Prof.Dr. Feza Tansuğ(*) ile “Beethoven’a Esin Kaynağı Olan Mevlevî Âyîni” Hakkında Söyleşi… Dr. Ayhan Sarı


Toplam Okunma: 15725 | En Son Okunma: 26.04.2024 - 14:58
Kategori: Röportajlar

F. Tansuğ: Divan musikimizin en önemli dallarından mehter ve tekke musikileri yüzyıllar boyunca Avrupa sanat musikisini de pek çok açıdan etkilemiştir… Koro ve orkestra için yazılan “Atina Harabeleri”, uvertürün yanısıra arya, koro ve “Türk Marşı”ndan oluşan sekiz bölümden kuruludur. Mehter musikisi etkisini her yönüyle açıkça gösteren “Türk Marşı,” Beethoven’ın 1809 yılında yazdığı Re Majör Piyano Varyasyonları’ndan uyarlanmıştır. Sanatçı, bestelediği “Atina Harabeleri” için piyano varyasyonlarını orkestralayıp yine “Türk Marşı” olarak eklemiştir. Bir bütün olarak Atina Harabeleri adlı sahne musikisi, “Türk Marşı” dışında Türkiye’de hiç seslendirilmemiştir. Bu nedenle, eserdeki “Chor der Derwische” yani “Dervişlerin Korosu” bugüne kadar kimsenin dikkatini çekmemiştir…

Feza Tansuğ(*) ile “Beethoven’a Esin Kaynağı Olan Mevlevî Âyîni” Hakkında Söyleşi…

Ayhan Sarı: Çalışmanızdan söz eder misiniz?

Feza Tansuğ: Divan musikimizin en önemli dallarından mehter ve tekke musikileri yüzyıllar boyunca Avrupa sanat musikisini de pek çok açıdan etkilemiştir. Günümüze kadar gelen musiki incelemeleri, divan musikisi etkisini genellikle mehter musikisi ile irdelerken, bu çalışmada bir mevlevî âyîninin Avrupa sanat musikisindeki yerini ilk kez açıklamış oldum. Mehter musikisi gibi bugün Avrupa’da varlığını sürdürdüğü halde araştırmacıların gözünden kaçan mevlevî musikisinin izlerini değerlendirdim.

Ayhan Sarı: Çalışma Alman besteci ve piyanist Beethoven’ın hangi eseri üzerine yoğunlaştı? Bu eser Türkiye’de seslendiriliyor mu?

Feza Tansuğ: Beethoven, Die Ruinen von Athen özgün adını taşıyan bu sahne musikisini Alman yazar August von Kotzebue’nün sözlerini yazdığı bir tiyatro oyunu için 1811 yılında bestelemiş ve yaratı ilk kez 1812’de seslendirilmiştir. Koro ve orkestra için yazılan Atina Harabeleri, uvertürün yanısıra arya, koro ve “Türk Marşı”ndan oluşan sekiz bölümden kuruludur. Mehter musikisi etkisini her yönüyle açıkça gösteren “Türk Marşı,” Beethoven’ın 1809 yılında yazdığı Re Majör Piyano Varyasyonları’ndan uyarlanmıştır. Sanatçı, bestelediği Atina Harabeleri için piyano varyasyonlarını orkestralayıp yine “Türk Marşı” olarak eklemiştir. Bir bütün olarak Atina Harabeleri adlı sahne musikisi, “Türk Marşı” dışında Türkiye’de hiç seslendirilmemiştir. Bu nedenle, eserdeki “Chor der Derwische” yani “Dervişlerin Korosu” bugüne kadar kimsenin dikkatini çekmemiştir.

Ayhan Sarı: Beethoven’a Avrupa’da Türk müziği ile en çok ilgilenen bestecilerden biri diyebilir miyiz?

Feza Tansuğ: Avrupa’nın büyük bestecileri arasında Türklerle ilgili olarak eser vermiş olanların en başında, Viyana klasiklerinden Beethoven ile Mozart yer almaktadır. Beethoven’ın 1808 yılında başlayan Türk musikisine olan ilgisi, bestelediği Türk özelliklerine sahip parçalarla ölümüne kadar gelişerek devam etmiştir. Beethoven’ın yazmış olduğu birkaç Türk marşının da ötesinde, sanatçı en son ve en büyük eseri olan Dokuzuncu Senfoni’nin son bölümüne, mehter musikisinin özelliklerini yansıtan bir “Türk musikisi” eklemiştir. 1785 yılında Friedrich von Schiller tarafından yazılmış şiiri kullanan Beethoven’ın bu eseri 1985 yılında Avrupa Birliği’nin resmi marşı olarak benimsenmiştir.

A.S. : Beethoven hangi mevlevî âyîninden esinlenmiş?

