Müzik Biliminde Gençler Buluşması -3- …


Toplam Okunma: 5187 | En Son Okunma: 24.04.2024 - 04:37
Kategori: Kongre.simp.panel

Müzikoloji bölümlerinin sayısının artmasına karşın müzik üzerine akademik zorunluluk dışında yazma alışkanlığının giderek seyrekleşmesi, yazan müzik insanlarımızın azalmasının temelinde yatan neden/nedenler üzerine henüz somut araştırmalar yapılmadı… Gençlerin araştırma, yazma becerilerini geliştirmek amacıyla bu yıl üçüncüsü düzenlenen İTÜ MİAM ” Müzik Biliminde Gençler Buluşması” 04 Ekim 2013 Cuma günü İTÜ Maçka Kampüsü Sosyal Tesisler Salonları’nda gerçekleştiriliyor. Başlama saati 09.00

İTÜ MİAM
Müzik Biliminde Gençler Buluşması 3

O4 Ekim 2013

İTÜ Maçka Kampüsü, İstanbul

Katılımcılar:

Yasemin ATA, Ozan KUTLUK
“Video Oyunlarında Klasik Müziğin Kullanımı: bir Oyun Karakteri Olarak Chopin ve ‘Eternal Sonata’”

Ortaç AYDINOĞLU
“A.A.Saygun’un Op. 76 Piyano Sonatı’nın 1 ve 2. Bölümlerinin Müzikal Analizi”

Ahmet Ozan BAYSAL
“Türkiye’de Kentsel Türk Halk Müziğinin İki Yönü: Otantisite ve Popülerlik Akımları”

Cihan CANPOLAT
“Kültürel Bellek Bağlamında Dersim (Tunceli) Diasporası ve Müzik”

Mina FENERCİOĞLU
“Müzik ve Değişim”

Buket GENÇ
“Mikrop Örneğinde ‘Şöhret Sahibi’ bir Figür olarak Star”

Gözde GÜRÜN
“Müzik, Matematik ve Rastlamsallık: ‘Stokastik Müzik’”

Esra KALINSAZ
“Müzikle Terapi Uygulamalarının Başarısında Müzikbilimin Rolü”

Ali KELEŞ
“Kültürel Belleğin Taşınmasında Müzik: Bayrampaşa’da bir Bektaşi Cemaati”

Sair Sinan KESTELLİ
“Tını Araştırmalarında Sistematik ve Yenilikçi bir Yaklaşım İhtiyacı”

Tamer KIVILCIM
“Okul Öncesi Dönemde Müzik Eğitimi ve Öğretmen Rolü”

Oğul KÖKER, Serkan ÖZÇİFÇİ
“Müzikte Anlam Üzerine Wittgensteincı bir Model”

Serkan ÖZÇİFÇİ, Nevin ŞAHİN-MALKOÇ
“’Nazari Musiki’nin Esasları’nda Usul”

Mehmet SÖYLEMEZ
“Barak Müziğinde Keman ‘Hacı Çiçek’”

Nevin ŞAHİN-MALKOÇ
“Türkiye’de Geleneksel Müziğin Yeniden Üretimi”

Erdem ŞİMŞEK
“Hıdırellez Geleneği’nin Yeniden İnşasında Roman Müziği: 2010 Ahırkapı Hıdırellez Şenlikleri”

Nihan TAHTAİŞLEYEN
“Anadolu Ağıtlarının Şaşırtan Yanı: İşlev Değişikliği”

Oğuzhan TUĞRAL
“Triadik Eşlik ve Spontan Yakın Armonik Yürüyüş İcrası”

Cecilia VARADİ ÖZDEMİR
“Enstrümental Müzik Tiyatrosu: Mauricio Kagel’in Eserleri Üzerine bir Çalışma”

Mehmet Selim YAVUZ
“John Dowland’ın Uhrevi Metinler Kullandığı Şarkılar Üzerine bir Anlam Gerekçelendirme Analizi”

Sinem YÜCEARDA
“Mübadele ve Müzik”

Erkan YÜRÜMEZ
“Neşet Ertaş Türkülerinde Sevda Konusu”

Özge ZEYBEK
“Türk Makam Müziği Ses İcrâsında Üslûp-Tavır Kavramı ve Münir Nurettin Selçuk, Alâeddin
Yavaşça, Bekir Sıdkı Sezgin İcrâlarının Süsleme Elemanları ve Nüanslar Yardımı ile İncelenerek
Üslûplarının Ayrıştırılması”


BİLDİRİ ÖZETLERİ

“Video Oyunlarında Klasik Müziğin Kullanımı: bir Oyun Karakteri Olarak Chopin ve ‘Eternal Sonata’”
Yasemin ATA, Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Enstitüsü Müzik Bilimleri Doktora Programı
Ozan KUTLUK, Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Müzik Bilimleri Lisans Programı

