Müzik Eğitimi, YÖK ve Konservatuarlar üzerine… Göktan Ay


Toplam Okunma: 5002 | En Son Okunma: 10.04.2024 - 19:10
Kategori: Arabesk Dönüşüm

Bağlama, kanun, ud, klarnet, kemane, zurna v.b. çalgılarımız, aşıklarımız ve bestecilerimiz okullarda öğretilmiyordu… Peki 89 yılda ne kazanıldı? Çoksesli müzik sevdirildi mi?.. Uluslararası alanda kaç kişi ödül aldı? Yazılan kaç yapıt uluslararası ölçütlerdeki orkestralarda çalındı?.. YÖK nezdinde 2012 Türkiye’sinde 35 konservatuar kuruldu. 30’a yakın müzik eğitimi ABD var, 55 Güzel Sanatlar Lisesi… Maalesef içerikleri aynı zihniyetin ürünü, Türk müziği müfredatta yer almıyor…

Müzik Eğitimi, YÖK ve Konservatuarlar üzerine… Göktan Ay

1982 YÖK yasası ile bütün yüksek eğitim kurumlarını rapt-u zapt altına almak amacı güdüldüğünden, Konservatuarlar da üniversitelere bağlandı. Uzun süre iyi mi oldu, kötü mü? tartışmaları süregeldi. Sanat eğitiminin üniversite sisteminde zorlanacağı, uymayacağı ayrı bir alan olduğu dile getirildi. Burada en çok zorlanan da mimar/mühendis okulu olan İTÜ’ye bağlanan İstanbul Türk Musikisi Devlet Konservatuarı oldu…

Örneğin; YÖK geçici bir madde çıkarmıştı, 5 yıl görev yapanlara Dr. ünvanı vermek, intibakları sağlamak için. Bütün konservatuarlar bu haktan yararlandı, ancak zamanın Rektörü, “İTÜ’ de böyle unvan verilmez” dedi, diretti ve –batı müziği konservatuarları mensupları alırken- Türk müziği mensuplarını bu unvandan geri bıraktırdı. Sonradan hak ettiği ünvana yükselen Türk Müziği Prof. larının hepsi bu yüzden Dr. sızdır.

O tarihlerde Batı müziği tahakkümü ve baskısı çok ağırdı. Müzikte onların vesayet bütün hızıyla devam ediyordu. Batı müziği konservatuarlarında, “gerici müzik, kulağınız bozulur, evrensel değildir v.b. sözlerle şarkılar, türküler ve Türk müziği çalgıları sokulmamış, Türk müziğinin önü kesilmeye çalışılmıştı. Dolayısı ile düzenli ve akademik eğitim alma, yayılma da zorlaşmıştı.

Buna o zamanki Cumhurbaşkanlarının ve Başbakanların tavırları/söylemleri de cesaret vermekteydi.

Örnek olarak, zamanın Cumhurbaşkanı Sn. Süleyman Demirel’in, hiçbir Türk müziği konserine gitmemesini, bir çoksesli orkestra konseri sonrası ayağa kalkarak “işte benim Türkiyem” demesini verebiliriz…

Karar verilmişti!; ülke batılılaşmalıydı ve müzik evrensel normları ile ülkede yaygınlaşmalıydı. Peki kendi kimliği/kültürü ne olacaktı?

Kısaca Cumhuriyet rejiminde, “cumhur” yani “halk” göz ardı edilmeye çalışılıyordu.

Bağlama, kanun, ud, klarnet, kemane, zurna v.b. çalgılarımız, aşıklarımız ve bestecilerimiz okullarda öğretilmiyordu.
“…Geçip giden koca bir 20. yüzyıla üzülmemek imkânsız!
Onca yıl, onca talim terbiye, onca müfredat…
Yüz Temel Eser yayınıymış, Doğu’nun ve Batı’nın klasiklerini okumaya çağrıymış…
Hepsi hikâye!
Sonuçta toplumun en okumuş yazmış kesimlerinden ortaya çıkan “aydın” tipi şu…
Hayran olduğu Batı tarafından bilim ve kültür çevrelerinde ancak figüran rolüne uygun görülen ve kompleksleri paçalarından akan biri!
İnsan buna nasıl dertlenmez!..” *

Halbuki bütün ülkelerde halkbilim değerleri (folklor), milli-geleneksel müzikler vardı ve onları en nadide eser olarak saklıyorlar, geliştiriyorlar, tanıtıyorlardı. Bunları yaparken utanmıyorlar, aksine gurur duyuyorlardı.

