Ülkesini tanımayan “sanat öğrencisi… Göktan Ay


Toplam Okunma: 3128 | En Son Okunma: 07.05.2024 - 22:00
Kategori: Fikir Yazıları

…Birkaç kurum dışında öğrenciler maalesef alanla tanışmadan mezun olmaktadırlar. Özellikle sanat kurumu öğrencilerinin bilgi deposu -özellikle THM ve THO- yerel mekanlardır, yani yörelerdir… Ülkemizde hemen her ilde bulunan üniversitelerimizin öğrenciler ve öğretim elemanları için araştırma ödenekleri vardır. Ayrıca ikili ilişkilerle valilik ve belediyelerin katkılarıyla bu tür bilgilendirme / tanıma/araştırma gezileri yapmak çok daha kolaylaşmıştır…

Ülkesini tanımayan “sanat öğrencisi” başarılı olabilir mi?.. Göktan Ay

Üniversite öğrenimi; araştırma, buluş, proje, üretim, gösteri, sunum v.b. demektir. Bu nedenle üniversitelerle her birim kendi alanı ile ilgili sempozyumlar, seminerler v.b. yaparak öğrencilerin dış dünya ile bağlantısını kurmaya çalışırlar. Öğrenciler de mezun olduktan sonra kendilerini nasıl bir gerçek hayatın beklediğini bu şekilde öğrenmiş olurlar.

Özellikle sanat kurumları öğrencilerinin bilgi deposu -özellikle THM ve THO- yerel mekanlardır, yani yörelerdir. Öğrenci, yöre adet ve geleneklerini, halk aşıklarını, halk oyuncularını, halk zenaatçılarını v.b ancak alana giderek tanıyabilir ve kendisine dersler çıkarabilir.
Ancak, görüyoruz ki, birkaç kurum dışında, bu öğrenciler maalesef alanla tanışmadan mezun olmaktadırlar. Oysa, üniversitelerin öğrenciler ve öğretim elemanları için araştırma ödenekleri vardır, neden bunlar değerlendirilmez? Artık, ülkemizde her ilde üniversite vardır, ikili ilişkilerle valilik ve belediyelerin katkılarıyla bu tür bilgilendirme/tanıma/araştırma gezileri yapmak çok daha kolaylaşmıştır.*

Unutmayalım ki, bir süre sonra bu gençler ülke yönetiminde ve sanat alanında sorumlu olacak, görev alacaklardır. O gençleri geleceğe iyi bir şekilde/donanımlı olarak hazırlamak devletin ve kurumların asli görevidir. Her şey okul ve ders ile verilemediği için ders dışı aktiviteler desteklenmelidir.

Halk içinde yapılan her tanışma, her birlikte çalma/söyleme/oynama, tıpkı bir dil gibidir.

“…Erasmus, Leonardo, Comenius gibi programlar, bu ajansların desteklediği değişim programlarıdır. Ayrıca her türlü eğitim kurumu, çeşitli gezilerle öğrencileri geleceğe hazırlar. Örneğin, Kaş’ta yaşayan ünlü dalış hocası, dostum Erol Öztunalı, her yıl Almanya’dan gelen lise öğrencilerine dalış eğitimi veriyor. Patara, Demre, Kekova, Xantos, Letoon, Likya Yolu gezileri de bu dalış eğitiminin uzantısı olan aktiviteler arasında. Böylece gençler, Kaş’ın zengin arka planını da görme fırsatı buluyor. Son dönemde bizde de öğrenci gezi programları yapılmaya başlandı. Özellikle Bilfen, Doğa Koleji gibi kurumlar, yavaş yavaş bu aktivitelere başladı. Burada gördüğüm en büyük eksiklik ise bu aktivitelerin, ‘turistik gezi’ kalıplarında sıkışması. Buradaki ana fikir, gençleri sorumlu olacakları bir organizasyonun içine sokmak olmalı. Budapeşte ve Viyana, Tuna Nehri’nin etrafında, iki eski ve büyük şehir. İkisinin de en büyük özelliği, sanatın şehrin her köşesinde hissediliyor olması. Liszt, Mozart, Strauss… Her köşe sanat eserleriyle dolu.