Temelini aldığı bilgisayar teknolojilerinin hızına paralel biçimde gelişimini sürdüren interaktif video oyunları, boş zaman için yaratılmış eğlence pratikleri olmaktan çıkarak günümüz yaşamının bir parçası haline geldi. Bu derece yaygınlaşmasının sonucu olarak video oyunları; özelliklerinin ve etkilerinin bilgisayar bilimleri, psikoloji, sosyoloji, sanat, edebiyat, medya çalışmaları, iletişim ve daha birçok farklı disiplinin yaklaşım ve metodolojileriyle ele alındığı disiplinlerarası bir alan olma yolunda ilerliyor. “Oyun araştırmaları” olarak anılan bu alan, 2000’lerin başından itibaren konu üzerine çeşitli çalışmaların yer aldığı birkaç süreli yayının birbirini izlemesiyle akademik bir kimlik kazanmaya başladı. Bu çalışmalarda en sık odaklanılan konulardan biri bilgisayar oyunlarında tasarımın temel bileşenlerinden olan ses ve müziktir. Özellikle tema müziklerinin video oyunlarındaki etkinliği ve kimi müziklerin oyunun kendisi kadar ilgi görmeye başlaması, gittikçe büyüyen oyun sektörünü, müzik sektörüyle daha yoğun bir işbirliğine yönlendirir. Bu işbirliği başlangıçta bilinen popüler müzik ezgilerinden kimilerinin oyun müziği olarak kullanılması ya da kimi gözde şarkıcı ve grupların video oyunları için özgün müzikler bestelemesinden ibaret gibi görünür. Ancak, Rock Band, Guitar Hero ya da DJ Hero gibi oyunların piyasaya çıkması ve farklı türlerden bestecilerin oyunun içinde birer karakter olarak yer almaya başlaması, müziğin video oyunlarındaki kullanımına daha dikkate değer bir boyut kazandırır. Akademinin oyun ve müzik ilişkisini ayrı bir alan olarak değerlendirme girişimi sonucu İngiltere merkezli yeni bir disiplin doğar. Ludomüzikoloji adıyla anılan ve Oxford, Bristol ve Cambridge üniversitelerinden araştırmacıların başı çektiği disiplin, video oyunlarına müzikolojik yaklaşım olarak tanımlanabilir.

Bu çalışmanın amacı, ülkemizde tanınmayan bu yeni disiplini tanıtmak ve yapmayı planladığımız Chopin’in hasta yatağındaki son saatlerindeki düşlerinin konu edildiği “Eternal Sonata” adlı oyunla ilgili çalışma planını sunmaktır.

“A.A.Saygun’un Op. 76 Piyano Sonatı’nın 1 ve 2. Bölümlerinin Müzikal Analizi”
Ortaç AYDINOĞLU, İstanbul Teknik Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Müzikoloji ve Müzik Teorisi Doktora Programı (TMDK)

Türk Beşleri içerisinde en çok öne çıkan bestecilerimizden Ahmed Adnan Saygun (1907–1991), Op.76 Piyano Sonatı’nı ölümünden bir yıl önce, 1990 yılında İstanbul’da yazmıştır. Aynı zamanda, bestecinin ölümünden önce tamamladığı son eser olan sonat, bestecinin son yaratıcılık döneminde kullandığı müzik dilini ve besteleme yaklaşımı hakkında bize fikir vermektedir.

Bu çalışmada piyano sonatının 1 ve 2. bölümleri, armonik, melodik ve ritmik özelliklerinin yanı sıra; kullanılan müzikal materyal, motif, cümle yapıları ve bunların kurgulanışı doğrultusunda eserin yapı, form incelemesi ve bestecinin sonat başlığı ile sunduğu eserin klasik sonat formu ile benzeştiği ve ayrıştığı yönler; kullanılan ton merkezlerinin değişimi üzerinde armonik kurgunun yansıması; kullanılan modal ve makamsal dizilerin yanı sıra, piyanonun ses bölgelerinin (register) kullanımı üzerinden kurgulanan tınısal özelliklerin ortaya konması eksenleri üzerinden müzikal analizi yapılmıştır.

Yapılan çalışmada, eserin modal yapıda olduğu ve bu sebepten ötürü klasik sonat yapısının tonal kadanslar aracılığıyla belirlenen cümle sonları ve temaların birbirinden ayrılması gibi durumlara rastlanmadığı açık olarak ortaya konmuştur. Ancak, özellikle bütünden parçaya şeklinde gözlemlendiğinde kesitlerin birbirinden net bir şekilde ayrıştığı görülmektedir. Bu kesitlerin yeniden sergi bölümünde, sıra dışı olarak da olsa kullanımı bize bestecinin 1. bölümde sonat allegrosu biçimini gözettiğini göstermektedir. Öte yandan eserin tamamı ele alındığında, çeşitli motif, kesit ve temaların eserin farklı bölümlerinde anımsatılması (cyclic form) ile kurulan yapısal bütünlüğün yanı sıra bestecinin bir ton eksenine bağlı kaldığı ve bu ton eksenini çeşitli yöntemlerle pekiştirdiği de görülmektedir. Kullanılan modal ve makamsal diziler eserin melodik ve armonik yapısını şekillendirmektedir. Türk makam dizilerinin etkisi görülmekle birlikte eser içerisinde herhangi bir kesitin makam özelliği gösterip göstermediği tartışılabilir. Kullandığı ritmik yapılar incelendiğinde de bestecinin diğer eserlerine oranla çarpıcı aksak ritimlerin belirgin bir şekilde kullanıldığından söz etmek pek mümkün değildir. Tüm bu unsurlar göz önünde bulundurulduğunda bestecinin tamamlanmış son eseri olan piyano sonatında, en önemli temsilcilerinden bir olduğu ulusalcı ekolün izleri, önceki eserlerine göre daha az hissedilmektedir.

