Haluk Bilginer’in Penceresinden Devlet Tiyatroları ve Sanatçıları… Göktan Ay


Toplam Okunma: 9151 | En Son Okunma: 24.04.2024 - 15:59
Kategori: Cevabi Yazılar

Milliyet Cumartesi ekinde (01.10.2011) Sn. Asu Maro’nun Haluk Bilginer ile yaptığı röportajı* okuyunca gözlerime inanamadım. Çoğu kişinin gönlünde oyunculuğu ile taht kurmuş “üretken bir sanatçının”, devlet tiyatroları ve sanatçıları hakkındaki sözleri hiçte hoş değildi. Her ne kadar kendi oyununun başlayacağı günlerde piar çalışması içinde görülse de- hiç ihtiyacı yok- yakışmamış…

Çünkü, söyledikleri gerçeklerle uyuşmuyor ve bugüne kadar gelmiş geçmiş tüm yönetimleri ve tiyatrocuları kötülemiş oluyor. Ne gerek var böyle bir söyleme bilmiyorum…. Haklı söylemleri dahi olumsuzluklar içinde kaybolmuş. Boş bir anı desem… tecrübe nerede kalmış… Asu hanım da hiç karşı soru sormaya/durdurmaya gerek duymamış nedense!… Kendi ifadesi ile “teybin düğmesine basmış, gerisine karışmamış”…Bakalım tiyatro sanatçıları/dernekleri tepki verecek mi?…

Şimdi Sn. Bilginer’in söylemlerine açıklamalarımla/yorumlarımla yer vermek istiyorum. (Konu her ne kadar tiyatro olsa da, zaman zaman müzik kurumlarındaki sanatçılar içinde söylenebiliyor. O nedenle üzerinde durmak istedik)

Yazının girişi şöyle (Asu Maro); Haluk Bilginer’i meslek hayatının çeşitli dönemlerinde gördüm. Yeni bir işe girişirken, bir role hazırlanırken, bitişlerde, başlangıçlarda, birçok dönüm noktasında konuştuk defalarca. Her zaman söyleyecek çok sözü olur ama hiç bu kadar ‘dolu’ görmemiştim onu. Bir yandan heyecanlı, iki ‘baba’ rol birden oynayacak bu sene. Oyun Atölyesi 6 Ekim’de Eric Emmanuel Schmitt’in “Don Juan”ıyla perde açacak, Nisan 2012’de de Shakespeare’in “Antonius ile Kleopatra”sı gelecek. Bu ikincisiyle Londra’da Globe’da World Shakespeare Festival’a katılacaklar. Bilginer de bir sene içinde hem Don Juan hem Antonius oynamış olacak böylece. Ama bir “Don Juan” provası sonrası tiyatronun kafesinde oyunu konuşmak üzere buluştuğumuzda, kendiliğinden açılan ilk konu Devlet Tiyatroları oldu ve ben gayrı ihtiyari teybin düğmesine bastım, gerisine karışmadım diyebilirim… Aktı gitti konuşma… Onun için bu söyleşi Haluk Bilginer’in cümlesiyle başlıyor, biraz ortadan başlıyor ama merak etmeyin, devamında yakalayacaksınız…

Haluk Bilginer: Benim en çok canımı sıkan nedir biliyor musunuz? Kimsenin Devlet Tiyatroları konusunda herhangi bir şey yazmaması. Hiç kimse “Bu kadar kepazelik olur mu? Böyle bir kurum olur mu?” diye yazmadı Türkiye’de.

* Yazan oluyor zaman zaman…

Hani kim? Yemin ederim yok. Herkesin kurumun yanında olma gibi bir derdi var. O kurum neyse… Yarın kapanacak, biliyorum. Kimse kapatmazsa ben kapatacağım. Çünkü uzun zamandır ölmüş zaten. Hayatı gereksiz uzatılmış, makinede. Makinenin düğmesini kapatacağız, bitecek. Böyle tiyatro olmaz.

* Düzelmesinin bir yolu yok mu sizce?

