Ankara Devlet Klasik Türk Müziği Korosu Konseri’nde gördüklerim ve işittiklerim… Dr. İlhami Gökçen(*)


Toplam Okunma: 5810 | En Son Okunma: 07.05.2024 - 21:49
Kategori: Eleştiri/Kritik

Ankara Devlet Klasik Türk Müziği Korosu’nun 18 Ekim 2012 tarihinde Ankara Büyükşehir Belediyesi Gençlik Parkı Tiyatro Salonu’nda verdiği konser hakkında izlenimlerimi anlatmak istiyorum… Konser binasının tabelasında “Ankara Büyükşehir Belediyesi Kent Orkestrası” yazılı. Anlaşılan o ki; oda musikisi karakterinde olan Türk musikisi koro ve çalgılarını  “orkestra için yapılmış(!)  bir salonda” dinleyeceğim!.. Azerbaycan’da gördüğüm “Mugam Merkezi”ni, konser içeriğine uygun salon anlayışını ve onlardaki bu musikiye olan saygıyı anımsadım…

Dinleyici sayısı çok az. Bu büyük salonun onda birinden de daha az. Çalıcıların ve koronun önünde çok sayıda mikrofon görülüyor. Demek, “mikrofon müziği” dinleyeceğim. Aşırı derecede yükseltilmiş sesten dolayı en arka sıraya kaçıyorum fakat yine de burnunun ucuna konulmuş kudüm’ün tak-a-tak sesi beni bezdiriyor. Demek, deriden çıkan ses akustiğinin farklı olduğu bilincine henüz ulaşılmamış! Ayrıca, sıkı bir ritim çenberi içinde zaten tek sesli olan musiki esnekliğini kaybediyor.

Konser programına göre, karışık koro 44 kişiden oluşuyor. “Saz Sanatçıları” ise 16 kişi. Çalgılar: 3 keman, 3 ud ve bir elektro-ud, 2 kanun, 1 ney, 1 kemençe, 1 viyolensel, 1 klarient, 1 kudüm, 1 daire/def. Tanbur çalgısı yok.

Anlaşılan çok çalgılılık ve söyleyicilik, çok seslilik oluyor.

Burada bir çelişki var: Böyle kalabalık bir koro ve çalıcı grubu için sesin büyültülmesine ne gerek vardı? Yahut ses bu kadar büyültülecekse böyle kalabalık bir gruba ne gerek vardı?

Adının “Klasik Türk Müziği Korosu” olmasına rağmen programda yalnız 1 beste, 1 aksaksemai, 1 yürüksemai formunda eser bulunuyor. Geri kalanların hepsi şarkı formunda, hem de çok bilinen makamlardan (Rast, Hicaz, Suzinâk)…

Şef Haluk Derinöz, eserleri (yürüksemai’yi bile ) oldukça yavaş bir tempo ile yönetti. Kişisel görüşüme göre Türk musikisi için böylesi daha uygundur. Melodiye dayanan bu musikinin lezzeti böylece daha çok tadılabilir.

Geliştirilmiş Batı çalgıları (keman, klarinet gibi) ile bizim Orta çağ çalgıları arasında bir dengesizlik olduğu görülüyor. Oturduğum yerden klarinet’in cıyak cıyak sesi ve bir de kemanlar duyuluyor. Fakat kemençe, ney gibi çalgıların sesi hiç değil.

Viyolonsel yaptığı taksimde falso sesler çıkardı. Kanun taksimi çıngıltılıydı. Elektro-ud taksimi de düğün salonu havası verdi.

Solistlerden hiçbiri beni duygulandırmadı. (Tek istisna boğukça sesi ile okuyan Suat Kılıç). Diğer taraftan, benim “gazino ağzı” dediğim, zevksiz uzaltma, kısaltma ve esler ile okuyanlar da (Turgut Karadeniz, Figen Işık gibi) beni sinirlendirdi…

Konser sonu konuştuğum Şef Haluk Derinöz’e bunlara niçin müsaade ettiğini sorduğumda, o bunları “tavır” olarak vasıflandırdı. Buna ben katılamıyorum. Bizim Toronto (Kanada) Klasik Türk Musikisi Korosu’nda bile buna müsaade edilemiyeceğini kendisine söyledim.

Sahnenin bir köşesine konulmuş bir masadan Sn. Timuçin Çevikoğlu her eserden önce güfteleri okudu. Program notlarına bu güfteler konulmuş olduğu halde aşırı derecede karanlıklaştırılan salonda -belki de- bu gerekliydi. Fakat bu sırada vaktiyle Mesut Cemil’in yaptığı gibi özellikle anlaşılması güç güftelerin anlamlarının günümüz Türkçesi açıklaması da yapılamaz mıydı?

. . .

Dinleyiciler ayırt etmeden herşeyi alkışladılar…
_________________________________
(*) Dr (tıp) İlhami Gökçen (Toronto / Kanada)

E-mail: ilhamigo@hotmail.com




Hoşgeldiniz