Bu ‘gerçek’ kültür başkentlerinin en önemli özelliği, şehirlerinin de simgesi olan opera ve tiyatro binaları. Bu binalar, her bir yanı oya gibi işlenmiş, muhteşem bir akustiğe sahip son derece görkemli binalar. Çocuk, genç, yaşlı, herkes gösterilere en şık kıyafetleriyle geliyor. Bu da şehirlerin ve insanların, sanata ve sanatçıya verdiği değerin bir göstergesi.

İşte Tan Sağtürk, bu kültürü öğrencilerine gösterebilmek için Avrupa’nın en görkemli opera binalarına sahip bu iki kente yolculuk yaptı. Bu gençlerin belki de sadece birkaç tanesi gelecekte bu işi profesyonelce yapabilecek. Ancak hepsi de sanatın ve sanata verilen değerin ne demek olduğunu şimdiden deneyimlediler. Eğer gelecekte gerçekten büyük bir ülke olmak istiyorsak, çocuklarımızın doğru yetişmesi gerekiyor. Onları politik kavgaların içine sokmadan, iktidara göre değişen gençlik politikalarından vazgeçmeli, sadece öğretim programlarıyla değil sosyal vatandaş olmasını da desteklemeliyiz Türkiye genelindeki 16 ‘sanat akademisi’ ve yaklaşık 350 öğrenci, bizi Avrupa’daki en büyük okul haline getirdi. Fakat eğitim kalitesini, bu sanatın doğduğu topraklarda seviyemizi mukayese ederek ölçmek istedik ve yetenek kalitesine bakmaksızın, iki yaş grubundan 47 öğrencimizle, Budapeşte ve Viyana’ya doğru yola çıktık. Öğrencilerimiz, Budapeşte Devlet Konservatuvarı’nda profesörler eşliğinde bale derslerine girdiler. Devlet Balesi’nde ‘Şımarık Kız’ adlı eseri seyrettiler. Bu çalışmaları Viyana’da da gerçekleştirdiler. İki ayrı ülkede sanatsal yapıları ve çalışmaları mukayese edebilir hale geldiler.” **

İşte Sn.Sağtürk bunun güzel bir örneği olmuş, hem de sponsorları kendi bularak… Artık üniversitelerde böyle bir sorun yok; para var, bütçe var, ama adam gibi bir proje yok maalesef…***

Öğrencileri staj gibi bilinçlendirecek ve hayata bakış açılarını değiştirecek bu tür geziler yapılmadıkça, bir çok değer yitip gidiyor, olan kültürel değerlerimize oluyor…

Ülkesini tanımayan bir sanatçı adayının ne kadar başarılı olabileceğini tartışmak bile yersiz…

Belki de öğrenciler “Temel” durumundalar, çözüm bekliyorlar…

Temel bir kıza aşık olmuş, şiir yazmış.

Sabahları yemek yiyemiyorum.
Çünkü seni düşünüyorum
Öğlenleri yemek yiyemiyorum.
Çünkü seni düşünüyorum
Akşamları yemek yiyemiyorum
Çünkü seni düşünüyorum
Geceleri uyuyamıyorum.
Çünkü açım.
_________________________________

*İçinde bulunduğum kurum dahi, yıllarca çok uğraşmama rağmen, ilk derleme/araştırma gezisini 2008 yılında 10 öğrenci ile –Ege Üni. DTMK katılımı ile- Manisa/Soma’ya yapmıştır.
**Atasoy, Vedat;Kültürün kalbine bir gençlik gezisi, Sabah, 15.04.2012
***Geçtiğimiz hafta İTÜ’de yapılan bir konsere eski İTÜ Rektörü Prof.Dr. Sn. Gülsün Sağlamer’de gelmişti. Düzenleyen arkadaşlar “hoş geldin” derken, çok zor şartlar altına konseri hazırladıklarını, ortada para olmadığı için her şeyi hatır/gönül ilişkisi ile hallettiklerini söyleyince, Sn. Sağlamer; “bakın, ben rektör iken de size söylemiştim. Bunlar bir proje içinde hazırlanır, bütçesi konur, araştırma projesinin bir parçası olur, o zaman rahatça hazırlanır, istediğiniz programı gerçekleştirebilirsiniz kalıcı olur. Siz sadece konser olarak olaya bakıyorsunuz” dedi. Çok doğruydu söyledikleri…




Hoşgeldiniz