Tevrat’ta Adı Geçen İbrani Çalgıları… F. J. Fetis* (Çev: Dr. Semih Altınölçek)


Toplam Okunma: 7073 | En Son Okunma: 29.04.2024 - 20:32
Kategori: Çalgılar

Tevrat’ın Pentatök’ünü oluşturan beş kitabında (Yaradılış, Çıkış, Levililer, Sayılar, Tesniye) kinnor (veya şinnor), ugab, tof, makhol, hatsotseroth ve şofar adlarında altı çalgı zikredilir. Bu çalgılardan başka, Tevrat’ın Samuel, Krallar, Peygamberler, Hakimler ve Mezamirler bölümlerinde de nebel, githith, tseltselim, haçor, yobel, halil, keren ve şalisim gibi çeşitli çalgıların isimleri geçer. İsrail’li sürgünlerin Babylon’da bulundukları dönemlerde yazılmış olan Daniel’in kitabında adları geçen maşrokitha, kitharos, sabeka ve psanterin gibi çalgılar, Asya uluslarının çalgıları ile İbrani çalgıları arasındaki benzerlikleri mukayese etmek açısından oldukça önemlidir…

Yaradılış bölümünde “ugab” adlı çalgının Tubal tarafından icad edilmiş olduğu belirtilir. Ugab’ın Pan flütü olabileceği mümkündür. Tevrat’ın İbranice metninde “kinnyra (kinnor)” olarak adı geçen üçgen şeklindeki bir tür harp ise araştırmacılar tarafından İbrani çalgılarının en eskisi olarak kabul edilmektedir. Kinnor, İsrail oğullarının Mısıra yerleşmiş oldukları dönemlerde Mısır’da da kullanılmaktaydı. Kinnor sözcüğü İbranice değil, Suriye ve kalde kökenlidir. Çalgı doğu kültürlerinde olduğu gibi Grek ve Roma’da da biliniyordu.

Yunan filozofu ve müzikçisi Aristoxéne (Aristoksenos MÖ. 350 ye doğru) trigon adlı çalgıdan söz ederken kinnor ve trigon’u birbirinden ayrı çalgılar olarak sınıflar. Trigon eski Mısırda bayram ve törenlerde kullanılıyordu. Araştırmacı Wilkinson’un yukarı Mısır’daki antik Teb şehrinde bulunan bir abidenin üzerindeki resimden kopya ettiği trigon oldukça ilginçtir. Kinnor veya trigon’u icat eden ulus gerçekte Fenikelilerdir. Tevrat’ın Hezekiel bölümünde, Hezekiel’in Tyr şehrinin yıkımını önceden haber verdiği “Yehova’ya terennüm eden ilahiler susacak, kinnorların sesleri sende bir daha asla işitilmeyecek (Hezekiel)” kehanetinde, kinnor’un İbrani dinî müziğinde kullanılmış olabileceği açıkça anlaşılmaktadır. Bu kehanetten yetmiş yıl sonra İşaya adlı bir başka İbrani peygamberi, mutlu günlerin tekrar geleceğini, kentte yaşamın tekrar yeşereceğini kavmine şu sözler ile müjdeler. “Yehovanın sizleri tekrar hatırlaması için kinnor çalarak şehrin meydanlarında ilâhiler terennüm ediniz” (İşaya). Tevrat’ın beşinci bölümünde adı geçen çalgının bu çalgı olduğu mümkün görünmektedir. Çalgı Tevrat’ta Yahuda krallarının dönemlerine kadar zikredilir. Saul’ün üzüntüsünü dağıtmak için, Davut’un ise ahit sandığı önünde zikr ederken çaldığı çalgının da yine kinnor olduğu kesindir. Üçgen formu nedeniyle çalgı koltuk altına sıkıştırılabiliyordu. Küçük ölçüde ve yapısı oldukça basit olan kinnor gerçekte bir Asya harpı idi. Yere dayatılarak veya omuz üzerinde taşınarak icra edilmesine hiç gerek duyulmuyordu. Wilkinson’un yayınlamış olduğu bir çalgı tasviri, Mısır’lıların kullandığı alt bölümü kaz boynuna benzeyen küçük ölçüdeki trigon’a hiç benzemiyordu. Çalgının yapımında kullanılan malzeme ağaçtı. Teller deve bağırsağından yapılıyordu. Kral Süleyman’ın Kudüs mabedinde kullanılmak üzere yaptırmış olduğu kinnor’ların yapımında kullanılan ağacın, Tevrat’ın İbranice metninde adı geçen “ almugim” ağacı olduğu zikredilir. Bu sözcük abanoz olarak tercüme edilmiş ise de, bazı araştırmacılara göre sandal ağacıdır. Kinnor dokuz tellidir. Roma’da yaşamış, tarihçi Flavius Josephus ise bu çalgının on telli olduğunu belirtir. Zaman içinde kinnor hafif bir değişime maruz kalmış olabilir. Josephus’un bu çalgıyı haçor veya azor ile karıştırmış olabileceği mümkünse de, diğer ulusların çalgı üzerine değişik sayıda teller takmış olabilecekleri bir başka görüştür. Louvre ve British müzelerinde bulunan Mısır harplarından birinde 22 tel, diğerinin üzerinde ise 20 tel mevcuttur. Çalgının bir başka tasviri de Nubia’da Dakket mabedinde bir duvar resmindeki figür üzerinde görülür. Bu tür harpların kökeninin Suriye ve Fenike olabileceği ihtimali daha kuvvetlidir. Kinnor adı verilen çalgı küçük ölçüdeki trigon harp ile karıştırılabilir. Tevrat bu çalgının sadece Yahudiler tarafından kullanıldığını belirtir.

