Türk Tiyatrosu’nun büyük ismi Hâzım Körmükçü aynı zamanda usta bir müzisyen İdi… Salih Zeki Çavdaroğlu*


Toplam Okunma: 4128 | En Son Okunma: 26.04.2024 - 10:54
Kategori: Değerlerimiz

Kültür, sanat ve geçmiş ile arası pekiyi olmayan bir toplum olduğumuzu kanıtlamak zannederim pek de zor değildir. Büyük şehirlerimizin en işlek caddelerinden birine çıksak ve insanlara Türkiye’ nin çok değil beş-on sene öncesinin sanat ve kültür hareketlerinin teması ya da kişileri hakkında rasgele küçük sorular yöneltsek; çoğunlukla alacağımız karşılıklar ya suskunluk, ya da alâkasız cevaplar olacak, belki bir kaç kişi O’nun günümüzde aynı isim ve soy ismini taşıyan özbe öz torunundan (d.1965) söz edecektir.

_Meselâ 1898 ile 1944 yılları arasında yaşamış, tiyatro tarihimizin en önemli isimleri arasında yer alan Hâzım KÖRMÜKÇÜ ‘ nün kim olduğunu rastgele, ya da seçkin kalabalıklara sorsak herhalde doğru cevabı yakalamak hiç de kolay olmayacaktır.
Çoğunluğa bu isim belki de hiçbir şey ifade etmezken, belki bir kaç kişi onun günümüzde yaşayan ve aynı isim ve soy ismini taşıyan özbe öz torunundan (1965 doğumlu) söz edecektir.

İlginçtir aynı ismi taşıyan torunu da kendisi gibi bir tiyatro ve sinema sanatcısı’dır. Ancak yaşadıkları dönemlere göre karşılaştırılırsa dede Hâzım, torun Hâzım’ dan muhakkak ki daha yetenekli ve daha popülerdir.

O halde biraz daha yakından tanıyalım dede Hâzım’ ı :

Sanat camiasına girmeden önceki gerçek adı Kâzım olan sanatçımız, Kabataş Lisesinden mezun olduktan sonra, bir süre İstanbul Belediye Meclis’ inde zabıt kâtibi olaraka görev yapar. yeni oluşmakta olan modern Türk Tiyatro ve sinemasının ilk ve önemli aktörlerinden birisidir.

Körmükçü önce Benliyan’ ın ( Arşak Haçaduryan) kurucusu olduğu Millî Osmanlı Tıyatro Operet Kumpanyası’nda Clariette’ nin 28 Günlük Askerliği adlı oyunla yardımcı oyuncu olarak çalışmaya başladıktan sonra, 1917 yılında Vasfi Rıza Zobu ile birlikte Darülbedayi’ye girdi. 1

O yıllarda sahnelenen “ Kayseri Gülleri” ndeki “Yanko” rolü ile seyirciden büyük bir beğeni ve şöhret kazandı.
“1924-25 sezonunda Muhsin Ertuğrul ve Arkadaşları Topluluğu’ nun Ferah Tiyatrosu’ ndaki oyunlarında rol aldı, 1925-26 sezonunda Raşit Rıza (Samako) Topluluğu ve Milli Tıyatro’ da çalıştı. Başta Lüküs Hayat olmak üzere birçok operet oyunlarında rol aldı.
Özellikle, Musahipzâde Celal’ in oyunlarında, operetlerde ve müzikli oyunlarda ün yaptı…” 2

Tiyatro’ da özellikle komedi rolleri ile tartışmasız mükemmel kişilikler sergiledi. “Ceza Kanunu”, “Kibarlık Budalası”, “ Mum Söndü” gibi oyunların yıldızı oldu. Bu büyük aktör, sadece rolleri ile değil, özel hayatında da çevresine neşe taşıyan, yaptığı şaka ve hicivlerle onları güldürmüş bir dost olarak iz bırakmıştır.

İlk olarak 1932 yılında “Kaçakçılar” filmi ile kamera karşısına geçti ve çoğunlukla Muhsin Ertuğrul’un yönettiği, Bir Millet Uyanıyor (1932), Leblebici Horhor Ağa (1933), Karım Beni Aldatırsa (1933),Aysel Bataklı Damın Kızı (1935), Aynaroz Kadısı (1938), Bir Kavuk Devrildi (1939), Kahveci Güzeli (1941), Nasreddin Hoca Düğünde (1943) gibi önemli filmlerde rol alır.

Tiyatro ve sinema dışında, ayrıca Karagöz ile de ilgilenir; ölümüne kadar da amatör bir hoby olarak Karagöz oynatıcılığı yapacaktır.
Hâzım Körmükçü’ nün adaş-torunu Hazım Körmükçü verdiği bir röportajda, aile geçmişlerinin Karagöz sanatı ile bağlantısını şöyle anlatıyor:

“…Bize söylenene göre ‘Körmük’, Karagöz ile Hacivat gibi bilumum temaşa sanatlarının icra edildiği yer. Oradan türemiş adımız. Dedemin babası Ali Bey aynı zamanda Karagöz ile Hacivat oynatıyormuş. Usta çırak ilişkisi içinde dedeye de geçmiş…” 3
Müzikle ilgisine gelince, onun müzikal kimliği hayatı boyunca aşk derecesinde ilgilenmesine rağmen, günümüzde pek bilinmemektedir.
Ruhî yapı olorak olağanüstü hassas bir kişilik taşıyan Hâzım Bey, Topkapı ve Dolmabahçe Saraylarında solfej öğretmeni olan babası Ali Bey’ den etkilenerek, henüz aktör bile değilken, daha küçük yaşlarından itibaren müzikle ilgilenmeye başlar. Bu heves sonucu “ud “ ve “keman” öğrenir. Müzikle o kadar hemhal olmuştur ki, döneminde oynanan bazı operetlerde figüran olarak sahneye çıkar.

Oynadığı birçok eserde O’ na klâsik Türk Mûsıkîsi tarzında şarkılar okutulur, bu yönü de seyircisinin gözünde aynen taklit ve komedi yeteneği gibi karakteristik bir nitelik kazanır.

Dâvudî sesi ile,Türk Mûsıkîsi’ nin makam, usûl,tavır v.d. hususlarına hakimiyetinden dolayı Atatürk’ ün meşhur “ akşam sofraları” nda da zaman zaman yer aldığı, orada hem mükemmel sesi, hem de udu ile sohbet ve meşklerin önemli bir figürü olduğu söylenmektedir.4
_______________________________________
* Salih Zeki Çavdaroğlu yazıları için gerek web sitemiz gerekse http://ferahnak.wordpress.com  web adresine bakabilirsiniz.

1 Reşad Ekrem KOÇU, İstanbul Ansiklopesi, Ana Yayıncılık, İstanbul,1996, C.5, s.95
2 Reşad Ekrem KOÇU, “ a.g.e.”
3 Neşe MESUTOĞLU, Naif Bir Yaşam Vardı Eskiden, Milliyet, 12 Haziran 2012
4 Sayra ORKAN, Müzisyen Hazım Körmükçü, Tercüman Gazetesi, 31 Mart 1983




Hoşgeldiniz