Sanat/Kültür ve Merhum İhsan Doğramacı Birlikteliği… Göktan Ay


Toplam Okunma: 2498 | En Son Okunma: 19.05.2024 - 00:55
Kategori: Fikir Yazıları

Yeni kurduğu her şey tartışıldı (YÖK dahil), tartışılmaya da devam ediyor… Biz, bu yazımızda sanat alanındaki uygulamalara yer vermek istiyoruz: 1982 yılında çıkarılan YÖK yasası ile sanat kurumlarının ve konservatuarların bir yüksek öğretim kurumuna bağlanması gündeme gelmiş, bir taslak hazırlanmıştı. Örneğin, İstanbul Türk Musikisi Devlet Konservatuarı Mimar Sinan Üniversitesi’ne bağlanmak isteniyor, ancak tepki alıyordu. Çünkü, -TMDK yönetimi istemiyordu- hazırlanan taslağa göre, zaten oraya batı müziği eğitimi veren konservatuar bağlanmıştı ve ikilem doğabilirdi…

Sanat/Kültür ve Merhum İhsan Doğramacı Birlikteliği… Göktan Ay

Sözünü bil, pişir; ağzında der, devşir.
Atasözü

Sn. Doğramacı, eğitim dünyasında ve basınımızda sürekli gündemde olan bir isim oldu… Kafasına koyduğu işi mutlaka yaptığı, kararlı olduğu, işleri iyi takip ettiği de yazıldı uzun uzun…

“…15 yıl kadar önceydi. Yemek yedik, çekim yaptık ve bir sonraki görüşme için randevulaşmak üzere cep ajandasını açtı. Farklı bir ajandaydı. 20 yıllık süreci kapsıyordu. Gelecek yıl mı, öbür yıl mı derken 2005, 2010’dan söz etmeye başladı, katılacağı dünya kongrelerini gösterdi. Hocam bu ne hız dediğimde ise “Tanrı ne kadar meşgul olduğumu görsün de beni yanına çağırmasın” dedi. Hep yıllar sonrasını düşünürdü…*

Yeni kurduğu her şey tartışıldı (YÖK dahil), tartışılmaya da devam ediyor…Biz, bu yazımızda sanat alanındaki uygulamalara yer vermek istiyoruz.

Hatırlayalım isterseniz;
1982 yılında çıkarılan YÖK yasası ile sanat kurumlarının ve konservatuarların bir yüksek öğretim kurumuna bağlanması gündeme gelmiş, bir taslak hazırlanmıştı. Her kurum kendine yakın üniversiteyi istiyordu. Örneğin, İstanbul Türk Musikisi Devlet Konservatuarı Mimar Sinan Üniversitesine bağlanmak isteniyor, ancak tepki alıyordu. Çünkü, - TMDK yönetimi de istemiyordu - hazırlanan taslağa göre, zaten oraya batı müziği eğitimi veren konservatuar bağlanmıştı ve ikilem doğabilirdi… İstanbul Üniversitesi’ne Belediye Konservatuarını bağlamak istemişlerdi, onlarda Türk müziği bölümlerini, THM ve TSM topluluklarını istemiyorlar, TMDK’ya verilsin diyorlardı. TMDK yönetimi de, buna karşı çıkıyor, İTÜ üzerinde duruyor, ancak mühendislerle-sanatçıların nasıl anlaşacağı da kafalarda soru işaretleri yaratıyordu…

Neyse görüşmeler sonunda TMDK İTÜ ye bağlandı, Belediye Konservatuarı İ.Ü. ne, batı müziği konservatuarı da MSÜ de kaldı. YÖK Başkanı Sn.Doğramacı, bütün lisans eğitimi veren okulları bir araya toplamayı başarmıştı, ancak, uyuşum içinde gerekli alt yapının kurulması gerekiyordu. Bunun için önce geçici maddelerle (5.mad.) yüksek okul mezunu sanatçı öğretmenlerden mesleğinde 5 yılı dolduranlara “Dr.” unvanı verilmesi yolu açıldı. Bu madde İTÜ TMDK hariç her konservatuarda ve müzik bölümlerinde uygulandı. Böylece Türk müziği mensupları, diğerlerine göre bir derece altta kalmış oldular.Aslında yüksek lisans/doktora programlarının açılması için unvanlı öğretim elemanlarına ihtiyaç vardı. Bu arada, sanat alanında yüksek lisans yapanların devam edeceği, doktora karşılığı “sanatta yeterlik” programları açıldı. (Açıldı, yürüdü, mezunlar verdi, ama hala “titir kullanma” yasakları devam ediyor…YÖK’na “san.yet”, “sy” gibi kullanım için başvurular yapıldı, ama nedense çözümlenemedi…)

Ancak, sanatçıların tam anlamıyla üniversitelere intibaklarını sağlayacak dayanak 1983 yılında çıkarılan “2809 sayılı geçici 10.mad. 2. fıkrası” oldu.

