2009 Yılı “Kültür ve Sanat Büyük Ödülü” Neyzen Niyazi Sayın ve Tanburi Necdet Yaşar’ın…


Toplam Okunma: 5670 | En Son Okunma: 18.04.2024 - 15:20
Kategori: Değerlerimiz

Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın bu yılki büyük ödülü geleneksel Türk sanat müziğinin usta sanatçıları Neyzen Niyazi Sayın ve Tanburi Necdet Yaşar’a verildi. Ödül töreni Başbakan Tayip Erdoğan ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın da katılımıyla 30 Ocak 2010 Cumartesi öğleden sonra İstanbul Cemal Reşit Rey Salonu’nda gerçekleştirildi. Başbakan “Amerika ve Avrupa’nın müzik listelerini ezbere sayan birçok gencin kendi tarihinden üç bestekarın ismini sayamayacağını, kendi sanatına, sanatçısına sahip çıkamayan bir toplumun istikbalinin karanlık olacağını…” söyledi…

Neyzen Niyazi Sayın’a(d.1927) ve Tanburi Necdet Yaşar’a( d.1930) 2009 Yılı Kültür ve Sanat büyük ödülü Sayın Başbakan ve R. Tayyip Erdoğan ve Kültür Turizm Bakanı Ertuğrul Günay tarafından verildi.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, törendeki konuşmasında “Amerika ve Avrupa’nın müzik listelerini ezbere sayan birçok gencin kendi tarihinden üç bestekarın ismini sayamayacağını, kendi sanatına, sanatçısına sahip çıkamayan bir toplumun istikbali karanlık olacağını, kendi değerlerine, musikisine yabancılaşan bir toplumun tarihinden uzaklaşacağını, böyle bir toplum da geleceği kurgulayamayacağını” dile getirdi. Başbakan Neyzen Niyazi Sayın ve Tanburi Necdet Yaşar gibi ustaların ibret dolu, tecrübe dolu yolculuklarının talebeleri üzerinde olduğu kadar diğer gençler üzerinde de etkili olduğuna ve olacağına yürekten inandığını belirten Erdoğan, “Sayın ve Yaşar, ülkemizin, milletimizin gururu oldular. Musikimizi taçlandırdılar, dünya genelinde en iyi şekilde tanıttılar. İnanıyorum ki bu ülke için gösterdiğiniz üstün gayretler, ortaya koyduğunuz eserler milletimiz tarafından daima hayırla yad edilecek ve hatırlanacaktır’ dedi. Tanburun bu toprakların sesi olduğunu vurgulayan Erdoğan, Mevlana Celaleddin-i Rumi’nin eseri Mesnevi’nin ney üzerine beyitlerle başladığını ifade ederek, ‘Dinle neyden neler hikaye eder/Ayrılıklardan nasıl şikayet eder/Kestiler bir kamıştan beni/Dinler ve ağlar, erler ve kadınlar beni/Hava değil ateştir ney sesi/Kim de ateş yok, ateş olsun hissesi’ dizelerini seslendirdi.

Törende konuşan Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, ödülün, bakanlığın, çeyrek yüzyılı aşkın süredir sürdürmeye çalıştığı bir geleneğin yeni bir adımı olduğunu söyledi.

Günay, 1979′dan bu yana bakanlığın kültür ve sanat yaşamına büyük katkılar yapan, duygu ve düşünce dünyasının zenginleşmesine katkı sağlayan kişi ve kurumlara bir şükran ifadesi olarak tören düzenlediğini ve şükran belgesi takdim ettiğini belirterek, önceki yıllarda ödülün Alaaddin Yavaşça, Çetin Altan ve Metin Sözen’e verildiğini anımsattı.

