Orta Asya ve Anadolu’daki Ortak Müzik Kültürü… İrfan Gürdal


Toplam Okunma: 43478 | En Son Okunma: 09.05.2024 - 11:54
Kategori: Araştırma Yazıları

Orta Asya’daki müzik kültürleri ile Anadolu’daki müzik kültürlerinin ortak yönlerinin değerlendirilmesi bir bakımdan bu bölgelerde kullanılan Türkçe’nin değerlendirilmesine benzer. Günümüzde Orta Asya’daki Türk lehçeleri ile Anadolu’daki Türk lehçesini karşılaştırdığımızda sıradan vatandaşların anlaşmakta biraz güçlük çektiğini gözlemleriz. Ancak dilbilimi açısından yapılan incelemeler bütün bu lehçelerin aynı dil olduğunu açık olarak ortaya koyar. Müzik kültürü açısından da durum aynıdır.

Yüzlerce yıldır ayrı coğrafyalarda yaşayan Türk boylarının kültürlerinde doğal olarak farklılıklar oluşmuş ise de etnomüzikolojik açıdan dikkatli bir araştırma, ortak bir müzik kültürünü gözler önüne sermektedir. Ortak olmanın yanı sıra aynı zamanda farklılıkları da barındıran bir müzik kültürü söz konusu olduğuna göre metodolojik açıdan önce ortaklığın izahı daha sonra da farklılıkların nedenlerinin araştırılması gerekir. Yazımızda Orta Asya ile Anadolu müzik kültürlerinin temel ortak yönleri izah edilmeye çalışılmış, dış tesirlerden ise her iki bölge üzerinde birden etkili olanlara değinilmiştir. Bu ortak özellikler şu ana başlıklarla değerlendirilebilir.

Dizi, Makam ve Perdeler

Çok geniş bir coğrafyaya yayılmış ve bir çok farklı kültürle iç içe yaşamış olan Türk boylarının geleneksel müzikleri karşılaştırmalı olarak dikkatle incelendiğinde ezgi ve ritim yönünden benzerlikler göstermekle birlikte perde dizgeleri açısından kabaca iki farklı sistemle karşılaşırız. Bunlardan birincisi Anadolu ve Anadolu dışındaki Oğuz boyları tarafından kullanılan, geleneksel dizi ve makamsal müzik, diğeri ise genellikle Kıpçak boylarının kullandığı beş sesli pentatonik dizidir.

Bugün Anadolu’da kullanılan bağlamaların perde dizilişi Safiyüddin Urmevi’nin 13. yüzyılda yazmış olduğu “Kitab ü’l Edvâr” adlı eserindeki dizge ile aynıdır. (Akdoğu 1993;13) Aynı perde sistemini Azerbaycanlılar, Özbekler, Türkmenler, Uygurlar ve Taciklerde de görmekteyiz. Sovyet coğrafyasında 1930’lardan itibaren halk çalgılarının perdeleri tampere sisteme adapte edilmiş olmakla birlikte, Sovyetler dışında Afganistan, Çin ve İran’da yaşayan Türkler geleneksel perde dizgelerini korumuşlardır.

Geleneksel Türk Sanat müziğindeki makamlara adını veren perdelerin isimleri de Azerbaycan ve Orta Asya’da kısmen farklılaşmış olmakla birlikte ortaklıklar gösterir. Ortak makam adlarına örnek olarak “rast”, “dügah”, “segah”, “çargah”, “uşşak”, “ırak”, “bayat” gibi isimler sayabiliriz.

Çoğunlukla Kıpçak olarak adlandırdığımız bir diğer Türk grubunun geleneksel müziğinde ise pentatonik diziler yer almaktadır. Bu grup içerisinde Tatar, Başkırt, Çuvaş, Altay, Tuva, Saka, Hakas Türkleri ile kısmen Kazak, Kırgız ve Uygurları zikredebiliriz.

Güney Sibirya’da Tuva, Altay, Hakas bölgelerinde ve Moğolistan’da icra edilen boğaz şarkılarından bir tür olan “khömey” ve “sıgıt” zorunlu olarak pentatonik dizide seslenir. Gırtlaktan sabit frekanslı bir ses çıkarılırken ağız boşluğunda bu sesin armoniklerinin duyurulması prensibi ile icra edilen sıgıt, bölgenin müziğinde pentatonik diziyi yaygın kılmıştır.

