Türkiye’de Müzik ve Müzikbilimin Güncel Gözlemi… Prof.Dr. Cihat Aşkın


Toplam Okunma: 2917 | En Son Okunma: 07.05.2024 - 22:04
Kategori: Eleştiri/Kritik, Fikir Yazıları

Türkiye’de ama az ama çok üretime katkı yapan çok değerli müzisyenlerimiz, müzikologlarımız veya müziğin değişik alanlarında varlık göstermiş değerli insanlarımız var. Herhalde herkesin yaptığı işi doğru yapması, uluslararası bilim ve sanat ölçütlerinde yapması gerekmektedir. Özellikle üretenlerin ürünlerinin değerli olması için özgün olması, akademik ve sanatsal referansların ölçütleri gözetilerek üretilmesi gerekmektedir… Türkiye alan araştırmaları bakımından zengin bir ülke, en azından Bartok’un 3. Piyano Konçertosu ile Kozanoğlu ağıtı arasındaki melodik benzerliği incelemek belki de başlıbaşına bir kitap konusu…

Türkiye’de Müzik ve Müzikbilimin Güncel Gözlemi… Prof.Dr. Cihat Aşkın

İlhan Usmanbaş’ın 90. doğum yıldönümünü MIAM olarak büyük bir heyecanla kutlayacağız. Sayın Usmanbaş’ın bestelemiş olduğu Keman Konçertosu’nun kaydını yapıp CD olarak yayınlayacağımızın müjdesini vermek istiyorum. 

Zaman zaman olumsuz olarak nitelendirebileceğ im ve genel üretimimize katkısı olmayan yazıları üzülerek okuyorum.

Türkiye’de ama az ama çok üretime katkı yapan çok değerli müzisyenlerimiz, müzikologlarımız veya müziğin değişik alanlarında varlık göstermiş değerli insanlarımız var. Herhalde herkesin yaptığı işi doğru yapması, uluslararası bilim ve sanat ölçütlerinde yapması gerekmektedir. Özellikle üretenlerin ürünlerinin değerli olması için özgün olması, akademik ve sanatsal referansların ölçütleri gözetilerek üretilmesi gerekmektedir. Müzikoloji alanında Türkiye kütüphanelerinde 1300 lü yıllardan kalma yazma eserler var. Türk müzikal varlığının Avrupalı yazarlar tarafından tescil edilmişliğinin belgeleri 16.yüzyıldan itibaren Avrupa kütüphanelerinde mevcut. Türkiye alan araştırmaları bakımından çok zengin bir ülke, en azından Bartok’un 3. Piyano Konçertosu ile Kozanoğlu ağıtı arasındaki melodik benzerliği incelemek belki de bir kitap konusu. Bunun gibi örnekleri sıralamak mümkün.

Müzisyenlerimiz 1860’lı yıllardan beri çoksesli müzik üretiyorlar.

1860 dan 1926 yılına kadar üretilmiş olan çoksesli eserlerimizi hangi kütüphanelerde saklıyoruz?
Müzisyenlerimiz 1926 yılından önce ya da sonra üretilen eserlerin hangilerini seslendiriyorlar?
Nota basım evi var mı?
Besteciler birliği çalışmaları ne alemde?

Bunları gerçekleştirmemiz gerekiyor. Yapılacak çok şey var. Yapılacak çok şey varken birbirimizi lüzumsuz eleştirilerle kaosa sürüklemek yerine ortak bir ruhla birleştirip daha iyiye güzele ve doğruya yöneltecek müzikal yöneticiler aslında müziğimize hizmet etmeyip post kavgasına girişmesinler.

Mesleğim icabı Türkiye’nin müzik eğitimi sorunları ile iç içe olmak durumundayım.

Son manzara tam bir fecaat! Konservatuarlar, fakülteler, yeni kurulan ve kaliteli öğretim elemanı olmayan üniversiteler, kalitesiz eğitimciler ve öğreticiler.

Müziğimizin ayrışması ve herkesin kendi köşesini kapması yüzyıllardır süren tipik zihniyetinin bir ürünüdür. Onun için sivil toplum kuruluşlarına öncelik veriniz.

