Medya ile Müzikbilimciler Arasındaki Doku Uyuşmazlığı… Dr. Ayhan Sarı


Toplam Okunma: 3355 | En Son Okunma: 29.04.2024 - 19:16
Kategori: Cevabi Yazılar, Eleştiri/Kritik, Yazarlarımız: A.Sarı

Yakın bir zamandır tartışılagelen “akademik camiada yetişmiş müzikbilimcilerin üretiminin yetersizliği” konusu sürecinde, gerek müzikbilimci, gerekse yöneticileri tarafından kaleme alınmış yazıların medyanın kültürel sayfacıklarında yer alma kıstaslarının bilinci kimimize göre tecrübe, kimimize göre ise hayal kırıklığı olmuştur. Kültürümüzün müzikbilim boyutunun durumu, onlar ile bizler arasındaki uyuşmazlığı açığa çıkaracak delileri tesbit etme açısından yeterli midir? Değildir. Çünkü onlar kendilerine göre oynuyor, müzikbilimciler kendilerine göre… İcraat ise henüz görünüre çıkmadı… Ha sahi, müzikbilimcilerin sorunları niye “müzikoloji ileti grubunda” değil de “klasik batı müziği grubunda” yayınlanıyor?..

Bugün Türkiye’deki müzik türlerinin kendi içlerinde salınan halinin  “suyun kendi yolunu bulması” örneğinde olduğu gibi zaten kendi yolunda gittiği, bu yola müdahale edilse bile, bu müdahaleler -alt yapıdaki yetersizlikler iyileştirilmediği, güçler birbiriyle barıştırılmadığı, örtüştürülmediği sürece- kısır döngüler, çekişmeler şeklinde kalacaktır.

Müzikbilimci buram buram magazin, çeviri ve de batı hayranlığı kokan, muhabirliği en önemli rütbe olarak kabul eden klasik gazeteci beyin altyapısındaki kültür bölüm yöneticilerini ve onların oluşturduğu müzik anlayışını yansıtan genel yazı atmosferini sevmez. Sevmemekte haklıdır. Çünkü bunların yazılarının içinde müzikbilimciye göre dişe gelecek kelime sayısı toplam kelime sayısının %10’unu geçmez.

Dedik ya, bir uyuşmazlık var. Türkiye’deki klasik gazeteci tarzı henüz erozyonunun sonuna gelmedi. Hala geçer akçesi var. Bu nedenle de beslendikleri kanallar ve anlayışları yüzünden daha bir süre müzikbilimcilere uygun bir gazete veya “popüler” sanat dergisi bulmak hayal…

* * * * *

Türkiye’deki -sanat değil- elit müziğin eğitimden halka yansımasına değin geçen süreçteki sorunları on yıllardır sempozyumlarda, kongrelerde, panellerde tartışılır. Yüzlerce insan binlerce çözüm önerisi getirir durur yıllardır. Bir nesil gider, yerine yenisi gelir. İkinci nesilden olan bu satırların yazarı üçüncü nesili hiç de sorunları çözmeye hevesli görmemektedir. Aksine nerdeyse sorunlardan nemalanan / nemalanmaya çalışan yeni bir müzikbilimci türü türemektedir.

* * * * *

Elinde yetki ve de en önemlisi ödenek / para harcama imkanı bulunan yöneticiler sorunlara değinmezler. Çünkü sorunlara değinmemek, o makamda kalmanın birinci koşulu olarak algılanmaktadır. Sorunları çözmeye yeltenen yöneticinin başından devlet müfettişi eksik olmaz. Devlet ne yapsın, her şikayete bir muhakkik veya müfettiş göndermek zorundadır.

Kimi zaman da kimi müfettişler yüksek makamın emriyle “Roman müziği kulaklarımda pas yapıyor, dediniz mi?” tarzında benzer soruları sormak için giderler. Giderken de üst makamın sıkılmış yumruğunun başparmağının yere mi havaya mı baktığına özellikle dikkat ederler. Bu türlü gidişlerin kimilerinde (Murat Bardakçı gibi ) bazı musikişinas yazar gazetecilerin etkenliğine de tanık olunmuştur. Sevgili Murat Bardakçı’nın dolma haberleriyle İlgili müfettiş rapor ve idare mahkemesi belgelerini aktarmayı bir başka yazıya bırakıyoruz.

* * * * *

Bu işlerde en makbul yönetici kendine tehlike oluşturacak adamı idare eden yöneticidir.

Yönetici kendini, kentsel çevresindeki ve mahiyetindeki kötü adamı idare etmeye programlamışken ne diye statükoyla / sorunlarla uğraşsın ki?

Burada bir diğer husus karşımıza kocaman bir soru işareti olarak çıkmaktadır.

Siz sorunlarla / statükoyla uğraşan, çözmeye çalışan yöneticinin yeterli desteği bulduğuna, bulacağına inanıyor musunuz? Ufak bir adam / para idare edememe problemi durumunda başına kaç politikacının üşüşeceğini biliyor musunuz?

Müzikbilim yazarından yöneticisine hiçbir iş yapmayanla, dolu dolu yazmayanla, suya sabuna dokunmayanla kimse uğraşmıyor, neden?

Çünkü uğraşacak bir şey bulamıyorlar da ondan…

Hobi olarak yazan müzikbilim kökenli olmayan müzik meraklısı sayın yazarlara zaten bir diyeceğimiz yoktur.

O halde müzik geleceğimizin oluşturulmasında yaşadığımız problemleri çözme konusunda bize kala kala, maalesef kimseyi suçlamamak / suçlayamamak kalıyor…

Tıpkı ümitsiz bir aşka düşmüş, olduğu yerde ağlayan aşık gibi…

_________________________________________
Not:
1980 – 90’larda müzikbilimci, hele müzikolog “lafı” ağza bile alınamazdı. Öyle Türkiye’nin ilk ve tek akademik müzikbilim bölümünden ilk mezunlara “müzikbilimci hele de müzikolog” denilir miydi hiç?..

Şimdi hiç olmazsa anıyla şanıyla müzikbilimci kimliği ve de bu kimlik altında bol bol profesör, doçent, doktor gibi akademik titrleri var!..




Hoşgeldiniz