Her ne kadar Anadolu’daki Türk halk müziği, büyük ölçüde Orta Asya’ daki Oğuz-Türkmen müziği ile yakın akraba ise de, Kıpçak Türklerinin çoğunlukla pentatonik karakterdeki müziklerinin Anadolu’daki yaygınlığı küçümsenemez. Oğuz-Türkmen kültürünün hakim olduğu Anadolu Türk halk müziğinde yer yer Türkmen müziğinin genel yapısından farklı formlar gözlenmektedir. Özellikle Tokat’tan Bartın’a kadar olan şerit üzerindeki halk müziği incelendiğinde, melodik, makamsal ve ritmik yapının Tatar, Başkırt ve Orta Asya’daki birçok Türk boyunun müzikleriyle büyük benzerlikler gösterdiği görülmektedir. Niksar merkez olmak üzere Tokat, Reşadiye, Ordu, Zonguldak, Sinop ve Bartın bölgelerinin ezgilerindeki çatının genellikle pentatonik diziden oluştuğu, ilave seslerin süsleme niteliğinde olup zaman içerisinde diziye eklendiği düşünülmektedir.

Ritmik yapı
Orta Asya geleneksel müziği ile Anadolu geleneksel müziğinin en fazla korunmuş ortak özelliklerinden biri de usûllerdir. Gerek Anadolu halk müziğinde gerek Orta Asya halk müziğinde usûl isimlendirmesi olmamakla birlikte tanımlamada kolaylık olması bakımından Klasik Türk müziğindeki isimleri ile zikredecek olursak Nim sofyan(2), Semai (3), Sofyan(4), Türk Aksağı (2+3), Zafer (3+2) ve Yürük semai (3+3) usûlleri Orta Asya’nın hemen her yöresinde karşımıza çıkar. Türkmenistan, Özbekistan, Sincan Uygur bölgesi, Afganistan ve Tacikistan bölgelerinde Devr-i Hindi (3+2+2) ve Devr-i Turan (2+2+3) usûlü oldukça yaygın olarak kullanılmaktadır. Düyek(8) usûlü Özbek ve Tacik klasik müziğinde kullanılan usûllerdir. Aksak usûlün çeşitlemelerini Uygur ve Harezm Halk müziğinde görmekteyiz. On bir adet birim zamanlı ve altı vuruşlu (3+2+2+2+2) usûlün Türkmen müziğinde yaygın olarak kullanıldığını görmekteyiz. Anadolu’da yaygınlığı olmayan bu usûl Balkanların halk müziklerinde çokça kullanılmaktadır.

Ozanlık geleneği
Sözlü kültürün gereği olarak bilgi ve değer yargılarının nesilden nesile aktarılmasında en önemli rol ozanlara düşmekte idi. Ozanlık bu özellikleri ile, Türk Dünyasının bütün bölgelerinde toplum içerisinde son derece saygın bir yere sahiptir. Türk Kültür tarihinde Kam, Baksı, Bahşı, Ozan, Aşık gibi isimlerle icra edilen bu gelenek profesyonel bir meslek olarak uygulana gelmiştir.
Oğuzlarda ozan, ilden ile gezen bilge saz şairidir. Hanın danışmanı, yeri geldiğinde akıl hocasıdır. Ozansız han düşünülmez, hana dua edilirken ozansız kalmaması da dilenirdi. Ozan hanın karşısında diz çöküp eğilmez, sadece baş eğip bağır basardı.

Türk Kültüründe ozan deyince akla ilk olarak Dede Korkut gelir. Bu büyük bilge, ozanların piri, kopuzun mucidi olarak kabul edilmekte. Yarı şaman Kırgız ozanları ayinlerine başlarken Korkut Ata’dan medet dilerlerdi.

“Su başında Süleyman, su ayağında er Korkut!
Belaları sen korkut! Çağırdığımda gel pirim!
Bunlu, kaygulu ile hastanın çaresini ver, Pirim!
Yer yüzündeki evliyalar, Gün gözündeki evliyalar!
Doğudaki evliyalar! Batıdaki evliyalar!
Sizden medet diliyorum!…”

Dede Korkut’un boyları (Destansı hikayeleri) en çok Anadolu, Azerbaycan Horasan bölgesi ve Türkmenistan’da yaygın olmakla birlikte Türk dünyasının hemen her yerinde yaşayarak ulusun kültür bağlarından biri olmaya devam etmektedir.
Ozanın saygınlığı Müslümanlığın yaygınlaşması ile kısmen azalmış olsa da, günümüzde dahi Orta Asya ve Anadolu’da bu özelliğini koruduğu gözlenmektedir.