Yazarlara ve müzisyenlere sesleniyorum. Yurdun her köşesinde bir filarmoni derneği kurunuz. Bu derneklerde o yörenin gençlerine müziği sevdiriniz. Onlar müzik yapsınlar.

Bakınız CAKA projesinin yaygınlaştığı son 10 yılda ülkemizde kemancı sayısında hızla artan bir potansiyel görüldü. Bu potansiyel niçin başka enstrümanlarda da olmasın. Fazıl Say’dan sonra Türkiye’de herkes piyanoyla halk müziği çalmaya başladı.

Haydi gerçek aydınlanmanın önünü açalım. Bırakınız Türk ve Batı müziği ayrımı yapmayı. Zaten müzik doğası gereği çok seslidir. Hiçbir müzik teksesli değildir. Kendi müziklerini öğrensin insanlar konservatuarlarda.

Ferit Alnar Kanun Konçertosu besteledi diye ona yüz çevirenler bu ülkede ikinci bir konservatuarı n kuruluşunu 35 sene geciktirdiler.

Bırakalım insanlar alsınlar bağlamalarını ellerine ve çalsınlar, aynı mekanda Beethoven de çalınsın, Pir Sultan da çalınsın, Itri de çalınsın. Gerçek demokratlık! Gerçek aydınlık! Gerçek Cumhuriyetçilik!

Eğer biz toplumu itersek bizi kimse dinlemez. Uzaklaşırız. Kendi kendimize mi yapacağız müziği? Belki de laboratuarda çalışan bilim adamı gibi uzakta ve gizlice! Evet bu da bir yöntem buna da saygı gösteriyorum ama o zaman şikayet etmeye hakkımız olmasın halk çoksesli müziği anlamıyor diye.

Türk Beşleri keşke çocuk şarkısı yazsalardı veya çocuk şarkıları dinlemek için Cumhuriyet’in kuruluşundan 30 yıl sonrayı beklemeseydik.

Evet, konser salonlarına artık gelmiyor dinleyici, artık bizden bıktılar, biz onlara yeni birşey vermiyoruz. Ayaklarına gideceğiz o halde!

Anadolu’da kültür hizmeti yapmak oraya gidip konser vermek değildir ama eğitim çalışması yapmaktır. Haydi buyurunuz!

Benim görüşüm ve çözüm önerim:

Uzunca zamandır müziğimizin durumu hakkında yazılan yazılara değin bir yazı yazmak ve polemik konusu yaratmak istemedim. Ancak gidişatı görünce herhalde kendi içimizde bir konsensüs sağlanması ve ortak akıl ile hareket edilmesi gerekir diye düşünüyorum.

Aşırılık veya pasiflikten kaçarak ortak akıl ile hareket etmek ve Türkiye’mizin sanat politikasını oluşturmak bizlerin görevidir.

Müzik dünyamızın içinde bulunduğu kaosu atlatmak, müzikte ulusal kaynaklarımızın daha verimli kullanılmasını sağlamak, müzik eğitiminde birliği sağlamak ve sivil toplum insiyatifi ile müzik sorunlarını çözmek, ortak akıl ile oluşturulacak bir eylem planı yaparak ülkemizdeki üretimi daha iyi arttırmak amacıyla ulusal çapta bir müzik konseyi oluşturulması gerekmektedir.

Gündeme gelecek arzuların ve isteklerin ışığında bu organizasyonu STK(Sivil Toplum Kuruluşu) bünyesine taşıyarak örgütlenmeye gitmek en akılcı çözüm olacaktır. Tüm sanatçılarımızın, müzik bilimcilerimizin ve müzik teknikçilerimizin oluşturacağı bu STK ülkemizin bu alandaki sorunlarını çözme konusunda etkin rol alabilir.

Şimdi artık yazmak yerine hareket edelim. Bu organizasyonun kurulmasında aktif veya pasif rol almak isteyen değerli dostlarımızın oluşturacağı bir toplantıda hareket planı oluşturarak yolumuza devam ederiz.




Hoşgeldiniz