2012 yılında “sanat insanları” ve “beklentilerimiz”… Göktan Ay


Toplam Okunma: 2795 | En Son Okunma: 16.05.2024 - 02:58
Kategori: Fikir Yazıları

Yeni bir yıl, yeni bir başlangıç demektir. Kişilerin “kendileri” ile kalarak geçmiş yılın muhasebesini yapması bu günlerin özelliklerindendir. Son aylarda katıldığım birçok etkinlikte yaptığımız sohbetlerde ve yazılarımı takip edenlerin e-maillerinde öne çıkan konularda değerli fikirleri kendi süzgecimden geçiriyor ve ortak görüş olarak sizlere sunmaya çalışıyorum. Bu nedenle yeni yılın ilk yazısının konusu: “Sanat insanları” ve “beklentilerimiz” oldu…

Elbette her kişinin; huyu, suyu, rengi, idealleri v.b. farklı olabilir. Ancak, sanat, insanların ortak paydası olunca, işin rengi kişilere bırakılmamalı diye düşünüyoruz… Çünkü, izleniyoruz, seyrediliyoruz, takip ediliyoruz, konuşuluyoruz, hiç bir şey gizli kalmıyor…

Biz bu yazımızda bazı ortak başlıkları hatırlatalım isterseniz.
Yeni yılda;
Güneşin doğuşunu sağlıklı olarak görebilmek…
Her mevsimi şartları ile sevmek…
İnsanları paylaşılacak/üretilecek/ortak işler yapılacak kişiler olarak görmek…

“Gözlem ve deneyimlerime dayanarak beklentilerin karşılanabilmesinin ancak ve ancak güçlü bir diyalogla mümkün olabildiğini söyleyebilirim. Çünkü üniversite eğitimi, nesiller arasında bir randevudur. Üniversite yöneticileri olarak bizlerin görevi ise bu buluşmada hem öğrenciler hem de öğretim üyeleri arasında mükemmel bir diyalog için gerekli ortamı kurmak ve bundan sonra kendi aralarında, serbestçe iletişim kurabilmelerine olanak sağlamaktır.Prof. Dr. Ümran Baran/Koç Ün. Rektörü “ *

Evreni Yaradan’a inanmak, dini vecibelerini mümkün olduğunca yerine getirmek…
Çalışmadan, uğraş vermeden istemekten vazgeçmek…
Bilime saygı duymak…
Makamları bilimin gelişmesi/yaygınlaşması için kullanmak…
Akademik alanda “etik” liği içselleştirmek…
Kişilerin üzerine basarak/eleştirerek bir yere gelinemeyeceğini görmek…
“Hırsı”, “aklın önüne” geçirmemek…
Paylaşım ve üretim için projeler yaratmak…
Yapılamayan/başarılamayan işler için üzülüp, karalar bağlamamak…
Geçmişe takılıp kalmak yerine geleceğe bakmayı bilmek…
Yeni bir yılı, yeni bir günü “nevruz” olarak, yeni bir başlangıç olarak kabul etmek…
Sadece kendisi için değil, toplum için çalışmak, güzel izler bırakmak…
Öfkeyi/kini kalbden söküp atmak….

“…Ciddi bir karar almadan önce konuyu en az bir gün düşünmeliyiz.
Öfkemizin yatışmasına yol açmak için kendimize zaman tanımalıyız.
İsmet İnönü öyle yaparmış, öfkeliyken karar almaz, o konuda karar almak için en az bir gün beklermiş.
Öfkeli anlarımda bu İnönü taktiğini denedim. Çok da iyi oluyor. Çünkü öfkelendikten bir gün sonra öfkeliyken düşündüğünüz şeylerin hiçbirini düşünmüyorsunuz. Empati yeteneğiniz gelişiyor. Tartışma konusunu ya da öfkeye yol açan kişi ya da gelişmeyi daha sağlıklı değerlendirip daha tutarlı bir karar veriyorsunuz.
Öfke kontrolü çatışma ihtimalini de minimuma indirir…
Richard Carlson’un “Ufak şeyleri dert etmeyin” kitabı öfkesini kontrol etmek isteyenler için gerçekten çok ikna edici bir eser. Özellikle güvenlik güçlerinin, halkla her an iç içe, yüz yüze olan kamu görevlilerinin bu kitabı okumasında fayda var. Eminim çok faydalanacaklar ve kimsenin kendilerini mutsuz etmesine, hayatlarını karartmalarına izin vermeyecekler.
Kitaptan bir alıntı:
Birisi topu size atarsa bunu tutmak zorunda değilsiniz.
Daha sabırlı olmak için sabır geliştirme egzersizleri yapın. Sevgi elini önce siz uzatın. Gerçeği kabul edin, hayat adil değildir. Kendi cenazenize katıldığınızı farz edin.
Sık sık “hayat acil bir durum değildir” sözünü tekrar edin. Uğruna savaşacağınız şeyleri akıllıca seçin, kazanmanız daha kolay olacaktır.
Alçak gönüllü olmayı haklı olmaya tercih edin…”**

