“İstanbul Çevresi Alan Araştırmaları - Süleyman Şenel” 2. Baskı …


Toplam Okunma: 9159 | En Son Okunma: 25.04.2024 - 22:46
Kategori: Kitaplar

“İstanbul Çevresi Alan Araştırmaları” kitabının ve ekindeki cd’de sunulan 54 türkünün 2. baskısı birkaç gün önce(Nisan 2011) İstanbul 2010 Ajansı tarafından yapıldı… Türkiye’de müzikoloji/müzikbilim mesleğinin ihtiyaç duyulan eksikliği, yazı ve kitap üretkenliği konusunda henüz standart bir seviyeye ulaşılamamış durumda bulunulmasıdır. Müzikbilim açısından gözlem/tesbit yetisi ve bunların sonuçlarını yazıya aktarabilme becerisi kişiye öğrencilik yıllarında hocaları tarafından verilir. Verilmelidir… Süleyman Şenel(d. 1964) bu alanda kendini kanıtlamış, günümüz ender müzikbilimcilerindendir. Kitabında 60 yıl önce derlenmiş ama gün ışığına çıkmamış türküler üzerinden 19 ve 20. yüzyıl İstanbul’unun müzik geleneği ve yaşantısının farklı bir çehresini belgeleriyle anlatıyor…

 

“İstanbul Çevresi Alan Araştırmaları- Süleyman Şenel” Kitabının 2. Baskısı Yapıldı…

Süleyman Şenel tarafından uzun uğraşılar sonucu kaleme alınan, 54 İstanbul türküsünün(yazarın kendisi türkü demese de…) ve birçok belge/bilginin yıllar sonra gün ışığına çıkarıldığı iki ciltlik “İstanbul Çevresi Alan Araştırmaları” kitabının 2. baskısı birkaç gün önce yapıldı. İstanbul 2010 Ajansı’nın yayınladığı kitapta 54 türkünün ses kaydı ayrıca bir cd içinde sunuluyor.

Sözkonusu kitabın öyküsü ve içerik detayını yazar Süleyman Şenel 18 Ekim 2010’da CRR’de düzenlenen “İstanbul’un Saklı Türküleri” canlı sunumunda şöyle anlatmış idi:

“Ankara Devlet Konservatuarı Folklor Arşivi bir folklor enstitüsü hayaliyle 1937 yılında Muzaffer Sarısözen tarafından kurulmuş.

Muzaffer Sarısözen Sivas’ta öğretmenlik yapmakta iken, dönemin Kültür İşyarlığı Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü Şube Müdürlerinden Ahmet Kudsi Tecer’in, Cevat Dursunoğlu’na tavsiyesi ile göreve getirilmiş. 1963 yılına kadar da arşivin şefliğini üstlenmiş. Bu arşiv şefliği, 16 yıl aralıksız 20’e yakın alan araştırması planlamış.

TRT Türk Halk Müziği Repertuarı da, büyük ölçüde bu arşivdeki plaklardan dikte edilen eserlerden oluşuyor.

Muzaffer Sarısözen’in vefatının ardından bu arşive bir şef ataması yapılmamış ve bir yönüyle kendi haline bırakılmıştır. Yani arşivin bilinen bir tek şefi olmuş ve onun da vefatı ile de adeta kaderine bırakılmış. Tek-tük gayretler ise bu akıbeti değiştirmeye yetmemiş.

İstanbul gibi bir metropolde alan araştırması yapmak için 1951 yılının çok gecikmiş bir tarih olduğunu söylemek gerek. Zira İstanbul; 1937 yılında başlayan ve 1952 yılında sonuçlandırılan resmi alan araştırmalarının son duraklarından birisi. Kitapta bulunan türküler 60 yıl öncesinin İstanbul’una ait sesli kayıtlar…

Bu kayıtların tamamını, bugüne kadar derleyenler ile Yücel Paşmakçı, Ateş Köyoğlu, Mehmet Özbek gibi birkaç uzman dışında dinleyen de yok. Zaten dönemin teknolojik şartlarından dolayı çok temiz kayıtlar da değil.

Bazı magazin dergilerinde yayınlanan aktüel haberlerde, adı geçen birkaç türkü dışında, müzik camiası da bu kayıtların hiçbirinden haberdar değil.

Sadece, plaklara kaydedilen birkaç türkünün melodik çeşitlemesi, sonraki yıllarda, başka yörelerden derlenip notaya alınmış ve TRT THM Repertuarı’na kabul edilmiş. Birkaç tanesi de, dönemin plâklarına, kasetlerine kaydedilmiş ve bu kayıtlar da sinemalarda film müziği olarak kullanılmış… Onlar da İstanbul’un Çingene halk sanatkârları sayesinde…

Sözkonusu türküler 19.yy ile 20. yüzyıl ilk yarısı İstanbul’unun müzik geleneğini ve müzik yaşantısının farklı bir çehresini yansıtıyor… Onları derleme plâklarına okuyanlar da, o dönemin halk sanatkârları ve halkın içinden insanlar… Yani 19. yüzyılın üçüncü çeyreği içinde doğup da, 20. yüzyılın ikinci yarısına yetişen 70’li, 80’li yaşlardaki İstanbullular…

58; 61, 65, 68 yaşında olup da 70’line merdiven dayayanlardan da; 16, 17; 35, 37, 39; 40, 43, 45, 47 yaşlarında olup da neredeyse yarım asırlık olanlar da var içlerinde… Hiçbiri profesyonel müzisyen değil… Bankacı, emekli öğretmen, ev kadını, Evkaf’tan emekli, hamal kâtibi, kunduracı, marangoz, muharrir, rençber ve talebeler… Bir de profesyonellere taş çıkartacak Sulukule’nin, Üsküdar’ın, Şile’nin usta Çingene müzisyenleri… Hem okuyucuları ve hem de tef, zil, zilli maşa, kaşık, keman, çifte nağara, zurna, davul ve gırnata çalan yetenekli çalgıcıları…

***
Ankara Devlet Konservatuvarı adına İstanbul çevresini kapsayan alan araştırmaları: 13 Temmuz 1951 ile 3 Ağustos 1951 tarihleri arasında gerçekleştirilmiş. İlk derleme de 13 Temmuz tarihinde Üsküdar’dan başlamış; sırasıyla 16 Temmuz’da: Şile, 23 Temmuz’da: Yalova; 24 Temmuz’da: Fatih/Fatma Sultan (Neslişâh Mahallesi) [Sulukule]; 25 Temmuz’da: Beyoğlu; 27 Temmuz’da: Sarıyer; 28 Temmuz’da: Eyüp; 31 Temmuz’da: Yalova; 1 Ağustos’ta Fatih/Şehzâdebaşı ve son olarak da 3 Ağustos’ta yine Beyoğlu’nda çalışılmış.

Derleme çalışması yapılan ilçelerle ilgili derleme bilgileri kısaca şöyle:

Beyoğlu’nda: 25 Temmuz ve 3 Ağustos 1951 tarihlerinde, iki gün çalışılmış ve Ahmet Cevat Yazgan, Ercüment Ekrem Talu ve Kevser Alas’dan türküler kaydedilmiş.

Ahmet Cevat Yazgan, 25 Temmuz 1951’de yapılan görüşmede, daha çok eski Semâî Kahveleri/Çalgılı Kahveler olarak bilinen mekânlarda okunan çoğu âşık tarzı tür ve çeşitlerden Koşma, Semai, Divan ve Adam amanlı bir Cinaslı Mani örneği seslendirmiş. Bir de, örneğine az rastlanan, kartal kanadından yapılma nefesli bir çalgı olan Çığırtma ile tekke tarzı bir taksim yapmış.

Döneminin önde gelen entelektüellerinden biri olan muharrir, eğitimci, yazar, şair Ercüment Ekrem Talu ve ayrıca Kevser Alas ile de 3 Ağustos 1951 tarihinde görüşülmüş. Bu görüşmelerde Ercüment Ekrem Bey’den 7, Kevser Alas’dan 6 eser plâklara kaydedilmiş.

Eyüp’te: 28 Temmuz 1951 günü çalışılmış. Rüştü Öztek ve Hamdi Sümer’den derlemeler yapılmış.

Fatih’te: 24 Temmuz ve 1 Ağustos 1951 tarihlerinde çalışılmış. 24 Temmuz’da, “Sulukule” olarak tanınan, Fatma Sultan (Neslişah) Mahallesi’nde ve 1 Ağustos’ta da Şehzâdebaşı’nda çalışılmış.