Necdet Yaşar ödülünü aldıktan sonra duygularını şöyle ifade etti:
“Bizleri onurlandırdınız. Arkadaşım Niyazi Sayın ile sanat hayatımız boyunca hocalarımızın disiplinine son derece riayet ettiğimizi rahatlıkla söyleyebilirim. Prensiplerimize aykırı düşen dünyevi menfaatleri, dayanılmaz teklifleri ayağımızla itelediğimize inanabilirsiniz. Biz sadece ’sanat, onun disiplini ve onuru’ dedik. Bu sözleri içimizden gelen gençlere güzel bir örnek teşkil edeceğini düşündüğüm için ifade ediyorum. Çok teşekkür ediyorum. Bir atasözü vardır, ‘insan ektiğini biçer’ diye. Biz de ektiğimizi biçiyoruz. Eğer bu şekilde hareket etmeseydik, bu kadar sevgi ve takdiri kazanamazdık. Genç kuşaklara güzel bir örnek teşkil edeceğimize inanıyorum.”

Niyazi Sayın da Allah’ın verdiği himmetle ellerinden geleni yaptıklarını ifade ederek, “Ney, tanbur aynı şeydir, aslında onlar insandır. Biz kendi kasamızı açmaya çalışıp da bu vatana faydalı olmaya çalıştık, biz elimizden geleni yaptık” diye konuştu.

Sunum başlangıcında Fahri Tanır tarafından hazırlanan Tanburi Necdet Yaşar ve Neyzen Niyazi Sayı’ anlatan “Bir yaşam öyküsü” isimli belgesel film vardı.

Sadrettin Özçimi’nin neyiyle yaptığı taksim ile başlıyan konser Niyazi Sayın ile Necdet Yaşar’ın 1960 radyo kayıtlarından, birlikte icra ettikleri Dr. Cemil Özbal’ın bestesi olan hüzzam saz semaisinin banttan dinletilmesiyle devam etti..

Ardından Dr. Murat Salim Tokaç yönetiminde Kültür Bakanlığı Türk Musikisi Araştırma ve Uygulama Topluluğu sahne alarak Niyazi Sayın’ın şevkefza şarkısını, 1960 yılında TRT’ye yaptıkları Necdet Yaşar’ın segah saz semaisini – bu eserin 4. hanesi N.Yaşar’ın isteği üzerine Mutlu Torun tarafından bestelenmiştir - ve son olarak da güftesi Niyazi Mısri’ye, bestesi Refik Fersan’a ait Rast İlahiyi icra ettiler…

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün de mesaj gönderdiği törene, Devlet Bakanı Hayati Yazıcı, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş, Kültür ve Turizm İl Müdürü Ahmet Emre Bilgili, İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı Yürütme Kurulu Başkanı Şekip Avdagiç, TÜRSAB Başkanı Başaran Ulusoy, bazı milletvekilleri ile davetliler katıldı.

* * * * * * * * * * * * *
NİYAZİ SAYIN…

Niyazi Sayın Türk neyzen, ebru sanatçısı ve fotoğrafçı (1927, Üsküdar). Sanat Musıkisinin en büyük ney üstatlarından, bu musıkide Mesut Cemil Bey ve İstanbul ekolünün temsilcisidir; böylece ney sazının diğer önemli ekolü olan Konya ekolünden ayrılan bir üslubu vardır.

HAYATI

Babası Resneli, annesi Manastırlıdır. Kendisi Üsküdar’ın Doğancılar (Türbe) semtinde ahşap bir evde doğar. Üç kardeşin ufağıdır. İlk ve orta mektebi Üsküdar Paşakapı’da, liseyi Haydarpaşa ve Beyoğlu’nda okur. İkinci Cihan Harbi sebebiyle tahsilini yarıda kesmesiyle birlikte, askerliğini eğitim alayında yaparken İstanbul Belediyesi Konservatuarına yazılıcaktır.

Müzikle ise çok daha erken bir dönemden beri, aileden gelme musıki birikimi sayesinde aşinadır, babası çocuklarına borulu gramofunun başında hayran olduğu Tanburi Cemil Beyin taksimleri dinletir. Sanat Musıkisinin yanında tutkuyla Klasik Batı Müziği eserleri dinler, Bach onun için önem kazanır. Haydar Paşa Lisesi’nde öğrenciliği sırasında çok iyi ağız armonikası çalmaktadır. Aynı dönemde Fenerbahçe genç takım seçmelerini ön sırada kazanmış ve bir süre bu takımda futbol oynamıştır.