Çalgılar

Korkut ata ile birlikte kutsallaşarak Türkün gönlünde yer eden bir diğer nesnel kültür ürünü de kopuz olmuştur. Bilinen en eski Türk çalgısı olan “kopuz” zaman içinde bir çalgının özel ismi olmaktan uzaklaşmış, genel olarak “çalgı” anlamında kullanılmaya başlamıştır.
Günümüzde “kopuz” adı farklı coğrafyalarda farklı çalgıları ifade ederek yaşamaktadır. Kazaklarda yaylı çalgı olarak “kılkobız”, Kırgızlarda üç telli bir çalgı olarak “komuz”, Altaylarda ağız tamburası olarak “khomıs”, Gagauzlarda bir tür kemençe olarak “kauş” gibi isimlerde kopuzu görmekteyiz. Anadolu’da ise yakın bir geçmişe kadar kullanılan “kopuz” adı zamanla yerini İran tesiri ile “saz” sözüne bırakmıştır.

Türk kültüründe çalgı kutsaldır ve bu özelliği ile kılıç ya da mızrak gibi savaşçının silahı ve zırhıdır.

Dede Korkut kitabında Segrek bey, kafirin elinde bir kopuz görünce kılıcını çektiği halde düşmanına vurmuyor ve şöyle diyordu;
“Mere kafir! Dedem korkut kopuzu hürmetine kılıcımı çalmadım!.. Eğer elinde kopuz olmasaydı ağam başı için seni iki kılar idim!…”
Ozanların piri olarak kabul edilen Dede Korkut’un elindeki kopuzun hangi çalgı olduğu hakkında kesin bilgi olmamakla birlikte Oğuzların ozan çalgısı olarak geçmişten beri kullandıkları çalgının günümüzdeki bağlama ile aynı aileden olduğunu biliyoruz. Orta Asya Türkmen ve Özbeklerinde iki telli bir çalgı olan “dutar” , Kazaklarda “dombıra”, Tuva ve Altaylarda “topşur” hep aynı aileden çalgılardır.

Anadolu Türk kültüründe bağlama “telli kuran” denilecek kadar kutsal sayılmaktadır.
Merv vilayetinden Bir Türkmen aydımı şöyle diyor;
Gel dutarım sözleşelin
Aslın senin ağaçtandır
Ağaç dersem gönüllenme
Elvan güller ağaçtandır.

Kur’an başı kul huvalla
Seni verdi kadır Alla
Perden gümüş tarın tılla
Barça zatlar ağaçtandır.

Aynı sözü şimdi de pir Sultan Abdal’dan dinleyelim;
Öt benim sarı tamburam
Senin aslın ağaçtandır
Ağaç dersem gönüllenme
Kırmızı gül ağaçtandır

Nurdur Kabe’nin eşiği
Cihanı tuttu ışığı
Hasan Hüseyin’in beşiği
O da yine ağaçtandır

Yeter Pir Sultan’ım yeter
Dertlilere derman katar
Türlü türlü meyve biter
Oda yine ağaçtandır.

Orta Asya, Anadolu ve İran bölgelerinde çalgıların isimlendirilmesinde tel sayısının belirleyici olması ortak bir özellik olarak dikkat çeker. Tuva, Hakas ve Altay bölgelerinin eski çalgısı olan “igil”in “iki kıllı” yani iki telli sözü ile isimlendirilmesi ile Anadolu’daki “ıklıg” adındaki çalgının aynı olduğu düşünülebilir. Anadolu’da “ıklığ” adının kullanımdan kalkması ile çalgının tel sayısının üçe çıkmasının aynı dönemlere rastlaması dikkat çekicidir.

Balkanlarda “çiftelya” olarak halen kullanılan çalgının Anadolu’daki “çiftetelli” adı bu gün unutulmuştur. Yine bağlamanın bazı yörelerde “üçtelli” olarak isimlendirildiğini biliyoruz. Orta Asya’da bu isimler İslamiyet sonrasında dutar, setar, çartar (Kazaklarda şerter), şeştar gibi Farsçalaşmış olarak karşımıza çıkar.

Orta Asya ile Anadolu’da ortak formda olduğu düşünülen Armudi tekneli uzun saplı telli çalgılar şunlardır;

Altay, Hakas ve Tuva bölgelerinde “topşur” veya “toşbuluur”
Kazak ve Nogay bölgelerinde “dombıra”,
Türkmen, Özbek ve Uygur bölgelerinde “dutar”,
Kırgız bölgelerinde “komuz”,
İran, Anadolu, Uygur ve Özbek bölgelerinde “tambur”,
Anadolu, Azerbaycan ve İran bölgelerinde “saz”.