Var, şöyle: Lağvedeceksin. Diyelim biri bana yetki verdi, ben bugün lağvederim. Ama yarın bu saatte ulusal tiyatro kurulmuş olur. Ve derim ki “Asu hanım, şöyle bir rol var, oyunumuz budur, 6 aylık sözleşme yapmak istiyoruz sizinle, İstanbul’da oynayacak, Ankara’ya turneye gidecek, sonra İzmir, Konya, Sivas, Erzurum dolaşacak, ayda 10 bin lira maaş.” Ötekine, “Siz, yönetmenlik yapmak ister misiniz? Siz tasarım yapmak ister misiniz? Çok teşekkürler, sözleşme imzalayalım, buyrun”. Bu memurlar nedir ya?
Yorumum: Devlet/Şehir Tiyatroları ve oyunları üzerine çok eleştiriler yapılıyor ülkemizde. Bazı oyuncuların görev almadığı, rollerin eşit dağıtılmadığı, bankamatik sanatçıların olduğu geçen dönemlerde –Sn. A. Koç zamanında da-çok yazıldı. Ancak, bunlar idari konulardan kaynaklanan sorunlar bize göre. Birkaç kişinin yanlışı bütün bir kurumu bağlamamalıdır. Yani durum, Bilginer’in dediği gibi “kepazelik” boyutunda değil. Bu konularda yazan çok iyi eleştirmenlerimiz var. Ancak, popüler kültürün ve Tv dizilerinin baskısı ve yoğunluğu altında bu eleştiriler gerektiği yerde ve büyüklükte yer alamıyor iletişim araçlarında…

Bakanlığın –sadece tiyatro değil, müzik toplulukları dahil- performansa dayalı bir maaş istemi üzerinde çalıştığı biliniyor. Elbette, yanlış yapan, verimsiz duruma düşen, etik olmayan sanatçı varsa onların emekli edilmesi gerekiyor. Ancak yönetmeliklerinde buna göre, çok ince/hassas bir şekilde düzenlenmesi gerek…

Sn. Bilginer’in “devletin sanatçısı olmaz” söylemi, yıllardır bazı kesimlerce tartışılıyor. Ancak, bu o kadar kolay değil. Özel tiyatroların dahi, Bakanlıktan ödenek almak için yarıştığını unutmayalım…

Sanat; sanatçıları, sponsorları ve seyircileri çoğaldıkça/büyüdükçe gelişebiliyor.

Ayrıca, tv dizilerinde tiyatro kökenli sanatçıların rol aldığı dizilerde fark yaratıldığı da bilinen bir gerçek… Sn. Bilginer, sanat kurumlarında görev alıp dizilerde/sahnelerde boy gösterenlere, büyük paralar alanlara bir sözü olsa idi, belki onu anlayabilirdik…
Sözleşmeli sanatçı konusunda aynı görüşte olduğumuzu da belirtelim. Ancak, şehir tiyatrolarında dahi bu sistem yürümüyor/uygulanmıyor, onu da hatırlatalım…

Ayrıca, tiyatrolarda boş durmuyor ki. Hepsi yeni oyunları repertuarına katarak işlevlerini yürütmeye çalışıyor. Hepsinin aynı performansı göstermesi ise kadro, ödenek ve salon ile doğru orantılı…

Örnek olarak;
İstanbul Devlet Tiyatrosu’nun 2010/2011 oyunları şöyleymiş;

Herkes Sihirbaz Olacak (3 yaş ve üzeri) (Çocuk Oyunu)
King Kong’ un Kızları (14 yaş ve üstü)
Temiz Ev
Profesyonel
Annemin Cesareti
Kredi Kartı-Vak’a aaaaa!
Kül Bellek
Kuzguncuk Türküsü
Fesleğen Çıkmazı
Lozan
Kod Adı Kongo
İki Çarpı İki
Fareler ve İnsanlar
2010/2011 sezonunda sahneye konan bu oyunların bazıları 2011/2012 de de yer alıyor.

İstanbul Devlet Tiyatrosu’nun 2011/2012 sezonu oyunları da şöyle ilan edilmiş;
Kontrabas
Ne Dersin Azizim?
Vahşet Tanrısı
Profesyonel
Ölüleri Gömün
Temiz Ev
At (Yeni)
Kırmızı (Yeni)
Sidikli Kasabası Müzikali (Yeni)
Aşkın Sıradanlığı (Yeni)
Yanık (Yeni)
Anita’nın Aşkı ya da Antigone Newyork’ta (Yeni)
Opera Komik (Yeni)
Ve Hep Birlikte Soldan Çıkarlar (Yeni)
Sezuan’ın İyi İnsanı (Yeni)
Bedensiz Kadın
Baştan Çıkarma
İki Çarpı İki
Birdy
İmparatorluk Kuranlar
Kadın Sığınağı
Karanlık İşler
Kendi Kendine Konuşmaktır Aşk