1947 yılında, Semtlerinin Camiinde, bir ikindi ezanı Niyazi Sayın’ı, kimin okuduğunu öğrenmek için Cami kapısına götürdüğünde müstakbel hocası Mustafa Düzgünman ile tanışır, daveti üzerine Düzgünman’ın evindeki dinî eser meşklerine iştirak etmeğe başlar, tasavvufla tanışır.

4 Mart 1948′de, ney sazına olan ve kendince dahi kaynağı bilinmez tutkusu, onu Üsküdar Musıki Cemiyeti neyzenlerinden Emin Beyle birlikte Bayezit Çadırcılar’da ney yapımcısı Osman Dedeye götürür, on lira mukabilinde bir sipürde ney alırlar.

İlk iki derslerini Yenikapı Mevlevihanesi Şeyhi Abdülbaki Dedenin oğlu Neyzen Gavsi Baykara’dan alır. Bu günlerde karşılaştığı Hezarfen Hattat Necmeddin Okyay, Neyzen Niyazi Sayın’ı alır, Resim Heykel Müzesi müdürü ve Güzel Sanatlar Akademisi resim hocası Neyzen Halil Dikmen’e götürür, Niyazi Sayın’ı teslim eder. Kendileri Neyzen Emin Dede’nin talebesi, Türkiye’nin en büyük neyzenlerindendirler; Niyazi Sayın ise henüz bundan habersizdir.

Böylece İstanbul Güzel Sanatlar Akademesi’nin büyük hocalarından birisinin talebesi olur. İlk dersini 21 Ocak 1949’da alır, her perşembe günü on beş yıl hocasıyla ney ve ahlâk derslerine devam eder.

Diğer hocası Mustafa Düzgünman’dan ilâhîlerin yanı sıra; ebru, cilt yapımı ve fotoğrafçılık öğrenir; tespih yapımına ilgisi başlar. Bilâhare tespihe olan merakı münasebetiyle altı ay kadar bir müddet Edirnekapı’ya, Galip Ustanın yanına tespih yapmasını öğrenmeye gider.

Hocası Neyzen Halil Dikmen’den neyin yanında resim dersleri almaya başlar. Bu günler içerisinde hocasının teşvikiyle İstanbul Belediyesi Konservatuarı’nda da derslere devam eder. 1950 senelerine gelindiğinde, Üsküdar Musıki Cemiyeti ve Neyzen Süleyman Erguner (Dede) ile İstanbul Radyosu’nda saz eserleri icra etmektedirler.

Yapmış olduğu sololar neticesinde, Dr. Nevzat Atlığ Beyin arzularıyle 1954 yılında İstanbul Radyosu Müzik Yayınları’nda vazife alır, başlı başına bir ekol hükmündeki TRT Radyosu muhitinde feyz ve tecrübe kazanır. Bu görevini 1956′ya kadar sürdürür. TRT Radyosunun müzik neşriyatına da iştirak eder.

1956-69 yılları arasında Münir Nurettin Selçuk’un arzusuyle İstanbul Belediyesi Konservatuarı icra heyetinde vazife alır. Bu görevin ardından o devirde yeni kurulan İstanbul Teknik Üniversitesi Türk Musıkisi Devlet Konservatuarı’nda Öğretim Görevlisi ve Nefesli Sazlar Ana Bilim Dalı Başkanı sıfatıyle çalışır, 2005′te hâlen bu görevdedir. 1980′de ABD’nin Seatle Üniversitesinde bir yıl boyunca dostu Tanburi Necdet Yaşar ile birlikte Türk Musıkisi dersleri verirler, bu dönemde Seattle Public’te iki de ebru sergisi açar. Aynı ikili, başta İngiltere, Almanya ve Fransa olmak üzere bir çok yabancı ülkede Türk Musıkisi konserleri verirler.