F.T. : Beethoven Atina Harabeleri adlı sahne musikisinin üçüncü bölümünde yer alan “Derviş Korosu”nu yazarken 17. yüzyılda seslendirilip notaya alınan dügâh mevlevî âyîninden esinlenmiştir. Beethoven’ın Teplice ve Viyana’da mehter çalgılarını duyduğu bilinmektedir ancak bestecinin Mevlevî musikisinden nasıl etkilendiği konusunda bugüne değin hiçbir kanıt gösterilmemişti. Ancak, Beethoven’ın eserini yazarken faydalandığı kaynak, ünlü besteci ve şarkiyatçılığın musikideki öncüsü olan Camille Saint-Saëns da dahil olmak üzere 19. yüzyıldan beri bazı uzmanlar için merak konusu olmuştur. Dünya musiki literatüründe, bu konu hakkında bugüne kadar hiçbir belge yayımlanmadığı gibi birkaç besteci ve yazar dışında ilgi odağı da olmamıştır. Atina Harabeleri’ni bestelerken Beethoven’a esin kaynağı olan mevlevî âyînini bazı kanıt ve bulgularla açıklarken eseri müzikolojik açıdan çözümledim.

A.S. : Konu 200 yıldır bir bilinmezdi. Aynı zamanda da 19. yüzyıl oryantalizmi ile ilintili bir durum. Müzik insanlarının düşünceleri, görüşleri?..

F.T. : Beethoven’ın Mevlevî musikisinden nasıl etkilendiği ya da esinlendiği konusunda değişik görüşler öne sürülmüştür. Saint-Saëns, 1872’de “Derviş Korosu”nun piyano indirgemesini (piano reduction) yaptığı için parçayı ayrıntılı olarak inceleme olanağı bulmuştur. Kahire’de bir Mevlevî âyîni dinledikten sonra 1897 yılında yazdığı bir mektupta Saint-Saëns, Beethoven’ın “Derviş Korosu”nu dahice bir sezgiyle düşünüp bulmasının olanaksız olduğunu belirtirken besteci kesinlikle özgün bir belgeye yani notaya başvurmuş olmalıdır diye yazar. Saint-Saëns’ın kuşkularını dile getirdiği mektubundan 50 yıl sonra “Beethoven, ‘Mevlevîler Korosu’nda sanki, sezişi ile Türk dünyasına nüfuz etmiştir” diye yazan Ahmed Adnan Saygun, Beethoven’ın sezgisi konusunda Saint-Saëns’la aynı görüşte değildir. Saygun gibi Wolfgang Sieber de Beethoven’ın Mevlevî musikisini hiç duymadığı için “Derviş Korosu”nun bir Mevlevî âyîniyle ilintili olmadığını öne sürerken Saint-Saëns’a karşı bir sav ortaya koyar. Öte yandan, Saint-Saëns’ı ilk alıntılayan Alexander Ringer ve Saint-Saëns’tan 100 yıl sonra aynı konuya değinen Ralph Locke, Beethoven ve diğer Viyana klasiklerinin, Avrupalı gezginlerin sağladığı nota ve raporlar sayesinde Türk musikisi hakkında bilgi edinmiş olabileceklerini öne sürerek Saint-Saëns’ın görüşünü desteklemektedirler. Ancak ellerinde yeterince kanıt olmayan araştırmacılar bu konuda daha fazla yorum yapamamıştır. Örneğin, 17. yüzyılın başından beri Avrupa’da elden ele dolaşan Mevlevî âyîni notalarını görmeyen Locke, Yakın Doğu musikilerinin ancak 19. yüzyıl başlarında derlenmeye başlandığını yazar. Lawrence Kramer, Nicholas Mathew ve Eric Rice gibi müzikologlar da “Derviş Korosu”nun Avrupa sanat musikisi ilkelerine ve besteleme tekniklerine asla uymayan benzersiz niteliklerine dikkat çeker.

Ayhan Sarı: Beethoven, özgün bir notadan faydalanmış olabilir mi?

Feza Tansuğ: Saint-Saëns ve diğer yazarlarca varsayılan özgün notayı yayımlayan kişi, 1639 yılında Fransa elçisi Jean de la Haye ile birlikte İstanbul’a gelen Jean Antoine du Loir’dır. Fransız tüccar ve gezgin Du Loir İstanbul’da birkaç ay kalmıştır. Seyahatleri sırasında, çoğu İstanbul’dan olmak üzere Fransa’daki yakınlarına yazdığı mektuplar, Les Voyages du Sieur du Loir başlığı ile 1654’te Paris’te basılmıştır. Yazar bu mektuplarında, İstanbul’un anıtları, semtleri, Osmanlı Sarayı, Türklerin dini ve yaşam biçimi gibi çeşitli konuları ele almıştır. Du Loir mektuplarında divan musikisine de yer verip özellikle mevlevî musikisiyle ilgili gözlemlerini ayrıntılarıyla anlatır. Mevlevî âyînlerinin üçüncü selâmında okunan “Ey ki hezâr âferîn, bu nice sultân olur / Kulu olan kişiler hüsrev ü hâkân olur” güfteli ilâhî, du Loir’ın İstanbul’dan yazdığı mektupların beşincisinde geçmektedir. Du Loir İstanbul’da bir mevlevî âyîni seyretmiş, âyinde seslendirilen Türkçe bir ilâhînin beste ve güftesinin çevriyazımını (transcription) yapmıştır. Du Loir, Eflâkî Dede’nin 12 beyitlik şiirinin sekiz beytini Fransız dilinin seslerine göre yazmış, ilâhînin notasını hem Türkçe güftesi hem de güftenin Fransızca çevirisiyle birlikte yayımlamıştır. Şiirin Fransızca çevirisi 17. yüzyıldan sonra bir daha basılmamış, ilâhînin notası da Avrupa’da başka yazarlarca aktarılmamıştır. Türkiye’de ise şiirin Fransızca ve İngilizce çevirileri ilk olarak 1968’de Berna Moran’ca yayımlanmıştır. Az önce söylediğim gibi du Loir şiiri yalnız aktarıp çevirmekle kalmamış, bir bölümünü de notaya almaya çalışmıştır. Beethoven’ın faydalandığı kaynak bu notadır.

