Sanat Mensupları “Popüler Kültür Baskısından” Dertli… Göktan Ay


Toplam Okunma: 3227 | En Son Okunma: 07.05.2024 - 22:08
Kategori: Fikir Yazıları

Samuel Beckett’in bir oyunundan okumuş ve not almışım; “Terzi müşterisinin pantolonunu bir haftadır bitirememiş. Müşteri; “ Tanrı dünyayı yedi günde yarattı, sen bir pantolonu bitiremedin.” Demiş. Terzi, pantolonu iftiharla elinde tutup şöyle demiş:“Bir şu pantolona bak, bir de şu dünyanın haline!”… Her alanda gelişme sağlanıyor, ancak kültür / sanatta ve turizmde nedense mehter marşı ile gidiliyor… “Opera İstanbul’da sokaklara indi” gibi muhteşem bir organizasyondan sonra Dünya Basketbol Şampiyonası’nı Müslüm Gürses ile açtıran operacılar arabesktir. “Aaa Fazlı Say, arabesk şarkıcılara laf etti” diye muhabirleri Orhan Gencebay’ın üzerine salan ‘gazete ve TV haber müdürleri’ ve ‘magazin müdürleri’ arabesktir. Sezen Aksu’ya kıyak yapmak için çırpınan veya boykot edenlerdir arabesk… “*

Sanat mensupları “popüler kültür baskısından” dertli… “Çözüm yok mu?” Göktan Ay

“Zamanın mahvetmeyeceği bir şey yoktur…” Horatius

Evet, her ülkede popüler kültür vardır, ancak gerçek/kalıcı/milli kültürlere; bu kadar baskın olmamaktadır… Bu konuda çok yazılar yazılıyor/karikatürler çiziliyor, ama gelişme sağlanamıyor…Basın ve TV ların sayesinde evlerimize girmeye devam ediyor…

Kültür Başkenti İstanbul’da İlçe Belediyeler Kültür ve Turizm Müdürleri arasında dahi düşünce birliği sağlanamıyor…

Samuel Beckett’in bir oyunundan okumuş ve not almışım; “Terzi müşterisinin pantolonunu bir haftadır bitirememiş. Müşteri; “ Tanrı dünyayı yedi günde yarattı, sen bir pantolonu bitiremedin.” Demiş. Terzi, pantolonu iftiharla elinde tutup şöyle demiş:“Bir şu pantolona bak, bir de şu dünyanın haline!”

Bu alıntıdaki dünya yerine Türkiye’yi yazabilirsiniz…

Her alanda gelişme sağlanıyor, ancak kültür/sanatta ve turizmde nedense mehter marşı ile gidiliyor…

Bizce çözüm, bu ülkenin gerçek kültürünün, siyasi kaygılardan uzak, okullarda –pedagojik formasyon eğitimi ile birlikte- okutulmasından geçiyor…

…”Opera İstanbul’da sokaklara indi” gibi muhteşem bir organizasyondan sonra Dünya Basketbol Şampiyonası’nı Müslüm Gürses ile açtıran operacılar arabesktir. “Aaa Fazlı Say, arabesk şarkıcılara laf etti” diye muhabirleri Orhan Gencebay’ın üzerine salan ‘gazete ve TV haber müdürleri’ ve ‘magazin müdürleri’ arabesktir. Sezen Aksu’ya kıyak yapmak için çırpınan veya boykot edenlerdir arabesk… “*

Şimdi dilerseniz sanat alanında toplantılarda dile getirilenlere birlikte bakalım;

Şairler, besteciler dertli….

Yüzlerce insan; “bizim ekranımız/sesimiz yok, şiirlerimizi kendimiz bastırıyoruz, devlet yardım yapmıyor…Sadece bazı yerel ve ulusal radyolar da yer bulabiliyoruz…Bazı belediyelerimizin etkinliklerinde davetli olarak katılıp düşüncelerimizi ifade edip, şiirlerimizi söyleyebiliyoruz, güfte adı altında basit şiirleri “beste” diye halka sunuyorlar, internet ve gsm lerdeki yazışmalar nedeniyle Güzel Türkçemizi konuşamayan gençlere yönelik, argosu fazla programlar yapıyorlar, “besteci” diye” öyle isimler veriliyor ki, bazılarının kemikleri sızlıyordur,” diyorlar…Dernekleşerek, haftalık toplantılar yaparak diri kalmaya çalışıyorlar ve bu konuda çok başarılılar..
Bizce, Radyo-Tv ların toplumda yapıştırıcı olan bu kesimi değerlendirmesinin ülkemiz için çok faydası olacaktır…(TRT Anadolu çözüm olabilir)

Musiki vakıfları/dernekleri dertli….