Tevrat’ta kinnor’dan sonra adı geçen bir başka çalgı da nebel’dir. Samuel ve Krallar bölümünde çok sözü edilen bu çalgının da Fenike kökenli olduğu anlaşılmaktadır. Çünkü, Davut’un hükümdarlığı döneminde Fenikeliler ile İbranilerin birbirleriyle aktif bir temas içinde oldukları bilinmektedir (Samuel X, 15 - VI. 5). Form bakımından kinnor’dan oldukça farklı olan çalgının yapısı kinnor kadar primitif değildi. Mükemmel bir akustik elde etmek amacıyla tını teknesinin yuvarlak olması düşünülmüştü. Sesi trigon’unkinden üstündü. Bombeli kısım çalgıya kendi ismini veriyordu. Yapımında kullanılan ağaca İbranice “berosim” adı veriliyordu. Bazı yazarlara göre bu ağaç selvi idi. Süleyman’ın Kudüs mabedinin yapımında kullanılmış olan ağacın cinsi de kinnorların yapımında kullanılmış olan ve yukarıda İbranice adı “almugim” olarak geçen ağaçtı. Antik çağın tarihçisi Josephus mabette çalınmak üzere bu çalgının altın ve gümüş karışımı bir metalden (elektron) yapılmış olduğunu zikreder. Daha sonraki tarihlerde mabette kullanılmak üzere çalgının kehribardan yapılmış olduğu da rivayet edilir. Bu malzemelerin telli çalgıların yapımında kullanılmış oldukları doğrudur. Ancak Tevrat metninden öğrenildiğine göre nebel’in yapımında kullanılan malzemenin ağaç olduğu açıkça anlaşılıyor. Nebel’in tof, şofar, kinnor, metsilahim ve haçor adı verilen diğer çalgılar ile birlikte kullanıldığı da Tevrat metinlerinden anlaşılmaktadır. Tevrat’ın modern versiyonlarının çoğunda bu çalgı on telli olarak belirtilmiştir. Ayrıca psalterion sözcüğünden çalgının İbranice ismi ile Latin ve Grekçe tercümeleri arasında da bir ilişkinin var olduğu söylenemez. Çünkü psalterion’un gerçek ismi Tevrat’ın orijinal metninde zaten geçmektedir. Araştırmacı Engel, İbranilerin asor’unu nebel’in bir başka türü olarak değerlendirir. Ancak nebel dokuz telli olduğu halde asor veya haçor on tellidir. Wilkinson tarafından yukarı Mısır’da bulunmuş bir tür harp olan çalgı tasvirinde, diyagonal olarak takılmış olan tellerin sayısı on idi.

