Tartım Bilim / Ritmoloji*… Cemil Demirsipahi**


Toplam Okunma: 23162 | En Son Okunma: 16.04.2024 - 21:04
Kategori: Araştırma Yazıları

Müzik ve tartım hem bilim hem de sanat dalıdır. İnsansız müzik ve tartım olamaz… Müzik bilimde, “bilimsel bir mantık”, Müzik sanatında “sanatsal bir mantık” ön plândadır. Sanatçı, bilinen bir yapıya ve bilimsel bulgulara değer vermez. Özgürlüğüne sahip çıkar… Tartım-Bilim’in konusunu, süre, ölçü, düzüm, usûl, hız, erke/enerji ve anlatım oluşturur. Tartım hem bilimin hem de sanatın ortak disiplinidir. “Müzik başlangıçta ritimdi” diye tanımlayan H.V. Bülow , tartımı kalp atışına benzetmektedir. Tartımın değerini gösteren bir vecizedir bu…

Tartım Bilim / Ritmoloji*… Cemil Demirsipahi**

Tartım belli bir kültür ve sosyal yapıdaki insanın davranışı sonucunda var olmaktadır. Bir toplumda, insan ilişkisini düzenleyen, davranışa yön veren, kültür ile bütünleşmiş sesli bir olayın sonucudur. Bu nedenle Müziko- Antropoloji, Etnomüzikoloji, Müziko-Semantik, Müziko-Terapi, Müzik Tarihi, Çalgıbilim, Ritmoloji, Müzikoloji gibi bilim dalının ortak çalışmasını gerektirmektedir.

Müzik ve tartım hem bir bilim hem de bir sanat dalı olduğundan, her iki açıdan ciddi bir yaklaşım gerektirir. İnsansız bir müzik ve tartım olamayacağı açık seçik bellidir. Müzik ve tartım insanın yarattığı bir sanat olduğuna göre, bilimsel açıdan, sanat dışı bir müzik öne sürülemeyecektir. Bilim icazet ister ancak, sanat düşleme gücüne dayalı bir yaratı ve biçimleme yeteneği istemektedir. Bilim belli sonuca, sanat belirsiz bir tekliğe ulaşmaya çalışmaktadır.

Müzik ve tartım, yalnızca bir ezgi, armoni, söz olarak ele alınamaz. Kültürü dışta bırakmak olanaksızdır. Bestenin, belli bir kültürdeki insanın davranışı sonucunda ortaya çıktığı ve kültürel beklenti yönünde şekillendirildiği bilinmektedir.

Bir anımı açıklamak isterim: Gençliğe toplum tarafından sunulan iki çıkmaz yol olan “Vermedilerse öldür”; “Öldüremezsen öl” telkinine karşı çıkan Vermediler Ne Yapayım adlı bestemin ve bir annenin heykelleşip yıkıldığı an olan, kızının murat aldığı düğün anındaki durumunu duygusal yönden dile getirdiğim Kızıma/ Düşün Kızım Anneyim adlı bestemin orkestra için yaylı çalgılar, koro, piyano, bateri grubu, vokal armoni partisyonlarını yazdım. Ankara Radyosu Stüdyo l’de yönetimimde yapılan kayıtlan plak yapmak üzere İstanbul’a gönderdim. Plak sahibi Lütfü Sütşurup, “kendisine bir kızgınlığım olup olmadığını sordu”. “Yok “ dedim. “ Bunu basarsam yalnızca senle solistin alır. Ben zarar ederim” dedi ama hatır için bastı. Dediği gibi yalnızca biz satın aldık. Bu kez, Atilla İçli ile beni stüdyoya sokarak, bir tek benim bağlamamla Atilla Içli’ye okuttu. Yirmi gün içinde aynı eserlerim Altın Plak oldu . Daha sonra okuyan Ayla Algan yine Altın Plak aldı. Pek çok sanatçı tarafından seslendirildi. Bu olay kültürel beklenti ve kültürel modelin nasıl yaptırım getirdiğini gösteren önemli bir örnektir.

Önem verilecek ikinci nokta: Müzik bilimde, “bilimsel bir mantık”, Müzik sanatında “sanatsal bir mantık” ön plândadır. Bilimsel mantık verileri, belli koşullarda her zaman aynı sonucu sağlar. Bu ise sanatta yığınsal gelişme oluşturur ve sanatsal mantığın tekliğine ters düşer. Sanatsal mantık, olmayan ya da ulaşılamayan, gerçeküstü hayal ve masallarla arayışa geçer. Göğü yırtar gelinlik yapar, yıldızları toplar gözleri ışıkla doldurur. Yanardağın lavları arasına sıcak bir yuva kurar, denizi alır kıtanın ortasına boşaltır. Ancak böyle gerçek üstü istekleri bilime, bilimsel mantığa anlatamazsınız. Öte yandan, bilimsel mantığı da sanatsal mantığa kabul ettirmezsiniz. Sanatçı, bilinen bir yapıya ve bilimsel bulgulara değer vermemektedir. Özgürlüğüne sahip çıkar ve hiçbir şeye, hiçbir kimseye bağımsızlığına el uzatma izni vermez. Kısaca, bilim sanatın, sanat bilimin tutsağı değildir.

Tartım-Bilim’in konusunu, süre, ölçü, düzüm, usûl, hız, erke/enerji ve anlatım oluşturmaktadır. Tartım hem bilimin hem de sanatın ortak disiplinidir. Müzik sanatında birlikteliği sağlayan tek güç olup, olmazsa olmazlardan biridir.