“Bizler, yıllardır, Türk musikisinin yaygınlaşması için farkı mesleklerde olmamıza rağmen, kendimizi ilçelerimizdeki insanların eğitimine adıyoruz. Ancak, salon sıkıntısı nedeniyle çalışmalarımızı sergileyemiyoruz…Binalarımızı bağışlarla, yaptığımız kurslardan aldığımız küçük ücretlerle tamamlıyoruz. Çok az başkandan destek alıyoruz. Maalesef, 2010 Kültür Başkenti Ajansı bizleri içine almadı, projelerimizi reddetti, yönetmelikler kendi projelerini hayat geçirme gayretine düştüler, böylece Türk müziği gerektiği şekilde yerini alamadı. Bu güne kadar hiçbir Bakan, Vali, Kaymakam ve Belediye Başkanı bizleri ziyaret etme, sorunlarımızı dinleme şerefini bahşetmedi… Konserlerimize bazen İlçe Belediye Başkanları katılıyor, ancak Kaymakamlar yine gelmiyor… Türk müziği sanatçılarının desteği ile salonlarımız dolup taşıyor. Bu heyecanı tatmak ve anlamak lazım…Yerel ve ulusal TV bize kapalı, sadece bazı radyolar ara sıra kapılarını açıyorlar, onlarda ikili ilişkilerle yürüyebiliyor” diyorlar…
“Bizler vatanını seven, musikiye gönül vermiş, bağnaz olmayan kitleleriz ve sayımız az da değil, görülmek/değerlendirilmek istiyoruz” diyorlar.

Konservatuar mezunları dertli…

“Bizler Bakanlık ve TRT sanatçı kadroları dolu olduğu ve popüler alan da imkan olduğu için pop alanında çalışmalar içine giriyoruz. Öğretmen olarak atananlarla müzik eğitiminde batı-Türk zıtlaşmasının önüne geçildi zannediyoruz. Ancak, MEB’ nda müzik öğretmenleri ve müzik dersleri, hala üzerinde en çok oynanan sanat dersi olarak görülüyor…Bunu da alanımız için itibar kaybı ve rencide edici olarak görüyoruz… KPSS sınavlarında matematik ve geometri sorularıyla değerlendirilmek istemiyoruz…ÜDS puanı yüzünden yüksek lisans ve doktora yapamıyoruz…Bazı büyüklerimiz bize kızıyorlar/sitem ediyorlar; neden pop müzik yapıyorsunuz? diye…Ama imkan yaratmak için çalışmıyorlar…Çoğumuz beste yapıyoruz, ancak yapımcılar bilinen bazı isimlerden beste alınca para kazanamıyoruz, kendimizi gösteremiyoruz…Ekranlar biz gençlere kapalı…Olağanüstü bir yolla gündeme gelmek tek çare gözüküyor… Yapılan bestelerde de kişilerin aynı tarzı olduğunu görüyoruz…Oysa ki bizlere şans verilse çok daha renkli ve farklı eserler ortaya çıkacaktır diye düşüyoruz…Belediyelerde, müzik merkezlerinde, derneklerde/vakıflarda ders vererek katkıda bulunmaya çalışıyoruz…” diyorlar…
Gençler, yıllardır konuşulan Bakanlığın kadrolu sanatçılarının emeklilik hakkını iyileştirerek, emekliliğe özendirmelerini, yeni neslin önünü açmalarını bekliyorlar…

Halk Oyunları öğretmenleri dertli…

“Halk oyunları bölümleri mezunu olduk, bir kısım arkadaşımız atandı, sonra nedendir bilinmez atamalar kaldırıldı. Geçen sene kadrolarımızı iptal edip bizi müzik öğretmenliğine geçirmek istediler, konu mahkemede…Derneklere/okullara gidiyoruz;biz bu alanın eğitimini aldık, ancak okul müdürleri, maddi olarak daha az ücretle gelenleri tercih etmeye çalışıyor, bilimsellik amaçları olmuyor…Bizler bizi mezun edenlere ve kültürümüze, binlerce yıllık geçmişimize hesap verme durumundayız. En ufak bir hatamızda büyüklerimizden mesajlar geliyor…Ancak, haklarımız konusunda bölümlerimizin MEB nezninde yeteri kadar çalıştıklarını sanmıyoruz. Müzik öğretmenleri gibi bizi de oradan oraya savurmaya çalışıyorlar. Halk oyunları okul öncesi eğitiminden üniversitelere kadar her yerde aktif olan sanat koludur, bu yeterince anlaşılamıyor 2010 Türkiye’sinde…”diyorlar.
Mezunlar; MEB’ ndan halk oyunlarının insanları etkileyen, geliştiren ve sosyalleştiren önemli bir sanat dalı olarak kabul edilmesini ve ona göre değerlendirilmesini bekliyorlar.