Orta Asya yaylı çalgılarından bilinen en eski iki formdan biri Kazakların “kılkobız”, Kırgızların “kıyak” dediği çalgı; diğeri ise Altay, Hakas ve Tuva bölgelerinde kullanılan “igil”dir. İgil’i Anadolu’da “ıklığ” olarak tanımaktayız. Kılkobızın Anadolu’da aynı formda benzeri olmamakla birlikte Karadeniz ve Kastamonu kemençelerinin burguluk (baş) bölümleri kılkobızın yürek biçimindeki burguluğu ile büyük benzerlik göstermektedir. Anadolu’nun bazı bölgelerinde kemençe yayına kıyak dendiği de bildirilmiştir.


Orta Asya’nın Türkmen, Özbek ve Uygur bölgelerinde çok yaygın olarak kullanılan “giccak” isimli yaylı çalgı, Anadolu’daki “kabak kemane” ile tamamen aynı formdadır.

Benzer formdaki nefesli çalgılar, diğer çalgılara göre daha geniş bir alan ve farklı kültürlerde karşımıza çıkmaktadır. En yaygın olanlardan biri olan “zurna” Çin’den Balkanlara kadar olan geniş bir bölgede aynı isimle kullanılmaktadır. (Türkiye’de “zurna”,Çin’de souna, Mısır’da “surme”, Yunanistan’da “surnades”, Güney Asya’da “shenai” ve “surnai”)

Anadolu’nun kuzeyinde “çimon”, güneyinde “zambır” olarak bildiğimiz çift borulu ve kamışlı çalgı Özbek halk müziğinde “kuşnay” adı ile kullanılmaktadır. Anadolu dilsiz çoban kavalı da Türkmenistan’da “gargı düydük” adı ile bilinir. Aynı çalgı Orta Asya’da “sıbızgı” adı ile yaygın bir çalgıdır ancak farklı olarak beş deliklidir. Eskiden Doğu Anadolu’da ve İran’da olduğu gibi ağızlık kısmı dişlere dayanarak ses üretilir. Kırgızlar’daki “çoor”da benzer bir nefesli çalgı olarak kullanılmaktadır.

Orta Asya’daki telli çalgılar genellikle tam dörtlü aralıklarla akortlanarak çalınır. İki tel aynı anda seslendirilir. Telleri metal olmayanlarda mızrap kullanılmaz ve sağ elin parmakları ile çalınır. Bu çalış tekniği Anadolu’da bazı bölgelerde halen uygulanmaktadır. Yaylı çalgılarda da genellikle iki tel aynı anda seslendirilerek dörtlü paralel ezgilerin oluşturulması hem Anadolu’da hem de Orta Asya’da yaygın bir gelenektir.

Ortak ezgiler ve Türküler
Çeşitli evcil ve yabani hayvanların seslerinin taklidi ile müzik üretmek Orta Asyalı Türklerin müzik kültüründe önemli yer tutar. Bunun en belirgin örneklerini Altay ve Tuva’lıların khömey türlerinden biri olan “gargıra”da görebiliriz. Orta Asya’da 15. yüzyıl ozanlarından biri kopuzuna hitaben şu deyişi söyler;

“Botası ölgen narday bozda kobız.”

Yavrusu ölen deve gibi bozla kopuz. Buradaki bozlamak sözünün Anadolu’da bir uzun hava türü olan “bozlak” şeklinde yaşadığını hepimiz biliyoruz.

Batı Anadolu’daki boğaz havalarının icrasındaki prensipler ve ezgiler Tuvalıların boğaz havalarına şaşırtıcı derecede benzemektedir.
Ezgi oluşturmadaki temel prensipler, final cümleleri ve dizinin bir sesinden diğerine geçişlerde izlenen yollar gibi pek çok geleneksel kuralların da Anadolu ve Orta Asya’da aynı olduğu gözlenmektedir.

Türk ulusunun ortak kültürünü vurgulayan bir diğer alan da ortak türkülerimiz ve destanlarımızdır.

“Kaleden kaleye şahin uçurdum
Ah ile vah ile ömür geçirdim.”
Türküsü Azerbaycan, Türkmenistan, Kerkük, Anadolu ve Kırım’da hem söz hem de ezgi olarak aynı şekilde söylenmektedir.