“Müzik başlangıçta ritimdi” diye tanımlayan H.V. Bülow (1) tartımı kalp atışına benzetmektedir. Tartımın değerini gösteren bir vecizedir bu. İnsan cenin halindeyken annenin kalp tartımları ile tanışır. Düzenli tartımla uyum içerisinde dünyaya geleceği süreyi huzur içinde bekler. Düzenli tartımlar, cenine güven duygusu verir. Düzensiz tartımlar ise tehlike uyarısıdır. Şuur altına yerleşmiş olan tartımsal buyruk/ritmik emir, dünyaya geldikten sonra sürekli olarak görevini yerine getirir. Doğumla yaşama başlarken tartımın dıştan yönetimi, kişinin kendi tartımına dönüşerek insanı içten yönetmeye başlar. Tartımsal buyruk, gücüyle insanı içten ve dıştan yaşamı süresince yönetebilir ve insan davranışlarını değiştirebilir.

Tartımın, insanı yönettiği bir gerçektir. Peki, insanın tartımı yönetmesi mümkün müdür? Bilim adamı ve sanatçı, tartımı kullanarak insanları yönlendirip, davranışlarını değiştirerek yönetebilecek midir? İnsanı güldürüp ağlatabilecek midir?

Tartım, ses olarak duyulabildiği ölçüde insanı etkilemektedir. Duyulamayan ritim yok sayılır. Kulak yetersiz olduğu için her sesi duyamamaktadır. Duyabildiği salınım sayısı herkese göre değişik olmakla birlikte ortalama olarak 25 ile 25.000 frekans arasındadır. Kulağımız, “belli şiddet” deki sesleri duyabilir. Belli şiddetin üstündeki sesi acı içinde duyar ama anlayamaz. “Belli basınç”taki sesleri orta kulak dengelemesiyle duyabilir. Yüksek basınçtaki sesleri sancı nedeniyle anlayamaz. Hızı ağır veya hızı yüksek olan sesleri anlamakta ve kavramakta zorluk çeker. Düzenli tartımı dinleyen kulak, düzensiz tartımdan korkar.

Tartım bilimci kulağın bu eksikliğini kullanarak, insanın şuuraltını harekete geçirip kişileri yönlendirebilir. Örneğin: çok ağır hızda bir tartım kullanılırsa, anlama ve kavrama zorluğu, baş ağrısı ve bunalım yaratabilir. Düşük şiddette tartım kullanılırsa, duyma zorluğu ve anlatılan duyulamadığı için sıkıntı, güvensizlik ve asabiyet duygusu oluşturabilir. Yüksek şiddette tartım kullanılırsa, acı sancı nedeniyle bundan kurtulmak için bulunulan yerden uzaklaşmak eğilimleri göstermeye zorlayabilir. Hızı artırıp şiddet düşürülürse, değer verilmesi istenmeyen düşüncenin üstü örtülerek kavranmaması sağlanabilir. En önemlisi, sözcüklerin tartımsal değerleri, vurgu yerleri, hızı, şiddeti, süresi değiştirilerek, bir sözcüğün, cümlenin, paragrafın, bütünün anlam ve kavramı değiştirilebilir. Ciddi bir konuyu gülmeceye dönüştürmek, yanlışı doğru gibi anlatmak, oyun havasını cenaze marşına; cenaze marşını oyun havasına dönüştürmek kolaylaşır. Oyun oynayanların bedensel olarak yetişemediği bir hız artışı kullanılırsa, oyunu sona erdirip, oynama eylemini oturmaya çevirebilir. Denetimsiz, hızlı bir alışveriş sağlamak istenirse, yüksek hız ve tartımda müzikler kullanılır. Kaliteli bir üretimi tanıtmak için ağır hızdaki eserlerle devinim yavaşlatılıp, ürünün derinliklerini keşfetmek, güzelliğin farkına varılmak sağlanabilir. Vurgu, sözcüğün anlam ve kavramını değiştirmektedir. Bu yolla ters ya da olumlu davranış elde edilebilir.

Kültür değişimi tartımı, davranışı, beste biçimini, müzik yapısını hatta müziğin işlevini değiştirebilir, unutturabilir ama bu müzik türleri kültürün bir parçası olarak yok olmazlar, geri besleme/feet back yolu ile gereksinim duyuldukça ortaya çıkarlar. Kültürel değişim önce tartımsal öğelerde kendini göstermektedir. Yaşam hızının dışında kalan müzik ve tartım türleri, toplumun da dışına itilmekte, yinelenmediği, kullanılmadığı için unutulmaktadır.

Eğitimde tartım bilim, seçenekli düşünce ve üslûbun geçkili bir biçimde bütünleştirilmiş çok yanlı bir gelişmeden yola çıkılacağını daha ilk adımda benimsetmektedir. Bu ise çağımızın aranan özelliğidir. Duran değerlerle, değişen kültür ve insana seslenmek olasılığı yoktur. Tutucu davranışlar insan ve kültürün değişimini durduramaz. Tutucu davranışlar sonucu doğan kültürel boşluğu “ ikame yasası” doldurmaktadır. Toplumun beklentilerine cevap veren müzik ve tartım bulunamıyorsa, öteki kültürlerden müzik ve tartımlar alınarak gereksinim karşılanır. Kullanılan müzik ve tartımlar özümsenmeye ve yerleşmeye başlamaktadır. Perdeler, makamlar, usûller yabancılaşmış, Türk Müziği ses sistemini kullanamayan çalgılar ikame edilmiştir. Çalgı sanayisinin kurulması, besteciliğin meslek haline ulaşması, bir müzik politikasının meslekî birliklerce oluşturulup, siyasi otoriteye kabul ettirilmesiyle sorun aşılabilir. İkame yasası, güven duygusunu eksiltir. Toplumun yeni düşünceler karşısında yerini saptama ve kendi kararına dayalı, kendi kimliğini kullanarak doğru ve iyiye yönelmesi gerekmektedir.