Sulukule’de yapılan çalışmalarda, yetenekli Çingene müzisyenler: Ümmügül Özbingül, Huriye Şenses, Bahriye Dilekçe, Mükerrem Üstünses, Birsen Tavukçu, Zurnacı Sami Kokça ve Nağaracı Nuri Gültek’den Yâ Aley, Aygonoş ve Heyyâmo gibi taklidi ve çevirmeli türküler; Kaşık havası, Gelin alma havası, Gelin götürme havası, Kına havası, Kürdün kızı türküsü ve Tamburam yedi telden gibi anonim tarzda, vokal+enstrümantal türküler; Zurna ve Çifte Nağara çalgılarından enstrümantal tarzda İstanbul ve Rumeli Güreş havaları (Pehlivan havaları) ile Gelin Karşılama ve Koşu havası ile Öksüz Çoban, Falcı, Bozacı gibi halk ağzı ifadelere dönüşmüş kanto çeşitlemeleri kaydedilmiş

01 Ağustos 1951 tarihinde Fatih/Şehzâdebaşı’nda da, Mürüvvet Gazi’den de, kadın ağzı eski İstanbul çevresine ait iki türkü kaydedilmiş.

Sarıyer’de: 27 Temmuz 1951 günü çalışılmış. Bu derleme çalışmasında da, 1891 Üsküp/Köprülü doğumlu, Hasan Akman’dan üç tarihi türkü plağa alınmış.

Şile’de: 16 Temmuz 1951 günü çalışılmış. 1893 doğumlu Adil Gündoğdu, Süleyman Direk ve İhsan Ulukaya’dan gelin havaları, klârinet (gırnata) karşılama ve zeybek havaları ile bazı türküler kaydedilmiş.

Üsküdar’da: Derleme heyeti, 13 Temmuz 1951 günü çalışmış. Ve 68 yaşındaki Lutfi Toprak’tan iki orijinal türkü kaydetmiş.

Ayrıca, bir grup Çingene müzisyenden çok orijinal gelin havaları/düğün havaları, karşılama ve oturak türküleri kaydetmeyi başarmış.

Yalova’da: 23 Temmuz 1951 ve 31 Temmuz 1951 tarihlerinde iki ayrı günde çalışılmış. Konya/Doğanhisar doğumlu 1924 doğumlu Abdullah Ön’den, talebe kızlardan ve 1911 Dağıstanlı Abdülvahhap Avardağ’dan eserler plağa kaydedilmiş. Abdülvahhap Avardağ’dan “Kumuz” adı verilen; dombura ve dutar benzeri iki telli bir çalgıdan el ve parmak tekniği kullanılarak çalınan eserler derlenmiş.

***

Yukarıda belirtildiği gibi, Ankara Devlet Konservatuarı derleme heyetinin İstanbul’da kaydettiği bu derleme plakları; çeşitli plak firmalar tarafından çoğaltılıp piyasaya verilen plâklardan olmayıp, her biri de tek nüsha… Kırılma, çizilme, eğilip bükülme, nemden, sıcaktan, soğuktan etkilenme gibi durumlarda deforme olarak kullanılamaz gelebiliyorlar.

Derleme fişlerinden takip edebildiğimize göre; Ankara Devlet Konservatuarı İstanbul çevresi derlemelerinde toplam 70 parça plâk kaydı alınmıştır. Plâkların kısa süreli kayıt hacimlerinden dolayı her biri ikişer plâğa kaydedilen 4 eser, iki kez kaydedilen bir gelin ağlatma havası ve bir parçaya birleşik olarak okunan bir cinaslı maniyi hesaba katmazsak, derlenen eserlerin toplam sayısı 64’tür.

Bu toplam 70 parça plaktan 15 tanesinin ise akıbeti bilinmemektedir. Bunun yanında, kısmen sağlıklı olarak bantlara kopyalanabilen ve kitapla birlikte okuyuculara cd içinde sunulabilen eser sayısı ise 54’tür.

***

Düğün Havaları

Eski İstanbul folklorunda, sünnet ve evlenme düğünleri, en hareketli ve en renkli sahnelerden biridir. Özellikle evlenme düğünleri çok karakteristiktir.

İç içe geçen ritüeller, telaş içinde yerine getirilmeye çalışılan adetler; inançlara bağlı görevler/sorumluluklar, giyim-kuşam kargaşası ve bin bir çeşit eğlenme mitleriyle cıvıl cıvıl anılar sergileyen cümbüş tablosunun her köşesinde eğlenceye ses katan, ruh veren ya davul, zurna veya çifte nağara, ya bir ud, keman, kanun, klârinet, cümbüş, darbuka veya hepsini içine alan bir ince ya da kaba saz takımı; ya bir âşık/saz şâiri ve elinde sazı/bağlaması; ya hanımların ellerinde zilli zilsiz tefleri, sahanları, fincanları ya da raks eden Çengileri, Köçekleri, Tavşanları vs. var… Bunlara Ortaoyununu, Tuluat Tiyatrosunu, Karagözü, Kuklayı ve Meddahı da dahil etmek gerek ve tabii ki gramofonda dönen cümbüş plakları ve laternalar…

Farklı yurt köşelerinden İstanbul’a göçen ve kendi âdetlerine mahsus eğlence biçimlerini burada da canlı tutmaya çalışan ailelerin bu tabloya kattıkları kültürel çeşitlilik de düşünülürse; ortaya çıkan rengarenk ses ve eğlence tablosunu seyretmeye ve bu tablodan dökülen sedaları dinlemeye doyum olmaz…

Yazılı/basılı kaynakların pek çoğunda anlatılanların bir de sesli şahitleri olsa ne güzel olurdu. İşte onlara ait belgeler, tarihin sesli hafızasına yeterince kaydedilememiş. Bu renkli tablolara yakışan renk cümbüşünü yansıtacak zengin ve aynı ölçüde çeşitliliği bol bir repertuvar hazinesi maalesef kayıp…

Kayıp; ama Ankara Devlet Konservatuvarı’nın İstanbul derlemeleri içinde yer alan 10 kadar eserin varlığı, bir nebze de olsa yüreğimize su serpiyor. İstanbul’un farklı köşelerinden bölük pörçük derlenmiş bu eserler; başlı başına bir düğün repertuvarı demek olmasa da, büyük ölçüde meraklısına fikir vermeye yetiyor. Bu eserler, bir başka yönden, tarihin karanlığında kalan kaybın, ne kadar büyük olduğunu da göstermeye yetiyor.

Adeta uçup giden zamanın pençesinden koparılan bu sesli belgeler; İstanbul’un müzik folklorunun düğün gelenekleri, adetleri ve bu yöndeki karmaşık duygularını anlamaya yetecek gibi…

Düğünlerden önceki evrelerde de, evlenme isteği duyanların müzikal hislerini; evlenme planları yapıp da kavuşamayan ve dünya evi yerine toprağa girenlerin hüzünlü hikâyelerini ya da evlenme sonrasında hayal kırıklığı, mutsuzluk, umutsuzluk duygularına temas eden sosyal konulu vokal+enstrümantal ezgileri de bu kayıtlar arasında bulabiliyoruz. Bu şekilde derleyicilerin eline geçenler, büyük kültür yumağını çözmeye yarayacak ipuçları gibi görülüyor.

***
Çingene Müzisyenler ve İstanbul’un Müzik Folkloruna Katkıları: Esnaf Çingene müzisyenleri sadece düğünlerde değil, ayrıca güreş, koşu, panayır meydanlarında, çayırlarda, mesire alanlarında; Ortaoyunu’nda, Kumpanyalarda ve hatta İstanbul’un güzide sahnelerinde; sözgelimi Tuluat Tiyatrosunda, esnaf mehterler takımlarında ve bir kısmı fasıl takımlarında da görülüyor. Çingene müzisyenler, İstanbul kültür-sanat sanat adına halk geleneklerinin yaşatıldığı hemen her yerde varlar ve var olacaklar. Ve onlara, bu hizmetleri için de bir teşekkür borcumuz var.

Ankara Devlet Konservatuvarı heyetinin, İstanbul çevresinde derleme yaptığı halk sanatkârları arasında, Çingene müzisyenler ayrıcalıklı bir konuma sahipler. Bu ayrıcalık; bizce, onların iyi birer müzisyen halk sanatçısı olmalarının yanı sıra, eski İstanbul hayatına ait müzik kalıntılarının, hafızalarında yaşıyor olabileceği ihtimali ile de alâkalıdır. Diğer taraftan, yaşadıkları çevrelerin müzik kültürünü, bir çeşit profesyonel müzisyenlik kimliğiyle yaşatan; besleyen ve sürekli seslendirerek canlı tutan bu halk sanatkârları, bir yönüyle şehir müzisyenleri olarak da derleyiciler için doğal başvuru kaynağıdırlar.