Tevrat’ta sadece bir kere geçen “minnim” sözcüğünü çalgı ismi olarak düşünmek hatalı olabilir. Çünkü bu sözcük sadece telleri işaret etmektedir.

Birkaç ilâhide adı geçen “githith” sözcüğü ise “magadis”in ( telleri sayıca fazla olan bir tür harp, Asur müzikal kültüründe önemli bir yeri vardı) İbranice ismi olarak düşünülmüştür. Ancak bu tanımın hiçbir sağlam kanıtı yoktur. Çünkü İbraniler büyük ölçüdeki bu türden bir harpı Ninova ve Babylon’daki esaretlikleri döneminde benimsememişlerdir. Githith’in bir çalgı ismi olduğu asla kanıtlanamaz. Araştırmacı Pfeiffer, githith’i bağ bozumu şenlikleri (eski Yunan Diyonisos kültü) için bestelenmiş bir şiire verilen onur olarak değerlendirir.

Tevrat’ın Daniel bölümünde “sabeka” adı verilen bir çalgıdan söz edilirse de, bu çalgı İbrani çalgısı değildir. Çünkü bu çalgının adı Tevrat’ın eski versiyonlarında hiç zikredilmez. Sözcüğün İbrani ve Kalde dilindeki kökü bilinmiyor. Ancak çalgının Babylon’da kullanılan diğer çalgılar arasında yer almış olduğu ve Fenike kökenli olduğu kesindir. Grek ve Latinlerde bu çalgı sambuka olarak bilinmektedir. İbraniler sabeka’yı Yudea’ya götürmüşler ve onu kullanmışlardır. Çünkü Daniel’den sonra yazılmış olan Tevrat bölümlerinden hiçbirinde bu çalgının adı geçmemektedir. Daniel bölümünde tarihi önemi oldukça fazla olan bir başka çalgıdan da söz edilmektedir ki, onun ismi şetarah veya ketarah (kitara) tır. Bu sözcük birçok kez septantların tercümelerinde zikredilmektedir. İbraniler ketarah’yı sadece esaret yıllarını yurtlarından ayrı olarak geçirmiş oldukları Babylon ve Ninova’da kullandılar. Çalgının tasvirleri Machabeler döneminde Kudüs’ün kurtuluşu için basılmış olan iki gümüş madalyon üzerinde de bulunur.

Phsanterin veya psanterin olarak adı geçen çalgı Tevrat’ın Daniel bölümünde işaret edilmiş olan son çalgıdır. Sözcük Arapçadır. Villoteau çalgının orijinal isminin santir / santur olduğunu söyler. Eski Mısırlılar santir’in başına bir (pi) ilâve etmişlerdir. Çalgı Asurlularda da kullanılmış olup, onlar da pisantir sözcüğünün sonuna (in) ekleyerek sözcük Tevrat’ta psanterin’e dönüşmüştür. Çalgı ters dönmüş bir trigon şeklindedir. Bagetler ile tellere vurulur. Günümüzde bütün doğuda yaygın olarak kullanılmaktadır. Haçlı seferleri sırasında Avrupa’ya götürülmüştür. Üzerine klavye uygulanarak, bagetlerin yerini tellere vuran mekanik çekiçler almış ve piyanoya dönüştürülmüştür.