“Türkiye’de Kentsel Türk Halk Müziğinin İki Yönü: Otantisite ve Popülerlik Akımları”
Ahmet Ozan BAYSAL, İstanbul Teknik Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Müzik Doktora Programı (MİAM)

“Otantisite” terimi müzik ile ilgili uzun zaman süreçleri içerisinde birçok anlama gelebilecek şekilde kullanılagelmiştir. “Otantisite” kavramı bu çalışmamızda anlamsal olarak sadece müziksel performans kapsamında sınırlandırılabilir. En çok kullanılan haliyle performans sınıflarını ve kalıplarını ifade eder ki bu anlamıyla “tarihsel bilgilendirme” ya da “tarihsel farkındalık”, bununla birlikte “dönem” ya da “orijinal” enstrümanlar ve teknikleri ifadelendirmede kullanılır. 19. yüzyılın sonlarında ve 20. yüzyılın başlarında “otantisite” terimi halkbilim, karşılaştırmalı müzikoloji ve bazı erken müzikolojik çalışmalarda kullanılmaya başlanmıştır. Klasik Batı Müziği çalışmalarında bu terim dönem müziği uygulamalarının katı müzikal anlayışlarını birçok alanda çoğunlukla ifade eder. Müzikal performans çalışmalarında “otantisite” kavramı kendi içerisinde müzikal performansın yazılı ya da sözlü kültürden kaynaklanmasına bağlı olarak bir ayrım barındırmaktadır.

Kentsel Türk halk müziği araştırmalarında ve uygulamalarında “otantisite” kavramının tarihsel olarak ortaya çıkışı Anadolu’da yapılan derleme çalışmaları, TRT radyolarının kurulması ve kurumun uygulamaları ile başladığı söylenebilir. Bu kavram ve onun oluşturduğu belirli bir anlayış, uzun yıllar boyunca icraları gerçekleştirilen halk müziği eserlerinde şekillenmiş ve yine icra edilen eserlerin belirli bazı performans kıstaslarını oluşturmuştur.

Müzikte “popülerlik” terimi bir müzik türü ile ilgili çoğunluğun yönelimlerinin performans kıstaslarını belirlediği bir kavramı ifade eder. Bu terim ve onun oluşturduğu kavram birçok popüler müzik formlarını oluşturmuştur; fakat ana konumuz bu alan ile tam olarak ilgili değildir. Bu arada, popülerlik akımı etkilerini bir şekilde birçok müzikal tür ve formda kendisini gösterebilir. Popüler müzik form ve türlerinin dışında başka müzikal türlerde de etkisi hissedilen popülerlik akımı, birçok şekilde özellikle de müzik stillerinde, performans uygulamalarında ve müzikal anlayışlarda değişimlere sebebiyet verebilir. Popülerlik akımı ve etkileri müzikal türlerde ve onların icra anlayışlarında yaşanan hızlı değişimlerin çoğu zaman baş etmeni olarak birçok araştırmanın konusu olabilmektedir.

Konumuz sınırları içerisinde olan kentsel Türk halk müziğinde popülerlik akımı, hem etkisini hissettirmede hem de müzikolojik araştırmaların konusu olma hususunda oldukça yeni bir kavramdır. Değişimin ikinci ve farklı dalgası olarak özellikle 1990′lardan itibaren yaşanan müziksel değişimlerde birçok etmenin bu süreçte önemli roller oynamasının yanısıra, en önemli sonuçlarında birisi de kentsel Türk halk müziğinde neredeyse iki farklı icra uygulamasının ve özelliklerinin ortaya çıkmasıdır.

Bu sunumda, öncelikle, “otantisite” ve “popülerlik” terimlerinin yazılı ve sözlü kültürde neler ifade ettiği tarihsel bir perspektifle ele alınacaktır. Sonrasında ise bu kavramların kentsel Türk halk müziğinin icra alanında ne gibi etkileri olduğu ve farklı bakış açıları incelenecektir. Nihayetinde, kentsel Türk halk müziğinin icralarında bu iki konunun yarattığı sonuçların incelenmesinin ardından, kentsel Türk halk müziğinin icralarında bu etkilerin ve farklı bakış açılarının yarattığı kısıtlamalar ve kıstaslar üzerinde yoğunlaşılacaktır.