* Kadrosu olmayacak diyorsunuz…

Sıfır kadro. Dünyanın hiçbir yerinde olmayan bir salaklık bizim ülkemizde var. Bu yükü niye taşıyorum? Siz niye taşıyorsunuz? Sizin vergilerinizden ödeniyor bunlar. Ben 10 yıldır hiçbir şey yapmamış aktöre 18 maaş her yıl niye veriyorum? Geçmişte sürekli uyuyan bir Kültür bakanımız vardı hani, “Bu Devlet Tiyatrosu kapanmalıdır” falan bir şeyler dedi, neredeyse DT memuru arkadaşlarımız adamı kahraman edeceklerdi. Dedim ki, “Ne yapıyorsunuz, sonra bu adam tarihe geçecek. Bu adama niye veriyorsunuz bu hakkı, siz niye yapmıyorsunuz? Sürekli şikayet ediyorsunuz. Kiminiz oyuncu olacakken meyhanede sarhoş olmuşsunuz, kiminiz rapor alıp durmuşsunuz, kiminiz yılda üç tane oyun oynamışsınız” Devlet Tiyatrosu’nda bilet kaç para?

* 5 lira civarında.

Yanlış biliyorsun, 100 lira. Çünkü 95’ini girmeden vergilerinizle ödediniz. Ve sizin paranızla birileri diyor ki “Ben tiyatro yapmayacağım arkadaşlar, ne yapıyorsunuz? Ben hayatımı verdim bu kuruma, bana rol vermeyin lütfen”. Bunu diyen bir aktör, tırnak içinde. 10 yıldır hiçbir şey yapmamış bir DT memuru. Bir oyunda rol veriliyor, adını görüyor listede, koşa koşa müdüriyete gidiyor, “Siz ne yapıyorsunuz? Ben bu kuruma hayatımı verdim, bana niye rol veriyorsunuz?” diye. Bu fıkra değil, bu gerçek bir olay, İstanbul Devlet Tiyatrosu’nda cereyan etmektedir. Ve biz hala Devlet Tiyatrosu’nu korumaya çalışıyoruz.

Yorumum:
Sn. Bilginer oynadığı son dizide yine sinirli/agresif rolde. Söyleşi de çekişm arası yapılmış galiba. Onun tesiri olsa gerek, ama, ona yakışmamış “salaklık” kelimesi…Bütün yönetimler -Bakanlar dahil- aynı kategoriye girmiş. Elbette, sadece sanatçıların değil, her maaşlı kişinin parası vergilerimizden ödeniyor. Önemli olan kişinin işini doğru yapması.10 yıldır bir rol almamış kişiye maaş ödenmesi uç bir örnek, varsa böyle biri, korunmuş ise sorumlu makamlardır. Yine söylüyoruz “bana rol vermeyin lütfen” diyen ile ilgili yapılacak işlem idari konulardır, genelleme yapılması doğru değildir. Kısaca “Yanlış örnek örnek olamaz” Ancak, 18 maaş niye veriyorsunuz? cümlesi çok yanlıştır ve eksik bilgi vardır.

Çünkü;

Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bağlı tüm kurumlarda sanatçılar kadro karşılığı sözleşmeli çalışmaktadırlar ve aldıkları ücret aylık 2.200-2.400 TL arasıdır. Bunu 6 ikramiye ile birleştirirseniz aylık 3.300-3.600 Tl yapar.(Bu kadro ilk çıktığında gerçekten önemli bir meblağdı, ancak darbe yönetimi olaya/sanatçılara yanlış bakarak, katsayıları düşürdü, ondan sonra gelen yönetimlerde üzerinde durmadı, zam yapılmadı ve maaşlar kuşa çevrildi. Daha sonra 4 ikramiye ve 2 teşvik konarak iyileştirme yoluna gidildi, ancak bazı idarecilerin teşviği sanatçılar üzerinde olumsuz olarak kullanma isteği yüzünden sorunlar getirdi.Yeni düzenlemede ikramiye ve teşviklerin maaşlara dağıtılması düşünülebilir.Böylece emekli maaşları da yükseltilmiş olur.) Şu anda bu sanatçılar emekli olduklarında 3600 gösterge rakamı ile çarpıldığından ve ikramiyeler katılmadığından aldıkları aylık 1.500-1,700 Tl olmaktadır. (Bu nedenle zorunlu yaş sınırını bekliyorlar) Bu, yıllarını sanat için vermiş, devlet sanatçıları için çok mudur? (Maaşların ve emeklilik göstergelerinin yükseltilmesi için Bakanımızın emri ile çalışmalar hızlandırılmıştır.) Bunu 8 maaş ikramiye diyerek abartmak doğru mudur? Acaba, Sn. Bilginer ve diğer dizi oyuncuları haftalık kaç Tl almaktadırlar? Bakanlık bu sanatçıları festivale gönderdiğinde, sadece harcırah alırken, yanında sahneye çıkan bir popüler yorumcunun kaç lira aldığını ve devlet sanatçısının nasıl ezildiğini düşünmüyor mu?
Elbette, kurumlarda sorunlar vardır, ancak bunlar akilane/sağduyulu bir şekilde kimseyi ve özellikle sanatçıları incitmeden çözümlenmelidir.