Buna göre, bir sanat kurumunda görev yapan öğretim elemanları, 1983 yılı sonunda kadar çalışmalarını sunacaklar, oluşturulacak komisyon, unvan alabilecekleri ayıracak, 4 yıla Y.Doç., 8 yıla Doç. ve 15 yıla Prof. unvanı verecekti, Bu çok önemli bir karardı. Bu kararın çıkmasında rahmetli Ayhan Songar hocamızın büyük çabası vardı. Başvurular yapıldı, her kurum sanatçıları kendi birimlerinde ÖSS den gelen yazı üzerine “yabancı dil sınavına” alındı, bir süre sonra Milliyet Gazetesi’nin başı çektiği haberlerle, listeler açıklandı ve “gecekondu Prof.ları”,”bir gecede Prof.oldular”, “türkücü Prof.lar” diyerek ortalık toz dumana boğuldu. YÖK geri adım attı, böyle bir çalışma olmadığı, taslak olduğu açıklaması yapıldı. Tabii ki burada en büyük tepkiyi Türk müziği mensupları aldılar..(Daha sonra listede Prof olanlar, Doç., Doç. olanlar Y.Doç. olarak açıklandı.Ancak batı müziği mensuplarında bir düşme yaşanmadı.) YÖK kısa bir süre sonra, çözüme ulaşmak, ortamı yatıştırmak için 5 sanatçıya Prof. unvanı – Türk müziğinde Sn. N.Atlığ- verdi. Ardından bir çok batı müziği kurumunda unvanlar verildi. Aradan birkaç sene geçti ve1987 yılı sonlarına doğru TMDK listesi, unvanlar eksiltilmiş halde geldi. Örneğin Klasik kemençe üstadı Sn. İhsan Özgen, Y.Doç yapılmıştı, bu yanlış bir türlü düzeltilemedi Bu eksik/yanlış uygulamaya sadece Doç. ilan edilen Sn.Alaeddin Yavaşça hocamız tepkide bulundu ve istifa etti. Sonra Prof. olarak geri döndü. Verilen bu unvanların yanlışlığı/eksikliği uzun yıllar gündemi/mahkemeleri meşgul etti. (Birçokları mahkeme kararlarıyla gerçek unvanlarına kavuştular.) Ancak, yine de bu sayede programlar, kurullar oluşturuldu, üniversite ile intibaklarda ilerleme sağlandı.

Uygulamadaki yanlışlara gelince;

1/ Yıllara uyulmadı. Aynı yılda olanlar farklı unvan aldılar.
2/ Aynı şartlarda olmasına rağmen başvuran bazı kişiler unvan alamadılar.
3/ Eksik unvan verilenlerin bazıları 6- 12 ay içinde bir üst unvana yükseltildiler, bazıları yıllarca aynı kaldılar. Ancak mahkemeye gidenlere, “bu maddeye göre unvandan bir kere yararlanmak gerekmektedir, bu nedenle başvurunuz reddedilmiştir” cevapları verildi. Aynı şekilde yükseltme isteyenlere olumsuz cevaplar verildi. Bu ikilem doğurdu.
4/Üniversite olmayan/ders vermeyen kişilere unvan verilerek, daha sonra dersler verildi.
5/Başvuru 1983 yılı sonuna kadar olduğu ve bazı kişilerin unvanları 1987 yılı sonunda verildiği için (özellikle Türk müziği mensupları) arada geçen 4 sene kaybı değerlendirilmedi. Unvan kaybı yaşandı, bununla ilgili başvurulara ya “sessiz kalındı” ya da “yapacak bir şey olmadığı” cevabı verildi.
6/ Bazıları haklarını mahkeme kararlarıyla aldılar. Düzeltilir umudu ile kararlara saygı duyanlar, ses çıkartmayanlar hüsrana uğradılar.

Değerlendirirsek;
Sn. Doğramacı, gerçekten sanatı ve sanatçıya değer veriyor, üniversite sistemi içinde araştırma-geliştirme çalışmalarının daha rahat yapılacağına inanıyordu. Sanat kurumlarının çatışmadan, üniversite sistemi içinde kabul görmesi gerekiyordu. Bunun da şartı “geçici maddelerdi.”

Çok anlamlı ve önemli görülen, intibak için gerekli olan bu yöntem, ilk üniversiteler kurulurken her alanda yaşanmıştı. Konu “sanat” olunca neden bu kadar tepkide bulunulduğu -o zamanlar- anlaşılamadı. İyi niyetle ve doğru olarak yapılan bu yöntem uygulama yüzünden eleştirilere konu oldu.

Duygusallıklar/arkadaşlıklar/dostluklar sonucu verilen farklı unvanlar gerçekliği zedeledi, güveni sarstı…

Basının “sanata karşı olan tutumu” çok yanlıştı ve asıl amacı bir türlü anlamak istemediler.

Üst unvan alanlar, diğerlerinin sorunları ile yeteri kadar ilgilenmediler.

O zamanki YÖK nedense “eleştiriler karşısında diri olmadı.” Yapılan yanlışlıkları düzeltme yoluna gitmedi.

Bugün; konservatuarlar, güzel sanatlar bölümleri, güzel sanatlar fakülteleri çoğaldı, ÜDS yüzünden bir türlü gerekli kadroyu bulamıyorlar/ kuramıyorlar…

2809 sayılı kanunun geçici 10. maddesinin geçici 2. fıkrasının güncelleştirilmesi zamanıdır diye düşünüyoruz…

Biz; ülke üniversite eğitimine ve sanat kurumlarına yaptığı katkıdan dolayı Doğramacı Hocamızın “aziz hatırası önünde saygıyla eğiliyor”, kendisine “Allah’tan rahmet diliyoruz”.
_______________________________
*Güçlü, Abbas; O her yönü ile farklı biriydi, Milliyet, 27.02.2010




Hoşgeldiniz