Bu zorlamalarla, yıllarca, halka; kendinden olmayan, kendinin olmayan bir müzik empoze edilmeye çalışılmıştı…
Peki 89 yılda ne kazanıldı?
Çoksesli müzik sevdirildi mi?!…
Uluslar arası alanda kaç kişi ödül aldı?
Yazılan kaç eser büyük, evrensel orkestralarda çalındı?
Bırakın uluslararasını, ülkemizdeki orkestralarda kaç bestecimizin eserleri çalındı?
Hala Beethoven, Mozart, Schubert v.b. eserleri repertuarlarda yer işgal etmiyor mu?
Bu muydu Cumhuriyetimizin müzik alanındaki hedefi?
Elbette değildi?
Çünkü; kültürün bir ayağı yok edilmiş, topal bırakılmıştı…
Yasaklamalar ve tek tip müzik baskısı tepki doğurmuştu…

Önderimiz Atatürk, bir deha olarak müziği de, sanatı da önemsemişti. Bizim sanatlarımızın da uluslar arası alanda yer almasını istiyordu. Ama, O, ayrım yapmadı, hiçbir alanda halka sırtını dönmedi, birlikte söyledi, huzura kabul etti, onurlandırdı, zeybek/bar oynadı… Ama, O’nun yurt dışına gönderdiği sanatçılar, ülkeye dönünce, önce Türk müziğini okullardan/radyolardan kaldırmaya, devlet salonlarında yer vermemeye çalıştılar. Yani yetkiyi/desteği yanlış yorumladılar…

Batı müziğinin vesayeti devam ediyordu; 2809 sayılı kanunun geçici 10. mad. verilen ünvanlarda dahi Batı müziği mensuplarına Prof. yağdırılırken, Türk müziği mensupları -aynı seviyede ve eşit oldukları halde, basınında desteğiyle- Y.Doç ve Doç. olarak onurlandırıldılar!.. Bu, anayasanın “kişiler arasında ayırım gözetilmez” maddesiyle de çelişmekteydi. 29 yıldır da maalesef, bunu düzelten YÖK ve güçlü iktidar çıkmadı…

Batılı gibi olmayı/yaşamayı istemek başka şeydir, kendi kültürünü unutturmayı istemek başka şeydir.
Bizim konservatuarda ud, kanun v.b. çalgılar yok, öğretilmez ne demek?
Ne kazanıyorsunuz?
Neyi engellemeye çalışıyorsunuz?
Bakınız ülkemiz yıllardır AB üyesi olmak için uğraşıyor…Ama, kendi özelliklerini koruyarak uluslar arası arenada olmak istiyor, ne güzel…
Peki şimdi ne olacak?

YÖK nezdinde 2012 Türkiye’sinde 35 konservatuar kuruldu (bir kısmı yeni kuruldu) 30’a yakın müzik eğitimi ABD var, 55 Güzel Sanatlar Lisesi (Maalesef içerikleri aynı zihniyetin ürünü, Türk müziği müfredatta yer almıyor), 5 GSF müzik bölümü var… Kurumların yapı/kadro/idari/temsil sorunları hızla büyüyor…

Geri dönüp bir bakın…
Ülke binlerce Türk müziği dernek/vakıfları ve halk oyunları dernekleri ile dolu…

Konservatuarların çoğu artık müzik ayrımı yapmadan eğitim planlarını oluşturuyor…
Aslında; öğrenci istediği çalgıyı/alanı seçmeli, hangi alanda başarılı ise o alanda yürümeli…
Konservatuar sadece onun o alanda iyi eğitim alması için çaba göstermeli değil mi?
Ülkemizde yetenekli çok gencimiz var ve bunları eğitmek, şekillendirmekte en çok eğitimcilere düşüyor.
Biz müzikbilimciyiz, müzik eğitimcisiyiz…

Eğitim, sanat kalite ile birlikte büyür…
Yetenekli bir genci, kötü bir programla ve öğretimle o
alandan soğutabilirsiniz…
Önemli olan o genci, eğitimle, istediği alanda “en iyi hale getirmek” tir…
Ülkemizdeki uygulamalara bakıp şaşırıyorsunuz;

Sanki bu milletin geçmişinde;
Hiç bir değer/
kültür/
tarih/
sanat yok!…

Sanki bu ülke “butik bir devlet”…

Pes doğrusu…
____________________________
*Babaoğlu, Haşmet; Bu “aydın”larla buraya kadar!.., Vatan, 14.03.2012




Hoşgeldiniz