Tevrat’ta adı çok sık geçen nefesli çalgı şofar’dır. Tevrat’ın Grekçe versiyonunda bu sözcük trompet olarak tercüme edilmiştir. Şofar kavisli bir trompet veya kornettti. Enstrümanın yapısını tanımlayan unsur koyundu. Şenlik günlerinde Yahudiler tarafından kullanılan bu çalgı bir koyunun veya yavrulamamış körpe ineğin boynuzundan yapılıyordu. Musa’nın halefi Yeşua, Jeriko’nun duvarlarını bu çalgı sayesinde yıkmaya muvaffak olmuştur. Tevrat’ta “yedi trompetin gürültüsünden şehrin duvarları yıkıldı” diye anlatılır. Şofar kültür mozayiğinde korunmuş, oldukça basit çok eski bir çalgıdır. Yılın ilk günü sinagoglarda çalınır. Küçük aralıklarla tekrarlanan sesin şiddeti yavaş yavaş azaltılır. Bir diğer ismi keren’dir. Tevrat’ta çok sık geçen bu sözcüğün anlamı kornet’tir (küçük boru). Ancak keren, şofar’dan farklıdır ve her iki sözcük Tevrat’ta farklı anlamda kullanılmıştır. Enstrümanın üzerinde delik bulunmaz. Dağınık İsrail kabilelerinin toplanmasında, yürüyüş ve emir komutlarında kullanılmış olan bir çalgıdır.

Tevrat’ın beşinci kitabında “hhatsotsroth” olarak ismi geçen çalgı düz trompettir. Tasviri iki İbrani parası üzerinde bulunur. İlk paradaki / parçadaki yüzlerden birinde iki trompet tasviri dikkati çeker. Oldukça kötü kazınmış kitabede şunlar okunur: “Jerusalem (Kudüs) in kurtuluşu”. Diğer yüzünde ise “Başrahip Simeon” ismi kazılıdır. Diğer paradaki yüzlerden biri üzerinde bir efsane betimlemesi yer alır. Başrahibin adı burada görülmez. Tarihçi Josephus, Musa’nın gümüşten bir trompet icad etmiş olduğunu, uzunluğu takriben bir dirsek olan (70cm.) çalgıya İbranilerin “asosra” adını verdiklerini ve sadece rahiplerin kullandığından söz eder. Enstrüman bir savaş borusu olup hücum borusu işlevini görür.

Tevrat’ta adı dört yerde geçen bir başka İbrani çalgısı da hhalil’dir. Vulgate, bu çalgının “tibia” olduğunu söyler. Üzerinde deliklerin bulunduğu çalgı dans da kullanılır. Araştırmacı Pfeiffer hhalil’in İbrani kökenli bir çalgı olmadığını, sözcüğün Fenike dilinden geldiğine işaret eder (chulilah). Çalgı düz ve oldukça basittir. Grekler monul (monoule) adını vermişlerdir. Eski Mısır flütü gibi eğri ve uzun olabildikleri gibi, Asur abideleri üzerindeki tasvirlerde de çifte flüte benzer. Grekler tarafından kullanılmış “gingrine” adı verilen bir başka çalgı ise cenaze törenlerinde kullanılan cenaze flütüdür. Araştırmacı J. John hhalil adı verilen flütün zamr (Araplarda kullanılan bir tür flüt-obua) gibi dilli bir çalgı olduğunu düşünür. Dilli çalgılar antik kültürlerde de görülmektedir. Bu tip flütler özellikle Grek müziğinde kullanılmıştır. İbraniler bu çalgıyı Mısır’dan almış olabilirler. Çünkü çalgının tasviri ne Ninova harabelerindeki abideler üzerinde, ne de Kalde silindir mühürleri üzerinde bulunmaktadır. İbraniler çift flütü bildikleri halde bu çift flüt değildir. Mısırlılar, Fenikeliler, Asur ve Kaldeliler bu çalgıyı uzun zaman önce kullanıyorlardı. Çift flütün İbranice adı nekeb’tir. Virgil ve Ovidis’in şiirlerinde adı Pan flütü (syrinx) olarak geçer.