“Kültürel Bellek Bağlamında Dersim (Tunceli) Diasporası ve Müzik”
Cihan CANPOLAT, Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Enstitüsü Müzik Bilimleri Yüksek Lisans Programı

“Deyişlerimizdeki o ezgin edanın, o asi tavrın doğduğumuz coğrafyanın tabiatı ve insani mizacıyla birebir ilişkisi var kuşkusuz. Her nebat, kendi kökü üzerinde boy verir. Bizden çok evvel söylenmiş bir sözü, melodiyi, hissedişi dillendiriyoruz yeniden. Şahsen ben abdal ozanlar soyundan addediyorum kendimi. Müziğimle hem evvelim, hem ahir! Tabii biraz da zamane, çağının arazlarıyla malul!..”

Müzik ve dans gibi ifade kültürü pratikleri diaspora toplulukları ile bu toplulukların anavatanları arasındaki ilişkilerin çözümlenmesinde analitik bir mercek sağlar. Çünkü diasporadaki pek çok topluluğun müzik ve dans pratikleri kimlik inşa etmenin bir aracı olarak değerlendirilir.(Erol, 2005) Dersimli müzisyen Mikail Aslan’ ın söyleşisinden alınan bu ifadeler, bahsi edilen coğrafyanın insanlarının kültürel bellek bağlamında oluşturdukları kimlik müzakeresi sürecinde “kimsiniz, kimlerdensiniz” sorusuna vermiş oldukları yanıtın bir örneğidir. Dersim, Doğu Anadolu’ da hem siyasi, hem dini, hem etnik açıdan yalnız kalmış bir bölgedir. Farklı zamanlarda farklı sebeplerle birçok göç yolu görülür. Diasporadaki Dersimliler kimlik müzakeresini kültürel bellek aracılığıyla sağlar. Yazılı kayıt yoksunluğu, aktarımın ifade pratiklerinin en temel biçimlerinden biriyle, müzikle sağlanır. Müzik, diasporanın hareket alanını genişleterek anayurtla bağlantı kurulmasında önayak olur. Bu rol, hem hatırlama figürü olarak birleştiricidir, hem de otantisitenin oluşumunda etkilidir.

“Müzik ve Değişim”
Mina FENERCİOĞLU, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Müzikoloji Doktora Programı

Bu çalışmada müziğin çocuk ve gençler üzerindeki olumlu sosyal etkisi tartışılacaktır. Bu konunun seçilmesinin nedeni sosyal bir proje olarak başlayan El Sistema’nın 40 yıl içerisinde sanatsal ve toplumsal olarak nasıl bir değişime sebep olduğunu ortaya koymaktır. Çalışmadaki amaç müzikle toplumsal bütünleşmeyi sağlamayı başaran bir sistemin nasıl kurulduğunu, hangi amaçları edindiğini ve sürekliliğini nasıl sağladığını tartışmaktır. Venezüella Ulusal Genç ve Çocuk Orkestra ve Koroları Sistemi içinde müzik eğitim yoluyla sosyal gelişimi hedef alan bir sistemdir. Kısa adı El Sistema olan bu sistem 1975 yılında kurulmuştur. Özellikle fakir çocukları ve gençleri suçtan uzaklaştırıp, onları sosyal hayata kazandırmak ve toplumdaki dayanışma duygularını artırmak amacını taşımaktadır. Aileleri fakirlik çeken çocuk ve gençlerin kendilerine güven duymalarına ve hayatta başarı elde edeceklerine dair gerekli inancı kuvvetlendirmeye çalışmakta olan sistem, çocuk ve gençlerin disiplinli, iyi birer vatandaş olmalarını, birlikte çalışmayı ve takım ruhunu öğrenmelerini amaçlamaktadır. Çalışmada belgelerden yararlanılmaktadır. El Sistema sosyal değişim üzerine kurulan bir yapıdır. Buradaki sosyal değişim, müzikal mükemmelliği arayış, disiplin ve bunlarla kurulan duygusal bağlar sayesinde karşılıklı çaba ve kutlama ile beraber gelmektedir. Sistem çocuklara müzik enstrümanlarını verir ve onları hemen grup etkileşiminde bulunabilecekleri toplulukların içine yerleştirir. Çocuklar sistem içerisinde orkestra ve koro elemanları olarak yer almaktadırlar. Bu sayede çalışma odalarında kendilerini soyutlamalarına izin verilmez. Kendi aralarında işbirliği içinde olmayı öğrenirler. Başarıya ulaşmak için işbirlikçi, model olacak takımlar halinde çalışmaları gerekmektedir. Toplum bilimlerinde deneysel araştırmalar doğa bilimlerinde olduğu kadar kesin sonuçlar vermemektedir. Bu nedenle araştırma yapılırken kullanılan ana yöntem karşılaştırmalı yöntemdir. Sunum içerisinde 38 yıl içinde 400.000’e yakın çocuk ve gencin faydalandığı sistem daha detaylı anlatılmaya çalışılacak; içerisindeki yapı detaylandırılacaktır. Sistemde yer alan çocuk ve gençlik orkestralarının yanı sıra engelli çocuk ve gençlere yönelik kurulan orkestra ve koro tanıtılacaktır. Sistem içerisinden yetişen dünyaca ünlü müzisyenlere değinilecek ve bu sistemin Türkiye üzerinde nasıl bir etkisi olacağı tartışılacaktır. Sonuç olarak müzik eğitimi yoluyla birlikte yaşama, birbirine saygı ve dayanışma gibi duyguların gelişmesi, bu eğitimi alan bireylerin daha iyi, daha duyarlı insanlar olmasını sağlamaktadır. Enstrümanlarıyla yoğun bir şekilde uğraşan çocuklar kendilerini daha rahat ifade edebilmekte, onların saygı görmelerini sağlamakta; onları daha güçlü bireyler haline getirmekte ve suçtan uzak durmalarını sağlamaktadır.