A.S. : Söz konusu ilahiyi derleyen başka kimse var mı?

F.T. : Evet, bu ilâhîyi derleyen yalnızca du Loir değildir. Du Loir’den 10-15 yıl sonra Ali Ufkî de, Devrân-ı dervîşân-ı zevîyyü’şşân başlığıyla aynı ilâhîyi notaya almış ve Mecmua-i Saz ü Söz’de “muhayyer faslı” içine eklemiştir. Du Loir gibi Ali Ufkî de İstanbul’da dügâh mevlevî âyinini izlemiş ve âyinde seslendirilen aynı ilâhînin bestesini de güftesini de kaydetmiştir. Ali Ufkî’nin notaya aldığı ilâhî, beste-i kadîm olarak bilinen dügâh mevlevî âyîninin üçüncü selâmında yer alır. Bu ilâhî Ali Ufkî’nin nota taslağında yer almayıp yalnızca Mecmua-i Saz ü Söz’de bulunduğu için en erken 1650 tarihinde notaya alınmış olmalıdır. Mevlevî âyinlerinin üçüncü selâmında bulunan bu ilâhî, semazenlerin dönüşlerine eşlik eden bir âyîn parçasıdır. Du Loir gibi Ali Ufkî de, âyînin en meşhur Türkçe bölümünü derlemek istemiştir. Bu parçayı Ali Ufkî, Devrân-ı dervîşân-ı zevîyyü’şşân yani “şanlı dervişlerin dönüşleri” diye betimlerken du Loir ise hymno (ilâhî) diye yazmıştır. Du Loir, ilâhînin mevlevî âyîninde yer aldığını mektubunda belirttiği gibi, Ali Ufkî de bu parçanın, Mevlevîlerin raksına eşlik ettiğini belirtmiştir. Her ikisi de notaya alınan ilk mevlevî âyîni parçalarıdır.

A.S. : İlâhî başka bir dile çevrilmiş mi?

F. T. : Du Loir’ın aktardığı ilâhî Fransızca’dan İngilizce’ye de çevrilmiştir. Aslen tıp doktoru olan 17. yüzyıl İngiliz düşünürlerinden Sir Thomas Browne bilim ve felsefeyle ilgilenmiş, Berna Moran’a göre Türklerle ilgili pek çok yayın da okumuştur. Du Loir’ın kitabı da bunlardan biridir. Dostlarından birinin ziller (cymbals) hakkındaki bazı sorularını yanıtlamak için yazdığı bir mektupta, dostunun ilgileneceğini düşünerek, du Loir’da bulduğu şiirin çevirisini yazıp göndermiştir. Sir Thomas Browne’un çeşitli konuları ele alan bu mektupları ve diğer bazı yazıları ilk defa Certain Miscellany Tracts (Bazı Risale Derlemeleri) başlığı altında, ölümünden bir yıl sonra 1683’te basılmıştır. Fakat Browne’un 17. yüzyıl İngiliz fikir ve edebiyatı tarihinde önemli bir yeri olduğu için eserleri tekrar tekrar yayımlanmıştır ve hâlâ da yayımlanmaktadır. Böylece, şiirin Fransızca çevirisi 17. yüzyıldan sonra bir daha basılmamışsa da İngilizce’si Browne’un eserleri arasında basılmaya devam etmektedir. Ancak, Sir Thomas Browne, yalnızca bu şiirin çevirisini yazmış, nota örneğini mektubuna dahil etmemiştir. Bu nota başka hiçbir Avrupalı yazar tarafından da aktarılmamıştır. Bu durumda, Beethoven’ın doğrudan doğruya du Loir’ın kitabından yararlandığını söyleyebiliyoruz. “Ey ki hezâr âferîn”, 19. yüzyıldan önce bestelenen tüm âyînlerdeki tek Türkçe metin olup notaya alınan tek sözlü bölümdür. Böylece, Beethoven’ın eline eşi bulunmaz bir kaynak geçmiştir. Beethoven, eserin özgünlüğü konusunda hiç kuşku duymamış olmalıdır.