Eğitim ve öğretimde tartım bilimin önemini kavramak için yapılan istatistiklerde şu bulgulara ulaşılmıştır. (2)

1. Dinleme alışkanlığı oluşturmaktadır.
2. Algılama ve kavrama yeteneğini hızlandırmaktadır.
3. Uyum ve mevcut şartlara intibakı hızlandırmakta, başarıyı artırmaktadır.
4. Konu üzerinde yoğunlaşmayı sağlamaktadır.
5. İnsan ilişkilerine ve öğretime saygı duymayı sağlamaktadır.
6. Zamanlama bilinci, düzenli çalışma disiplini kazandırmaktadır.
7. Sözcüğü doğru kullanma, şive yapısını silikleştirme, sağdeyiş/prozodi’ye önem erdirmektedir.
8. Nefes, odaklama, enerji kullanma, gürlüğü düzenleme, sesi kullanma becerisi vermekte, hitabet, gözü pek olma ve liderlik isteğini büyütmektedir.
9. Tartımsal öğeleri kullanma ve insan davranışlarını değiştirebilme yetisi vermektedir. Ayrıca kişinin tartımsal öğeleri kullanışını analiz edebilme, sosyal yapı ve yerini belirleme alışkanlığı vermektedir.
10. Tartımsal buyruğu kullanma, bedene alma, oyun ve koreografi’de, çalgı çalma ve değiştirmede, seslendirmede tartışmasız üstünlükle donatmaktadır.

Tartımsal eğitim ve öğretim, öğrencinin kendi kültürel müzik alanından başladığı için toplumsal ilişkilere çabuk açılmaktadır. Kopuk ilişkileri onarma etkisi kendine güven duygusunu güçlendirmektedir. Durgun, birikmiş enerjinin ritmik emre uyma zorunluluğundan yararlanarak, eski dönemlerden beri müzikle tedavide kullanılmıştır. Kültürler arasındaki bağlan kurabilmek için de tartımdan yararlanılmaktadır.

Ritmolojinin kültürel oyun, halk oyunları, raks ve dans gibi oyun sanatında büyük bir ağırlığı vardır. Ancak tartımı bilmeden yapılan davranışlar bilinçsiz bir çırpınışın ötesinde değerlendirilemez. Belli bir süre içinde devinimi ayarlama, oyun müziği, sahne düzeni ve çalgı öbeği ile uyum güçlükleri yaşanır. Oyunda beden, el, kol, parmak, baş, adım hareketleri düzümün taşıdığı parça vuruşun dağılım sayısına eşittir. Tartımsal hatalar oyun, ölçü, kurgu, müzik ve devinimi değiştirmekte, bazen iyi bazen kötü sonuçlar ortaya çıkarmaktadır. 1929 yıllarında İstanbul Konservatuvarı tarafından kurulan bir heyetçe belgelenip yayınlanan 13 defter, tartımsal ve ses sistemimiz yönünden boş bir çalışma olarak değerlendirilebilir. Yararı ise, kültürel müziğimize değer vermemiz gerektiğini göstermiş olmasıdır.

Hacettepe Üniversitesi Müzik ve Güzel Sanatlar Enstitüsü Müzikoloji Departmanı’nda 1980 yılında 200 öğrenci üzerinde inceleme yapılmış, 100 öğrenciye ritmoloji eğitimi verilmiş, diğer 100 öğrenciye geleneksel çalışma yöntemleri ile aynı oyun ve koreografi çalıştırılmıştır. Tartım öğretilenler 5 derste oyunları öğrenip 2 çalışma ile sahnelemeyi gerçekleştirirken, geleneksel yöntemle çalıştırılan öğrenciler oyunları bile başaramamışlardır. Bu deneme, ritmoloji bilgisinden yoksun bir oyun ve koreografi çalışması yapmanın işi tesadüfe bırakmak anlamına geldiğini göstermektedir.

Orkestra ve topluluk yönetiminde ritmolojik bilgiler şefi ilâhlaştırır. Değişik dilim/parti, çalgı, okuyucu, oyuncu görevlerini toplayacak tek güç tartım, ölçü, usûl ve düzümdür.

Çalgı eğitiminde tartım bilgisinde yoksun olan kişi el, kol hareketleri ile parça vuruşları, düzümü, ölçüyü ve süreyi sayma becerisini mızraba yerleştiremez. Ayrıca hız değişiklikleri için artırıp eksiltmeler ile usûl ve tartıma uygun çalabilme mümkün değildir. Ünlü sanatçılarda bile bu sorunu aşamamış kişiler vardır.

Seslendirme alanında ritmolojinin değeri büyüktür. Okuyucu, çalgıcı, konuşmacı, sunucu, şâir, tiyatrocu, öğretmen vb. kişilerin tartımsal öğeleri kullanma bilgisine hâkim olmaları zorunludur. Örneğin: sözcüğün tartımını yanlış kullanma (uzun-kısa süreleri, kısa-uzun okumak). Rakip sözcüğünün birinci hecesi kısa, ikinci hecesi uzun okunursa “hasım”; birinci hecesi uzun ikinci hecesi kısa okunursa “ata binen” anlamına dönüşür. Araya susku koymak, nefesi yönetememek, şiddeti, hızı denetleyememek etkiyi sıfırlayabilir ve prozodi/sağdeyiş bozuklukları seslendirmeyi gülmece haline dönüştürebilir.