“Mikrop Örneğinde ‘Şöhret Sahibi’ bir Figür Olarak Star”
Buket GENÇ, Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Enstitüsü Müzik Bilimleri Doktora Programı

İnsanlar kendilerinden daha “üstün” olduklarını tahayyül ettikleri varlıklara ve insan figürlerine ihtiyaç duyar. Bu “üstün” varlık ya da insan figürleri toplumlar için manevi güvence anlamına gelir. Toplum üyeleri eksikliklerini ya da manevi ihtiyaçarını bu figürlere yükledikleri anlamlarla giderirler. Bu durum sadece mitler ve tanrılar yaratarak gerçekleşmez. Rojek (2003), modern toplum geliştikçe, kralların tanrısal haklarına duyulan popüler inancın ortadan kalktığını ve “Tanrı’nın Ölümü”nden doğan boşluğu şöhretlerin doldurduğunu öne sürer. Şöhretler bize çoğu zaman sihirli ya da insanüstü varlıklar gibi gelir. Bunun nedeni, onların toplumun gözündeki mevcudiyetlerinin kapsamlı bir biçimde sahnelenmesidir. Kitle iletişim araçları sayesinde gördüğümüz, duyduğumuz bazı kişiler karizmatik önder gibi örgütsel bir gücü olmadıkları halde toplumun ilgisini çeker, beğenilir ve yüceltilirler. Bu şöhretlilerin kimileri şöhretlerini perçinleyen bir niteleme ile diğer şöhretlilerden kendilerini ayırırlar. Bunlar stardırlar ve bu starların kimileri dünya çapında ünlenir kimilerinin şöhreti ise bölgesel ya da yerel olarak kalır.

Starın pek çok araştırmacı (Dyer 1981; Alberoni 1979; Laemmle 1986) tarafından farklı tanımı yapılsa da genel olarak kitle medyasının yardımıyla tüketilmek üzere sunulan topluma mal olmuş kişiler olarak tanımlanır. Starlar modern kapitalist üretim ve tüketim ilişkilerinin geçerli olduğu tüm toplumlarda karşımıza çıkar. Bu toplumlarda popüler kültürün yaygınlaşmasında önemli bir etkiye sahip olan kitle iletişim araçları, popüler kültürün bir parçası olan yıldızın yaygın biçimde tanınmasını ve potansiyel hayran kitlelerine ulaşması için gerekli ortamı sağlar. Bu durum, insanların kültürel gereksinimlerini bütünüyle medya aracılığı ile edindiği anlamına gelmemektedir (Erol 2002). Bu çalışma, medyayı görece kullanan ancak yüz yüze iletişimin temel olduğu canlı performansları ile İzmir çevresinde belirli bir şöhrete sahip olan Mikrop (Hikmet Durmuş) özelinde bir incelemedir. Alan çalışması yolu ile toplanan etnografik malzeme, sosyoloji, göstergebilim ve müzikoloji disiplinlerinde birer analiz birimi olarak kullanılan ikon, karizma, şöhret ve star kavramları temelinde irdelenecektir. Sunum görsel ve işitsel örnekler eşliğinde gerçekleştirilecektir.

“Müzik, Matematik ve Rastlamsallık: ‘Stokastik Müzik’”
Gözde GÜRÜN, Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Müzikoloji Yüksek Lisans Programı

Bilindiği üzere, müzik ile matematiğin yüzyıllardır süregelen yakın ilişkisi, yadsınamaz bir gerçektir. Antik Yunan’dan beri; başta Pisagor olmak üzere, Aristoksenus, Platon, Aristo, Boethius gibi pek çok matematikçi ve düşünürün, hem sanatsal hem de bilimsel anlamda ilgisini çeken müzik, günümüze dek birçok matematikçi bilim adamının, üzerinde hassasiyetle çalıştığı bir alan olma özelliğini korumuştur.

Müzik ile matematiğin, yirminci yüzyılın öne çıkan akımlarından Rastlamcılık ile kesiştiği noktada, oldukça önemli bir isim karşımıza çıkmaktadır: Iannis Xenakis. Besteci kimliğinin yanı sıra; müzik teorisyeni, matematikçi, mimar ve mühendis olan Xenakis, 1953-54 yıllarında, besteleme sürecine olasılık teorisini dahil ederek, “stokastik müzik” adını verdiği akımın kurucusu olmuştur.