Ayhan Sarı: Beethoven Atina Harabeleri’ni neden bestelemiş?

Feza Tansuğ: Beethoven’a, 1812 yılında Budapeşte’de yeni yapılan imparatorluk tiyatro binasının açılış töreni için iki eser (singspiel) sipariş edilmiştir. Bunlardan biri prolog (König Stephan) öbürü de epilog’dur (Die Ruinen von Athen). Bestelediği her iki eserin sözleri de August von Kotzebue’ye aittir.

A. S. : Atina Harabeleri’nin konusu?..

F.T. : Atina Harabeleri’nin konusu Grek mitolojisine dayanmaktadır. Grek mitolojisinde Pallas Athena, eski Romalılar tarafından akıl ve hikmet tanrıçası olarak kabul edilmiş ve Latince Minerva adı verilmiştir. Atina Harabeleri’nde Minerva, 2,000 yıl sonra uyandığında Atina’yı Türkler tarafından işgal edilmiş, Partenon’u da harap olmuş bir şekilde bulur. Eski Grek dünyasında kültür ve felsefe artık yok olmuştur, ancak bu insani vasıflar İmparator Franz tarafından Peşte’de korunmaktadır. Merkür ile Minerva Atina’dan kaçıp Kültür Tapınağı’nı bulmak için Peşte’ye giderler.

A.S. : Atina Harabeleri ilk olarak ne zaman yayımlanmış?..

F.T. : Atina Harabeleri’nin uvertürü 1823 yılında Steiner’ce yayımlanmış, parçanın bütünü ise Viyana’da Artaria tarafından 1846’da basılmıştır.

A. S. : Bildiğimiz kadarıyla Du Loir’ın notaya aldığı ilâhî ile Beethoven’ın “Derviş Korosu” karşılaştırmalı olarak tarafınızdan çözümlendi. Bununla ilgili saptadıklarınız?..

F. T. : Bununla ilgili bir düzine kanıta ulaştım. Tüm kanıtlar, nota örnekleriyle birlikte Toplumsal Tarih dergisinin Haziran 2010 sayısında yer almaktadır. Du Loir, ilâhînin mevlevî sema âyînine eşlik ettiğini mektubunda belirttiği üzere, Beethoven de musikisini dervişlerin dansına eşlik olarak yazmıştır. Beethoven, kromatik aşıtlar ve armonik minör kullanarak makamsal bir musiki yazmak istemiştir. Beethoven’ın yaratısında en temel uyum (harmony) kuralları bile yoktur. Örneğin, Batı uyumuna aykırı düşen artık dörtlü aralıkları bile sık sık kullanmaktan çekinmemiştir. Her iki parça da minör tonda yazılmıştır. Du Loir dinlediği parçayı re minör yazarken Beethoven “Derviş Korosu”nu mi minör bestelemiştir. Her iki parçada da majör tonallık hiç kullanılmamaktadır. Du Loir’ın eksik ve kimi zaman yanlış çevriyazımı, ilâhînin özgün makamı olan dügâh (bugünkü uşşak) makamını belirtmese de aynı parçanın günümüze kadar gelen örnekleri, du Loir’ın dinlediği âyînin beste-i kadîm olarak bilinen dügâh mevlevî âyîninin üçüncü selâmında yer aldığını göstermektedir. Eserler örgüsel açıdan da benzerlikler taşır, yani mevlevî âyîninde olduğu gibi “Derviş Korosu” da yalnızca erkekler tarafından teksesli olarak yani unison seslendirilir. Beethoven, aynı ezgiyi hem tenor hem de bas partına yazmıştır. Her iki parçadaki benzer inici ezgiler, kullanılan benzer usuller, aynı cümlelerin, dizilerin ve formun kullanımı, motiflerdeki benzer yinelemeler diğer kanıtlar arasında sayılabilir.

Ayhan Sarı: Beethoven’ın daha önce bestelediği “Türk Marşı” gibi mi?

Feza Tansuğ: Pek değil… Mozart gibi Beethoven’ın yazdığı tüm marşlar basit homofonik stilde bestelenmişlerdir. Bu marşlar genellikle iki ya da dört ölçülü söylemlerden kurulu olup üçlü aralıklarla yinelenen notalar sık sık işitilir. Bu özellikler “Derviş Korosu”nda görülmediğinden, Beethoven’ın başka bir “Türk Marşı” yazma niyetinde olmadığını söyleyebiliriz. Bu yaratıda ise dörtlü ve beşli aralıklar ilâhîde yer aldığı şekliyle özellikle vurgulanır. Eser boyunca “Kâbe”, dörtlü ve beşli aralıklarla tam 52 kez yinelenmektedir. Parçanın bu özellikleri Beethoven’ın “Derviş Korosu”nu yazarken başka bir kaynaktan esinlendiğini açıkça ortaya koyar. Bu kaynak du Loir’ın 1654 yılında basılan kitabıdır.

