Ramazan Ayı’nda musiki… M. Reşidoğlu


Toplam Okunma: 3947 | En Son Okunma: 18.04.2024 - 22:36
Kategori: Tarih ve Anılar

“Oniki ayın sultanı” Ramazan, yüzyıllardır günlük hayatımızda ibâdetiyle, sofrasıyla, eğlencesiyle, dostlar arası veya toplum içi âdetleriyle apayrı bir yer tutageliyor. Ramazan’da musiki de elbette, ayın özelliğine uygun tutumla sürmektedir. Geçen yüzyılda Hâfız Hızır İlyâs Efendi (ölm. 1864), Topkapı Sarayı’nın Enderûn bölümünde vazifeli bulunduğu sırada, 1812-1830 yılları arasında orada geçmiş hadiseleri, “Letâif-i Vekayi’-i Enderûn” adlı eserinde tespit etmiştir. Ondokuzuncu yüzyılın ilk yarısında Topkapı Sarayı’ndaki musiki faaliyetinden üç hatırayı bu eserden aktarıyoruz…

1820 YILI RAMAZAN AYINDA…

Pâdişâh hazretlerinin huzûrunda ilâhi okunması.

12 Haziran Pazartesi günü başlamış bulunan Ramazânı şerifin onuncu gecesi (21 Haziran, Çarşamba), Teravih namâzı kılındıktan sonra, Sultân Mahmûd Han oradaki vazifelilere ilâhi okunmasını ısmarladı.

Bunun üzerine Mâbeyn müezzinleri, Müezzin-başı Şâkir Ağa ile birlikte Tunç Kapı’nın hizâsına dizildiler. Hükümdar onların hazır olduklarını görünce Köşk’ten Şâkir Ağa’ya seslenerek «Şerm-sâr etme Hudâ-yâ Ruz-i mahşer’de beni» ilâhisini okumasını buyurdu. Önceki yüzyılın büyük bestecilerinden Ali Şîrüganî Dede’nin (ölm. 1714), Sultân Mustafa Han’ın (İkbâli) manzûmesiyle Sünbüle makamında bestelediği bu ilâhînin sözleri şöyledir:

Şerm-sâr etme Hudâ-yâ Rûz-i mahşer’de beni
Hürmetine Hâtem’in yandırma dûzahta beni
Mu’terifim ben günâhıma mukırrım cürmüme
Enbiyâ vü Mürselîn içre hacîl etme beni

Yukarıda adı geçen Müezzin-başı da tiz perde ile o mübârek sözleri okumaya bütün gücüyle girişti. Bu arada zemin ve zamanında değişik makamlar gösterip, türlü nağmeler icrâ ederek okuduktan sonra temennâyla bitirdi.

Öteki Müezzinler de, Segâh ve karârları Dü- gâh olan düzce ilâhilerden bir kaçını baştan sona okumaya hep birlikte başladılar. Takım-takım «Cumhur ilâhileri»ni dinlettirdikleri gibi, biraz da Hicâz makamında bestelenmişlerden:

Asmân-ı bî-sütûn-ı muallâkeş
Kudreti lâ-tlâhe illâ hu

ilâhîsine varıncaya okunması, gönül bağlanma¬sına sebeb oldu ve güzel sesli Müezzinler’in ihsan almalarına yol açtı.

1824 YILI RAMAZAN AYINDA…

Pâdişâh hazretlerinin huzûrunda ilâhi okunması.

Pâdişâh hazretlerinin Allah katında kalbi uyanık ve evliyâullah’ın mübârek sözlerine sığınır olduğunda şüpheye yer bulunmamakla, her zaman bir vesileyle huzurlarında ilâhî dinleyerek pırıltılı temizlikteki hükümdarlık gönlünü sınırsız gürlüklere eriştiregeldikleri bilinen bir husustur.

Ramazân ı şerif ile 27 Nisan Çarşamba gecesi (1) şeref kazanıldığından beri istek üze-rine Mâbeyn-i hümâyûn’da bir kaç kez ilâhi okunmuş idi.

İşbu 15 Ramazân Çarşamba günü öğlesinde 114 Mayıs), Hırka-i sa’âdet ziyâreti dönüşünden sonra. Sultân Mahmûd Han iftarı Silâhdâr-ağa köşkü’nde edip, Terâvih-i şerifi Hâs-odalı ağalar’ın namaz kıldıkları yerde eda buyurdu. Terâvih namazı kılınıp Tesâbih (teşbih çekme) işi bitirildikten sonra da Hükümdar ve yanındakiler, Kilârlı ağalar’ın odaları üzerinde yapılımış bulunan ve meydana bakan üst kattaki kasır’a geçtiler. Mehtabın son derecede oluşu münase betiyle ışıktan ortalık doygun idiyse de. daha aydınlıktan fayda görülmesi ve bundan hükümdarın tabiatının muhakkak hoşuna gideceğinden dolayı Silâhdar Ağa, meş’aleler de getirtmekle orada gece gündüzden daha iyi gibi oldu.