Üsküdar’da derlenen türkülerden üç tanesi “düğün havası”, bir tanesi “oturak havası” ve bir tanesi de “karşılama” havasıdır. Sulukule’den derlenen türkülerden büyük bir kısmı da eğlence müziğine dönük “gündelik hayata ait türküler”; “kına havaları”, “düğün havaları”, “kantolar” ve zurna /çifte nağara eşliğinde “gelin karşılama”, “koşu” ve “güreş (pehlivan)” havalarıdır. Şile’den ise, klârinet ile iki adet “oyun havası” derlenmiştir.

Çingene müzisyenlerden yapılan bu derlemeler; bir kez daha onların “profesyonel müzisyenlik/esnaf müzisyenlik” kimliğini ortaya koymaktadır. Yaşadıkları hemen her şehirde olduğu gibi İstanbul’un da sosyal hayatı içinde kendilerine işlevsel bir yer edinen ve şehir insanının, müziği de içine alan adetlerini yerine getirmede “eğlendirici” kimliklerini süreklilik arz edecek şekilde kullanan bu halk sanatkârları, asırlar boyu sürdürdükleri dirençleriyle de adeta “şehir müzisyenliği” sıfatını hak etmektedirler.

İstanbul’da onlardan derlenen 24 ezginin okuyucu ve çalgıcı tablosu da ilginç sonuçlar arz etmektedir. Üsküdar’da yapılan derlemelerde okuyucu konumunda olan müzisyen, 4/6 oranında orta yaşlı bir erkek ve ona vokal ve/veya bir ritm çalgısı ile eşlik eden müzisyenlerin ise tamamına yakını bayanlardır. Kaydedilen 6 parçanın 4’ünü erkek müzisyen seslendirmiş; yanında bulunan bayanlar da ona eşlik etmişlerdir. Buna karşılık Sulukule müzisyenleri arasında, kaydedilen 17 parçanın tamamını okuyanlar bayan müzisyenlerdir. Erkek müzisyenler de kendilerine keman ile eşlik etmişlerdir. Ayrıca bayan müzisyenler def, kaşık, zil, zilli maşa gibi ritm aletleri ile okumalara katılmışlardır. Şile’deki klârinet ustası da bir erkek müzisyendir…

Bu durumda, bayan Çingene müzisyenlerin daha çok oda/salon içi müzik icracığında bilhassa düğünlerde vokal okumaları üstlendikleri ve ritm aletleri ile müziğe eşlik ettiklerini göstermektedir. Onlara da keman, klârinet gibi ince saz/eşlik müzisyenliğinde melodileri erkek müzisyenler işlemektedir. Buna karşılık, panayır, at yarışları, pehlivan güreşleri gibi meydan müzisyenliğini erkekler üstlenmekte; zurna, klârinet, davul, çifte nağara gibi çalgıları da erkek müzisyenler çalmaktadır. Başka bir söyleyişle, bayanların katıldığı müzik ortamlarında vokal icralar genellikle bayanlar tarafından üstlenilmekte; onların olmadığı durumlarda ise erkek müzisyenler devreye girmektedir. Oyunculuk konusu ise bunun dışında farklı bir konudur ve büyük ölçüde kadınlar tarafından üstlenilmektedir.

Adeta asırlardır değişmeyen bu görev dağılımı da, şehir müzisyenliğinin doğal bir yansımasıdır. Çünkü Çingene müzisyenlerin hizmet alanları İstanbul’un geniş coğrafyası ve renkli hayatı içinde son derece çeşitli ve zengindir. Bu da eski İstanbul yaşantısından kaynaklanan doğal bir paylaşımın gereğidir.

***

Gerek derleyiciler tarafından kaydedilen çoğunluğu anonim eserlerin ve gerekse sürekli değişen gündelik repertuvarların sahipleri, onları okuyan Çingene müzisyenler değildir. Çünkü onlar büyük ölçüde taşıyıcıdırlar.

Ancak onarın bu konumu; yaşadıkları çevrelerin müzik kültürü üzerinde etkili olmadıkları anlamına gelmez. Mesleklerini profesyonelce yapan bu müzisyenler, genlerindeki büyük yetenek yoluyla kolayca ezberlerine aldıkları ve benimsedikleri her eseri, yine kolayca kendi üsluplarına çevirerek kendi beğenileri ile topluma yayma konusunda da çok başarılıdırlar.

Ses kayıtlarından çıkartabildiğimiz kadarıyla, Çingene müzisyenlerin üsluplarından da bir parça söz etmek gerekir.

Seslendirilen eserler içinde, çalgı icralarından çok, vokal ve vokal+enstrümantal tarzdaki eserlerin icraları, üslup bakımından daha karakteristiktir.

Sulukule’nin kadın müzisyenlerinin en belirgin üslup farklılığı, güfte telaffuzlarında ve aksan bozuklukluklarında kendini belli eder:

Ana çizgiden çıkan abartılı ve çok süslü melodiler; bol senkoplu vokaliz vurguları; her an ritmden çıkacakmış hissi veren ritmik vurgu esnemeleri;

Güftelerin bilinçsiz ve anlam kaymalarına sebep olacak, hatta kimi zaman anlam dışına çıkacak değişik söz katkılarıyla güfteye döşenmesi; güfteyi, kapalı bir ağızla seslendirerek ikinci plana çekme refleksine karşın, melodiyi ve hançereyi öne çıkartma isteği;

Serbest ritmli pasajlardaki melismaların abartılı hançere seriliği ve parlando vurgulamalarda sınırsız uzatma tercihleri;

Bilhassa ritm çalgılarının, birim zaman içindeki vurgu sayılarında abartıya kaçan icra biçimleri ancak ille de çalgıları ustaca kullanış becerileri, vs. gibi hususlar, Çingene müzisyenlerimizin ilk akla gelebilecek başlıca üslup farklılıklarıdır.

Bunun yanında, ses kaydından anlaşılamamakla birlikte, muhtemelen bütün bu icra faaliyetleri içinde vücut dilini ve bu arada jestlerini ve mimiklerini kullanma becerileri de bizce müzikal icrayı etkileyen ve onların üsluplarını farklı kılan unsurlardan biridir.(1)

Kitabın önsözünden özet:

Ankara Devlet Konservatuvarı’nın Beşevler’deki binasının arşivinde geçirdiğim üç günlük çalışma süresince(1985), darmadağınık görünümlü büyük salondaki ahşap raflardan tesadüfen elime geçen ve görevli beyin verdiği izinle, öğle aralarında Kızılay’da bulduğum bir fotokopicide kopyalarını aldığım birkaç dosyadan biri; 1951 yılı İstanbul derlemelerine ait bilgi fişleri ve 1936 yılı anket fişleri idi…

Konservatuvar’dan ayrılıp İstanbul’a döndüğümde, gönlümün bir parçası da Konservatuvar’ın o dağınık odasında kalmıştı… Düşündükçe gözümün önünden bir film şeridi gibi geçen sahnelerin dumanı altında, kimbilir ne hazineler saklı idi.
***
Konservatuvar’ın folklor arşivinde, o gün tesadüfen elime geçen dosyalar; yıllar sonra, “İstanbul Çevresi Alan Araştırmaları” kitabının da ana kaynağı oldu.

***

Bu kitap; 1936 yılında, İstanbul’un çeşitli semtlerinde yaşayan halk sanatkârları arasında yapılmış geniş hacimli bir anketin yayınlanmamış bilgilerini ve 1951 yılında, yine İstanbul’un çeşitli semtlerinde, halk sanatkârlarının ağzından kaydedilmiş vokal, enstrümantal ve vokal-enstrümantal tarzdaki anonim halk müziği eserlerinin notalarını içeriyor.

1951 yılında; İstanbul’un Beyoğlu, Eyüp, Fatih, Sarıyer, Şile, Üsküdar ve Yalova ilçelerinde yaşayan halk sanatkârlarının ağzından plâklara kayıtlar yapmak suretiyle yürütülen halk müziği derlemeleri de Ankara Devlet Konservatuvarı adına müzik adamları Halil Bedî Yönetken ve Muzaffer Sarısözen tarafından gerçekleştirilmiş.

H. B. Yönetken ve M. Sarısözen’e, teknisyen Rıza Yetişen de eşlik etmiş. Bu derlemelerin asıl plâk kayıtları ile derleme esnasında kaydedilen bilgi fişleri de H.Ü. Ankara Devlet Konservatuvarı Folklor Arşivi’nde bulunuyor. Ancak asıl ses kayıtları dışında, söz konusu plâkların yarım saatlik makara bantlara aktarılmış kopyaları, Ankara Devlet Konservatuvarı Müdürlüğü Folklor Arşivi’nde, TRT Genel Müdürlüğü Müzik Dairesi Başkanlığı Türk Halk Müziği Arşivi’nde ve Kültür ve Turizm Bakanlığı Eğitim ve Araştırma Genel Müdürlüğü Halk Kültürlerini Araştırma ve Geliştirme Müdürlüğü Arşivi’nde de bulunuyor.