A.S. : Beethoven, du Loir’ın kitabını nerden buldu?..

F. T. : Beethoven, Atina Harabeleri’ni 1811 yılının yaz aylarında Teplice’de bestelemiştir. Beethoven’ın Johann Wolfgang von Goethe ile Teplice’de tanıştığı bilinmektedir. Du Loir’ın eserini Beethoven, Goethe’den, Kotzebue’den ya da başka bir şekilde elde etmiş olmalıdır. İki eserin yazılış tarihleri arasında 160 yıla yakın bir zaman vardır. Bu da, Türk musikisinin doruk noktaya ulaştığı bir dönemde ilâhînin Avrupa’da Beethoven’ın eline geçmesi için oldukça uzun bir süredir. “Derviş Korosu”nun taşıdığı bu özelliklerle Beethoven’ın, kısa bir notayla yetinmeyip du Loir’ın mektuplarını, yani Mevlevî musikisiyle ilgili gözlemlerini de okumuş olmalıdır.

A. S. : Ulaştığınız sonuçta dayanaklarınız nelerdir?

F. T. : Beethoven Fransızca okuyabiliyordu. Beethoven’ın, du Loir’ın gözlemlerini okuduğuna dair kanıt ise kastanyetlerdir. Beethoven’ın parçada kastanyetlere yer verme fikri de du Loir’dan kaynaklanmaktadır. Du Loir altıncı mektubunda kastanyete benzeyen çalparadan (cliquettes) söz etmekte, kadınların raksını betimlerken çalpara çalındığını da belirtmektedir. Oysa, mevlevî sema âyînlerinde geleneksel olarak çalpara değil, halile denilen küçük ziller çalınmaktadır. Beethoven bu eseri bestelerken kastanyetlerden başka bir vurmalı çalgıyı katmak istemediği gibi, bu eseri dışında “Türk musikisi” olarak nitelenen eserlerinin çalgılamasında (instrumentation) hiçbir zaman kastanyetleri kullanmamıştır. Böylece, Beethoven’ın partiturda çalparalara yer verme fikrini du Loir’dan aldığını söyleyebiliyoruz.

A. S. : Günümüzde bu eserin Beethoven’ın yazdığı biçimiyle seslendirildiğini söylemek mümkün mü?

F. T. : Bunu söylemek çok zor. Eserdeki en etkili ve dikkat çekici bölüm, Beethoven’ın çağına özgü popüler “Türk” usulünde (alla turca) bestelenmiş olan “Türk Marşı”dır. Bu parçada Beethoven orkestraya mehter çalgıları da eklemiştir. Bu çalgılama, Beethoven’ın değişiyle, eine vollständige türkische Musik (Türk musikisinden kurulu orkestra), Dokuzuncu Senfoni’nin son bölümündeki Türk Marşı’nda da kullanılır. “Derviş Korosu”nda ise divan musikisi çalgılarından ney, tanbur, kudüm ve halilenin yerini korno, trompet, trombon, keman, viyola ve viyolonsel alır. “Derviş Korosu”na “oryantal” bir renk vermek için Beethoven yaylı çalgıların yanında korno, trompet ve trombon gibi pirinç üflemelileri kullanmıştır. Beethoven, ayrıca, özgün elyazmasının sağ kenarına nota yazımcısı için bir not düşüp “Nb: wird begleitet mit Kastagnetten” (kastanyetler eşlik edecektir) diye yazmıştır. Oysa, günümüze gelen partiturlarda “Alle mögliche hierbei lärmende Instrumente wie Castagnetten, Schellen etc.” (kastanyetler ve ziller gibi her türlü gürültülü çalgılar) yönergesi yer alır. Parçanın bugün seslendirildiği biçimiyle Avrupa’daki “Türk musikisi”nin vazgeçilmez çalgılarından kös, zil ve davulların eklenmesi Beethoven’ın fikri değildir. Bunlar, Beethoven’ın gürültülü çalgılarla başka bir “Türk musikisi” bestelemek istediğini zannedip sonraki yıllarda partiturları yayına hazırlayan editörlerin ekleridir.

A.S. : Her iki parçanın sözleri birbirine benzer mi?

F. T. : Dinsel sözler kullanıldığı halde du Loir’ın aktardığı ilâhînin içeriğiyle benzerlik taşımayan August von Kotzebue’nün yazdığı sözler ise şöyledir: Du hast in deines Ärmels Falten, den Mond getragen, ihn gespalten. Kaaba! Mahomet! / Du hast den strahlenden Borak bestiegen, zum siebenten Himmel aufzufliegen, Grosser Prophet! Kaaba! (Yeninin kıvrımında ayı taşıdın, onu ikiye ayırdın. Kâbe! Muhammed! / Parıldayan Burak’a bindin, göğün yedinci katına yükseldin, Büyük Peygamber! Kâbe!). Tıpkı bir miraciye gibi.