Sözcüklerin bir tartımı ve ezgisi vardır. Bestenin de bir tartımı, bir ezgisi vardır. Her ikisinin de hem doğal hem de yapay vurgulaması bulunmaktadır. Sözcüğü tartım ve ezgide uyum içinde kullanma, söyleme, çalma, okuma ve kurgulama eylemine “sağdeyiş” adı verilmekte, eski terimde “ tecvih” olarak bilinmektedir. Bir başka anlatıml; konuşmada sözcüğün gırtlak, burun, damak, ön damak, dil, diş dudak, yanak veya bunların karmaşık biçimi gibi çıkaklara yerleştirilip maske içi ve dışına yerleştirdiğimiz hız, gürlük, tartım ve ezgide istediğimiz anlamı oluşturabiliriz.

 

Çizimden anlaşılacağı gibi, konuşma kuralları müzik alanında kısmen geçerlidir ama, müzik kuralları konuşmada bütünü ile geçerlidir. Tartım kuralları her iki alanda da bütünüyle hakimdir. Sözcüğe tartım ile müziği hakkıyla yerleştiren konuşmacı ve liderler ünlü bir bestekâra benzerler. Dinleyici uyku haline getirerek yönlendirme yetenekleri vardır. Bunlar sağdeyiş kurallarını isabetli bir şekilde kullanarak sağlanmaktadır. Ancak biçimi, her ulusun kültürel yapısına uygundur ve buna göre de anlatım şekilleri değişmektedir. Bu tartımsal yapı kültürel ortamda bir miras veya irsiyet gibi kuşaktan kuşağa aktarılmaktadır. Sözcüğün tartımsal yapısı ve vurgusu belli bir kültürden olup olmadığım açıklar.

Sözcük ve müziğin her kültüre göre eylemi belirten doğal bir vurgulama yöntemi vardır. Doğal vurgu, eylemin/fiilin bulunduğu yerdedir. Batıda fiil başta olduğundan, vurgu başta; Türkçe gramerde fiil daima sonda bulunduğundan, doğal vurgu sonda olur. Batı müziği öğrenenler arasında doğal vurgunun başta olduğunu gerekçesiz savunanlar vardır. Oysa bu uygulama gramer ve kültürel modele ters olduğundan müzik yapımızı, sözcüklerimizi kavrama ve anlamamızı bozar. Algılamayı sallantılı duruma sokar. Zira, her kültürde sözcüğün biçimlendirilmiş tartımsal ve ezgisel yapısı vardır. Aynı sözcüğün değişik anlamdaki kavramları ve kullanışlarında doğal ve yapay anlamı ile tartım ve ezgisel yapıları da başkalaşır. Bu değişen anlamları sağdeyişde yerine koymak gerekmektedir ki edimci istenileni yerine getirebilsin.

Sağdeyiş yapı olarak incelendiğinde, müzik eserinde söz öne çıkarılırsa “müzik”; müzik öne çıkarılırsa “söz” değerini yitirir. Çözüm, her ikisini de denge içinde kullanmaktır ama bunu başaranların sayısı azdır. Denge kurulamaz ise, tartımsal ve ezgisel yapıya saygı göstererek müzik sanatına üstünlük tanımak sağdeyişin ana kuralı olmalıdır. Ayrıca bir sözcüğün ince, kalın ve alaca alanlarda kullanılması tartım değişiklikleri gerektirebilir. Tartıma yerleştirme sağlıklı yapılırsa anlam kaybı ortadan kalkabilir. Dil bilgileri yol gösterici olacaktır.

Türk ölçü, düzüm, usûl ve tartım düşüncesinin yaygınlık alanının tarihî yapısına girmeksizin ortalama etki alanını belirten bir harita vermekle yetinmek istiyorum. însan ömrünün o tarihlerdeki yaş ortalamasının 30-40 olduğunu düşünürsek kaç nesildir etkisini sürdürdüğünü anlamak kolaylaşacaktır.(bk.harita)

Haritaya baktığımızda, uzun yıllar Türk ulusunun yönetiminde kalan yerlerde tartım, düzüm, usûl ve ölçülerimizin bulunduğu; yönetmediğimiz ülkelerde Türk ölçü ve tartımlarının bulunmadığı belgelerle kanıtlanmaktadır. (3) Yorgo Bacanos, Ovrik, Oskiyan, Sarı Onnik, Onnik Zodoryon, Nubar, Tatyos Ağa, Nikoloki Musi, Ishak, Miço, Notacı Melekset, Nesim Sivailye, Mihran Mavukçıyan, Frenkul, Dimitri Kantemiroğlu, Hamparsun Limonçiyan ilk akla gelenlerdir. Kiliselerde ve topluluklarda tartımsal yapımız günümüzde de yaşamaktadır.

Tartım Halk, Dinsel, Askeri Müzik, Tekke, Oyun, Ozan, Divan vb. müzik dallarında birleştirici biçimde yer almaktadır. Aynı şekilde gramer, konuşma ve anlatımda sağdeyişe uygun kullanılmakta ve Milli Savunma gücü görevi üstlenmektedir.

