Musiki İnkilabı Polemiği… Salih Zeki Çavdaroğlu


Toplam Okunma: 3390 | En Son Okunma: 07.05.2024 - 22:08
Kategori: Fikir Yazıları

Türkiye’nin kültür ve sanatında 75 yıldır süregelen ve uzunca bir süredir hızı kesilmiş “tek sesli- çok sesli” müzik eksenindeki artık anlamsızlaşan polemik, yeni bir Fazıl Say hamlesi ile tekrar başlamış bulunuyor. Sayın Fazıl Say, sanat ya da siyasete ilişkin herhangi bir olgu, haber, ya da yazıya karşı hemen tavrını koyuyor. Böyle bir tavır bu ülkede yaşayan herkes kadar onun da hakkı. Kendisinin bu konudaki son muhatabı ise Gazeteci-Tarihçi Sn. Murat Bardakçı… Bardakçı’ nın musıkîşinaslığı ve bir anlamda müzikolog düzeyindeki bilgi ve birikimi, en az yazarlığı ve tarihçiliği paralelinde tartışılmayacak bir olgudur…

Tartışma Murat Bey’in 8 Kasım 2010 günü HABER TÜRK Gazetesi’ ndeki köşesinde yazdığı ‘Musiki İnkılâbı’ ve Başarısızlık ‘ başlıklı makalesi ile başlar.

Yazar o yazısında 5 Kasım akşamı izlediği Tekfen Flarmoni Orkestrası’nın konserinden yola çıkarak, çok sesli müziğin yerli yorumcuları ve resmî orkestralarına itibar etmediğini, bunun gerekçesi olarak da onların icralarının “ ucuz ve yavan “ olduğunu ifade eder ve “Aslını dinlemek varken onlar kadar hislendirmeyen müziği neden dinleyeyim ki?” der. Devam eder ve “ 1930′larda ekonomisini tahıl ihraç ederek ayakta tutmaya çalışan Türkiye o zamanların bütçesinde önemli bir yer tutan ‘ Musiki İnkılâbı ‘ yatırımını yanlış kişilere ve yanlış politikalara mı yaptı? “ diye dolaylı olarak sorgular.

Yazısının son satırlarını da, Cumhuriyet’ in inkılapları içinde değerlendirilen “Musiki İnkılabı” projesinin üzerinden bunca zaman geçmesine rağmen, Cumhuriyet tarihi boyunca harcanan emek ile, yapılan masraflara rağmen dünya çapında bir kompozitörümüzün yetişmediğini, bu yüzden de “musiki inkılabı” nın niçin başarısız olduğunun artık tartışılması zamanının geldiğinden söz ederek bağlar .
Murat Bardakçı’ nın yazısını okuyan Fazıl Say hemen durumdan vazife çıkarır ve internetteki bir klâsik batı müziği sitesine cevabi nitelikte bir mesaj gönderir.

Bu mesajında, Bardakçı’nın yazısı ile birlikte Özdemir Erdoğan’ ın da bir televizyon programında söylediklerinin gerçeği yansıtmadığını ve mesajına “Bu adamları bilgilendireyim!” cümlesiyle başlar. Yine kendisinin ifadesiyle “ onların 100 katı, 1000 katı bu mesele ile haşır neşir olmuş “ biri olduğunu ve konuyu en iyi kendisinin bildiği iddiasında bulunur.

Daha sonra da başta Adnan Saygun ve Ulvi Cemal Erkin olmak üzere Türk beşlerinin ne kadar önemli besteciler olduğunu, eserlerinden örnekler vererek anlatır. Hatta onların emsallerinin Bulgaristan, Portekiz, Kanada ve Çin’ de dahi bulunmadığından söz eder.

Bardakçı, Say’ ın bu mesajını 24 Kasım günü gazetedeki köşesinde aynen yayımlar.
Çok sesli müzik camiasında konu ile ilgili olarak Fazıl Say’ a en büyük destek ANDANTE Klâsik Müzik Portalı Genel Yönetmeni Sayın Serhan Bali’ den gelir. Bali RADİKAL Gazetesi’ nin 16 ve 30 Kasım 2010 günlerinde yazdığı iki yazıda Bardakçı’ yı ağır bir şekilde eleştirir. Klasik Batı Müziği’ nin Türkiye’de Bardakçı’nın iddia ettiği kadar berbat durumda olmadığını, yorumculuk kalitesinin nicelik ve nitelik bakımından son 20 yıl içinde inanılmaz şekilde gelişme gösterdiğini savunur.

Bu eleştirilerine rağmen ‘memur müzisyenlik’ sistemi konusunda Bardakçı’ nın eleştirilerine hak verir ve ona katıldığını söyler. Senfonik topluluk icrası alanında yeterince mesafe alımamasının başlıca sebebinin de bu ‘memur müzisyenlik’ sistemi olduğundan yakınır.

Bardakçı, şahsına yöneltilen bu eleştirileri yine gazetenin 26 ve 29 Kasım tarihli köşe yazılarında cevaplar.
Kendi düşüncelerine karşı yöneltilen , çok sesli bir eserin beste tekniğini, armonik yapısını yahut orkestrasyonunu değerlendirme kapasitesinin olmadığı tezine karşı, bu değerlendirmelerin her ne kadar eleştirmenlerin ve yorumcuların işi olsa da, dinleyicinin bunların hiçbirine bakmayacağını, eseri beğenip beğenmeme tercihinin sadece ve sadece dinleyicinin “zevk” ölçülerine tabii olduğunu ifade eder.

