Cinuçen Tanrıkorur(1938-2000): Şafak Vaktinin Cihangiri… Prof.Dr. Ahmet Rasim Küçükusta


Toplam Okunma: 4612 | En Son Okunma: 27.04.2024 - 15:59
Kategori: Değerlerimiz

20 Şubat 1938’de Fatih’ de doğdu… Besteciliğe 14 yaşında Ferahnâk makamında saz semâîsi ve Şevkefzâ şarkı ile başladı… 1973′te TRT Ankara Radyosu TSM şube müdürlüğü görevine getirildi ve burada 1982′deki istifasına kadar programcılıktan daire başkanlığına kadar çok çeşitli görevlerde bulundu. Konya’da Selçuk Üniversitesi Eğitim Fakültesi’ne bağlı Müzik Eğitimi Bölümünü kurdu. Şedd-i sabâ, zâvil-aşîran ve gülbûse makamlarını vücuda getirdi… Batılı anlamda ilk ud metodunu o hazırladı… Ses üslubuyla da bir ekoldü. Cinuçen Tanrıkorur her rahatsızlığının bir imtihan olduğunun bilincindeydi.. Bugün doğumunun 72. yılı

Birçoklarınızın adını bile duymadığınızı, kim olduğunu bilmediğinizi sandığım Cinuçen Tanrıkorur, 20. yüzyılın en önemli kültür adamlarından biriydi ve farklı bir insandı.

20 Şubat 1938’de Fatih’ de doğdu. Babası Zaferşan Tanrıkorur, oğluna kendi isminin Kazan Türkçesindeki tam karşılığı olan ve “galip, muzaffer” anlamına gelen “Cinuçen” ismini koydu. Müzik eğitimine, amcası Mecdinevin Tanrıkorur’un kendisine 2-3 yaşlarından itibaren meşk etmesiyle başladı. Annesi sayesinde ud ile tanıştı ve kendi kendine çalmasını ve daha sonraları beste yapmasını öğrendi. Besteciliğe ise 14 yaşında Ferahnâk makamında oldukça parlak bir saz semâîsi ve güftesi Fuzûlî’ye ait Şevkefzâ makamında bir şarkı ile başladı.

Cinuçen Tanrıkorur, İtalyan Lisesi ve Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Yüksek Mimarlık bölümünü bitirdi. Şehirci mimar olarak devlet hizmetine girdi. 1973′te TRT Ankara Radyosu TSM şube müdürlüğü görevine getirildi ve burada 1982′deki istifasına kadar programcılıktan daire başkanlığına kadar çok çeşitli görevlerde bulundu. Konya’da Selçuk Üniversitesi Eğitim Fakültesi’ne bağlı Müzik Eğitimi Bölümünü kurdu. 1989 yılında, irsî olan böbrek hastalığı dolayısıyla Kültür Bakanlığı tarafından ABD’ye gönderildi ve burada 117 eser besteledi. Bu dönemden sonra sürekli olarak hastalıklarla boğuşan Tanrıkorur, toplam sekiz ameliyat geçirmiştir ve bunların üçü ise henüz mimarlık öğrencisiyken yakalandığı kanser sebebiyledir.

Cinuçen Hoca, büyük bir bestekâr idi. Türk müziği kadar Batı müziğini de çok iyi bilirdi. Onun müzikteki yerini tabii ki ancak müzikologlar değerlendirebilir. Çok çeşitli formlarda, benzersiz yüzlerce eser bestelediğini ve şedd-i sabâ, zâvil-aşîran ve gülbûse makamlarını onun bulduğunu söylemekle yetineceğim.

Cinuçen Hoca bir ud virtüözü idi. Batılı anlamda ilk ud metodunu o hazırlamıştır. Sesini de udu gibi güzel kullanırdı. Şarkı söylemesi kadar konuşması da mükemmeldi. Çok iyi derecede İtalyanca, İngilizce, Fransızca ve Latince bilirdi. Müzik Kimliğimiz Üzerine Düşünceler, Biraz da Müzik, Saz ü Saz Arasında, Osmanlılarda Müzik, Türk Mûsikîsi El Kitabı ve Çocuklar İçin Türk Mûsikîsi adlı yayınlanmış kitapları vardır.

Hoca 28 haziran 2000’ de vefat etti. Zamanın ne kadar hızlı aktığına bir kere daha şaşırdım. Sanki onu daha birkaç sene önce Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’ndeki odasında ziyaret etmiştim.