Bir olayın başı ile sonu arasındaki belli bir zaman parçası olan “süre”, süre belirteçleri ile gösterilmektedir. Süre, bu belirteçlerden biri “süre birimi” seçilerek sayılmaktadır. Birim sürenin katlarından oluşan zaman kalıbına “ölçü” adı verilmektedir. Ölçülerin sayılmasına Batı müziğinde “usûl” denir ve vuruşlarla sayılır. Süre, iki değişik vuruşla ölçülür. Örneğin Vals ölçüsü 3’lü bir vuruş olup 2’li vuruşla sayılamaz. Türk Müziğinde ölçüler parça vuruşla ölçülür ve sayılır. Vuruşlar parça vuruşlardan oluşurlar. Birim sürenin katlarından oluşan süre kalıpları parça vuruşun katları olan 2’li, 3’lü, 4’lü, 5’ü, 6’lı, 7’li …diye sayılıp adlandırılmaktadır. Parça vuruşla ikiz, üçüz ve aksak ölçüleri saymak, adlandırmak ve sınıflamak kolaylaşır. Burada bir konuya değinmek gerekmektedir. Bir vuruşu oluşturan parça vuruşların aldıkları yollar farklı, hızları farklıdır. Bunları eşitleyen süredir. Demek ki bunlar eşit değil benzerdir, ikiz süreli ve üçüz süreli olmak üzere iki tür vuruş vardır. İkiz süreli vuruşların katlarından oluşan ölçülere “ikiz süreli ölçüler”; üçüz süreli vuruşların katlarından oluşan ölçülere “üçüz süreli ölçüler”; ikiz ve üçüz süreli vuruşların yan yana gelmesinden oluşan ölçülere “aksak süreli ölçüler” adını vermenin sağlıklı olacağını düşünüyorum. Ölçülerin yalnızca küçük ölçülerden ibaret olduğunu öne sürenler vardır. Bu tür iddialar yanıltıcıdır. Ölçüler birim sürenin katlarından oluştuğuna göre besteci canı istediği sayıda süre kalıpları kurabilir. Buna yasal bir engel de koyulamaz.( bk. Ölçü sınıflaması)

Sayın Muzaffer Sarısözen’in ölçü sınıflaması ve ayrım düşüncesine değinmek gerekmektedir. M.Sarısözen Türk Halk Müziği Usûlleri (4) adlı kitabında bir sınıflama yapmıştır. Bu sınıflamasındaki kavram, birim ve sözcük seçimini ele almadan önce özetle kısa bir dökümünü vermek isterim.

Sarısözen, usûl sınıflamasında usûlü sınıflamamıştır. Ölçü, tartım, düzüm, usûl, vuruş, parça vuruş, zaman, vuru/darp gibi her terime usûl adını vermiştir. Oysa bu terimlerin her birinin farklı anlamları olduğu için bu terimlere gereksinim duyulmuştur. Açarsak: Ölçü usûl değildir, Usûl de ölçü değildir. Ölçü birim sürenin katlarından oluşmuş süre kalıplarıdır. Bir şeyi ölçebilmek için öncelikle bir birim ve denetlemeyi sağlayan bir ortak bölenin bulunması gerekir. Ölçüde en küçük ortak bölen, birim süredir. Müzikte birim süre olarak vuruş kabul edilirse “vuruşun”, parça vuruş kabul edilirse “ parça vuruş”un katlarından ölçü oluşur. Örneğin: Avrupa ülkeleri vuruşu birim süre olarak seçmiştir. Vuruş ile Türk ölçüleri ölçülememektedir. Çünkü vuruş parça vuruştan büyük bir birim olduğundan, parça vuruşları ölçemez; üçüz ve aksak ölçüleri saymaya uygun değildir. Türk Müziğinde ise, birim süre parça vuruştur. Parça vuruş her türlü vuruşu sayabilen küçük bir birimdir. Anılan ülkelerde vals gibi üçüz süreli ölçüleri ölçmek amacıyla, ikinci bir birim olarak parça vuruş birimi kullanılmıştır.

Üç parça vuruşun bütünleşmesi(l+l+l) ile oluşan bütüne de vuruş denmiştir. Burada aynı şeyi ölçmek amacıyla çift ölçü birimi kullanılmaktadır. Çift ölçüye karşın aksak ölçülerimiz yine sayılamamaktadır. Türk Müziğinde birim süre tektir ve her türlü ölçüyü ölçebilir. Bu yönüyle Türk Müziği bilimsel olarak üstünlük taşımaktadır. Usûl hem batıda hem de bizde sayma yöntemi olarak tanımlanır. Fark batıda vuruşların, bizde parça vuruşların sayılma yöntemidir. Başka bir söyleyişle, batıda ölçülerin sayılma yöntemi; Türk Müziğinde ise düzümün sayılma yöntemine usûl denmektedir. Usûl sayma yöntemine ölçü denemez. Düzüm usûl değildir. Düzüm ayrı bir kavramdır. Düzüme ad verilmez ama usûle ad verilmektedir. Usûl hecelerin vuru yapısını belirtmek ve uzun-kısa süreleri açıklamakta kullanılır. Kalın sesler de Düm, Tar; kalınımsı seslerde Ta , Tâ, Te, Dü; incemsi seslerde KA, Ke, Mü; ince seslerde ise Tek, Tak, Hek heceleri kullanılır. Düzümde yukarıdaki heceler kullanılmaz. Ölçüde ve tartımda da durum aynıdır. Düzüm, birim sürenin katlarından oluşan kalıbın içerisindeki ayrışmadan sonra meydana gelen bütünleşmelerin düzenli bir biçimde yinelenmesi ile oluşan bir süre kalıbıdır. Yinelenme nedeniyle düzümün bir yaptırım gücü vardır. Buna tartımsal buyruk/ritmik emir denir. Usûl, ölçü ve tartımda böyle bir yaptırım gücü yoktur. Düzüm usûl olsaydı “usûl vurma” ve “ usûl sayma” terimlerinde gereksinim duyulmazdı. Burada sayılan düzüm, sayma şekli usûldür. Açıkça anlaşıldığı gibi bu terimler usûl ile karıştırılmaktadır. İkiz(2), Üçüz(3) süreli vuruşlara hatalı bir şekilde “ basit usûl” denmektedir. Bu hatalar birbirinin ardına sıralanmaktadır.