Tevrat metinlerinin birçok yerinde makol veya makhol sözcüğü çok sık geçer. Bayramlarda, şenliklerde ve dansda kullanılmış bir flütün ismi olan bu çalgının Pfeiffer’e göre sözcük anlamı hhalil ile aynıdır. Makol veya makhol, hhalil gibi basit bir flüttür. Belki de aynı çalgıdır. Günümüzde Suriye’de kullanılmakta ve kamıştan yapılmaktadır.

Maskrokitha (maskrokita) bir flüt adıdır. Kalde çalgısı olabilir. İbranilerde cenazelerde kullanılan bir tür flüt de vardı. Ancak bu çalgının adı bilinmemektedir. Pfeiffer bu çalgının tek borudan ibaret olduğunu düşünür.
Fenike gingra’sı küçük düz bir flüttür. Sesi melankolik olan çalgının ne mahlol, ne de hhalil ile hiçbir benzerliği yoktur. İbraniler Mısır’da geçen uzun esaret yıllarında bu çalgıyı tanımışlardır. Çalgı Fenike’de Adonis kültü ayinlerinde kullanılıyordu. Fenike’de olduğu gibi, Yudea’da da gingra’nın kullanımı iki ülkenin yakınlaşmasına neden olmuştur. İbranilerin cenaze törenlerinde bu flütü kullandıklarını Saint Mathieus incilinin bir pasajı işaret eder.

Babillilerin soumponiah adı verilen (Romalıların “tibia utricularis” adını verdikleri, Ortaçağda symphonie veya chifonie; modern Fransızların cornemuse’si “gayda”) nefesli bir çalgısı vardır ki, Kalde’de bu çalgıyı tanımış olan İbranilerin, Kudüs’e dönüşlerinden sonra onu benimsemiş oldukları konusunda çoğu Tevrat yorumcuları hem fikirdirler. İbraniler enstrümantal çalgılarının üyeleri arasında bu çalgıya da yer vermişlerdir. İbranilerin esaret yıllarından kurtularak asıl vatanlarına dönüşlerinden sonra bu çalgıyı kullanmış oldukları düşünülebilir. Çünkü soumponiah sözcüğü Daniel’in kitabından sonra gelen kitaplarda sadece bir defa geçmektedir.

Tevrat da “magrepha” sözcüğü de geçer. Ancak bu çalgının tasviri Babylon Talmud’un da bulunur. On borusu olan çalgının borularından her biri farklı entonasyonda altı ses üretmektedir.

Tevrat metinlerinde çok sık zikredilen “thoph” adı verilen vurmalı çalgı daima törenlerde kullanılırdı. Sözcük Arapların def’ini hatırlatır. Fransa’da Bask davulu, Araplarda ise def olarak bilinir. Gövdesi hafif ağaçtan yapılmış, üzerine deri gerilmiş bir çemberden oluşur. Çapı takriben 28 cm., kasnak eni 5 cm. kadardır. Bir keçi veya gazel derisi çemberin kıyısına gerilerek yapıştırılmıştır. Bu çemberin kenarlarına oyulmuş beş açık yerin ekseninde serbestçe hareket edebilen metalden ince diskler bulunur. İlk İbrani thoph’larının dairevî oldukları kesin değildir. Musa’nın İbranileri Mısırlıların boyunduruğundan kurtarmış olduğu dönemlerde, İbraniler Mısır’da kullanılan çalgılardan bazılarını henüz tanımıyorlardı. Bu nedenle Mısır def’i küp şeklindeydi. Musa’nın kız kardeşi Meryem’in diğer İbrani kadınları ile birlikte ilâhiler eşliğinde def çalarak Kızıldeniz’den geçişlerinde ellerinde tutmuş oldukları deflerin bu türden Mısır def’i olabileceği mümkündür. Ancak, yapılan araştırmalar sonucu İbranilerin Yahudiye’ye yerleştikten sonraki tarihlerde, dairevî formdaki def’i benimsemiş oldukları anlaşılmaktadır. Bu def’in antik dönemde kullanımı Ninova harabelerindeki abideler üzerine kazınmış olan tasvirlerde de belirgin olarak görülmektedir. Bu tip vurmalı çalgı günümüzde Asya’da halâ kullanılmaktadır.