Sanatçılar dertli…

Sanatçının kim olduğu ve hangi kriterleri taşıması gerektiği sık sık gündeme geliyor / yazılıyor / tartışılıyor ülkemizde.
Piyasada iş yapan, o dönemin önde olan yorumcuları ekranları paylaşıyor. Aynı kişi, isterse her akşam ayrı bir kanalda aynı eserlerle yer alabiliyor…Çünkü, TV’ ların oto kontrolü yok..
Özellikle, kendi adına program yapan sanatçıların, o dönem içinde (bayram ve özel günler hariç) başka programlara misafir olarak gitmesi hiç doğru değil, bu etik olmadığı gibi, kendi programına ve kanalına olan ilgiyi azaltmaktadır…Ama, bu tür konular bizde geçerli değil, çünkü, sanatçıların üzerinde söz sahibi olacak, giyiminden-oturuşuna-saçına-konuşmasına karışacak, onları yönlendirecek batı tarzı “danışmanları” yok…

Popüler yorumcular festivalleri kapatınca, diğer kurumlarda görevli sanatçılara bir şey kalmıyor doğal olarak…Ekranlar (TRT hariç) da zaten kapalı…Yerel TV’ lar bu konuda uyanamıyorlar nedense!..Çünkü, her başkan, popüler sanatçı istiyor festivaline, onun kültür/sanat/destek kaygısı olmuyor, nedense…Dolayısı ile Bakanlık, TRT, Konservatuarlardaki sanatçılar ülkede yapılan etkinliklerde/festivallerden/yarışmalardan bihaber oluyor…
Kanalların ve belediyelerin ülkenin yerel ve özel sanatçılarını buluşturacak karma program hazırlatmaları bekleniyor…

Bilim insanları dertli…

“Bizlerde alanla ilgili araştırmalar/yazılar/kitaplar yayınlıyoruz…Ama, ekranlara çağrılanlar hep aynı kişiler oluyor, bu nasıl oluyor anlamıyoruz!…TV’ ların program araştırmacıları yok mu? Hep aynı yüzleri çıkarmaktan bıkmıyorlar mı? Böyle mi çok izlenir olacaklar? Benim eserim 4 baskı yapmış, basında çıt yok…Zaten basında “sanat sayfaları” yok denecek kadar azalmış durumda, onları da popüler kişilerle dolduruyorlar, size bir şey kalmıyor… Maalesef her konuda böyle…” diyorlar.

“…Akademik hayata çoğunlukla 80 sonrası egemen olan terfi etme koşulları, özellikle sosyal ve siyasal bilimler alanında çalışan akademisyeni, ister istemez ülkenin gündeminde etkin kılmak yerine dünyadaki gündemin bir parçası olma durumuna getirebiliyor. İktidar ne istiyorsa onu yapan yahut da terfi etmek için ne gerekiyorsa onun gereklerini yerine getirmeye çabalayanların yanında, olabildiğince siyasetten uzak kalmaya çalışan, büyük ölçüde korkak, çekingen insanların oluşturduğu bir akademik zümre var Türkiye’de. Elbette bunun istisnaları bulunur. Ülkeyi çok iyi tanıyan, araştıran, bunun sorumluluğuna sahip akademisyenler hala olmakla birlikte onlar gündem belirleyemiyorlar. İktidar ve iktidarın yanında olanların gündem belirleme güçleri çok fazladır. Çünkü bunlar çok iyi eğitim görmüş, müthiş bir istihbarat gücü olan ve psikolojik savaşın nasıl yapılacağını bilen çok profesyonel insanlardan oluşuyor. Dolayısıyla bunların gücünü kırıp akademik cepheden konuşmaya çalışmak çok mümkün gözükmüyor Türkiye’de…”**

“Bir yerli dizinin tecavüz sahnesi, daha vizyona girmeden konu ediliyor, çok “basit olan” sahneler ballandırılıyor ve “internette tıklanma rekoru kırdı” diye prim veriliyor/yazılıyor, “süper frikiklere” yer veriliyor ise varın gerisini siz düşünün…Geçen gün NTV de, Sn. Say ile ilgili bir program yapılıyor, 2 bayan da ekranda görülüyor, konu müzik, altta “akademisyenler –müzikle ilgili olmaları gerek- konuşuyor” diye yazıyor…Ancak, o iki ismi kimse tanımıyor ve onların konuştukları daha doğrusu konuşamadıkları akademisyenlerin görüşü oluyor…Bu ülkede sadece; 4 doktor, 4 deprem mühendisi, 4 gazeteci, 4 sosyolog, 4 falcı, 4 sanatçı v.b. yok.” görüşlerini dile getiriyorlar.
Bilim insanları, TV’ ların kendilerine bir çeki düzen vermesinde, araştırmacı yayıncılığa geçmelerinde yarar görüyorlar.
Zaman su gibi akıp geçiyor, aman dikkat, Behçet Necatigil’in dediği gibi “vaktiniz olmayabilir”

Sevgileri yarınlara bıraktınız
Çekingen, tutuk saygılı
Bütün yakınlarınız
Sizi yanlış tanıdı

Bitmeyen işler yüzünden
Bir bakış bile yeterken anlatmaya her şeyi
Kalbinizi dolduran duygular
Kalbinizde kaldı

Siz geniş zamanlar umuyordunuz
Çirkindi dar vakitlerde bir sevgiyi söylemek
Yılların telaşlarda bu kadar çabuk
Geçeceği aklınıza gelmezdi

Gizli bahçenizde
Açan çiçekler vardı
Gecelerde ve yalnız

Vermeye az buldunuz
Yahut vaktiniz olmadı.”
__________________________________
*Işıklar, Aykut; Memleketimden arabesk manzaralar, Bugün, 27.08.2010
**İnam, Ahmet; Akademi ve gündem, Akşam, 11.09.2010




Hoşgeldiniz