Üçüz süreli 6’lı ölçü: Birleşik usûl, Ana usûl
İkiz süreli 6’lı ölçü: Ana usûl, Birleşik usûl

Aksak ölçülere 2’ ve 3 zamanlı usûller ve Karma usûller adı verilmiştir. Bu iki tür vuruşun bütünleşmesinden oluşan tüm ölçülere karma usûl adı verilmesi hatalıdır.

Birleşik usûllerde aynı biçimde kurulmuş olarak gösterilmektedir. Ayrıma neden gereksinim duyulduğunu anlamak zorlaşmaktadır. Düzüm ölçüden küçük ya da büyük olabilir. Bu açıdan terimler ayrılmaktadır. Usûl de düzüm kabul edilemez . Usûl vuru/darp ile sayılır. Vuruların tümü süre olarak değişiktir. Vuru ve darba düzüm, usûl, tartım denemeyeceği acıktır. Tartım ölçü değildir. Birim sürenin katlarından oluşan ölçüde birim vardır. Bir ortak bölen bulunur. Tartımda ise birim yoktur. Ölçü içindeki birimden büyük, küçük, eksik artık olabilir. Ölçü, tartımı belirtemez. Tartımda ölçüyü, usûlü, düzümü, vuruşu belirtemez. Bunların ayrıca yazıda açıklanması gerekir. Düzüm ve tartıma özel isimler verilmemiş ama ölçü ve usûllere ad verilmiştir. Usûl isimlerine örnek olarak mehter düyeği, sofyan, Darbeyn usûlü, Zencir/Zinci usûlü vb. verilebilir. Tartım ve düzümü göstermez. Tartım düzensiz ve akışkan bir yapı sergiler. Düzüm ise yinelenme nedeni ile düzenli sayılır. Bir çizimle göstermek yararlı olabilir.

Özetlersek:
Sarısözen’de ölçü, düzüm, tartım, vuruş, vuru, parça vuruş, usûl kavramı yoktur. Birim süre kavramı olmadığından, ayrımı boşlukta ve sonuçsuz kalmıştır. Ayrıca ölçü birimi olmadığı için ayrımı neye göre yapmıştır bilemiyoruz. Bir yerde vuruş, bir yerde parça vuruş, bir yerde iki tür vuruş, bir başka yerde üçleme ve bunların toplamına usûl adını vererek yaptığı sınıflama gerçeğe ve bilime aykırı düşmektedir. Üstelik uzun hava sözcüğü, ozanlamanın bozulmuş biçimi olup ayırıcı bir ölçü taşımamaktadır. Müzik alanında bir sözcüğün yerleşmiş terimi vardır ve doğaçlama/ imprevizasyon adı ile bilinir, bağımsız, içten geldiği gibi bir anlatımı ile getiren sağlıklı bir kavram olan “doğaçlama” varken, bahsedilen biçimi yeterince açıklamayan uzun, hava, nağme sözcükleri yetersiz kalmaktadır. Uzunluk tek başına bir ölçü değildir. Usûl konusunda da bir terim değildir. Bir ezgiye uzun demek için bir başka ezginin bulunması gerekir. Bu da bir ölçüt sayılamaz. Bir ezginin hangisine uzun hava deneceğinin ölçütü nedir ? Örneğin, ezan, mevlit, kur’an okuma, gazel, yalellilere ve şarkıların bir kısmına uzunluğundan dolayı uzun hava adını vermek doğru olacak mıdır? Kaldı ki, halk arasında bu adlandırma kullanılmamaktadır. Doğaçlamaların her biri bozlak, aydost, kayabaşı, divan, elezber, maya gibi adlarla bilinir ve ezgi yapısını açıklamak için kullanılır ama usûl için kullanılmaz. Kırık hava da ölçüyü, usûlü sınıflamak için kullanılmaz. Kırık, Anadolu’da mecazen insanlık yapısı bozulmuş kişiler için ve argoda daha kötü kişiler için kullanılmaktadır. Bu adlandırmanın usûlle ilgisi yoktur. Kırılan bir şey de yoktur.