* * *

Geçenlerde bir müzisyen dostumuz sormuştu…

— İstanbul’un türküsü var mı?

— Var tabii!

Kendimce, örnekleri ile cevabını da verdim; verdim ama gün geldi, bu soruyu gerçekten sorma ihtiyacı hissettim kendime. Sonra da ikna olacak cevaplar aramaya başladım…

İstanbul’un türküsü diye ilk aklıma gelen örnekler, hemen herkesin bildiğinden çok da farklı şeyler değildi: “Fındıklı’dır bizim yolumuz”, “Besmeleyle biz yangına gideriz”, “İstanbul’dan Üsküdar’a yol gider (Çavuş)”, “Telgrafın tellerine kuşlar mı konar”, “Mendilimin yeşili (Aman Doktor)”, vd. gibi türküler… En çok bilineni de galiba “Kâtibim” türküsü.

Sonra da peşinen, bu türkülerin “İstanbul türküsü” olduğundan nasıl emin olabildiğimizi sordum kendi kendime? Sâhi nasıl emin olabiliyorduk?

“Kâtibim” türküsünü ele alalım…

a) Güftesi içinde Üsküdar adının geçtiği için mi?

b) “Kâtip” tiplemesine İstanbul’dan başka bir yerlerde rastlayamayacağımız düşündüğümüz için mi?

c) Kâtip’in başından geçen olayları ve bu olayların yaşandığı zaman dilimini belgeleyebileceğimizi zannettiğimiz için mi?

ç) Türkü yakıcısı bilmem kaç göbek İstanbullu da ondan mı?

d) Güftesi, İstanbul’da mı yazıldı?

e) Türkü, İstanbul sınırları içinde mi derlendi?

f) Ya da türküdeki melodik stiller, müzikal biçim, ritm ya da artık bilme imkânı kalmayan herhangi bir nedenden dolayı hemencecik İstanbul’un aklımıza gelmesinden mi?

Bu soruların hiç birinin cevabını tam olarak veremiyoruz. Çünkü gerçekte tam olarak bilmiyoruz. Diğer türküleri de öyle… Peki! Niçin bu türkülerin “İstanbul türküsü” olduğunu söylüyoruz? Düşünmeden kabullendiğimiz bir ezber mi bizi yönlendiriyor yoksa eskilerden böyle duyduk da ondan mı?

Yine aklıma geldi… Bir süre önce, Zeki Yılmaz imzalı 32 sayfalık bir nota kitabı elime geçti: “İstanbul Türküleri”2… İçinde 25 tane nota var… Sayfalarını çevirmeye başladığımda göz bebeklerimin büyüdüğünü, şaşkınlığımın arttığını hatırlıyorum. Kaynağı, kimin kimden derlediği ya da derlendiği, nereden geldiği, nasıl yayınlandığı ve yayıldığı bilinen ve İstanbul ile ilgisi olmayan türküler bile vardı bu kitapta. Plâklardan öğrenilen, radyolardan bellenilen, sinema filmlerinden hâfızalara nakşedilen, sözüm ona bir Sanat Müziği sanatçısı okudu diye “İstanbul türküsü” olarak takdim edilen türküler bunlar…

…İstanbul gibi kıtaları birbirine bağlayan ve tarih boyunca medeniyetlere hükmeden bir şehrin hem ferdî, hem ailevî, hem toplumsal yaşantı eksenleri boyutuyla, bilhassa manevî değerlerini ve bu değerleri besleyen faktörleri çok yönlü olarak açığa çıkarmak da zorlaşıyor. Hatta verileri bir düzen içerisinde tanımlamak, düzenlemek, sınıflandırmak ve kadrolaştırmak, aynı ölçüde imkânsızlaşıyor…

İstanbul’u uzaktan-yakından gözlemleyenler de, İstanbul’u İstanbul’da yaşayanlar da, İstanbul’u geçiş yolu olarak kullananlar da, İstanbul’u çok boyutlu düşünenler de, İstanbul’u başka hayâlhânelere sunanlar da birbirinden farklı insanlar… Her dönemin tipleri, kurumları, olayları, hâtıraları, konuları, anlayışları, algılayışları, sorgulayışları hep ayrı ayrı…

Herkesin bir İstanbul’u var… Herkes kendi İstanbul’unu yaşıyor, yaşatıyor, anlatıyor yazıyor…

Ancak, bu “eski-yeni” bilmecesinde, aynı sepete girmeyecek, müzik hayatımıza ait kimi eskilerin “türkü” diye algılanması ve tanımlanması ihtimali de var… Açık konuşalım! “İstanbul Türküsü” deyimi, bu nitelemede beni bir kısım şüphelerle de kendine çekmiyor değil. Eskilerden kalan bazı yazılı ve sesli belgeleri, biraz da bu endişeyle irdelemek geliyor içimden.

Bu örneklerin, okuyucuya da İstanbul’u çağrıştırıp çağrıştırmadığını merak etmiyor değilim doğrusu… Ama gerçekten İstanbul’un türküleri bunlar mı?..

Ankara Devlet Konservatuvarı adına periyodik olarak düzenlenen resmi derleme gezileri dışında; resmi düzeyde period dışı derleme gezileri de gerçekleştirilir. Sözgelimi, 18 Şubat 1955 tarihinde, İstanbul/Zeytinburnu’nda bir misafirhaneye yerleştiren Doğu Türkistan/Altay çevresi Kazaklarından pentatonik Asyâî müziklerden oluşan 40 parçalık bir derleme yapılır .

Bunun yanında, bizzat Folklor Arşivi Şefliği’ne davet edilen mahalli sanatçılardan ya da Muzaffer Sarısözen’i ziyaret eden mahalli sanatçılardan ve/veya mahalli sanatçı konumundaki profesyonel sanatçılardan da türküler derlenir ve sesleri plâklara kaydedilir. Muzaffer Sarısözen, bu çeşit derlediği türküleri, çeşitli kitaplarda ve dergilerde “özel derleme” anlamında “Özel” sözü ile tanımlar.

Muzaffer Sarısözen’in Vefâtının Ardından
Folklor Arşivi…

1937 yılından 1970’li yıllara kadar süren resmi ve özel derlemelerde kaç eser kaydedildiği kesin olarak bilinmemekle beraber, bu rakamın özel derlemeler ve müşterek kayıtlar ile birlikte 10.000 civarında olduğu tahmin edilmektedir. Alanda 16 yıl boyunca toplanan eserlerin sayısı ise tahminen 9000 civarındadır.

Ankara Devlet Konservatuvarı Folklor/Müzik Arşivi bünyesinde, Türkiye’nin hemen her köşesinden plak, tel ve bantlara kaydedilmiş sesli müzik materyalleri yanında, bizzat alanda ya da arşivde çekilen çok sayıda siyah-beyaz fotoğraf ile sesli materyallerin birer kimlik belgesi sayılan “derleme fişleri” de muhafaza edilmektedir. Mahalli Dil/Ağız araştırmalarına dönük alanda kaydedilen bilgi fişleri ile 1937 yılında başlatılan “Anket” bilgi fişleri ve yine yörelerden toplanan “Kabak Kemane”, “Sipsi”, “Tulum”, “Karadeniz Kemençesi”, “Bağlama”, “Cura”, “Kaval”, “Çifte”, “Davul”, “Zurna”, “Tef”, “Darbuka”, vs. gibi halk çalgıları da, yine bu arşiv bünyesinde korunmaktadır.

Bugünkü TRT Müzik Dairesi Başkanlığı Türk Halk Müziği Repertuvarı’nda yer alan 6000 civarındaki türkü notasının büyük çoğunluğu, Ankara Devlet Konservatuvarı derlemelerinden seçilmiş notalardır.

Yokluk günlerinde harcanan olağanüstü emek ve zorluklarla bir araya toplanabilmiş olan yüzlerce yılın ortak sesi kültür mirası, maalesef yarım asırdan beri bakımsızlığa ve sahipsizliğe mahkûm edilmiş bir halde, kendisini yarınlara taşıyacak güvenli muhatabını arıyor…

Ankara Devlet Konservatuvarı Folklor Arşivi’nden Sağlanan İstanbul Çevresine Ait Sesli/Yazılı/Görsel Materyaller Hakkında…

Ankara Devlet Konservatuvarı Folklor Arşivi’nde bulunan tel, plak ve bant gibi ses kayıt materyallerinin ve bu materyallerle direkt ve/veya dolaylı alâkalandırılabilecek yazılı ve görsel objelerin tamamının kataloğu hazırlanamadığından, bu materyaller arasında olması muhtemel İstanbul’u ilgilendiren folklorik/etnografik materyaller hakkında sağlıklı bilgilere sahibi değiliz. Diğer taraftan, söz konusu arşiv, araştırmacılar için hizmet verebilecek şekilde düzenlenmemiş olduğundan, uzun süreli araştırma yapma imkânı yoktur.