SANATI

Çok yönlü bir sanatçı ve zanaatçı olan Neyzen Niyazi Sayın, ebrudan fotoğrafa, tespihçilikten sedef kakmacılığına, elektronikten tornacılığa, balıkçılıktan gülcülüğe, ağaç işlerinden kuşçuluğa kadar yoğun bir ilgi yelpazesi içinde yoğrulmuştur. Bütün bu sanatların mütemmim olduğu görüşünden yola çıkar. Mesut Cemil Bey gibi o da sanatı iyi ahlâkın bir uzantısı olarak görür.

Ney icra sanatında hocaları Mustafa Düzgünman ve Halil Dikmen’in yanısıra; Şeyh Hayrullah Efendi, Mızıkalı Muhiddin Efendi, Zekâî Dedenin talebesi Kadırgalı Hüseyin Fahrettin Efendi, Hafız Ali Efendi, Kadıköylü Vahit Bey, Emin Ongan, Şefik Gürmeriç ve özellikle de Mesut Cemil Beyden feyz aldığını belirtir.

Halil Dikmen’nden edindiği bir tür İstanbullu ney tavrının son temsilcisidir. Ney icrasına yaptığı büyük katkı, Halil Dikmen üslubuyla Tanburi Cemil Beyin yolunu ve sanat anlaşını birleştirmektir. Kendisi bunu “Elli üç yıllık sanat hayatım içinde her ikisinin tevhidi ile ortaya bir şeyler koymuş isem, kendimi bahtiyar addederim” biçiminde ifade etmiştir.

Ney icrasında yeni kalıplar ve pozisyonlarla bir dönüm noktası teşkil ettiği, bu manâda geleneği kendi içinde yenilediğinde hemfikir olmayan neredeyse yoktur. Neyde, bir “Neyzen Niyazi Sayın öncesi” ve “Neyzen Niyazi Sayın sonrası”ndan söz etmek gerekir. Bazı pozisyonların ve baskı şekillerinin eksikliği dolayısıyle eskiden Kürdîli Hicazkâr, Şeddi Araban, Nihavend gibi makamlarla taksim bile yapılamazken, bugün çoğu Niyazi Beyin talebesi olan neyzenler doğaçlama repertuvarlarına bu makamlara özgü tınıyı yansıtabilen bir üslûbu da ithal etmişlerdir.

Perdeleri kullanmadaki titizliği, nefes hakimiyeti ve benzersiz legatosuyla bilinen Neyzen Niyazi Bey, Ney açarken yirmi altılı birim sistemine ilaveten kullandığı kaydırma sistemiyle de yenilikçidir.

NECDET YAŞAR…

1930 yılında Gaziantep Nizip’te doğdu. Necdet Yaşar 1953 yılında İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’ni bitirdi.

Müziğe bağlama çalarak başladı. Mesut Cemil’in tanbur çalışını dinledikten sonra, 20 yaşında tanbura yöneldi. Ögrencilik yıllarında tanburuyla Nevzat Atlığ yönetimindeki Üniversite Korosu’nun çalışmalarına ve konserlerine katıldı. Üniversite Korosu’nun bir radyo konserinde yayınlanan taksimini çok begenen Mesut Cemil’in takdir ve ilgisiyle İstanbul Radyosu’na girdi; Mesut Cemil’in yönettigi Klasik Koro’da tanbur çaldı (1953- 1963). İstanbul Radyosu’na girdikten sonra uzun yıllar Mesut Cemil’in derin sanat birikiminden yararlandı.

1953 - 1980 yılları arasında yirmi yedi yıl İstanbul Radyosu’nda çalıştı. 1958′de Münir Nurettin Selçuk yönetimindeki İstanbul Belediye Konservatuvarı İcra Heyeti’ne tanburi olarak girdi. 1976′ya kadar bu topluluğun, o dönem için büyük önemi olan Şan Sineması konserlerinde tanbur çaldı. 1976′da İstanbul Devlet Klasik Türk Müzigi Korosu’na girdi. 1983′te bu topluluktan ayrıldı.

1991 yılında Kültür Bakanlığı tarafından Devlet Sanatçısı unvanı ile onurlandırıldı.