Karma/ muhtelif sözcüğü, birleşik/ müttehit sözcüğü nüanslara inmezseniz aynı anlamda buluşurlar. Sınıflamada eş anlama gelen biçimde usûl diye kullanılmıştır. Ayırma işleminde usûl denmesine karşın, usûle değinilmediği ve usûlleri tasnif etmediği, bir dağınıklığı sergilediği ortadadır. Ölçü kavramı da yoktur ve bu nedenle ölçü tanımı verilememiştir. Usûl sözcüğü ile ölçü anlatılmak istenmiş ama birim süre yokluğundan ötürü her şeye usûl adı verilmiştir. Düzüm ve tartım da tanımlanmamıştır. Dünyaca bilinen “Aksak Türk Ölçülerimiz” bile Sarısözen’in sınıflamasında usûl adı ile karıştırılmıştır. Aksak 2 vuruşlu 5’li ölçüye (2+3) = 5 vuruşlu usûl; Aksak 3 vuruşlu 7’li ölçüye (2+2+3)= 7 vuruşlu usûl; ikiz süreli 4’lü ölçüye (2+2)= 2 vuruşlu usûl; üçüz süreli 6’lı ölçüye(3+3)= 2 vuruşlu ana usûlün üçerli şekli ve 2 vuruşlu birleşik usûl gibi sınıflamaları neye göre yaptığını anlamak zordur. Toparlarsak; bu sınıflama birimden yoksun; ölçü, düzüm, tartım kavramlarından uzak ve usûlü bile anlatmayan bir sınıflamadır. Saydığım, sevdiğim, Yurttan Sesler Topluluğunda beraber çalıştığım, olumlu hizmetleri bulunan Sansözen’in sınıflamasını yok saymak, hizmet ve sanat alanında kazandığı saygıyı yaşatacaktır. Feridun Darbaz ve Klâsik Türk Müziğinde de kavram kargaşası sürmektedir. Bunlarda da ikiz ve üçüz süreli ölçülere Basit usûl adı verilirken, usûlde sofyan ve semai adı verilerek vuru ile usûl sayma yönteminin aynı şey olmadığı anlaşılmaktadır. Vuruşu usûl kabul edip bunun dışındakilere Mürekkep usûl denmesi yanlıştır. Açıklamalar eleştiri için yeterli bilgi sunabilir. Vuruşla saymanın hataları aynen burada da yaşamaktadır.

Geçici bütünleşmeleri ölçü, tartım, düzüm ve usûlle karıştırmamak gerekir. Kuralsız ve geçici bölünmeler, kurallı olarak 2’li 3’lü bölünmenin dışındaki bölünmelerdir. 2’leme/dualet, 3’leme/quartele, 5’leme/quintolet-kentole, 6’lama/sextolet, 7’leme/septole, 8’leme/oltole.vb. Bunlar ölçü içinde olan geçici bölünmeler olup tartım yapısında bir değişiklik oluşturmazlar, süreyi değiştirmezler.

Burada 1975 yılında Hacettepe Üniversitesi Müzik ve Güzel Sanatlar Enstitüsü Müzikoloji Departmanında kullanmaya başladığım ölçü sınıflamamı açıklamak istiyorum. Enstitü 1984 yılında Güzel Sanatlar Fakültesine bağlanarak onun içinde bir birim olarak eğitimi sürdürmektedir.

Türk ölçüleri parça vuruş ile ölçülür. Buna dayalı olarak ikiz ve üçüz süreli vuruşlar ölçülerimizi kurarlar, ikiz süreli vuruşların katlarından oluşan ölçülere ikiz süreli ölçüler; Üçüz sürenin katlarından oluşan ölçülere üçüz süreli ölçüler denir. Birim süre bir parça vuruş olduğundan ikiz süreli vuruşta 2 birim, üçüz süreli vuruşta 3 birim bulunacağından biri ötekinden bir parça vuruş uzun olacaktır, ikiz ve üçüz süreli vuruşların çeşitli sayıdaki bütünleşmelerinde uzun olanı aksayacağından adına aksak süreli ölçüler diye ayırabiliriz. Aksak Türk ölçüleri diye bilinen bu terimi aynen kullanmayı uygun gördük. Tüm ölçülerin 1’2’3’4 vuruşa kadar olanlarına Küçük ölçü; 5’6’7’8 vuruşlar arasında olanlarına büyük ölçü; 9 ve daha çok sayıda oluşanlarına Azman ölçüler adı verilir. Ölçü, parça vuruş sayısının adedine göre sayısal olarak adlandırılarak belirtilmektedir. Örneğin: 2+2= 4’lü ölçü; 3+3=6’lı ölçü, 3+2= 5’li ölçü diye adlandırılır. Ayrıntılı belirtmek gerektiğinde aynı ölçüler: 2 vuruşlu 4 parça vuruşlu ikiz süreli 4’lü ölçü; 2 vuruşlu 6 parça vuruşlu üçüz süreli ölçü; 2 vuruşlu 5 parça vuruşlu aksak 5’li ölçü diye adlandırılır, istenirse, büyük veya küçük ölçü olduğu da eklenebilir. Değişik hız taşıyan vuruşlardan oluşan özel ölçüler inceleme dışında bırakılmıştır.

Bir sesin bir saniye içinde aldığı yola hız diyoruz. Hız terimleri sözlüğünde büyük gereksinim duyulduğu açıktır. Hız kavramı topluma ve kültüre göre değişmekte ve farklı kullanılmaktadır. Metronom/hız sayacı düzgün hızları belirtirse bile yeterli sayılamaz. Çünkü hız ağır, orta, yürük türlerinden ibaret değildir. Değişken hız, tek yönlü, çift yönlü, çok yönlü olabilmekte, kerteli, basamaklı, ani, atlamalı, ağırlaşan, yürükleşen ya da tersi bağımsız, sallantılı, döngülü, durgulu, kesintili ve çeşitleri bir başka kültürce nasıl anlaşılacaktır.