Kitabı oluştururken kullanılan materyaller:

1. Anket Fişleri:
Binlerce sayfa tutan bu soru/sorgulama fişleri, Darülelhan anket fişlerini saymazsak, sağlıklı korunan ve henüz akademik çevrelerce yararlanılamayan en geniş hacimli ve en eski tarihli anket fişleridir. Bu anket fişlerinin asılları da günümüzde, Ankara Devlet Konservatuvarı Folklor Arşivi’nde muhafaza edilmekte olup, başka hiç bir arşivde bu fişlerinin bir kopyası bulunmamaktadır53.

2. Bant Kayıtları: Bunlar, Nida Tüfekçi’nin, TRT Müzik Dairesi Başkanlığı THM ve Oyunları Şube Müdürlüğü zamanında, muhtemelen Ankara Devlet Konservatuvarı Müdürü merhum Muhsin Canpolat’ın izniyle mum plaklardan 2400, 1200 ve/veya 600 feetlik makara bantlara TRT Ankara stüdyolarında aktarılan ses kayıtlarıdır… Bizim, kitabı hazırlarken yararlandığımız, notalarını yazdığımız ve tanık olarak da compact disc halinde kitabın sonuna ilave ettiğimiz İstanbul çevresinden derlenmiş ses kayıtları, işte bu makara bantlardan kasetlere kasetlerden de digital ortama aktarılan üçüncü kuşak ses kayıtlarıdır…

3. Derleme Fişleri: Ankara Devlet Konservatuvarı adına Türkiye genelinde, bizzat alanda kaynak kişilerden derlenen türküler hakkında toplanan bilgilerin kaydedildiği soru-cevaplı matbu bilgi fişleridir.

Çalışmada kullandığımız derleme fişleri; 1951 yılında yapılan İstanbul Çevresi Alan araştırmalarında; Beyoğlu, Eyüp, Fatih, Sarıyer, Şile, Üsküdar ve Yalova ilçelerinde yaşayan halk sanatkârlarının ağzından plâklara kaydedilen türkülerin bilgi fişleridir. Derlemeler, Halil Bedî Yönetken ve Muzaffer Sarısözen ve Teknisyen Rıza Yetişen tarafından gerçekleştirilmiş; derleme fişleri de büyük ölçüde M. Sarısözen tarafından el yazısı ile doldurulmuştur.

4. Fotoğraflar: Ankara Devlet Konservatuvarı Arşivi’nde, ülkemiz kültür-müzik hayatı için son derece değerli görsel materyaller de vardır; bunların başında da derleme alanında çekilmiş fotoğraflar gelir. Ancak bu görsel materyallerin de veritabanları hazırlanmadığından, görsel anlamda arşivde nelerin muhafaza edildiği de tam olarak bilinmemektedir. Bunun yanında, farklı dönemlerde arşivden yararlandığı anlaşılan bazı değerli araştırmacılar, yayınladıkları çalışmalarında bunların bir kısmını kullanmışlar ya da ileride kullanılabilecekleri düşüncesi ile arşivden kopyalarını kendilerine almışlardır.

Biz, kitabımızda; kendi çektiğimiz resimler dışında, asılarlının arşivde saklandığını sandığımız, ancak bir kısmı koruyucu ellerde de kopyalarının bulunduğunu düşündüğümüz resimlerden, yararlanma imkânı bulduk ve kitabımızı görsel yönden zenginleştirmeye çalıştık.

Kitabın 1. BÖLÜM’ünden Anekdotlar:

Bizim bildiğimiz/bilmediğimiz deyince bir şey daha hatırladım… Birkaç yıl oluyor…

Yetmişli yaşların ortalarında zârif bir hanımefendi telefonla aradı… Kastamonulu imiş; ancak ailesi birkaç kuşak evvel İstanbul’a yerleşmiş… Genç kızlık yıllarında annesinden öğrendiği eski bir İstanbul türküsü biliyorlarmış. Ulus’taki evlerine davet ettiler… Hanımefendinin çıplak sesi ile okuduğu türküyü, hatırlayabildiği güfteleri ve hazîn hikâyesi ile birlikte kayıt cihazıma kaydettim… İstanbul’da, Adalar’da, soğuktan donan oğlunun ardından ağıt yakan bir annenin acı feryâdını terennüm ediyordu türkü… İstanbul adına kayıtlı eserler arasında, daha önce örneğine rastlamadığım bir parça bu.

Okuduğu yanık türkü ile “kaynak kişi” sıfatını hak eden bu hanımefendinin ağzından derlediğim türkünün İstanbul adına kayıtlı eserler arasında örneği yok, ama kısmen farklı güftesi ve kalıp ezgisi ile 1928 ve 1948 yıllarında 20 yıl ara ile Kastamonu’dan derlenmiş “Ilgaz’a gittim tazuya” mısraı ile başlayan bir varyantı mevcut.

Hanımefendi, okuduğu türkü ile Kastamonu arasında bağ kurabilecek durumda değil. Eminim ki, bu türkü hakkında, benim bildiğimin de zerresini bilmiyor. Yani, kaynak kişi, kendi cephesinden gayet samimi, bilgi ve olay gayet net: “İstanbul’da, Adalar’da soğuktan donmuş bir delikanlının ardından annesi tarafından ya da annesinin ağzından bir halk sanatkârı tarafından yakılan bir ağıt bu”… Tıpkı, Kastamonu ile Çankırı’nın ortasında kalan Ilgaz dağlarında soğuktan donan bir delikanlının hazin hikâyesi gibi… İki varyantın nakaratları da neredeyse aynı:

[İstanbul’da]                              [Kastamonu’da]
Adalarda kalan oğlum //         A dağlarda kalan oğlum
Çam dibinde donan oğlum // Çam dibinde buyan oğlum

Bu örneğe göre; şu ihtimallerden hangisi size yakın geliyor?

a) İstanbul’a ait gibi görülen bu türkü, aslen başka bir yöreden İstanbul’a taşınmış olmalı; çünkü güftenin döşendiği kalıp melodi İstanbul’un değil de başka bir yörenin müzik karakterini andırıyor;

b) İstanbul’da meydana gelen bir olayı anlatan bu türkü, aslen başka bir yöreden gelmiş olup, olay benzerliği nedeniyle İstanbul’a da yakıştırılmış olmalı;

c) İstanbul dışında meydana gelmiş bir olayı anlatan bir taşınma türkü, İstanbul’un gündelik yaşantısı içinde meydana gelen benzer bir olay üzerine yeniden hatırlanıp yeni bir kimliğe bürünmüş olmalı…

d) İstanbul’un gündelik yaşantısı içinde meydana gelen bir olay neticesinde yakılan bu türkü, İstanbul dışına da taşınmış olmalı… vd.

Bu çeşit sorgulamaları ne kadar arttırırsak arttıralım, sonuçta ne gerçek yakıcıyı ne de olayın geçtiği gerçek mekânı bulma ihtimalimiz var…

Ancak, geçmişin izlerini taşıyan geleneksel müzik yapılarının ve sözlü ifadelerin varlığını bir şekilde tespit etmiş olmak, sonuçsuz sorgulamalardan çok daha gerçekçi bir sonuç. Hele hele İstanbul gibi tarihi oldukça derinlere inen, kültürlerarası geçiş noktasındaki bir şehrin müzik kültürü söz konusu olursa…

Esas olan “süreç”… İşin sırrı süreçte…

Şurası bir gerçek ki İstanbul; her dönemde Anadolu ve yakın coğrafyası başta olmak üzere dünyanın her köşesinden göç alan, nüfusu ve demografik yapısı sürekli değişen bir büyük şehir. Tarih boyunca birçok sosyal, siyasal, kültürel ve ekonomik olaylara, hareketlere sahne olmuş bir İmparatorluklar başkenti. Bir dünya şehri… Bu tür şehirlerin de kendilerine has kimlikleri, kokuları ve renkleri oluyor.

Biz hangi süreçten, hangi zaman diliminden bakıyoruz İstanbul’un türkülerine?

Sebep-sonuç ilişkisi göz önünde bulundurulduğunda denilebilir ki, İstanbul; her alanda bu kaynaşma ile varlığını ispatlıyor, yaşıyor, diri ve canlı kalıyor. Türküleri de, tarihin her döneminde görülen şehir içindeki bu emsalsiz kaynaşmalardan çıkıyor İstanbul’un…

“Zaman” işin içine girince bir de “eski-yeni” faktörünü hesaba katmak lâzım… Söz gelimi; “türkü” dediğimiz şey bana daima eskiyi çağrıştırıyor. Yeni üretim “türkü” olmaz… Mutlak surette bir kolektif kimlik kazanmalı yaşantıda türkü…

“Eski-yeni” nitelemesinde “türkü” zannedilenler: “Bileni kalmayan, bir yerlere kaydedilmiş, döneminin popüler besteleri” olmasın sakın?