A. S. : Bu durumda, Beethoven’ın miraciye ya da mevlevî âyîni bestelediğini söylenebilir mi?

F. T. : Dinsel bir tür olan miraciye, Hz. Muhammed’in göğe yükselişini (urûc, mirâc) anlatan mesnevî kalıbında Türkçe sözlerin geleneksel ezgiyle okunmasıdır. Beethoven’ın, Hz. Muhammed’in gökyüzüne çıkışını konu alan Kotzebue’nün bir şiirini bestelemesi, Beethoven’ın musikisini miraciye yani yükselişle ilgili eser olarak adlandırmamızı gerektirmez. Beethoven’ın Almanca bir miraciye ya da Mevlevî âyîni bestelemek istediğini söyleyemeyiz. Beethoven, yalnızca çağının modasına uyarak Türk musikisinden olabildiğince yararlanmak istemiş, bir başka “Türk musikisi” yazmıştır. Bunun için de, du Loir’ın notaya aldığı ilâhînin hemen hemen her notasını büyük bir ustalıkla kullanmıştır.

A. S.: Bulgularınızın günümüz performans pratiğine bir katkısının olacağını düşünüyor musunuz?

F.T. : Şöyle olacak: Beethoven, coşkulu bir ritim için parçanın temposunu “allegro, ma non troppo” (canlı, hızlı, ancak çok çabuk değil) olarak belirlemiştir ki bu da dakikada 120-168 vuruş arasındadır. Bu nedenle, “Derviş Korosu” kimi zaman hızlı kimi zaman da daha az hızlı yorumlanmıştır. Parçanın değişik kayıtları birbirinden çok farklı seslendirilmektedir. Bazı orkestra yönetkenleri parçayı bir marş havasında yorumlamakta bile sakınca görmemektedir. Parçanın süresi Dennis Russell Davies yönetiminde 2:24, Bernhard Klee’de 2:28, Claudio Abbado’da 2:32 ve Hans Hubert Schoenzeler’de ise 3:14’dür. Bunların içinde en doğrusu Schoenzeler’in yorumudur. Bazı yönetkenler parçayı diğer Türk marşları ile karıştırıp mehter musikisi gibi tempolu ve gürültülü seslendirdikleri için buluşumuz, “Derviş Korosu”nun bundan böyle daha doğru yorumlanmasını sağlayacaktır. “Derviş Korosu” dakikada 120 vuruştan daha hızlı seslendirilmemelidir.

A.S. : Bu parçanın bir sonraki kuşak bestecilere etkisi hakkındaki düşünceleriniz?

F.T. : Hem de çok etkisi olmuştur. “Derviş Korosu”nun benzeri görülmemiş nitelikleri, Beethoven’ın çağından sonraki bazı bestecilere ilham kaynağı olmuştur. Franz Liszt, 1846 yılında Beethoven’ın bu eserindeki “Türk Marşı” ile “Derviş Korosu”ndan esinlendiği Capriccio alla Turca’yı piyano için, Beethoven’ın Atina Harabeleri’nden Konu üzerine Fantezi’sini 1853’de piyano ve orkestra için, aynı parçayı 1865’de solo piyano için düzenlemiştir. Aynı şekilde, Rus besteci Aleksandr Borodin Prens İgor operasındaki “Poloveç Dansları”nı yazarken Beethoven’ın “Derviş Korosu”ndan esinlenmiş olabilir. Camille Saint-Saëns 1872’de “Derviş Korosu”nun piyano indirgemesini (piano reduction) yayınlamış, Richard Strauss yazar ve librettist Hugo von Hofmannsthal ile birlikte Atina Harabeleri’ni aynı adla sahne türü olarak 1924 yılında yeniden düzenleyip uyarlamışlardır.

Ayhan Sarı: Beethoven’ın bu eseri Türklerle ilgili seyahat edebiyatına mı dayanmaktadır?

Feza Tansuğ: Evet, Beethoven’ın bu eseri diğer bestecilerin pek çok eserinde olduğu gibi seyahat edebiyatına dayanıyor. Bu literatür, yabancı bir konuya dayanan ilk Alman operasında bile Türklerin ele alınmasına yol açmıştı. Johann Wolfgang Franck’ın Kara Mustafa adlı operası (1686), IV. Mehmed’in Viyana’yı kuşatmasını konu alan Lukas von Bostel’in librettosuna dayanıyordu. Seyahatnamelerde yayımlanan Türk ezgilerinin Avrupa musikisi dağarında izini aradığımızda bazı eserlere rastlayabiliriz. Örneğin, önce Thomas Shaw’un, daha sonra da Laborde’un yayımladıkları bir Türk ezgisini Carl Maria von Weber’in Oberon operasında (1826) “Mağrip Dansı” adıyla kullanmıştır. Ayrıca, 18. yüzyılın başından beri mevlevî âyînleri Avrupalı gezginlerce piyano için düzenlenmiş ve ikinci bir dizekte bas partı yazılmıştır. 18. ve 19. yüzyıllarda divan musikisi eserlerini notaya almak, Avrupa-merkezci (eurocentric) kulağa çarpmadan önce gözü doyuran güce sahip imaj ve sembollere bağlıydı. Bu yüzden mevlevî âyînlerinin notaları Avrupa’da yayınlanmadan önce piyano için düzenlenmiştir.