Türk bestecilerinin yapıtlarının sadece Türk piyanistler tarafından çalındığını, bunlar gerçekten önemli eserler ise, neden diğer ülkelerin önde gelen diğer piyanistlerince seslendirilmediği sorusunu yöneltir.

Daha sonra Devletin Türk Bestecilerinin “resmî eserleri” ni icra ettirebilmek için yıllardır davet, ödül, Tanıtma Fonu v.b. her yola başvurmasına rağmen, olumlu bir sonuç alınmadığını öne sürer ve bunda eksik olan tarafın tanıtımda değil, doğrudan doğruya bestelerin kalite yetersizliğinde olduğunu savunur.

Netice itibariyle de, Cumhuriyet tarihi boyunca bu yolda harcanan emeklere ve yapılan masraflara rağmen dünya çapında bir kompozitörümüzün ortaya çıkmamasının anlamının “Musiki inkılâbı” projesindeki başarısızlığı gösterdiğini ileri sürer.
Taraflar arasındaki polemik bu safhada iken, Fazıl Say Yahoo’daki “Klasik Müzik Grubu” na ” bir mesaj
atar ve klâsik müzikseverlere , “dayanışma” çağrısı yapar ve özetle şunları söyler :

” Bu gruptaki üyelerden ricam:
Murat Bardakçı yarınki yazısında bana saldıracaktır. Bunu 400.000 tirajlı bir gazetede yapacak.
Biz burada 1000 kişilik bir grubuz. Ama ben bu yazımı 1′e 400 ezikliğinde kalmasın diye yazmaktayım. Yani bu yazımı yayınlatacağım… Minimum tartışmadan maksimum zarar ile ayrılacak olan benim. Erkin’i , Saygun’u savunduğum için…
Lanet olsun. Artık bıktım.
Savaşmaktan bıktım.
Haksızlıkları önlemekten bıktım.
Bıktım ben Türkiye’de saldırılardan. Bıktım kendimi ve bizleri aklamaktan…
Haksızlıktır bu…
Yaşamı dar etmektir…
…Bardakçı, ‘Türkiye’de iyi besteci yoktur, olmamıştır ‘ dedi. ‘ Atatürk’ün kültür devrimleri başarısız olmuştur ‘ dedi…
…Bu adam bunu anlamak istemiyor… “

Bu polemikleri son 70 yıldır aralıksız olarak dinliyoruz. Bu güne kadar “ musıkî inkılabı “nın gerek sosyal ve siyasî arka plânı, gerekse müzikolojik anlamda tuttuğu yer konularında söylenmeyen, yazılmayan hemen hemen hiçbir şey kalmadı.
Buna rağmen, Türkiye’ nin demokrasi öncesi ve sonrası dönemlerinde, her türlü devlet dayatmalarına, engel ve yasaklara rağmen , yeni müzik sisteminin tutmadığı,gerek akademik çevreler ve gerekse kültür,sanat ve düşünce adamlarının büyük bir çoğunluğunca kabul görür.

Buna rağmen Fâzıl Say ve onun gibi düşünen bir azınlık grup, 70 Milyonu aşkın nüfuslu Türkiye’ de, kendilerinin verdiği rakamlara göre topu topu 3-5 bin kişilik bir kitlenin zevkine hitap eden bir tür müziğin, halâ gelecekte Türkiye’ nin başat müziği olacağı iddialarını ısrarla sürdürmektedirler.

Bu iddialarını da, aba altından sopa gösterircesine, Atatürk inkılâpları gereği olduğunu, bunu inkâr etmenin dahi ülkeye ihanetten başka bir anlamı olmadığını, bu güne kadar ki gecikmenin de moda tabiri ile Türk halkının henüz “ göbeğini kaşımak “ tan kurtulamadığına, bunca sene Devlet’ in bu müzik için yaptığı yatırımlar ve harcadığı parayı da görmezden gelerek, Devlet’ in desteğinden yoksun olduğuna vermektedirler.

Türkiye son yıllarda bir toplum mühendisliği kreasyonu olarak üzerine zorla giydirilmiş dar elbiselerden kurtulma arayışı ve buna ilişkin çözümler üretme sürecine girmiştir. Gerek sosyal, gerekse siyasi,ekonomik,idarî, kültürel v.d. alanlarda uzun yıllardır bir dogmaya dönüşmüş bulunan mevzuat ve uygulamaları gözden geçirmekte ve güncelemektedir.

Yani artık milletin hedefini artık bu sektörlerin bürokratik sultaları yerine, bizatihi milletin talep ve tercihleri belirlemeye başlamıştır.
Kim ne derse desin musıkide de böyle olacak ve halkımız dinleyeceği müziği de “ sanat mühendis” lerinin dayatmaları değil, milletin kendisi belirleyecektir.

Polemikler bitse de bitmese de… Kimileri ne kadar sinirlense de böyle olacak…




Hoşgeldiniz