Sanat Elçilerimizin Çalışma Vizesi Sorunu…


Toplam Okunma: 3328 | En Son Okunma: 07.05.2024 - 22:12
Kategori: Fikir Yazıları

Türk pasaportlu sanatçılarımızın yaşadıkları vize alma güçlüklerinin öyküleri yıllardır dillenirdi. Artık yazılıyor. Bu konudaki kararsızlık “kimin sanatçı olup olmadığını devlet olarak tesbit edemeyişimiz- den” kaynaklanmaktadır. Yani politik ve bürokratik gücün etkisine güvensizlik. Çünkü kimi politikacı ve görevlilerin kendi sosyal ortamlarını bir saatliğine eğlendiren birine dahi yurtdışında “sanatçı çalışma vizesi almak için torpil yaptıkları, sanatçı belgesi verilmesini” rica ettikleri de bilinmektedir. Fazıl Say’ın yaşadıklarını 2007′de okumuştuk ama birkaç gün önce yine aynı problemleri yaşadı(*). İşte uluslararası ölçekteki başarılarıyla tanınan Mersin Devlet Operası sanatçımız Tenor Bülent Bezdüz’ün tarihe geçecek yaşanımları:

“Türkiye’de vize nasıl alınır? Sayfalarca form, tapu, banka hesaplarınızın özeti, maaş bordronuz, çalışma belgeleri, davet formları ve yüksek vize ücretleri vs. (Bunları hadi prosedür diye kabul ettik)

Ülkemizde vizeler 2 ya da 3 şehirden verilir. “Mesela ben İtalya’ya gitmek için Mersin İzmir’e bağlı olduğu için Mersin’den Adana Havalimanı’na giderim. Haftanın 2 günü hariç Istanbul aktarmalı İzmir’e gider şahsen başvuru yaparım. Tabii vize alma süresi de biraz keyfe kalmış.

Bakarsınız “tur şirketleri konsolosluk çalışanlarıyla kikirderken” siz mütevazı sıranızı beklersiniz. Onlar aynı gün alır. Siz beklersiniz!..

Harita’da bir bakın “Mersin neresi, İzmir neresi?”…

Yeri gelmişken 2006′da Parma Operası’na giderken İzmir İtalyan Konsoluğu’ndaki bir değerli(!) hanımefendi tam 4 gün kapıda bekletmişti beni.

Meğersem daha önce vize verdiği bir grup’tan iltica edenler olmuş o da çok sıkı tutuyormuş. Sonra elbette mail sağnağına uğrayan Sn. Konsolos bizzat açıp özür dileme nezaketini gösterdi ama sonuçta ben o zahmet ve aşağılanmayı yaşadım.


Sally Silver & Bülent Bezdüz(2007) “Lucia di Lammermoor Operası”
Gaetano Donizetti, Edinburgh Festival Theatre

Geçtiğimiz sene(2008) İngiltere’ye çalışma vizesi alırken de son anda vize alabildim. Beni davet eden Opera Rara firması’nın benimle birlikte ne kadar strese düştüğüne bizzat şahit oldum.

Davet eden kurumlar İngiltere’nin en seçkin müzik kurumları.

Bundan 1.5 ay önce Manchester gümrüğünden giriş yaparken “Centrteinent vizeyle çalışma amaçlı giremeyeceğim” söylendi. Oysa ki geçtiğimiz sene bu vizeyle Glyndebourne’ de sahne almıştım. Bu sefer de Opera North yetkilileri çalışma vizesi için Christmast’tan önce çalışma iznini Türkiye’den alacağım konusunda teminat verdiler ve ben provalara başladım. Christmast zamanı “ucu açık bir başvuru yaptım” tabi vizeyi ne zaman alacağım belli olmadığından tek yöne uçak bileti aldım. 8 gün Ankara’da kaldım. Dönüş biletini de ancak vizem verildikten sonra alabildim. Maliyetini siz düşünün.