A. S. : Şarkiyatçılığın temelini oluşturan etmenlerden biri de sanki bu seyahat edebiyatı…

F. T. : Durmadan yinelenen, stereotipleşmiş yani basmakalıplaşmış ve sık sık da hatalı özellikleriyle seyahat edebiyatı, konuyla ilgilenenler ve bilimcilerin ilgisini çekiyordu. Konuyla ilgilenen ancak uzman olmayan okuyucu için uzak diyarların anlatımları hem eğlendirici hem de öğreticiydi. Michel de Montaigne, seyahat edebiyatındaki zayıflıklara ilk dikkat çekenlerden biriydi. 19. yüzyıldan sonra gezgin dediğimiz Avrupalı, bir antropolog karakterine bürünüyordu. Kuşkusuz, rekabetin çok olduğu bir pazarda matbaacılar ve kitap satıcıları, kuşaklar boyu öğrenci ve bilimcilerin yabancı ve pagan kültürlere ilişkin bilgi edinecekleri hammaddeleri bir yandan yaratırken aynı zamanda da seyahat kitaplarından büyük kârları cebe indiriyorlardı. İlk antropologlardan biri olan John Blumenbach, insan ırklarını irdeleyen yapıtlarında, 16. yüzyıl seyahat edebiyatını temel kaynaklarından biri olarak kullanmaktaydı.

A.S. : Yüzyıllar boyunca Batılı gezginler musiki ile ilgili betimlemelerle ne amaçlamışlardı?

F. T. : Yine notaları örnek alacak olursak, Avrupalı olmayan musikilerde algılanan olağan dışı sesleri simgeleme yoluyla, daha özgül veya deneysel bir ikonografik söyleme bu notalar katkıda bulunabilirdi. İkonografik olarak divan musikisinin notası Avrupalı okuru aydınlatıyor muydu yoksa anlaşılmasını mı güçleştiriyordu? Notaların amacı bu musikiyi Avrupalılara tanıtmak mıydı yoksa Avrupa musikisinden çok farklı olduğunu mu göstermekti? Notanın taşıdığı anlam, imajların daha kapsamlı tarihsel retoriği ile ilintilidir.

A. S. : Araştırmalarınıza hangi yönde devam edeceksiniz?

F. T. : Araştırmakta olduğum konular arasında şunlar da var: Beethoven’ın “Derviş Korosu” mevlevî musikisini ne derecede yansıtıyor? Bu eser, ne ölçüde fantazi bir mevlevî musikisi oluşturuyor? Nasıl bir Mevlevî ya da Türk imajı yaratıyor? Bu yansımalar ve fantezi kurgulamaları musiki yoluyla nasıl oluşturuluyor? Beethoven’ın “Derviş Korosu”nda musiki ile ilgili oryantal araçlar diğer bestecilerin kullandığı araçlardan ne kadar farklılık gösteriyor? Bu oryantal araçlar, mevlevî musiki geleneğinin özelliklerini ne açıdan temsil ediyor? Bu soruları irdelemeye çalışıyorum.

A. S. : Beethoven gibi diğer besteciler de başka ülkelerin kaynaklarını kullanmış mı?

F. T. : Çağlar boyunca kullanmaktadırlar. Batının musikide egzotik yani yabancı saydığı eserler 17. yüzyıldan beri besteleniyor. Operada, enstrümental musikide, vokal musikide, müzikallerde, tiyatro ve film musikilerinde, kısaca musikinin her türünde yabancı öğeler yer alabiliyor. Beethoven, Pastoral Senfonisi’nin birinci bölümünde bir Hırvat ezgisini kullanmıştır. Beethoven’dan başka, Liszt, Chopin, Grieg, Smetana, Dvořák, Bartók ile Rus bestecilerden Stravinsky ve Mussorgskiy gibi besteciler halk musikileri kullandığı gibi bestelerinde başka musikileri de kullanmışlardır. Alla turca biçemi de bunlar arasında en önemlilerinden biridir. Viyana klasiklerinden Beethoven gibi Mozart ve Haydn da her fırsatta Türk musikisinden olabildiğince yararlanmaya çalışmıştır. Örneğin, İtalya’nın en önemli opera bestecilerinden biri olan Giuseppe Verdi’nin mektuplarından, 1869 yılına değin Avrupa’da bilinen tüm mevlevî âyîni notalarını Histoire générale de la musique depuis les temps anciens à nos jours’de yeniden yayımlayan Belçikalı müzikolog François Joseph Fétis’nin yapıtlarını incelediği bilinmektedir. Beethoven gibi Verdi de bazı yaratılarında, özellikle operalarında bu nota örneklerinden yararlanmış olabilir.