NİYAZİ SAYIN İLE ORTAKLAŞA TAKSİM

Necdet Yaşar’ın 1960′lı yıllarda neyzen Niyazi Sayın’la oluşturduğu ikilinin verdiği saz musıkisi konserleri Türk musıkisi çevrelerini de aşan bir ilgi uyandırdı. Bu ikilinin sadece saz eserlerinden oluşan, zaman zaman mevlevî ayini gibi sözlü eserlerinde saza uygulandığı programları, icrada dikkate deger bir adım olarak değerlendirildi. Birbirleriyle çok iyi anlaşan, “sazlarını yenebilmiş” bu iki musıkicinin özellikle “beraber taksim” diye nitelendirilen ortaklaşa taksimleri başka musikicileri de etkiledi. Bu ikilinin çalışmaları gitgide geniş bir dinleyici kesimine ulaştı. Türk saz musıkisinin gelişmesi yolunda umutlar uyandırdı. Ortaklaşa taksim, bu sanatçıların çalış malarından sonra yaygınlaştı ve bir musıki şekli oldu.

YURT DIŞINDAKİ ÇALIŞMALARI

Necdet Yaşar, 1988′de sanat yönetmenliğini de üstlendiği Kültür Bakanlığı’na bağlı İstanbul Devlet Türk Müziği Topluluğu’nu kurdu. 1995′in sonlarında emekliye ayrılana kadar gerek solo olarak, gerekse yönettiği topluluğun sazları ve hanendeleriyle birlikte Amerika Birleşik Devletleri, Kanada, İngiltere, Fransa, Hollanda, Belçika, Finlandiya, Güney Kore, İsrail gibi ülkelerde sayısız konser ve resitale katıldı.

1972 - 1973 ve 1980 - 1981 öğretim yıllarında ABD’de Seattle’daki Washington Üniversitesi’nde tanbur dersleri verdi. Bu derslerde Türk Musikisinin makam, perde ve usûl sistemini öğretti.

Amerika Birleşik Devletleri’ndeyken, Amerikalı etnomüzikolog Karl Signell’le birlikte, elektronik cihazlara, Türk musıkisinde kullanılan bazı önemli aralıkların grafıklerini çıkardı. Hertanini aralığında, yani hertam aralıkta diyez yahut bemol olarak kullanılan, yaklaşık 2.5 koma değerindeki perdelerin ölçümlerini gerçekleştirdi. Bu çalışmanın sonuçları Karl L. Signell’in Makam: Türk Sanat Musikisinde Makam Uygulaması (YKY, 2006) adlı kitabında yayımlandı.

1972′de Toronto Üniversitesi’nde, 1981′de Seul’de, 1982′de İngiltere’de Durham Üniversitesi’nde, 1983′te New York’taki Columbia Üniversitesi’nde, 1988′de de Hong Kong’da düzenlenen, çeşitli ülkelerden birçok müzik otoritesinin katıldığı uluslararası müzikoloji kongrelerine tanburi olarak davet edildi. Bu kongrelerde Türk musıkisini tanıtıcı konserler verdi. Büyük müzik otoritelerinin takdirlerini kazandı. Yaşar, bundan sonra, “Necdet Yaşar Ensembie” adı altında kurduğu küçük müzik topluluklarıyla üç kıtadaki birçok sanat merkezinde ve tanınmış üniversitede konser verdi.

TEKNİĞİ

Necdet Yaşar, Türk musıkisinin öteki sazlarına göre, ses hacmi düşük olan tanburdan yüksek bir ses verimi elde etmek amacıyla, daha kuvvetli mızrap vuruşları geliştirmiş; sol el kıvraklığını mızrap vuruş şiddetiyle bütünleştirmiştir. Bu sağ ve sol el tekniğini değişik hareketlerle beslemek amacıyla, ses kaydırma (glissando) tekniğini tanbura uygulayarak çekme seslerden yararlanmıştır.

Öte yandan, bağlamaya özgü tezeneleri tanbur mızrabıyla, klasik musıki zevkiyle biçimlendirerek taksimlerinde halk musıkisi temalarına da sık sık yer vermiştir. Bu uygulamalar, sazın çeşitli tınılarını daha iyi ortaya çıkardıgı gibi, çalınan parçalara da yeni nüanslar verilmesini sağlamıştır.