Yine karşı tarafın ve ajansımın çabalarıyla vizeyi 7 gunde verdiler. Ancak bir sonraki proje Maria Stuarda’yı yine İngiltere’de yapacağım halde onun için tekrar başvuru yapmam gerektiğini söylediler. Ama o arada İsveç’te de temsillerim olduğu için bu başvuruyu yapmam ve vizeyi yetiştirmem zaten imkansızdı. BAŞVURU DA YAPMADIM ZATEN.

Bu konunun Türkiye’de bir yabancının yaşadığı, yılda bir belge vs vermesiyle benzerlik var mı?

Bu şu demektir:
“Ben senin ülkene bankalarımla, marketlerimle girerim, her tür ürünümü düşük vergiyle satarım, ülkenizde maden ararım, petrol çıkartırım. Ama sen bu ülkeye hangi sıfatla girersen gir aynı prosedüre tabii olursun. Kebap ustası…(hiç bir mesleği aşağılamıyorum bunu da belirtmek isterim)

Elbette kimsenin zoruyla bu mesleği yapmıyoruz. Sanat evrenseldir inancıyla yola çıktık ve bu yolda çok güzel anılar ve kazanımların yanı sıra, zorlukların da yaşanması doğal bir süreçti.

Varsayalım bu iş, ülkemizin dışişleri meselesinde uyguladığı politika ile kırmızı ve yeşil pasaport taşıyanların, ya da oturum almak için sahte evlilik yapanların, ahlaki duruşuyla ilgili bazı hatalara dayanıyor(ki bu da tartışılır).

Peki kim masum ? Bizde kanunen aranan cemaat liderlerine, teröristlere oturma hakkı verenler kimler?

Bunlar “prosedür uydurması” adı altında, şartları zorlaştırıp, bürokrasiyi de şişirip, müthiş bir kazanç kapısı oluşturmuş durumdalar.

Yoksa benim protestom Dünyanın neresinde olursa olsun sanatı ve sanatçıyı kucaklayan sanatseverlere değildir.“ (1)

Bülent Bezdüz
www.bezduz.com
_________________________________
(*) Sn. Ahmet Say (Fazıl Say’ın babası) “terketme tartışması” nedenlerinden birine şöyle değinmişti: “Bazı yerlerden rüşvetsiz vize alamıyorsunuz. Fazıl’a çok dokunan bazı şeyler var. Kültür elçimiz deniliyor, lacivert işçi pasaportuyla bütün dünyayı dolaşıyor. Neyse ki bütün dünyada tanınıyor da, konsolosluklar pasaportunu evden aldırarak vizeyi getiriyor. Eşimle yeşil pasaportumuz var; vize almıyoruz. Ülkenin kültür sanat politikasını, klasik sanatçısını çıldırtacak kadar işler kötüye gidiyor.” (Aralık 2007)

Fazıl Say aynı pnoblemi yeniden yaşadı. Daha soğrusu “yaşatıldı” Sorumlusu kimdir? Biliniyor…
İşte 12 Şubat 2010 tarihli Akşam Gazetesinde Oray Eğin’in yazısından alıntılar:

“Bundan bir süre önce Stuttgart’a giriş yaparken pasaport kontrolündeki polis, Fazıl Say’a zorluk çıkarıyor. Pasaportu damga dolu, teker teker onlara bakıyor. Zorladıkça zorluyor, ‘Bütün damgaları sayacağım, Avrupa’da kaç gün kaldın hesaplayacağım’ diyor. Birkaç saatlik bir işlemden bahsediyor; Fazıl Say’ın 180 gün kalma hakkı var ve sürekli yolda. Almanya da en tanındığı ülkelerden biri…
Stuttgart’taki sınır kapılarında yaşadığı olaylardan sadece biri. Sürekli vizeler ve damgalarla dolan pasaportu ona sık sık sorun çıkarıyor. Girişte, çıkışta herkesten daha fazla vakit kaybetmek zorunda kalıyor.
‘Nasıl yani, senin kırmızı ya da yeşil pasaportun yok mu’ diyorum.
Lacivert Türk pasaportu varmış. En sıradan pasaport. Başka da hiçbir ülkenin vatandaşı değil. Zamanında bol keseden ona buna devlet sanatçılığı dağıtan Türkiye Cumhuriyeti sadece bu yıl 130 civarında dünyada konser verecek olan Fazıl Say’a bir ayrıcalıklı pasaportu çok görmüş.
Yanlış anlamayın, Türkiye Cumhuriyeti’nin dağıttığı devlet sanatçılığı payesi sayesinde Sezen Cumhur Önal havaalanlarının VIP salonlarını kullandı.
Hadi samimi konuşalım, Fazıl Say dünyada adını aslında biraz da Türkiye Cumhuriyeti’ne rağmen duyuruyor. Tamamen bireysel çabasıyla, kendi kendine ‘Daha iyi ne yapabilirim’ diye bir yarışa girdiği ve sürekli kendini yeniden aşmak istediği için koşturuyor. Yılda 130 konser para için değil; paradan çok daha değerli bir iddiayı kanıtlamak için.

Aynı şekilde 2010 İstanbul bütçesi için Fazıl Say’ın muhteşem bir projesi vardı; 10 tane konser. Ardından varoş okullarına orkestra götürüp hayatlarında hiç piyano görmemiş, belki de hiç görmeyecek çocukları müzikle tanıştıracaktı.
2010′u yapanlar erteledikçe ertelediler, bütçeleri kıstıkça kıstılar ve Fazıl Say’ı bu işten soğuttular. Küstürdüler, pes ettirdiler ve sonunda da 2010′dan kendini çekti Fazıl Say. Buna rağmen de küsmemekte inat ediyor.
Bunların Fazıl Say’ın politik görüşleriyle hiç mi ilgisi yok? ‘Yandaş’ olsa, hükümete yağ çekse, bir Sinan Çetin kadar sıvılaşıp her kaba girse el üstünde tutulmaz mıydı?
Onun yerine Fazıl Say dünya basınının ezberini bozmak için konuşuyor. Batılıların hoşuna gidecek şeyleri değil, kendi düşündüklerini savunuyor. Önceki gün Le Monde’da çok güzel bir yazı çıktı Fazıl Say hakkında. ‘Le Monde’un da ezberini bozacağım’ diyordu önceki akşam…
Batılıların ezberini bozacak açıklamalarına rağmen Fazıl Say övgülere boğuluyor.
Bir Türk sanatçısının dünyada tanınmak için illaki ‘1 milyon Ermeni’yi ödürdük, 30 bin Kürt’ü kestik’ demesi gerekmediğini kanıtlıyor. Böylesi ucuz hesaplara başvurup, Türkiye’yi küçük düşürerek bir yerlere varmıyor.

Peki bunun karşılığı ne?
Theatres des Champs-Elysees’de önceki gece verdiği ikinci konser de tıklım tıklımdı. Dört katın dördü tıklım tıklımdı, bir tek boş sandalye yoktu. ‘Alkışlarla yıkıldı’ denir ya, buna ben bunca konser arasında belki de ilk kez Fazıl Say konserinde tanık oldum. Bitmeyen alkışlar yüzünden yedi kere bis yaptı Fazıl Say…”(2)

İnsanın içinde haksızlığın hakim olduğu duyguları beliriyor.

(1) Bulent Bezduz
Konu: Re: [klasikbatimuzigi] Posta gazetesinden
Kime: klasikbatimuzigi@ yahoogroups. com
Tarihi: 19 Ocak 2010
2http://www.aksam.com.tr/2010/02/12/yazar/16274/orayegin/
fazilsayermenilerikestikkurtlerioldurdukmudeseydi.html




Hoşgeldiniz