Biliyoruz ki İstanbul halkı, bilhassa ses kayıt teknolojileri ile 19. yüzyılın sonlarında, görüntülü teknolojilerle 20. yüzyılın başlarında tanıştı. 20. yüzyılın ilk yarısı içinde fonograf, gramofon plâklarının girmediği hâne, meyhâne neredeyse kalmadı. 20. yüzyılda sesli/görüntülü kayıtlara aktarılan ve binlerce kez terennüm edilen “İstanbul türküsü” etiketli parçalar ya da İstanbul’a yakıştırılan kimi eserler, sorgusuz sualsiz toplum geneline yayılma imkânı buldular böylece…

Gün gelip de, şehir ya da radyo fasıllarında; Kârları, Kâr-ı Nâtıklara, Besteleri, Ağır Semâîilere, Yürük Semâileri Türkülere bağlayıp yine türkülerle “biss” yapan sanatçıların torunları; bu okunan eserleri “İstanbul türküsü” olarak görmesinler de hangi eserlere yan gözle baksınlar? Nereden bilsinler ki bunların bir kısmı Darülelhan15 tarafından İstanbul dışından derlenip sanatçılara cömertçe dağıtılan eserler? Nereden bilsinler ki kimi udîler, tanburîler, kemençevîler Anadolu’nun bilmem hangi kasabasında öğrendikleri türküleri İstanbul’a taşıdılar? Nereden bilsinler ki İstanbul’a yolu düşen kimi mahallî sanatçılar, İstanbul’un sanatçıları ile alışverişte oldular…

Elbette bunların bir sakıncası yok… Sosyal ve teknolojik yenilenmenin önüne geçmek de mümkün olamıyor… Ancak önemli olan, bu eserlere kimlik veren şehirli katkısının nasıl algılandığını, şehirli insanların bestekârı bilinen ya da bilinmeyen bu hâricî eserlere neler kattıklarını ve nasıl biçimlendirdiklerini sorgulayabilmek…

İstanbul’un eski eğlence hayatı var.

Zira İstanbul’un bir yanında Müzikaller, Operetler, Kantolar, Düettolar, Kuartitolar, Taklitler; diğer yanında Karagöz, Ortaoyunu, Kukla, Tulûat, Varyete gibi müzikli seyirlik oyunlarla dolu eğlence programları… Bir köşesinde; Semâi Kahveleri, Tulumbacı Kahveleri/Çalgılı Kahveler, Âşık Fasılları, Muzıka Programları; bir başka köşesinde Dîvân, Kalenderî, Semâi, Koşma, Yıldız, Mâni Atışmaları, Destân gözyaşları, Muamma Askıları… Bir ucunda Güreş, Cirit, Düğün, Panayır, Mesire meydanlarında Davul-Zurna/Gırnata havaları ve İnce Takım curcunaları… Diğer ucunda Naum Tiyatrosu’ndan Kazablanka Gazinosu’na, Kumpanyalardan Müzikli Kır Eğlenceleri’ne kadar neler neler! İstanbul halkını her dönemde, her mevsimde eğlendirecek faaliyetler ve açık/kapalı eğlence mekânları mevcut… Müzik her yerde var… Halkın diline düşmeye aday üretimler de icraatlar da bol bol… Halkı etkileyecek sanatkârlar da, dile destân olacak âfıtablar da… Halkın içinden cımbızla çekilen konular da, türküler de bolca…

Olmasaydı, türkülerden bazılarının, senaryo ve oyun anlatılarına monte edildiği anlaşılan ya da diyaloglara göre şekillenen satıcı/esnaf tiplemelerine dayalı epizodik müzikler olduğunu nasıl anlatacaktık? Şehir içi semtleri, sokakları, boğazları, çıkmazları terennüm eden güfte yaratıcılıklarını ya da Anadolulu, Ermeni, Rum, Yahudi, Arnavut, Kayserili, Lâz, Acem, Kürt, Külhanbeyi, Matiz gibi taklitli oyuncu tiplerinin ağzı ile okunan ve o tiplere göre biçimlendirilen anonim eserlerin varlığını nasıl açıklayacaktık?

Osmanlı’nın İmparatorluk topraklarından yâdigâr kalan, tek başına bir değer İstanbul…

Anadolu’da, Balkanlarda, Kafkaslarda, Kuzey Afrika’da, Ege Adalarında, Kıbrıs’ta, Kırım’da, hemen her yerde, hemen her kasabada “İstanbul” adını veya bir özelliğini zikreden bir sözlü folklor ürününe rastlamamız boşuna mı? Yerel ezgilerde de bolca var… Türkiye halk müziği ağız derlemelerinde: “İstanbul tarzı”, İstanbul ağzı”, “İstanbul havası”, “İstanbul yapımı” gibi mânâlı tabirlere bolca rastlamamız sebepsiz mi? Erzurum’dan İstanbul Zeybeği’nin; Kastamonu’dan “İstanbul Ağzı Dîvân”, “Beşiktaş Tarzı Âşık Ayakları”, İstanbul Semâî Kahvelerine mahsus atışma türlerinden “Adam aman” manilerinin tespit edilmesi tesadüf mü?16

Ya, Tahtakale, Tavukpazarı Âşıklar Kahvehanelerinin meşhur reisü’l-âşıkaanı Dertli’nin “Getir sâkî mey-i enguru el tutmaz ayak tutmaz” ya da “Sâkiyâ câmında nedir bu esrâr”… mısraıyla başlayan bir sâkinâmesini keyifle terennüm eden halk sanatçılarına Anadolu’nun bağrında tesadüf edilmesine ne demeli? Hammâmizâde İsmail Dede Efendi’nin şarkıları, köçekçeleri nasıl yayılır binlerce kilometre uzaklara? Buhûrizâde Itrî’ye atfedilen meşhur Segâh Salât-ı Ümmiye’nin üç kıtaya dağılmasındaki hikmet nedir peki? Duyduk, hâlâ da duyuyoruz, yarın da duyacağız… Kim değiştirebilir ki unutulmalarını bunların, zamandan gayrı…

Reşat Ekrem Koçu’ya göre İstanbul doğumlu bir eser Kâtibim türküsü… Olay da, güfteler de, giydirilen müzikler de, şöhretinin yaygınlaşması da17… İstanbul doğumlu ama İstanbul’dan başka, Anadolu’da da Balkanlarda da okunuyor yerli ağızlarla… Bu parça, tek başına İstanbul’u çağrıştırmıyor mu kulaklara? Direnmiyor mu tarihe, zamana? Peki! Süleyman Çelebi’nin meşhur Mevlîd-i Şerîfi’ni nereli bilirsiniz? Burdur’da da, ancak yerli bir ağız ve ezgi kalıbı ile ritme sokularak okunduğunu da bilir misiniz mesela?..
_____________________________________
(1) 18 Mart 2010 tarihinde İstanbul 2010 Ajansı ve Türk Musikisi Vakfı tarafından İstanbul Cemal Reşid Rey Konser Salonu’nda düzenlenen İSTANBUL’UN SAKLI TÜRKÜLERİ konserinin Genel Sanat Yönetmeni Süleyman Şenel’in yaptığı açıklama konuşmasından alınmıştır.

“İstanbul Çevresi Alan Araştırmaları” kitabının tam içeriği şöyle:

1. CİLT

İÇİNDEKİLER
1. B Ö L Ü M
Kültür Bakanlığı [MEB] ve Ankara Devlet Konservatuvarı Alan Araştırmaları Hakkında…
Muzaffer Sarısözen ve Folklor Arşivi Şefliği

Türkülerini Düşünüyorum Da İstanbul’un! XX

İstanbul’un Arşivlerde Unutulan Türküleri XX

Ankara Devlet Konservatuvarı Folklor Arşivi Şefliği’nin Kurulmasına Giden Yolda, Türkiye’de Halk Müziği Araştırmalarının Başlatılması XX

Fonoğrafın Türkiye’ye Getirilişi ve Darülelhan Heyeti’nin Anadolu’ya Derleme Gezisine Çıkışı XX

1930’lu Yıllar… Resmi Müzik Politikalarının Şekillendiği Yıllar… XX

Ankara Devlet Konservatuvarı’nın Kurulması XX

Folklor Arşivi Şefliği’nin Kurulması ve Arşiv Şefi Olarak
Muzaffer Sarısözen’in Atanması XX

Ve… Alan Araştırmalarına Çıkış… XX

Muzaffer Sarısözen’in Vefâtının Ardından Folklor Arşivi… XX

Ankara Devlet Konservatuvarı Folklor Arşivi’nden Sağlanan İstanbul Çevresine Ait Sesli/Yazılı/Görsel Materyaller Hakkında… XX