Stokastik sözcüğü; “olasılıksal, rastgele; istatistiksel olarak incelenebilen ancak kesin olarak tahmin edilemeyen”anlamlarına gelmektedir. Başta olasılık teorisi ve markov zincirleri gibi matematiksel süreçlerde olmak üzere; ekonomi, mühendislik, dilbilim, biyoloji, fizik, bilgisayar bilimleri gibi çok çeşitli bilim dallarında da kullanılan bir terim olup, “bir sonraki durumun bir önceki duruma bağlı olarak belirlenemediği” bir süreci ifade eder. Bu süreç, rastgele değişkenlerin oluşturduğu bir toplamdır.

Xenakis, 1963 yılında yazdığı Formalised Music: Thought and Mathematics in Composition adlı eserinde “stokastik” terimini kullanarak, bu terimin bir müzik akımı olarak ortaya çıkmasına öncülük etmiştir. Stokastik müzik, detayda belirsiz, rastgele olmasına karşın yine de bir hedefe yöneliktir ve bu hedef yoğun matematiksel hesaplarla sağlanır ki bu yönüyle de rastlamsal müzikten ayrılmaktadır. İleri düzey hesaplamalarda devreye giren bilgisayar teknolojisiyle birlikte, önceden belirlenmiş algoritmalar yoluyla oluşturulan saf elektronik müzik uygulamaları, stokastik müziğin bir vazgeçilmezi olmuştur.

Bu çalışmada; stokastik müzik, Xenakis ekseninde, eser ve nota örnekleriyle açıklanacaktır.

“Müzikle Terapi Uygulamalarının Başarısında Müzikbilimin Rolü”
Esra KALINSAZ, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk Din Musikisi Yüksek Lisans Programı

“Müzikle terapi”, Anadolu tarihinin değişik dönemlerinde, Roma Uygarlığı’ndan Osmanlı’ya dek hemen hemen tüm kültürel katmanlarda rastlanan yaygın bir uygulama olagelmiştir. Bu yaygınlığın sebebi, insanın doğasında olan ses ve ritm yapılarının fiziksel ve ruhsal tabiat üzerindeki etkisini müzikle terapi aracılığıyla devreye sokarak, sağlık açısından olumlu etkiler elde edilmesi çabasıdır. Anadolu’da müzikle terapi’ye dair uygulamalara, bu topraklardaki geleneksel müziğin yapı taşları olan makam ve usûl kavramları eşlik etmektedir. Hatta tarihsel kuram kaynakları olan “edvar’larda” da, makam ve usûllerin insan tabiatındaki etkisinin tartışılması vasıtasıyla bu konuya hizmet eden bölümlere de sıklıkla rastlanmaktadır. Bu anlatılarda; her makamın günün belli saatlerindeki icrasının farklı etkilerinin olduğu anlatıldığı gibi, değişik makamların değişik rahatsızlıklara iyi geldiği de aktarılmaktadır. Belirli bir yaşam geleneğine dayanılarak aktarılan bu bilgilerin günümüz bilimsel anlayışı ile örtüşmeyen kısımları olsa da, güncel uygulamalar için çok ufuk açıcı olabilecek yönleri de mevcuttur. Ne yazık ki, günümüzdeki müzikle terapi uygulamalarının önemli bir kısmı bu tarihsel birikimden faydalanmadan çalışmalarını sürdürmektedir. Dolayısıyla tarihsel müzikbilim ile tıp disiplinlerinin müzikle terapi konusunda ortak çalışmalar yapabilmesi, bu alanda önemli gelişmelerin yaşanabilmesini sağlayacaktır. Bu sorumluluktan kaynaklanan bir fikirle müzikle terapi alanında, Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Türk Musikisi Devlet Konservatuarı Dr. Sami Ulus Kadın Doğum ve Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Hastanesi’nin Çocuk Bölümü ile ortak çalışmalara 2013 yılında başlamıştır. Onkoloji, Nefroloji gibi bölümlerde yatarak tedavi gören hasta çocuklara haftanın belirli bir gününde gidilerek enstrümanlar eşliğinde ve kaynaklardan elde ettiğimiz makamların günün belli saatlerindeki etkileri göz önünde bulundurularak müzikle terapi çalışması yapılmaktadır. Bununla birlikte müzik kültürüne ve hastaların müziğin etkisiyle birlikte oluşan hissiyatlarına dair de sohbetler yapılmaktadır. Bu çalışmaların, Yıldırım Beyazıt Üniversitesi’nde açılması düşünülen “ortak” yüksek lisans ve doktora programları aracılığıyla daha da geliştirilip, zenginleştirilmesi hedeflenmektedir.