Alanla ilgili dergi/kitap/araştırma yazabilmek, okuyabilmek…
Sıkışınca değil, her gün şükür etmek/dua edebilmek…

“…Hayatını hep hesabını yaparak yaşayan büyük müçtehidimiz, Mısır’da bir sabah namazından sonra evine doğru tefekkür içinde yürürken yaklaşan biri:
-Efendi Hazretleri der, derin bir düşünce içinde görüyorum sizi. Zihninizi meşgul eden önemli bir meseleniz mi var yoksa? Hazret-i İmam:
- Evet der, her sabah benden istenenleri düşünüyorum da onun için dalgın şekilde yürüyorum.
Adam merak eder: Her sabah sizden istenenler mi var?
Hazret-i İmam, ‘Her sabah benden şu 8 şeyin istendiğini düşünüyorum’ diyerek saymaya başlar istenen 8 şeyi. Der ki:
1-Rabb’im, benden farzlarını istiyor.
2- Resulüllah Efendimiz, benden sünnetlerini istiyor.
3-Aile ve çocuklarım benden helal nafakalarını istiyor.
4-İmanım ve aklım benden Rabb’imin emirlerine uymamı istiyor.
5-Nefsim ve şeytanım da benden kendilerine tabi olmamı istiyor.
6- Yaptığım işleri yazan melekler ise hep sevap yazdırmamı istiyor.
7- Her doğan güneş bir gün daha yaşlandığımı hatırlamamı istiyor..
8-Her sabah Azrail de kendisine bir gün daha yaklaştığımı düşünmemi istiyor…”***

Acele/çabuk, düşünmeden karar vermemek, tecrübelilere, akil insanlara danışmak…
Verilen sözlere uymak, dakik olmak, geç kalmamak…
Sanatı ve sanatçının değerini bulacağı projeler içinde yer almak…

“…Bu yazıyı yazmaya karar verince, 2000 yılında TV kanallarındaki müzik programlarına şöyle bir göz attım. 1 - 15 Şubat 2000 tarihleri arasında bakın TRT1, TRT2, Kanal D, ATV ve Show TV’de hangi müzik programları varmış:
“Yörelerimiz, Türkülerimiz”, “Bir Nefes Anadolu”, “Ah Bu Şarkılar”, “Sizin İçin Seçtiklerimiz”, “Pazar Konseri”,”Mini Konser”,”Müzik Mozaik”, “Pop Saati”, “Anılarla Müzik”, “Türkü Şöleni”, “Dillerdeki Şarkılar”, “Besteciler Özel Programı”, “Rock Market”, “Türküler Bizi Söyler”, “Çağdaş Türk Bestecileri”, “Müzik Koridoru”, “Konser Salonlarından”, “Müzik ve Biz”, “Sayısal Gece”, “Orhan Hakalmaz’la Türkülerimiz”, “Zirvedekiler On”, “Zirvedekiler Pop”, Şahane Pazar, Harika Pazar, …
Neşet Ertaş Belgeseli, Barış Manço’yu Anma Konseri, Yılbaşı Konserleri, Milliyet Gazetesi 50 Yılın En Sevilen Şarkıları Konseri de yine aynı tarihler arasındaki programlar arasında…
Haber kanalı CNN Turk’te sabah ve öğlen yarım saat müzik programı olduğunu, TRT 1′de gece 02.00′den sonra kliplerin yayınlandığını, Kanal D’de gece Türk Sanat Müziği dinlenebildiğini, TRT 2′nin sabahları 1 saat müzik yayınıyla açıldığını hatırlar mısınız?
Demem o ki,
Dizilerin biri bitip, bir başkası başlarken müzik girmez oldu evlerimize…
Müzik programları yaygın kanallardan kaldırılıp, müzik kanallarına hapsedildi.
Bizlere de dizilerle, magazin programlarıyla başkalarının hayatlarını izlemek kaldı.
Dikkat ettiniz mi, son dönemdeki reklamlar, eski unutamadığımız şarkıların sözlerini değiştirerek “kulaklarımızın pasını” siliyor. Reklamlarla eğleniyoruz!
“Tarlaya Ektim Soğan” türküsünün sözlerini değiştiren bir tanesi “aynı nağmeleri dinlemekten sıkılmadınız mı?” diyor…
Doğrusu, yenilerde eski tadı bulamayınca, aynı nağmeleri dinlemekten de sıkılmıyor insan.
Müziğin toplumlar üzerindeki etkisini, şarkı sözlerindeki değişimin irdelenmesini, televizyon yayıncılığındaki değişimi uzmanlarına bırakalım ama,
“Müzik ruhun gıdası” değil miydi?…”****