N o t l a r XX

2. B Ö L Ü M
KÜLTÜR BAKANLIĞI [MEB] İSTANBUL ÇEVRESİ ANKET FİŞLERİ [1936]
Halk Musikisi Anket Fişleri/Sportif Oyunlar Anket Fişleri/Halk Raksları Anket Fişleri

ANKET FİŞLERİ HAKKINDA… XX

KURUMLARARASI YAZIŞMALAR XX

HALK MUSİKİSİ ANKET FİŞLERİ XX

Bakırköy Kazası XX
Çıfıtburgaz Köyü XX

Çatalca Kazası XX
Anarşa Köyü XX
Bahşayiş Köyü XX
İhsaniye Köyü XX
Kavaklı Köyü XX
Kıraç Köyü XX
Muha Köyü XX

Fatih Kazası XX
Şehremini Kamunu/Uramı XX

Kadıköy Kazası XX

Kartal Kazası XX
Kartal Merkez XX
Başıbüyük Köyü XX
Kurt Köyü XX
Pendik Köyü XX
Samandıra Köyü XX
Sarıgazi Köyü XX
Soğanlık Köyü XX
Şıhlı Köyü XX
Yakacık Köyü XX
Yeni Karye Köyü XX

Sarıyer Kazası XX
Emirgân Köyü XX
Kireçburnu Köyü XX

Silivri Kazası XX
Ali Bey Mahallesi XX
Kadı Köy XX
Ali Paşa Köyü XX
Sinekli Köyü XX

Üsküdar Kazası XX
Alemdar Köyü XX
Çekme XX
Çiftlik XX
Dudullu XX
Koca Mustafa Paşa XX
Reşâdiye XX
Şile/Üvezli XX
Ümraniye XX

Yalova Kazası XX
Çukur Köyü XX
Kadıköy XX
Koru XX
Kurt Köy XX
Ortaburun XX

HALK MÜZİĞİ ANKET FİŞLERİ GENEL TABLOSU [Derlendiği Yöreler Göre] XX

HALK MÜZİĞİ ANKET FİŞLERİ GENEL TABLOSU [Eser Adına/Güftenin İlk Mısraı Göre] XX

HALK RAKSLARI ANKET FİŞLERİ XX

Bakırköy Kazası XX
Çıfıtburgaz Köyü XX

Çatalca Kazası XX
Akalan Köyü XX
Anarşa Köyü XX
Bahşayiş Köyü XX
Elbasan Köyü XX
İhsaniye Köyü XX
İzzettin Köyü XX
Kavaklı Köyü XX
Kestanelik Köyü XX
Kıraç Köyü XX
Muha Köyü XX

Kartal Kazası XX
Kurt Köy XX

Sarıyer Kazası XX
Emirgân Köyü XX
Kireçburnu Köyü XX

Silivri Kazası XX
Alipaşa Köyü XX
Sinekli Köyü XX
Üsküdar Kazası XX
Alemdar Köyü XX
Çekme Köyü XX
Ümraniye Köyü XX

Yalova Kazası XX
Esâdiye Köyü XX
Kadıköy XX
Koru Köyü XX
Kurt Köyü XX
Ortaburun Köyü XX
Yenimahalle Köyü XX

RAKSLAR ANKET FİŞLERİ GENEL TABLOSU [Derlendiği Yerlere / Kazâlara Göre] XX

RAKSLAR ANKET FİŞLERİ GENEL TABLOSU [Raks Adına Göre] XX

SPORTİF OYUNLAR ANKET FİŞLERİ XX

Bakırköy Kazası XX
Çıfıtburgaz Köyü XX

Çatalca Kazası XX
Akalan Köyü XX
Anarşa Köyü XX
Bahşayiş Köyü XX
İhsaniye Köyü XX
İzzettin Köyü XX
Kestanelik Köyü XX
Kıraç Köyü XX
Muha Köyü XX
Oklalı Köyü XX
Subaşı Köyü XX

Kartal Kazası XX
Kurt Köy XX

Sarıyer Kazası XX
Emirgân Köyü XX
Kireçburnu Köyü XX

Silivri Kazası XX
Alipaşa Köyü XX
Sinekli Köyü XX

Üsküdar Kazası XX
Alemdar Köyü XX
Çekme Köyü XX
Ümraniye Köyü XX
Dudullu Köyü XX

Yalova Kazası XX
Çukur Köyü XX
Esâdiye Köyü XX
Kadıköy XX
Koru Köyü XX
Kurt Köyü XX
Ortaburun Köyü XX
Safran Köyü XX
Yenimahalle Köyü XX

SPORTİF OYUNLAR ANKET FİŞLERİ GENEL TABLOSU [Derlendiği Yer/Kazâ Adına Göre] XX

SPORTİF OYUNLAR ANKET FİŞLERİ GENEL TABLOSU [Sportif Oyun Adına Göre] XX

N o t l a r XX

2. CİLT

İ Ç İ N D E K İ L E R

S U N U Ş / Halk Müziğinin Esrarlı Dünyası - Şekib AVDAGİÇ XX

K I S A L T M A L A R XX

ANKARA DEVLET KONSERVATUVARI
İSTANBUL ÇEVRESİ HALK MUSİKİSİ ALAN ARAŞTIRMALARI [1951]

ANKARA DEVLET KONSERVATUVARI’NIN İSTANBUL ÇEVRESİ ALAN ARAŞTIRMALARINA PLÂK KAYITLARI VE DERLEME FİŞLERİ IŞIĞINDA BİR BAKIŞ…

Arşivlerde Unutulan İstanbul’un Saklı Türküleri
Derlenen Eserler Hakkında Genel Düşünceler:

İstanbul’da Âşık Musikisi ve Ahmet Cevat Yazgan’dan Derlenen Semâî Kahveleri/Çalgılı Kahveler Repertuvarına Ait “Koşma”, “Semâî [Arûz]”, “Dîvân” ve “Cinaslı Mani” Örnekleri XX

Ercüment Ekrem Talû ve Kevser AlasXX

Düğün ve Düğün HavalarıXX

Çingene Müzisyenler ve İstanbul’un Müzik Folkloruna Katkıları XX

İstanbul’un Gündelik Hayatına Ait Diğer TürkülerXX

Çocuklara TürkülerXX

Üç Tarihi Türkü xx

Dini MüzikXX

Çifte Nağara [Nakkare]–Zurna HavalarıXX

İstanbul Dışından Gelen TürkülerXX

Bilgi Fişleri ve Notalar Hakkında… XX

İSTANBUL ÇEVRESİ ALAN ARAŞTIRMALARINA KATILAN
MÜZİK ADAMLARI [1951 YILI]

Halil Bedi YÖNETKENXX

Muzaffer SARISÖZENXX

ANKARA DEVLET KONSERVATUVARI İSTANBUL ÇEVRESİ 1951 YILI HALK MÜZİĞİ ALAN ARAŞTIRMALARI GENEL TABLOSU [Derlendiği Yere Göre] XX

ANKARA DEVLET KONSERVATUVARI İSTANBUL ÇEVRESİ 1951 YILI HALK MÜZİĞİ ALAN ARAŞTIRMALARI GENEL TABLOSU [İlk Mısraı, Türü ve/veya Çeşidine Göre] XX

BİLGİ FİŞLERİ VE NOTALAR

BEYOĞLU XX

PARÇA NO. 1: (Âh) BEN SENDEN VAZGEÇTİM CEMÂL-İ ÂFET [KOŞMA]/
(Derûnî Ahmet’ten) / (Birinci Kıt’a)
[NOTA 01] XX

PARÇA NO. 2: (Âh) BEN SENDEN VAZGEÇTİM CEMÂL-İ ÂFET [KOŞMA]
(İkinci Kıt’a: Seni gidi zâlim bî-vefâ seni)
[NOTA 02] XX

PARÇA NO. 3: EFENDİM YOKTUR EMSÂLİN BULUNMAZ BİR GÜZELSİN
SEN [SEMÂÎ] (Mırıltılı Aranağme) [Semâî’nin Ayağı]
[NOTA 03] XX

PARÇA NO. 4: EFENDİM YOKTUR EMSÂLİN BULUNMAZ BİR GÜZELSİN
SEN (Cemâl Baba’dan) [Semâî (Arûz)]
[NOTA 04] XX

PARÇA NO. 5: ŞEM’-İ HÜSNÜN NÂRINA PERVÂNEYİM BEN SEN NESİN
[DÎVÂN] (Derûnî Ahmet’ten) / (Ayaklı Birinci Kıt’a)
[NOTA 05] XX

PARÇA NO. 6: ŞEM’-İ HÜSNÜN NÂRINA PERVÂNEYİM BEN SEN NESİN
[DÎVÂN ] [İkinci Kıt’a (Câm-ı aşkı evvelâ pîr-i mugandan nûş edüp)’dan…
CİNASLI MÂNİ’ye Geçiş
[NOTA 06] XX