“Kültürel Belleğin Taşınmasında Müzik: Bayrampaşa’da bir Bektaşi Cemaati”
Ali KELEŞ, Dokuz Eylül Üniversitesi Müzik Bilimleri Anabilim Dalı Doktora Programı

Yazılı kaynakların varlığına rağmen Bektaşilik, esas itibarı ile sözlü kültüre dayalı bir biçimde gelişmiştir. Bu sözlü geleneğin bir parçası olan ve çeşitli hatırlama figürlerini barındıran müzik/nefesler, Bektaşi toplulukların ortak sembolik anlam dünyalarını kurarken faydalandıkları araçların başında gelir. Bektaşi ritüellerinde nefeslerin icra edilmesi, aynı zamanda kültürel belleğin birlik sağlayıcı ve eyleme yönelik itkilerini yerine getirebilmesi için gerekli olan üç koşulun sağlanmasıdır: kaydetme/şiirsel biçim (nefes), çağırma/ritüel sunuş (icra), iletme/toplumsal katılım (dinleme, eşlik etme).

Gündelik olmayan olayları hatırlama organı/aygıtı olan kültürel bellek, aynı zamanda topluluğun üyeleri arasında bir bilgi dağılımı sorunudur. Bu dağılım pek çok toplulukta griotlar, rahipler ya da dengbejler gibi bellek uzmanlarının ortaya çıkmasını gerektirmiştir. Anadolu Alevi topluluklarında zakir, benzer bir işlevi üstlenir. Bayrampaşa Bektaşi cemaatinde ise kültürel bellek tek bir kişi aracılığıyla değil, birden fazla aktarıcı yoluyla taşınmaktadır. Bu da topluluktan belli üyelerin belli metinlerle özdeşleştirilmesi (anılır hale gelmesi) aracılığıyla gerçekleşir. Ritüele katılan bireyler, topluluğun üyeleri tarafından belirli nefesleri icra etmek yönünde motive edilir. Kişinin nefesi icra etmedeki becerisinin ve grubun estetik kavrayışının da belirleyici olduğu bu süreç, ritüeller ya da sohbetler sırasında tekrarlanarak gelişir. Böylece topluluğun kültürel belleğine ortak olan bireyin grup üyeliği de ispatlanır.

Belirli bir nefesin grubun bir üyesi ile ilişkilendirilmesi, aynı zamanda metinde işlenen konuyu (ahlaki bir olgu, tarihsel bir olay veya karakter) ve nefesi icra eden kişiyi hatırlamayı kolaylaştırır. Bir başka deyişle, bu süreç belleği biçimlendiren “sosyal çerçeve”nin kurgulanmasında ve devamlılığında işlevseldir.

İstanbul Bayrampaşa’daki bir Bektaşi cemaati örneğinde gerçekleştirdiğim ve benim topluluğa ilişkin bireysel deneyimlerini de içeren bu çalışma, günümüz Bektaşi topluluklarında müzik metinlerinin grup üyeleri ile özdeşleştirilmesi aracılığıyla kültürel belleğin ve toplumsal kimliğin nasıl yeniden üretildiğini analiz etmeyi amaçlamaktadır.

“Tını Araştırmalarında Sistematik ve Yenilikçi bir Yaklaşım İhtiyacı”
Sair Sinan KESTELLİ, İstanbul Teknik Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Müzik Doktora Programı (MİAM)

Tını kavramı, temelde ’sesin perdesi ve dinamik özelliklerinin dışında kalan özellikler’ şeklinde yapılan yüzeysel ve negatif tanımlamalar ve çok boyutlu yapısına rağmen sistematik ve kapsamlı bir terminoloji eksikliğiyle bulanık bir kavramsal çerçeveye sahiptir. Tını aynı zamanda, teknolojinin hızlı gelişimi sayesinde sesin işlenebilmesi açısından neredeyse sınırsız olanaklar sunan stüdyolarda sesin en çok tartışılan özelliği haline gelmiştir. Ancak, bu tartışmalarda, genellikle kişisel deneyimlere dayalı bir terminoloji kullanılmakta ve profesyoneller arası iletişimde kopukluklar yaşanmaktadır.

Gerek tınının çok boyutlu ve karmaşık yapısının göz önüne alınarak yeniden tanımlanması, gerek bu iletişim kopukluklarının giderilerek tınıyla ilgili ortak bir terminoloji oluşturulması, gerekse son dönem araştırmalarında işitsel algı yanında, görsel ve kinestetik algıyla bütünlüklü şekilde anlamlandırıldığı kanıtlanan tını kavramının, son dönemde ortaya çıkan teknolojik araçlar kullanılarak ve çok disiplinli bir şekilde araştırılmasıyla, tını çalışmaları sistematik hale getirilebilir ve berrak bir kavramsal çerçeveye oturtulabilir.

