Partilerin “sanat/eğitim” politikaları var mı? -3- … Göktan Ay


Toplam Okunma: 2796 | En Son Okunma: 09.05.2024 - 01:55
Kategori: Fikir Yazıları

… Maalesef, 35 Devlet Konservatuarı’nı, 34 Güzel Sanatlar Müzik Eğitimi ABD’nı, 14 Güzel Sanatlar Fakültesi’ni, 4 Müzik ve Sahne Sanatları Fakültesi’ni, 88 Güzel Sanatlar Lisesi’ni, Binlerce Türk Müziği, Türk Halk Oyunları Derneği/Vakfı’nı, Yüzlerce Türk Halk Müziği Eğitim Merkezi/Kursu’nu temsilen akademisyen-sanatçı bir /birkaç kişiyi öne çıkarıp, Meclise gönderemedik… Kültür, sanat olgusu söylemlerde çok önemsenmesine rağmen, sonlarda yer almaya devam ediyor…

Partilerin “sanat/eğitim” politikaları var mı? -3- … Göktan Ay

                                    “Birisi seni itmeden önce düşmeye çalışmamalısın.”
                                                                                          İngiliz atasözü

Siyasi partileri sanat/eğitim açısından incelerken, özellikle iktidar partilerinin bu konuda şanslı olacağını düşünüyoruz. Örneğin, 8.5 yıl iktidarda olan AK Parti’nin, geçmiş uygulamalarından sonuçlar çıkararak, Kültür Bakanlığı’nın yaptıklarını/yapacaklarının daha olgun ve dolgun söylemler içinde olmasının beklendiğini biliyoruz.

Geçen yazımızda, siyasi partilerin programlarındaki “sanat” ile ilgili beklentilerin hayal kırıklığı yarattığını belirtmiştik. Özellikle “2010 İstanbul Kültür Başkenti”, Kültür Merkezleri, Haliç ve Kongre Merkezleri, Harbiye Muhsin Ertuğrul Tiyatrosu yapımı gibi önemli projeleri gerçekleştiren Hükümetin ve AK Parti’nin programında sanatı/kültürü görmek isterdik…

“…Anlamadığım şu: Genlerinde faşizanlık olmayan, kendi hedef kitlesine yönelik iletişimi ve proje iletişimini mükemmel yapan AK Parti neden iş bu tür “kültürel, sanatsal” konulara gelince çuvallıyor ve de kendisi için hiç de hak etmediği bir imaj yaratıyor? Yanıtı ben de arıyorum. Bulunca size söyleyeceğim…”*

Maalesef, 35 Devlet Konservatuarı’nı, 34 Güzel Sanatlar Müzik Eğitimi ABD’nı, 14 Güzel Sanatlar Fakültesi’ni, 4 Müzik ve Sahne Sanatları Fakültesi’ni, 88 Güzel Sanatlar Lisesi’ni, Binlerce Türk Müziği Derneği/Vakfı’nı, Türk Halk Oyunları Derneği/Vakfı’nı, Yüzlerce Türk Halk Müziği Eğitim Merkezi/Kursu’nu temsilen akademisyen-sanatçı bir /birkaç kişiyi öne çıkarıp, Meclise gönderemedik…

Ülkemizde “kültür”, söylemlerde çok önemsenmesine rağmen, sonlarda yer almaya devam ediyor… Bu, Bakanlar Kurulu sıralamasında da öyle, üniversiteler birimleri sıralamasında da, projelerde de…

“…Güçlü ülkeden, bölgesel güce dönüşen Türkiye’nin geleceği ve Avrupa’daki ağırlığı, bugünden eğitime yaptığı yatırımlara bağlıdır. Türk toplumunun gelecek nesillere bırakacağı en büyük ve en önemli miras, kurumsallaşmasını tamamlamış, Anadolu insanının entellektüel sermayesine, yeni boyutlar kazandıran eğitim kuruluşlarıdır. Bir ülkenin eğitim birikimini zenginleştiren harcamalar, uzun dönemde topluma katkısı en büyük olan yatırımlardır. Eğitim birikimini zenginleştirme, ömür boyu kesintisiz devam eden bir süreçtir. Öğrenme ve öğretme sürecinde, eğitim birikimi, bilim ve teknolojiye dönüştüğü kadar kültür ve sanata da dönüşür. Ülkeler toplumlarının eğitim birikimlerini ne kadar zenginleştirirlerse, ürün, hizmet ve bilgi üretme güçlerini de, o kadar büyütürler. Hayatın her boyutunda, gelen günü, geçen günden daha verimli kılmak, bir sermaye değil, bir birikim işidir…”**

Peki, “eğitim” ile ilgili beklentiler neydi?… Programlarda var mı? Ona da bakalım:

Üniversitelerin nasıl yönetileceği, Rektör seçimlerinin/atamalarının nasıl yapılacağı belirsizliğini koruyor…