PARÇA NO: 7: AMAN AMAN GÖZETLE (Mani/Gedayi Baba’dan)
[NOTA 06] XX

PARÇA NO: 8: ÇIĞIRTMA İLE BİR GEZİNTİ
[NOTA 07] XX

PARÇA NO: 9: ANNE BEN HASTAYIM MARUL İSTERİM
[NOTA 08] XX

PARÇA NO: 10: Hamam kapısı vuruldu XX

PARÇA NO: 11: Aman Şinanay Şinanay Şinanay XX

PARÇA NO: 12 Ya Rumbi Ya Rumbi Ya Rumbi XX

PARÇA NO: 13: Evlerinin önü mersin XX

PARÇA NO: 14: AHMET MEHMET’İ GÖRDÜN MÜ
[NOTA 09] XX

PARÇA NO: 15: (ADAM AMAN) AHDERİK (Ayak Asma (Muamma)
[NOTA 10] XX

PARÇA NO: 16: ARPA EKTİM DARI ÇIKTI
[NOTA 11] XX

PARÇA NO: 17: Anne ben hastayım XX

PARÇA NO: 18: Hamamın kapısı vuruldu XX

PARÇA NO: 19: Efe ile Rıza kol kola gezer XX

PARÇA NO: 20: Karadeniz coştu da derler coşmamış XX

PARÇA NO: 21: Ah Beyoğlu vah Beyoğlu yandı da yandı kül oldu XX

E Y Ü P XX

PARÇA NO: 22: BENİM ADIM DERDLİ DOLAP (Bir Yunus İlâhîsi)
[NOTA NO: 12] XX

PARÇA NO: 23: NOHUDUÑU YEDİÑ Mİ (Bozüyük/Domaniç Türküsü)
[NOTA NO: 13] XX

PARÇA NO: 24: TABANCAM ATILMIYOR (Bozüyük/Domaniç Türküsü)
[NOTA NO: 14] XX

PARÇA NO: 25: BUZLU DA DEREDEN GEÇTİÑ Mİ
(Bozüyük Düğün Oyun Havası)
[NOTA NO: 15] XX

F A T İ H XX

PARÇA NO: 26: [H]AYGONOŞ
[NOTA NO: 16] XX

PARÇA NO: 27: [H]AYGONOŞ’UN OYUN KISMI
[NOTA NO: 17] XX

PARÇA NO: 28: ŞU KARŞIDAN SÜRÜ SÜRRÜ KIZ GELİR [Kaşık Havası]
[NOTA NO: 18] XX

PARÇA NO: 29: KÜRDÜN KIZI TÜRKMEN KIZI
[NOTA NO: 19] XX

PARÇA NO: 30: GELİN OLDUM GİDER OLDUM (1. Kayıt)
[NOTA NO: 20] XX

PARÇA NO: 31: GELİN OLDUM GİDER OLDUM (2. Kayıt)
[NOTA NO: 21] XX

PARÇA NO: 32: BESMELEYLEN BAŞLAYALIM [Heyyâmo]
[NOTA NO: 22] XX

PARÇA NO: 33:YÂ ALEY YANDI ALEY
[NOTA NO: 23] XX

PARÇA NO: 34:ÖKSÜZ ÇOBAN HEM YALINIZ SABAHTAN BERİ
[NOTA NO: 24] XX

PARÇA NO: 35:TAMBURAM YEDİ TELDEN
[NOTA NO: 25] XX

PARÇA NO: 36: KOLUNA SEPET TAKAR (Falcı)
[NOTA NO: 26] XX

PARÇA NO: 37: DARIDAN BOZA YAPARIM (Bozacı)
[NOTA NO: 27] XX

PARÇA NO: 38: KINALAR YAKMIŞ ELİNE [Kına Havası]
[NOTA NO: 28] XX

PARÇA NO: 39: GELİN GETİRME HAVASI
[NOTA NO: 29] XX

PARÇA NO: 40: GÜREŞ HAVASI [İSTANBUL]
[NOTA NO: 30] XX

PARÇA NO: 41: GÜREŞ HAVASI [RUMELİ]
[NOTA NO: 31] XX

PARÇA NO: 42: KOŞU HAVASI
[NOTA NO: 32] XX

PARÇA NO: 43: ISTAVRUZ’DA HAVUZ
[NOTA NO: 33] XX

PARÇA NO: 44: KÜÇÜCEKTEN BİR YÂR SEVDİM
[NOTA NO: 34] XX

S A R I Y E R XX

PARÇA NO: 45: YEDİ KERRE BEN TUNA’YI BOYLADIM (Tuna Türküsü)
[NOTA NO: 35] XX

PARÇA NO: 46: SABAH NAMAZINDA DOĞDU BİR YILDIZ (Budin
Türküsü) [NOTA NO: 36] XX

PARÇA NO: 47: YAPDIRDIK YAPDIRDIK YÜKSEK KULLELER
(Genç Osman) [NOTA NO: 37] XX

Ş İ L E XX

PARÇA NO: 48: YEŞİLBAŞLI ÖRDEK OLSAM
(Gelini hamamda soyarken…)
[NOTA NO: 38] XX

PARÇA NO: 49: TEPELER TEPELER YÜKSEK TEPELER
[NOTA NO: 39] XX

PARÇA NO: 50: ANNEM BENİM SANDICAĞMI AÇMASIN
(Bir gider de beş ardıma bakarım)
[NOTA NO: 40] XX

PARÇA NO: 51: ANADOLU HAVASI (Klârinet ile…)
[NOTA NO: 41] XX

PARÇA NO: 52: KARŞILAMA [ZEYBEK] (Klârinet ile…)
[NOTA NO: 42] XX

Ü S K Ü D A R XX

PARÇA NO: 53: KARGA DA SENİ TUTARIM
[NOTA NO: 43] XX

PARÇA NO: 54: A BENİM BİRİCİĞİM (Giderim yolum bayır)
[NOTA NO: 44] XX

PARÇA NO: 55: VURUN GELİNİN KINASI [Kına Havası]
[NOTA NO: 45] XX

PARÇA NO: 56: OTURDUM ÇEŞME DE BAŞINA
[NOTA NO: 46] XX

PARÇA NO: 57: YERDEN ALDIM KESERİ (Karşılama)
[NOTA NO: 47] XX

PARÇA NO: 58: BEN BİR MOLLA ŞAHİN İDİM UÇDUM YUVADAN
[NOTA NO: 48] XX

PARÇA NO: 59: BUGÜN BÎTÂB GÖYNÜM GELİN OLDUM
(Güveyi Kapatırken) [NOTA NO: 49] XX

Y A L O V A XX

PARÇA NO: 60: Bulgardağı çatal matal [Mani] XX

PARÇA NO: 61: Oyun havası XX

PARÇA NO: 62: Gahve Yemen’den gelir XX

PARÇA NO: 63: Eşref’in hamaylı boynunda [Eşiraf] XX

PARÇA NO: 64: Feslîkân [Fesliğen] ekdim yalıya XX

PARÇA NO: 65: Kayalar kayalar merdim kayalar XX

PARÇA NO: 66: YALOVA’NIN DENİZİ
[NOTA NO:50] XX

PARÇA NO: 67: Mahmud’un Türküsü XX

PARÇA NO: 68: Anthalov Oyun Havası XX

PARÇA NO: 69: İZRAİL OYUN HAVASI
[NOTA NO:51] XX

PARÇA NO: 70: ÂŞIK ÖMER OYUN HAVASI
[NOTA NO:52] XX

N o t l a r XX

E K L E R /
Ek I: İsmail Nâmi Erbilek: “İstanbul Türküleri” XX
Ek II: Behice Köprülü, “Eski İstanbul Türküleri” XX
Ek III: Sadi Yaver Ataman: “İstanbul’un Bilinen Ve Bilinmeyen
Eski Türküleri” XX
Ek IV/1: Ahmet Cevat [Yazgan], “Meydan Şairleri-1” XX
Ek IV/2: Ahmet Cevat [Yazgan], “Meydan Şairleri-2” XX
Ek V: Anne Ben Hastayım Marul İsterim [Nota] XX
Ek VI: Benim Adım Dertli Dolap (İlâhî) [Nota] XX
Ek VII: Koluna Sepet Takar (Falcı Kantosu) [Nota] XX
Ek VIII: Darıdan Boza Yaparım (Bozacı Kantosu) Nota XX
Ek IX: Karga Da Seni Tutarım (Ninni) [Nota] XX
Ek X: Vurun Gelinin Kınasın [Nota] XX
Ek XI: Ben Bir Molla Şahin İdim Uçdum Yuvadan [Nota] XX




Hoşgeldiniz