarkısından transpozisyon suretiyle alındığı rivayetini naklettikten sonra sordum: ‘Bu Marş, İstiklal Marşı olarak ortaya çıkarılmazdan evvel Vahdettin’e marş olarak takdim edilmiş midir, değil midir? Bu marşın orkestrasyonunu yapan Ermeni milletinden [Edgar] Manas Efendi değil midir? …”
1964 senesinde vefat etmiş ve, Zincirlikuyu mezarlığında toprağa verilmiştir.

Böylesine kıymetli bilim, kültür ve siyaset adamının aziz hâtırâsını yaşatmak adına, başta Kültür Bakanlığı, Bursa ve Konya Büyükşehir Belediyeleri olmak üzere ilgili kurum ve kuruluşlara önemli görevler düşmektedir.

Mesela, yurt sathında inşaa edilecek olan kültür merkezlerine isminin verilmesi gibi kadirşinaslık göstergeleri , herhalde onun ruhunu şâd edecektir.

K A Y N A K Ç A :
1 Osman Şevki ULUDAĞ, Musiki Mecmuası, 01 nisan 1954, 74. sayı, s. 42.55,59
2 Mustafa ARMAĞAN, “Onuncu Yıl Marşı’nın bestesi çalıntı mıydı? , “ Zaman Gazetesi, 27 Mayıs 2007




Hoşgeldiniz