Tevrat’ta def’ten başka hiçbir vurmalı çalgıdan söz edilmez. İbraniler savaşta gürültülü çalgı asla kullanmamışlardır. Savaşta gürültülü çalgıların kullanılışı diğer antik dönem uluslarında olduğu gibi Yahudilerde de görülmez. Tek savaş çalgısı trompettir. Ancak bu çalgıyı sadece rahipler çalmaya memur edilmiştir. Askerî yürüyüşü de eskilerin bildikleri pek görülmüyor. İbrani trompeti ordunun yürüyüşü esnasında işitilmiyordu. Trompet ancak farklı kabilelerin toplanmasında ve ayrı ayrı kampların aralarında işaretleşmelerinde kullanılıyordu.

Tevrat tseltselim, metsiloth, schalischim ve menanaim gibi çalgılardan da söz eder. Bu çalgılar berrak sesleri ile İbrani müziğine renk katıyorlardı. Tseltselim iki metal plâkadan oluşmuştu. Bu iki plâka birbirine vurularak ses çıkartılıyordu. Çalgının iki tip’i bulunur. Bunlardan biri büyük ölçülerde olup adı cymbal (zil), diğeri ise çok daha küçük olan krotal idi (kastanyet). Çifti, ipekten yapılmış halkalar ile başparmağa ve üçüncü parmağa bağlanıyordu. Günümüzde Mısır, Türkiye ve Asya’da dansözlerde halâ görülmektedir. Metalik cymbal ve kastanyetler bütün doğu da “vulgate cymbale” olarak bilinmektedir. İki tür cymbal ve kastanyet vardır.

Schalischim (şalikim), Samuel’in I. kitabında adı geçer. Sistra (sistrum) olarak tercüme edilir. Mısırlılar dinî merasimlerinde pek sık sistra kullanıyorlardı. İbraniler bu çalgıyı Mısırlılardan almışlardır. Sistra’da bir sap kısmı, bu sapa bağlı çatal veya halka şeklinde çerçeve ve bu çerçeve içinde de birbirine paralel olarak konulmuş yatay üç sabit çubuk bulunuyordu. Bu çubuklar üzerinde serbestçe hareket edebilen ve alet sallanınca birbirine çarparak ses çıkartan metal diskler takılıydı. Çalgının sapından tutularak alet sallanırdı. Menanaim sözcüğü Tevrat’ta sadece bir yerde geçer. Bir görüşe göre bu çalgının şakuli bir sapı olup, enine demirler üzerinde halkalar mevcuttu. Bunlar bir önceki çalgıda olduğu gibi sallanınca ses çıkartmaktaydı. Özel bir çalgıydı. Genellikle üç veya dört çubuklu sistra tasvirleri Mısır abideleri üzerindeki tasvirlerde görülmektedir. Araştırmacı Saachutze göre menanaim bir tür krotal’dir. Ninova harabelerinde yapılmış olan arkeolojik kazılarda bunlardan çok miktarda bulunmuştur.
_______________________________________
* (F. J. FETİS, Histoire Géneral de la Musique, Paris 1872, Tome II’den Türkçeye çeviren: Dr. Semih ALTINÖLÇEK, İTÜ Türk Musikısi Devlet Konservatuarı)




Hoşgeldiniz