Hoş sesli Müezzinler’in «ilâhi-hân (ilâhî okuyucu)» olmaları buyurulmasıyla, o anda hepsi Hükümdar’ın huzûruna seğirtip, ileri gelenlerin doldurduğu meydanda halka çevirdiler. Bunların hepsine üstünlüğü bilinen ve ilâhî okumada hünerli olan çavuşlardan Suyolcuzâde Sâlih Efendi, Onsekizinci yüzyılın ilk yarısında yaşamış Niznâm Yusuf Çelebi’nin bir şâheser olan Eviç Durak’ını pek temiz okudu:

Tahtgâh etti vücûdum şehrini sultân ı ışk
Dil sarâyında kuruldu bir ulu dîvân ı ışk
Mübtelâ-yı derd i ışk olmuş serâ-ser bu cihân
Söylenen dillerde bu hem denilen destan-ı ışk
Rütbe-i erbâb-ı ışkı zâhidâ sen bilmedin
Şâhı mülk i ma’nevidir hâdim-i rindân-ı ışk
Bu vücûdum mülketinde koymadım taş üzre taş
İşbu yolda böyle istermiş dil â virân-ı ışk
Ey Gafûrî! ermek istersen eğer cânâmna
Terk-i cân eyle tecelli eylesin sultân-ı ışk

Öteki Müezzinler de, toplu olarak Eviç kolunda (makamında) yapılmış seçkin ilâhilerden güftesi Niyâzî Mısri’nin (ölm. 1694), bestesi Ali Şirügani Dede’nin:

İlim bahri vücûd esdâfının dür dânesiyim ben
Maârif kenz-i dil vassâfının pervânesiyim ben
Benim ilmim katında müctehidler âciz olmuşdur
Veli ilm i ilâhinin deli divânesiyim ben

Birer hâle cihânın halkı bir-bir râzı oldular
Benim bir hâle meylim yok Hakk’ın bilmem nesiyim ben
Bi külli âlemin halkı bilirler bende bir dert var
Bilinmez sevdiğim kimdir, nenin divânesiyim ben
Ne Mısri’yem, ne Mehdi’yem, ne İsâ’yem, ne insânem
Bu yanan dâimi şem’in velî pervânesiyim ben

ilâhisini baştan sona okudular. Bunun ardından güftesi yine Niyâzi Mısri’nin, bestesi önceki yüzyılın tanınmış bestecilerinden Bursalı Tâlib Mehemmed Efendi’nin (ölm. 1706):

Ey sanem n’oldun câna kasdın var
Bağrımı deldin yâ ne kasdm var
Başım önünde çevgân elinde
Çelmeden gayrı yâ ne kasdın var

Eviç ilâhisinin okunmasından sonra da, Ali Şirügani Dede’nin Eşref-oğlu Rûmi’nin (ölm. 1469) manzumesi üzerine bestelediği:

Ey gönül bir derde düş ki anda dermân gizlidir
Gel karış bir kaireye ki anda ummân gizlidir
Terk edip cân u cihânı giy ferâgat cübbesin
Bu ferâgat cübbesinde sırr ı sultân gizlidir
Eviç ilâhîsi de ortadan okundu.

Daha sonra Hâs-odalı ağalar’ın ileri gelenlerinden Müezzinbaşı Şâkir Ağa, «Yazık ki, gizlenen sırrı dışa vuracak» düşüncesini ortaya koyarak, elinde olmaksızın cân evinden bir «ah!» ile sesinin yetiştiği perdelere tırmaşarak:

Bezm-i câmîde mey-i la’lin olup cür’a-keşi
Olmuşum mest-i muhabbet akıdıp kanlı yaşı
Ururum na’re-i mestâne hemân subh u aşi
Li ye Habîbun, medeniyun , arabiyun, Kureşî
Ki buved derd u gameş mâye-i şâdî hoşi

…coşkun güftesini Râst yüzünden okuması dinleyenlere tesir etti ve doğrusu, yüce sırrı mukaddes olası Molla Câmi hazretlerinin bu herkesin beğendiği eşsiz nazmı bu vesileyle duyurulunca. Hükümdar tarafından yüksek tahinilerinin hoşlanmış bulunduğunu göstermek üzre Silâhdâr Ağa kulları aracılığıyla avuç-avuç altınlar Müezzin-başı’ya teslim edildi. Altınlar onun eliyle ilâhi okuyanlara taksim olunduğu sırada, Hükümdar’ın çağın bu İrem gibi kasrından kalkıp gönül şenliğiyle Mâbeyn-i hümâyûn yönüne doğru gitmeleri, herkese neşeyle dağılma ve saygı sebebi oldu.

1829 YILI RAMAZAN AYINDA…

Cumartesi gecesinde bağışlanma nişanı Ramazan’ın başlaması.