Çevredeki insanları, çalışanları anlamaya çalışmak…
İşe ehil insanları değerlendirmek, öne çıkarmak…
Sadece kendini akıllı/kurnaz/iş bitirici görmemek…
Sık sık çalışılan yer dışına çıkıp, dinlenmek, gezebilmek…
Alan dışındaki insanların bakışını/görüşlerini alabilmek…
Sık sık özür dilememek, gerektiğinde “teşekkür” edebilmek.
Yapılan hatadan kısa zamanda dönebilmek…
Her günün kıymetini bilmek…
“……Algı, gerçeklerin yerine geçiyor; sonra algımızı gerçek zannetmeye başlıyoruz. Gündelik siyasetin tüketici gündemleri arasında algılama hatası yapmayalım. Türkiye iyi bir yerde. Gücü-kuvveti ve aklı yerinde. Her sorunun üstesinden gelecek donanıma, tecrübeye ve özgüvene sahip. Bizi bekleyen bir tehlike yok. Başımızı kuma gömmek yerine ayağımızı yere sağlam basıp, gelişmelere vaziyet edeceğiz. Algı, gerçeğin önüne geçince algıladığınız şey gerçeğe dönüşür. Dünyanın yaşadığı ekonomik krizin gerçeklerden değil algılardan kaynaklanması bu durumun yakın örneği. Algımızı oluşturan unsurları tek tek gözden geçirmek, hatamızı düzeltmek için yeterli. Türkiye’nin bölünme tehlikesi yok. Çünkü Türkiye’yi bölebilecek bir güç ortada yok. Korkuların yerini güvenin ve dayanışmanın alması yeterli. 2012 yılı, gelecek kuşakların hayırla yad edeceği parlak bir dönüm noktası olabilir. Her şey gerçeği doğru algılamamıza bağlı. Kendimize ve bu ülkede yaşayan herkese güven duymamızı sağlayacak algılarımız, doğru algılar olacak. Bu özgüven oluşunca, yılın 365 günü önümüzde kim durabilir?….”*****

Muhtaçlara, alt kademedeki insanlara yardımı elden bırakmamak…
Göründüğü gibi olmak…
İnsanlara, konumu/yaşı/görevi ne olursa olsun iyi davranmak…
Hayırla anılmak için çalışmak…
Dedikodu, iftira v.b yollara başvurmamak…******
Ve en önemlisi; mesleği ne olursa olsun “iyi ahlaklı olmak”…

“….Adam İpek Yolu’nun tek hakimi ve tüccar olup, hanları hamamları ve sarayları varmış. Altınlarını büyük küplerde muhafaza edermiş. Bir gün hastalanınca endişelenmiş, çocuklarını toplamış, ”Bu vasiyetimdir” diyerek, onlara biri ölümünden hemen sonra, ikincisi gömüldükten sonra açılmak üzere 2 zarf bırakmış… Kısa süre sonra da vefat etmiş. İsteğine uyulup, ilk zarf açılmış, kağıtta “beni çoraplarımla gömün” yazılıymış. Çocuklar birbirine bakıp gereğini yapma konusunda anlaşmışlar. Durum imama iletilince kıyamet kopmuş. İmam “mümkün değil, dünyaya nasıl geldikse, öyle gideceğiz” diyormuş… Çaresiz çoraplar çıkarılmış, defin böyle gerçekleşmiş. Sonra 2.ci zarf’ açılıp okunmuş; “Bakın, gördünüz işte bunca param vardı. Öbür tarafa çoraplarımı dahi götüremedim. Bundan ders alın ve sakın bana benzemeyin. Servetinizi yaşarken paylaşın. Hayat kısa, öbür taraf çok uzun. Acı gerçeği unutmayın” yazılıymış…”*******

Yazımızı Ömer Çetinkaya’nın bir şiiriyle bitirelim;

“Kibirlenme”

Hükümran olmaya kalkma aleme,
Vurup indirirler mahcup olursun.
Sen kendini sayıyorsun Âllame,
Sorup indirirler mahcup olursun.

Enkazını yakıp küle katarlar,
Pahana bakmazlar ucuz satarlar,
Kabir denen bir çukura atarlar,
Sarıp indirirler mahcup olursun.
_______________________________________________
* Gültekin, Sadık; Üniversite eğitimi nesiller arasında bir randevudur, Vatan, 08.11.2011
**Gönültaş, Nuh; Kamu görevlileri mutlaka öfke kontrolü dersi almalı,Bugün, 13.12.2011
***Şahin,Ahmed; Her sabah bizden 8 şey istendiğini biliyor muyuz?Zaman, 03.01.2012
****Kaptanbaş, Yasemin; Müzik, evimizi terk etti! Farkında mısınız?, Posta, 02.12.2011
*****Türköne, Mümtaz’er; 2012 Algımız, Zaman Gazetesi, 01.01.2012
******Kur’anda altmış kere kadar “iftira” kelimesi geçmektedir…Ve…Müfteri (iftira atan) lânetlenir..
Kur’anda en bilinen iftiralardan biri Hz. Peygamber’in en sevdiği eşi Hz. Ayşe için atılan iftiradır. Nur Suresi’nde bu iftiraya ilişkin 5 tane ayet vardır… Nur Suresi 15. ayet’te şöyle burulur: “Çünkü siz bu iftirayı, dilden dile birbirinize aktarıyor, hakkında bilgi sahibi olmadığınız şeyi ağızlarınızda geveleyip duruyorsunuz. Bunun önemsiz olduğunu sanıyorsunuz. Halbuki bu, Allah katında çok büyük (bir suç) tur.”
*******Atanine’den bir hikaye




Hoşgeldiniz