Ya Sn. Bilginer’in aşağıdaki soruya verdiği cevapta, “galiba yanlış zamanda, yanlış kişi ile yapılmış bir röportaj” dedirtiyor…

* “Ben Türkiye’de tiyatro izlemiyorum artık” demişsiniz son röportajlarınızdan birinde. Hiç mi oyun izlemiyorsunuz?

Bazen gidiyorum, aklına fikrine güvendiğim insanların referanslarından sonra. Çünkü ben gerçekten kötü oyunda fiziksel acı çekiyorum. Birisi kerpetenle etlerimi sıkıştırıyormuş gibi geliyor ve öfkeleniyorum. Öfkelenmemin birkaç sebebi var: Bir; ne cüretle bu kadar kötü tiyatro yapıyorsunuz? İki; sahneye çıkmak çok büyük bir iddia ister. Ben size diyorum ki: Sizinle saat 8 buçukta buluşacağız, ben sahneye çıkacağım, iki saat sizi eğlendireceğim, duygulandıracağım, değiştireceğim, dönüştüreceğim. Ama çıkıyorum sahneye, neredeyse seyirciyle dalga geçecek düzeyde bir müsamere sunuyorum. Bu ayıptır. Ben yuhalayarak çıkmak istiyorum. Benle siz bir kontrat yaptınız, ben geldim, kontratın şartlarına uymuyorsunuz, bana ihanet ediyorsunuz. Sonunda niye ben alkışlayacağım sizi? Ama bu kepazeliği herkes tiyatro zannettiği için Türkiye’de tiyatro gelişmemiş. Halkı tiyatrodan soğutmak için kurulmuş ödenekli kurumlar var.

Son olarak Sn. Bilginer’e son günlerde basında yer alan birkaç haberi hatırlatmak isteriz;

1- TBMM Başkanlığı Vekillere 3 kişi çalıştırma izni verdi. 3.kişi şoför kadrosunda olacak, lise mezunu ise 2.000 TL, üniversite mezunu ise 2.500 Tl alacak.
2- … Bakanlığına Bakan Danışmanı olan … aylık 14.995TL brüt alacak.
3- MEB, KHK ile üst makamda olanlara maaş yükseltmesi ve 6 maaş ikramiye alma şansı verdi. Diğer Bakanlık bürokratlarının anayasanın eşitlik ilkesine dikkat çekerek, aynı hakların kendilerine de sağlanması için girişimlerde bulundukları öğrenildi.
4- TBMM de çalışanlara ek mali haklar getirildi.
5- Kültür Bakanlığı 162 tiyatroya toplam 3 milyon 500 bin lira yardım vermiş… Bu yılki yardımın rekor olduğu bildiriliyor.

Her Bakan, verimliliğin artması, memurların çalışırken başka işler düşünmemesi için kendi personeline haklar getirmeye çalışıyor. Ne kadar güzel…

Bizler, ülkemizde sanatın ve sanatçının daha rahat ve huzurlu yaşaması, sanat kurumlarının ülke genelinde bilinçli olarak kurulması ve geliştirilmesi, şu anda Konservatuarlarda eğitim yapan geleceğin sanatçılarının daha iyi yetişmesi için uğraşırken, değerli sanatçımızın; içini bu şekilde, bize göre eksik bilgilerle ve yanlış kelimelerle dökmesi yanlış olmuştur.

Sanatçımıza ve sevgili eşi (konservatuarımız mezunu) Aşkın’a ve çocuklarına sağlıklı günler diliyor, Sn. Bilginer’in yayını okuyunca “keşke söylemeseydim dediği yerler ”vardır diye umuyoruz…
________________________________________

*Röportajın tamamını “Milliyet Sanat Dergisi”nin Ekim 2011 sayısında okuyabilirsiniz.




Hoşgeldiniz