İşbu bin ikiyüz kırkdört senesi mübârek Ramazan ayının, başladığı Şubat’ın yirmiyedinci (2) Cuma-ertesi gecesi gözlenmekle, 15 Ey¬lül 1828 Pazartesi’nden beri İstanbul yakınındaki Râmi çiftliği’nde bulunan Sultân Mahmûd Han, Kışla câmi-i şerifinde Terâvih namazını kılacağını Süvârî ağalar’a duyurdu. Onlar da câmiye yayan seğirdip, Hükümdarın ayak at¬masını gözlemekte olmalarından tahminle beş-on dakika geçtiğinde Ezân-ı şerif okunur iken, Sultân Mahmûd Han’ın orayı şereflendirmesi mümkün oldu.

Namâzda sünnet kılındığı gibi, Müezzin-başı Kaamet’i muhayyer etti. Ol veçhile, sesi Mihrâb ve Minber’e aydınlık verince, nöbetçi bulunan Küçük îmâm Efendi’nin sesi ile ves-vesesi denk ve bu vesileyle perdesi perdesine âheng olduğundan, istediği gibi okuyarak namazları tamamlayıp, dört rik’atte bir başka makama geçilmesi şeklini değiştirdi. Öylece Terâvih namazı kılınıp, Tesâbîh (teşbih çekme) işi bitirilince herkes yerlerine döndü.

Hükümdar, Taht kapısı’nın önünde Müezzin ağalar’ın ilâhi okumalarını buyurdu. Onlar da Delâl-zâde İsmâil Ağa’nın (ölm. 1869) Suzidil makamında bestelediği Aziz Mahmûd Hüdâyi’nin (ölm. 1628):

Ey derdlilerin derdine dermân veren Allah
Müznib kuluna rahmet i gufrân eden Allah
Âşıklarına vuslatın ihsûn eden Allah
Kullarına yollarını âsân eden Allah

ilâhîsine girip, coşkunlukla okuduklarından sonra, yine bu kolda (makamda) iki-üç ilâhi de dile alınıp güzelce söylendi.

Ardından Uşşâk makamında tanınmış ve herkesin elinden düşmeyen güfte mecmualarında yazılı bulunan:

Ey Enbiyâlar serveri
Ey Evliyâlar rehberi
Ey ins ü cân Peygamberi
Ehlen ve sehlen merhabâ

cana can katan sözleri topluluğun ağzında coşkunlukla söylendi.

Daha sonra,

Her kaçan anarsam seni karârım kalmaz Allahım
Senden gayrı gözüm yaşın kimseler silmez Allahım

ilâhisini de Müezzinler tamamıyla okudular ve onun ardınca da manzumesi Sivaslı Şemseddîn Şemsi’nin (ölm. 1597), bestesi Nasûhî tekyesi eski zâkiri lbrâhim Ağa (ölm. 1732) nın olan Uşşâk makamındaki:

Göster cemâlin şem’mi yansın od’a pervâneler
Devlet değil mi âşıka şem’ine karşu yâneler
Ol hâli çok a’lâ güzel yağmaladı gönlüm evin
Pek bağla aşkın zencirin boşanmasın divâneler

ilâhisi yoluyla okundu.

İlâhîler bitince, Suyolcu-zâde Sâlih Efendi ile Nâyzen Mustafa Efendi’nin birer “Na’t-i Re- sûl” okumaları da Hükümdar’ın iyi karşılamasına uygun düştü.

Bu vesileyle, hepsine Hükümdar’ın ihsânı çıktı ve Ramazan-ı şerifin ilk gecesi îmâm ve Müezzin memnûn edildiler.

Ertesi günü, Huzûr-i Hümâyûn derslerinin, Kışla câmi-i şerifinde okunması Sultan Mahmûd Han’ın isteği olmakla, öğleden sonra orayı şereflendirerek. Baş Mukarrir hoca Ömer Efendi hazretlerinin gönlünü hoş etti. Ders bittiğinde, akça ve boğça verilerek müderris efendilerin sert huyları iyileştirildi. Bunun üzerine de kimi gitmeği bildirdi ve kimi hükümdar alayında kalmağı tercih eyledi.
______________________________
(1) Buradaki tarihlemede yanlışlık olmalıdır. O yılın Ramazan ayı, 29 Nisan’ı 30′a bağlayan gece balşamıştır. 1 Ramazan, 30 Nisan Cuma günüdür.
(2) Buradaki tarihlemede yanlışlık olmalıdır. O yılın Ramazân ayı. 6 Mart’ı 7′ye bağlayan gece başlamıştır. 1 Ramazan, 7 Mart Cumartesi günüdür.

*****************
Bu yazı Mızrap Dergisi sayı: 22-23, Ağustos 1984′dan alınmıştır.
Musiki Dergisi için yayına hazırlayan: Ayhan Sarı




Hoşgeldiniz