Bir aydan beri iç hastalıkları bölümünde yatıyordu. Çok ağır, tedavisi olmayan hastalıklarla mücadele ediyordu gene. Eşi Barihüda Hanım daima yanı başındaydı. Keza ona hizmet etmekten ibadet edercesine zevk aldıklarını hissettiğim pek çok öğrencisi de hep odada ya da koridorlardaydılar. Ahmet Özhan, Filiz ve Ömer Şatıroğlu, Necati Çelik ve diğerleri…

O, ise çok büyük sıkıntılar, acılar çekiyor olmasına rağmen huzur içinde yatağında yatıyordu. Damarlarında serumlar, ilaçlar, sondalar, burnunda oksijen kateteri vardı ve artık bu dünyadaki son saatlerini yaşıyordu. Ama yüzü nur içinde, gözleri pırıl pırıldı.

Ben onunla hastalıkları sırasında çeşitli zamanlarda birlikte olmuştum, bir an için olsun, bir kere olsun ümitsizlik, oflama, sızlanma, şikayet… duymadım. Her rahatsızlığının bir imtihan olduğunun bilincindeydi.

“Allah bana ikinci bir ömür ikram etti, benim ona hizmetle mükellef olmaktan başka yapacak şeyim yok” derdi. Çünkü 1975 yılında konser vermek üzere Paris’e davet edilmiştir. Hazırlıklar tamamlanır ve tam yola çıkılacakken bir kaza olur ve udu kırılır. Kendisininkinden başka bir udu çalmayan Cinuçen Hoca, ustasına koşar. Ancak, udunun aynı gün içinde tamiri mümkün olmadığından bileti iptal edilir ve yolculuk ertesi güne kalır. Hoca’nın udunun kırılması yüzünden binemediği uçak Paris yakınlarında düşer ve uçaktaki herkes ölür.

AYVAZOĞLU’ NUN SÖZLERİ
Onu, Beşir Ayvazoğlu’nun şu sözleri ne güzel anlatır:
  ‘’…yürüyüşünden dinleyicilerini selamlayışına, pantolonunun ütüsünden saçlarını tarama biçimine, kelimeleri telaffuzundan kurduğu cümlelere kadar, her şeyi, her jesti, hatta her mimiği, milimetrik olarak hesaplanmış gibi ölçülü biçiliydi. Ve usta parmakları zarif hareketlerle ud’un tellerinde gezinmeye başlayınca, salon çok farklı bir mızrabın etkileyici titreşimleriyle doldu. Yeni ve çok farklı bir icra idi, ama dikkatle kulak verirseniz, kadim bir geleneği, tarihin derinliklerinden gelip sizi kalbinizden yakalayan esrarengiz bir tını olarak duyabiliyordunuz.’’

GÜNAYDINIM, NARÇİÇEĞİM, SEVDİĞİM
Halkımız tarafından en çok tanınan eseri kürdilihicazkar makamında bestelediği sözleri Fevzi Halıcı’ ya ait olan şarkıdır.
Şavkıması, sana doğru yolların,
Sana doğru, denizlerin çağrısı,
Çırıl çırıl ötelerde bir güzel,
Günaydınım, nar çiçeğim, sevdiğim..
Çıkmaz sokaklarda bu minyatür kim?
Bu göğüs kim, ya bu gözler, bu saçlar?
Uzak bir özlemde ayak seslerin,
Günaydınım, nar çiçeğim, sevdiğim..
Bu yıldızlar doğan günü çağrışır,
Bu gündüzler gözlerini çağrışır,
Ya kimlere verdin avuçlarını?
Günaydınım, nar çiçeğim, sevdiğim..
Vurdum tellerine seni, sazımın,
Sende anahtarı, alın yazımın,
Yağmur yağmur serpil yalnızlığıma,
Günaydınım, nar çiçeğim, sevdiğim..

Benim en çok sevdiğim eserlerinden biri de Nisan Yağmuru isimli, güftesi Güngör Fahri Tüzün’e ait olan şarkısıdır:
  Camlarda nakışlar belirirken yine yer yer,
  Hep aynı nisan yağmurunun damlalarından,
  Durmuş gibidir sanki zaman pencerenizde…
  Bir çağrışımın böyle yaygınlaştığı her an,
  Hep aynı hayal belli-belirsiz görünür de,
  Efsanelerin çizdiği çehrendeki müjde,
  Yağmurla yıkanmış camın ardında gülümser.
  Son söz Hilmi Yavuz’dan:

‘’Cinuçen Tanrıkorur’ un o elmas melodileri, şimdi, gemiler geçmeyen bir ummanda değil, kalbimizin tâ derinliklerinde çalıyor. O bizim için büyük ve aziz bir ölüdür, kalbimizde yaşayan.’’

Ben de 1974 yılı temmuz ayında Marmara Adası’nda tanıdığım ve orada ilk musiki bilgilerini aldığım Cinuçen Tanrıkorur’u rahmetle anıyorum.

Ruhu şad olsun…




Hoşgeldiniz