Üniversitelerdeki akademik personelin–özellikle alt kadroların- maaş ve ders ücretleri konusunun iyileştirmesinde neler düşünüldüğü bilinmiyor…

Özel üniversitelerle devlet üniversiteleri ders saatleri ücretlerinin uçurumunun neden giderilemediği, giderilmesi için neler yapılacağı açıklanmıyor…

Bilimde “Türkçenin geçerli dil olacağı” söyleniyor ama uygulamalar tersini gösteriyor…
“Yabancı dilde eğitim değil, yabancı dili öğretim” söylemleri hep havada kalıyor, nedense uygulamaya geçmiyor…

ÜDS nin baraj olması yüzünden, akademisyenler vakitlerini, maddi kaynaklarını yabancı dil kitaplarına, ÜDS özel hocalarına ayırmak durumunda kalıyor. Dolayısı ile kaynaklar alana değil, başka yerlere harcanmış oluyor da, eğitime dönüş olmuyor…

Hiçbir ülkede olmayan Y.Doç. liğin, ara kadro olarak sisteme sokulması ve her türlü zorlama ve şartın bu kadronun üzerine yıkılması gerçeğine karşın, bu ünvanın kaldırılması için bir çalışma görülmüyor.

Sistem ile, bütün dünyanın en önemli olarak kabul ettiği Dr. nın, öğretim üyeliğinden alınarak, öğretim görevlisi düzeyine indirilmesine hiçbir parti ses çıkarmıyor.

“Dr.” karşılığı olduğu halde, sanat alanında “sanatta yeterlik yapanlara” unvan kullanımı verilmesi, tüm başvurulara rağmen gündeme dahi alınmıyor…

Yeni kurulanlarla öğretim üyesi ihtiyacı had safhada olduğu halde, alanında yeterli derecede yabancı dil bilgisi olan ve 8-10 yılı dolduran Y.Doç. lerin, geçici bir madde ile ÜDS den muaf tutulup, bilim sınavına alınması konusunda yapılan çalışmalar sonuçlanmıyor…

Doç. ve Prof. larda olmadığı halde, Y.Doç. lerin 3 yılda bir dosya vermesinin mantığı çözülemiyor, çözüm için bir ışık da görünmüyor…

ÜDS yi aşmış her akademisyenin dosyası –istisnalar dışında- mutlaka kabul görüyor…
Doç. olduktan sonra 5 yılı dolduran akademisyenlerden Prof. için basılı eser, 2. bir yabancı dil istenmiyor, sempozyum v.b. toplantılara katılmak yeterli görülüyor…

“Etiklik”, akademik alanda en önemli sorun olarak devam ediyor…

Akademisyenlerin huzurlu bir ortamda çalışmasının çözümü çok kolay olduğu halde, TBMM eğitimci vekilleri gerekeni yapmıyor… Dolayısı ile sorunlar ve kurumlar içi çekişmeler yumak gibi çoğalıyor, kar topuna dönüşüyor…

TBMM eğitimci vekillerin çoğunlukla Prof. lardan seçilmesi - bu gibi sorunları aşmış olmaları sebebiyle- alt kademe sorunlarının çözümlerinin ilgisizlikle karşılanmasına sebep oluyor…

Üniversitelerimiz çoğalıyor, ama, sistem içindeki akademisyenler mutlu olmaz, sorunları çözülmez, aksine aktarılır/çoğalır ise, akademik gelişmenin nasıl sağlanacağını programlarda göremiyoruz…

Bilinen gerçek ise; sorunları görmemek/çözmemek, sadece makam sahiplerinin değil, siyasetin, kurumların yıpranmasına da sebep oluyor ve yazık oluyor…

Yazımızı Yağız Ozan’ın KALEM şiiriyle sonlayalım;

Kalemdir Aşığa ilham verdiren
Kalemdir ilhamı söze götürür
Kalemdir söz ile hakka erdiren
Kalemdir imanı öze götürür

Kalemdir şuarı kılmıştır yaman
Kalemdir ilim ile savrulan harman
Kalemdir şiiri bozmaz hiç zaman
Kalemdir seneyi taze götürür

Kalemdir keremi yarına veren
Kalemdir aslıyı harına veren
Kalemdir geçmişi yarına veren
Kalemdir ilimi bize götürür

Kalemdir şen eder yüce obayı
Kalemdir gösterir haklı çabayı
Kalemdir unutmaz ana babayı
Kalemdir yürütür ize götürür

Kalemdir yağız’ı ozana eker
Kalemdir sevgini kahrını çeker
Kalemdir bu dili kağıda döker
Kalemdir aşığı saza götürür.
____________________________________
* Bir, Ali Atıf; Kesin şu bıyıkları ne olur, Bugün, 30.04.2011
**Gürdoğan, Nazif;, Eğitim bilgiye dönüşen birikimdir, Yeni Şafak, 11.05.2011




Hoşgeldiniz