Yaşar, uzun sapı yüzünden çok kıvrak bir teknikle çalınması zor bir saz olan tanburu keman, klasik kemençe, ut, kanun gibi daha kıvrak sazlara rahatlıkla ayak uydurabilecek bir sağ ve sol el tekniği ile çalabilmek için çok çalışmış bir tanburidir. Sol el kıvraklığını hem yüksek tınılı, hem de zengin, doyurucu seslerle birleştirebilmesi tanbur tekniginin en ayırt edici yönüdür.

Yaşar, Tanburi Cemil Bey’in tekniğiyle beslenmiş olan bütün bu özellikleriyle, sazı “tam kapasiteyle” kullanma yolunda yeni bir tanbur teknigi ortaya koymuştur.

TAKSİM

Bununla birlikte, başarısı sadece tekniğiyle sınırlı değildir. Yaşar, her şeyden önce, “taksim” denilen, doğaçlamaya dayalı musıki şeklinin çok başarılı bir yorumcusudur.

Onun taksimleri gelişmiş bir saz tekniği, makam bilgisi, geçki zenginliği, alışılmamış geçkiler, çeşniler, şedler ve bunlara bağlı değişik nağme buluşlarıyla işlenmiştir. Nağme buluşlarındaki farklılık hemen kendini belli eder. Aynı makamdan çeşitli taksimleri yan yana getirildiğinde, her taksiminin öbürkülerden farklı nağmelerle örülü oldugu görülür.

Taksimlerinde daima makamların işlenmemiş yahut az işlenmiş yönlerini arar. Taksimi hiçbir zaman basit bir “seyir gösterme” göreviyle sınırlandırmaz. Tıpkı besteli bir eser gibi güzel, kalıplaşmamış nağmelerle bezemek, makamı bir besteci gibi üretici ve disiplinli bir şekilde işlemek ister.

Taksimlerinde dikkati çeken bir nokta da, taksimden sonra okunacak yahut çalınacak eserin makam yapısıdır. Necdet Yaşar, okunacak sözlü eserin bestelendiği makamın kendine özgü seyir özelliklerini, o makamın farklı kullanılışları varsa, söz konusu eserdeki uygulamayı hiçbir zaman gözden uzak tutmamıştır. Yaşar’ın klasik bir eserden, sözgelimi bir murabba besteden önce ettiği taksim ile 20. yüzyıl’da bestelenmiş, sözgelimi bir fasıl şarkısından önceki taksimi de birbirinden farklıdır. Eserin bestelendiği dönemin musıkisine özgü duyarlılığı taksimine yansıtmaya çalışmasi onun icradaki titizliklerindendir. Taksimleri kolaylıkla ayırt edilir. Herhangi bir taksimi, sadece tekniği ile, mızrap vuruşlarıyla değil; nağmeleriyle, nağmeyi geliştirirken kullandığı tınılarla ve baskı (intonation) titizliğiyle de hemen kendini belli eder.

Tanburi Cemil Bey ve oğlu Mesut Cemil’le günümüze kadar gelen yeni tanbur üslubunun 1950′den sonraki en güçlü temsilcilerinden biri olduğunu rahatlıkla söyleyebileceğimiz Tanburi Necdet Yaşar, Türk musıkisinin makam, perde ve aralıkları konusunda da en bilgili ve hassas icracılardandır. Perde baskıları kusursuzdur. Makamlara ayırt edici kimliğini veren önemli sesleri, makamların geçki ve şed yollarını, kimi makamlara özgü küçük aralıkları, birbirine benzeyen makamlar arasındaki ince farkları çok iyi bilir. Ama bu konuda belki de en dikkate değer yönü, az kullanılmış, “nadide” makamlar hakkındaki icra bilgileridir. Arşivlerde bu tür makamlar dan birçok örnek taksimi vardır. Bu bakımdan, Necdet Yaşar, taksimleri sadece zevkle dinlenecek bir tanburî değil, aynı zamanda, makamları işleyişinden önemli icra bilgileri de öğrenilebilecek bir makam hocasıdır.




Hoşgeldiniz