A. S. : Edward Said de bir kitabında Verdi’nin Aida’sını çözümlemişti…

F. T. : Evet, Edward Said, Kültür ve Emperyalizm içinde Verdi’nin Aida’sını makamsal açıdan irdeliyor. “Fétis, Résumé philosophique de l’istoire de la musique / Musiki Tarihinin Felsefi Özeti adlı yapıtıyla genel musiki tarihinin ayrı bir parçası olarak Avrupalı olmayan musikiyi inceleme girişiminde bulunan ilk Avrupalıydı. Bitmemiş yapıtı Histoire générale de la musique depuis les temps anciens à nos jours / Eski Çağlardan Günümüze Musiki Tarihi’nde bu projeyi daha ileri götürüyor ve egzotik musikiyi, bu musikinin bütünsel kimliğini vurguluyordu. Fétis, E. W. Lane’in 19. yüzyıl Mısır’ı üstüne çalışmalarını ve Description’un Mısır musikisine ayrılan iki cildini görmüş olmalıdır. Fétis’nin Verdi açısından taşıdığı değer, Fétis’nin yapıtlarında “oryantal” musikiyle ilgili örnekler, ayrıca bazıları Description’daki tasarımlara denk düşen ve Verdi’nin İtalya’da yaptırmak gibi az çok gülünç bir çabaya giriştiği oryantal çalgı örneklerini okuyabilmesiydi” diyor Said.

A.S : Musiki tarihinde Verdi’nin Aida’sı gibi başka örnekler de var.

F.T. : Tabii ki… Musikide Batı emperyal otoritesinin çekici ve zorlayıcı imgeleri yerli yerinde duruyor: Berlioz’un Truvalılar’ı (1890), Saint-Saëns’ın Samson ile Dalila’sı (1877), Kuzey Afrika’da Fransız fetihleri ya da Verdi’nin Aida’sı (1871), ve Yakın Doğu’da Avrupa egemenliği, ya da çeşitli Avusturya ve Fransız eserlerini de içeren bu liste sonsuza değin uzatılabilir. Şarkiyatçılık ya da oryantalizm özellikle 19. yüzyılda musikide olduğu gibi edebiyat, güzel sanatlar, seyahat edebiyatı ve insanbilimlerinde de yaygın bir yaklaşımdı. Batı’nın doğuya bakışını etkilemiş olan bu yaklaşım basit bir stereotipleştirme veya du Loir’ın notasında gördüğümüz gibi yanlış bilgiden ibaret değildir. Şarkiyatçılık, bugün yaşadığımız dünyanın egemen siyasal, ideolojik ve kültürel parametrelerinin kurulmasında da temel bir rol oynamaktadır.

Ayhan Sarı: “Derviş Korosu”na dönecek olursak bu eser oryantalist literatür bağlamında nasıl değerlendirilmiş?..

Feza Tansuğ: Beethoven, Atina Harabeleri’ndeki “Derviş Korosu”nun makamsal yapısını, du Loir’ın bir buçuk yüzyıl önce izlediği bu mevlevî âyînine borçludur. “Derviş Korosu”nun yazımında, du Loir’ın çevriyazımı ile Mevlevî musikisinin bazı öğelerinin kullanımı esere renk katsa da gerçek bir mevlevî âyîninin özelliklerini taşımaktan çok uzaktır. Joseph Machlis ve Kristine Forney gibi kimi eleştirmenlerce özgün mevlevî âyîninin renksiz bir taklidi olarak da değerlendirilmiş olan “Derviş Korosu”, Batı kültürünün süzgeçinden geçen egzotizmin 19. yüzyıl başlarında yer alan başka bir örneğidir.

Ayhan Sarı: Çalışmanızla ilgili olarak söylemek istedikleriniz?..

Feza Tansuğ: Son dönem eserlerinde mehter musikisi etkilerine sıkca rastlanan Beethoven, Atina Harabeleri’nin “Türk Marşı” bölümünde mehter musikisini, “Derviş Korosu”nda ise Mevlevî musikisini kullanmıştır. Besteci hayatı boyunca hiç izleme olanağı bulamadığı halde du Loir’ın İstanbul’da dinleyip Paris’te yayımladığı mevlevî âyîni notasından yararlandığından hiç kuşku duyulmamalıdır. Bu konuyla ilgili açıkladığım tüm bulgu ve kanıtlar, Beethoven’ın Türk musikisi hakkında genelde varsayılandan çok daha fazla bilgisi olduğunu göstermektedir. Bu eserdeki “Derviş Korosu”, uluslararası sanat musikisinde varlığını sürdüren mevlevî musikisi etkilerinin ilk örneğidir. Aynı zamanda, Beethoven, bestelerinde mevlevî musikisini ilk kullanan besteci olarak kabul edilmelidir.
__________________________________
(*) (Etnomüzikolog) Prof. Dr. Feza Tansuğ, Yeditepe Üni. Antropoloji Böl. Bşk.




Hoşgeldiniz