Alman, Italyan, Ingiliz, Ispanyol, Fransız toplumundaki hız terimlerinin ezberlenemeyecek kadar çok olduğu dikkate ne denli hatalar olacağım; eserin anlamının ne ölçüde başkalaşabileceğini tahmin etmek zor olmayacaktır.

Gürlük kavramı hızdan daha çok değişkendir. Vurgu bile tek başına bir sorundur. Gürlük Terimleri Sözlüğü’ne büyük gereksinim vardır. Kuvvetli veya zayıf ne anlama gelmektedir. Gürlük basamağı kültüre göre değiştiğine göre ne anlama geldiğini bulmak sanıldığı gibi kolay değildir. Hızdaki bütün hatalar gürlükte de yaşanmaktadır.

Düzüm, eşit olmayan sesli ve sessiz sürelerin öbekleşmesi sonucunda oluşan ve yinelenen süre kalıbıdır. Düzümün yazılması ölçüden farklıdır.

düzümü etkileyen sözcük, terim ve deyimlerin çokluğu şaşırtıcı boyuttadır.

Usûl Göstergesi düzüm ve ölçüden farklı ve ayrıca adı yazılarak açıklanır. Eskiden usûl göstergeleri aşağıdaki yapıda kullanılmıştır. Bugün 2’li gösterge kullanılmaktadır.

Yukarıdaki göstergeler zaman kaybettirici, ayrıntılı, ama en önemlisi grafiksel ses yazısına aykırı bir yapı taşımaktadır.

Kalın sesler ince bölgede ve ince sesler kalın bölgede yer almaktadır. Öncelikle ses yazısına uygun duruma getirip, ayrıntıdan kurtarmak için tek gösterge kullanmak daha uygun sayılabilir.

Atatürk bir çok oyuna ad vermiş ve özellikle katılarak oynamıştır. Ritmik emirden yararlanarak ülke insanına bir dinamizm getirmek istemiş, “ Bizim gerçek müziğimiz Anadolu halkından işitilebilir” diyerek, çağdaş hıza ulaştırabilecek bir müzik politikasına yöneltmiştir. Saray müziğinin hızı yaşam hızının gerisinde kalmıştır. Anadolu müziği ise yaşam savaşı verenlerin hızını koruduğundan sosyal yaşantımıza uygun düşmektedir. Her tür müziğe açık olan anlayışla, günün müzik ve bilim alanındaki gelişmelerinden yararlanmak gerektiği bilinciyle; karşılaştırmalı bir yapı kullanarak başka ulusların müziğini kabule zorlanmak yanlışından veya kendi müziğimizden başka müzik tanımamak hatasına düşmeden gelişmek zorundayız.

Sanıyorum ki en azından bir Müzik Fakültesi kurulması, ritmoloji ve müzik sorunlarımıza çözüm getirmede, bilim ve sanat alanında bir müzik politikası oluşturmada çok önemli bir rol oynayacaktır.

TÜRK MÜZİK VE TARTIM DÜŞÜNCESİNİN 2500 YILLIK ETKİ ALANI

__________________________________________
1 Ş. Süreyya AYTAÇ, Vazife Aşkı,Ankara, 1944, Zerkamat yayınevi
2 Fehime COŞTUROĞLU, “Ritmolojinin Oyun Eğitimindeki Yeri” Hacettepe Üniversitesi Bitirme Tezi, 1981(yayınlanmamış)
3. László RASONYİ, Tarihte Türklük, Ankara Türk Kültürü Araştırma Enstitüsü yayınları, 1971. ve Kemal
İLERİCİ,Bestecilik Milli Eğitim Basımevi, 1981 Bakımmdan Türk Müziği ve Armonisi, İstanbul,
4 Muzaffer SARISÖZEN, Türk Halk Musikisi Usulleri,Ankara, 1962, Resimli Posta Matbaası.
* Folklor /Edebiyat Halk Müziği Özel Sayısı,S.42(25-39), c.II
**Yard. Doç. Dr. Müzikolog, Besteci, Avukat, Araştırmacı, Yazar. Tel: 312. 426 02 33
ajansgramma@gmail.com

KAYNAKLAR
AYTAÇ, Şevket Süreyya, Vazife Aşkı, Ankara, 1944, Zekamat mtb.
COŞTUROĞLU, Fehime, Ritmolojinin Oyun Eğitimindeki Yeri, Hacettepe Üniversitesi İstatistik
Bölümü Bitirme Tezi(yayınlanmamış)
İLERİCİ, Kemal, Bestecilik Bakımından Türk Müziği ve Armonisi, İstanbul, 1981, Milli Eğitim
Basımevi
RASONYT, Lâszlö, Tarihte Türklük, 1971,Türk Kültürü Araştırma Enstitüsü yayınları
SARISÖZEN, Muzaffer. Türk Halk Musikisi Usûlleri, 1962,Ankara, Resimli Posta mat.

* * * *

ABSTRACT
SCIENCE OF RHYTM/ RHYTMOLOGY
In this article, the problems of rhytmology and its status within society have been dealth with.
Rhtymology is amysterious power conducting are behaviour through human being, arts and cominication in our social life.
It strengthens the cultural structure and blends together the various cultures. Because of lack of scientific foundations like Faculty of Music its value has been neglected. A dictionary of terms “rhtym”, “measure”, “speed”, “düzüm”, “usûl”, “gürlük(loudness)” and the like has not yet been written. Various classification have fallen far from scientific measurements and the caotic situation in terminology has hindered the insight into the power of rhytmology and the use of it.
Rhtymology has the power as to form the music policy of a nation in terms of its defense system.




Hoşgeldiniz