Anadolu’lu ozan Köroğlundan okurken,
“Mert dayanır namert kaçar,
Dağlar gümbür gümbürlenir.
Şahlar şahı divan açar
Divan gümbür gümbürlenir

Ok atılır kalasından
Hak saklasın belasından
Köroğlu’nun narasından
Her yan gümbür gümbürlenir”

derken Türkmenistan’lı ozan aynı türküyü

“Goçlarım hazır bolunlar
Dağlar gümmür gümmürlendi
Yetip derbendi alınglar
Dağlar gümmür gümmürlendi

Ok atılar galasından
Hak saklasın belasından
Goç yiğidin nalasından
Dağlar gümmür gümmürlendi

Şerapdan içip gananda
Duşman yüregi yananda
Göroğlu gırat münende
Yollar gümmür gümmürlendi.”
şeklinde söylemektedir.

.Köroğlu, Garip Şahsenem gibi destanlar Orta Asya ve Anadolu’da ortak müzik kültürünün diğer bir göstergesidir.
“Bağ seyline inip geldim
Ne bağ duydu ne bağban
Seyl edip güllerin derdim
Ne bağ duydu ne bağban”

Türküsü Hazar ötesi Türkmenlerinde ve Özbeklerde Garip Şahsenem destanında geçer. Aynı Türkü Azerbaycan’da
“Seher seher seyre vardım
Ne bağ bildi ne de bağban”
Şeklinde; Anadolu’da ise
Seherde bir bağa girdim
Ne bağ duydu ne bağbancı”
Diyerek okunmaktadır.

Özbekistan’da ve Türkmenistan’da söylenen “Bilezik” Türküsü:

Say boyida turgan yigit
Kaş-u közini süzgen yigit
Bilerziğimni algan yigit
Algan bolsang ber ekecan bilerzigimni

Say boyida turganım yok
Kaş-u közimni süzgenim yok
Bilerziginni alganım yok
Alganler bersun ükecan bilerziginni

Aynı Türkü Anadolu’da Arzu-Kamber destanında geçer.

Helkemi suya daldırdım
Doldu diye kaldırdım
İki gözüm hey Kamber
Bileziğimi ben aldırdım

Arzum ben suya gelmedim
Elimi yüzümü yumadım
İki gözüm kör olsun
Bileziğini ben almadım

Yine Anadolu’da
“Başım ağrıyor başım ağrıyor
Başına kurban olayım
Yarın pazara varayım “
Başına bir fes alayım”
Şeklindeki Türkü Uygur ve Özbek bölgelerinde;
“-Ay can ay başlarım ağrıydu
-Başlarındın akan aylansun
Nemelerge ağrıydu?
-Bazarlarda satar iken
Unun adı gıcım romal
Şununge ağrıydu ey” sözleri ile söylenmektedir.

Anadolu ve Orta Asya’daki ortak müzik kültürü tarihsel bir birlikteliğin getirdiği doğal bir sonuç olmakla birlikte, İslamiyet, İran ve Hint kültürleri gibi her iki bölge üzerinde etkili olmuş kültürlerin de bu ortaklıktaki rolü yabana atılmamalıdır. Bu alanda daha detaylı bir çalışmanın konusu Türk Halklarının geleneksel müziklerindeki farklılıkların araştırılması ve nedenlerinin irdelenmesi olmalıdır.
____________________________________________
* Kültür ve Turizm Bakanlığı Türk Dünyası Müzik Topluluğu Sanat Yönetmeni

KAYNAKÇA
AKDOĞU, Onur. Türk Müziğinde Perdeler, Ankara, Müzik Ansiklopedisi Yayınları, 1993
ÇAKAR, Şeref. Türk Musikisinde Usûl, İstanbul, M.E.B. yayınları, 1996
ELİBAKİEVA, Tamara. On İkki Muqam, Alma-Ata, Öner, 1988
GAZİMİHAL, Mahmut R. Asya ve Anadolu Kaynaklarında Iklığ, Ankara, Ses ve Tel Yayınları, 1958
MEMEDOV, Bülbül. Azerbaycan Halg Mahnıları, Bakü, Işıg Neşriyatı 1981
ÖGEL, Bahaeddin. Türk Kültür Tarihine Giriş 9, Ankara, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları 1987
RACABİ Y. Özbek Halk Muzikası Taşkent- 1959
SARIBAYEV B. Kazaktın Muzikalık Aspaptarı Almatı- 1978
SUZUKEY V. Tuvinskie, Traditsionnie Muzikalni İnstrumenti Kızıl- 1989




Hoşgeldiniz