Buna yönelik olarak;
- Zihnimizde çeşitli imgelemlerle oluşan hareket algısının ve sesin zarfına benzer şekilde enerji-hareket eğrilerine sahip müzikal jestlerin, tınıyla karşılıklı olarak birbirlerini nasıl etkiledikleri araştırılmalıdır. Bedenselleşmiş ses algısı çalışmaları, bu araştırmalarda önemli bir kaynak olarak kullanılabilir.
- Günümüz görsel ve işitsel prodüksiyonlarında ve elektroakustik müzikte görsel imgeler yaratan eserlerde sıklıkla kullanılan tınının sinestetik karakteri, tını alanında yapılacak çalışmalara dahil edilmelidir.
- Bu araştırmalarda kullanılacak yöntemlerle ilgili yakın zamanda ilerleyen teknolojinin olanakları, örneğin bilgisayarların işlem gücüyle yüksek hızda işlenebilen sensörler, hareketlerdeki görsel değişimi bilgisayarlara aktararak sistematik verilen sunan görüntü işlem araçları ve kişinin algısal faaliyetlerinin izlenmesine olanak sunan beyin görüntüleme teknikleri kullanılabilir.

Sesin tınısal özellikleriyle ilgili genişletilmiş kapsamda yapılacak çok-disiplinli çalışmalarda ortaya çıkacak sonuçlar, etkin sesle etkileşim stratejilerine ihtiyaç duyan dijital müzik enstrümanları tasarımlarında, sesle hareketin etkileşimin enstrüman icracısı üzerinde net bir şekilde görülebildiği ve icra kalitesine doğrudan yansıdığı konser analizlerinde ve de sesle etkileşimin kişinin davranışsal, fiziksel ve ruhsal durumuna doğrudan etki ettiği müzik terapisi gibi yeni gelişen araştırma alanlarında kullanılabilir.

“Okul Öncesi Dönemde Müzik Eğitimi ve Öğretmen Rolü”
Tamer KIVILCIM, Marmara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü Müzik Öğretmenliği Yüksek Lisans Programı

İnsan hayatında daha anne karnında başlayan müzik, bir ömür devam eden süreçte farklı boyutlarda hayatımızda yer almaktadır. Okul öncesi dönemde de müzik önemli bir yer tutmaktadır. Okul öncesi eğitimin toplumsal, eğitici ve gelişimsel amaçları değerlendirildiğinde müziğin önemi ortaya çıkmaktadır. Ayrıca okul öncesi dönemdeki çocukların ilerde profesyonel anlamda müzisyen olabilmeleri adına müzik yeteneklerinin erken belirlenmesi de bu kapsamda önemli bir yer bulundurmaktadır.

Müzik eğitimi kritik düşünme, problem çözme ve bu amaçlara yönelik nasıl işbirlikçi çalışılması gerektiğini öğrenme gibi akademik ve kişisel becerilerin gelişmesini destekler. Sembollerin nasıl kullanılacağı, bilgiyi analiz etme, sentezleme ve değerlendirme gibi kavramaya yönelik beceriler, müzik öğretiminde tam belirgin olmamakla birlikte, çocuğun bu yöndeki becerilerinin gelişimini güçlendirici yöndedir (Şendurur ve Barış, 2002).

Okul öncesi dönemde müzikte amaç müziği bir araç olarak kullanarak belirlenen hedeflere ulaşmaktır. Bir amaç değildir. Okul öncesi dönemde müzik eğitimi araç olarak kullanırken bir yönden de temel müzik eğitimi vermekteyiz. Bu kapsamda eğitimin niteliği ve kapsamı önem kazanmaktadır. Ayrıca eğitimi veren okul öncesi öğretmenlerinin de müzik donanımları önemli bir yer almaktadır.

Çocuğun kendini ifade edebilmesi, yargılama ve değerlendirme yapabilme, yaratıcılık gibi becerilerinin gelişerek, sonunda estetik zevklere sahip olabilmesi için müzik etkinliklerine gereksinim vardır. Okul öncesi eğitimde yer alacak müzik etkinlikleri, çocuğa temel bilgi ve davranışları kazandırmakla birlikte müzikal beceri, sanatsal duyuş gibi yeteneklerin kazandırılmasında da etkili olmaktadır (Mertoğlu, 2005).

Okul öncesi öğretmenlerinin müzik eğitiminin temel amacı, çocukların yaş gruplarının gelişim özellikleri doğrultusunda müzikal becerilerini arttırmak ve müziği sevdirmek olmalıdır. Bu temel amaçların kazandırılması içinde okul öncesi öğretmenleri, mesleki ve genel yeterliklerine ek olarak müzik etkinliklerine ilişkin yeterliklere sahip olması gerekmektedir. Bu nedenle bir okul öncesi öğretmeni; sesini doğru kullanabilmeli, dilini iyi kullanabilmeli, ritmik performansı yeterli düzeyde olmalı, en azından bir çalgıyı çocuk şarkıları icra edebilecek kadar kullanabilmeli, okul öncesi eğitim programında yer alan kazanımlara yönelik şarkı dağarına sahip olmalıdır.

“Müzikte Anlam Üzerine Wittgensteincı bir Model”
Oğul KÖKER, Hacettepe Üniversitesi Ankara Devlet Konservatuvarı Müzikoloji Lisans Programı
Serkan ÖZÇİFÇİ, Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Müzikoloji Yüksek Lisans Programı

Dil ve müzik arasındaki ilişki, güncelliğini koruyan bir çalışma alanıdır. Söz konusu iki sistem arasında o denli kuvvetli bağlar bulunmaktadır ki; müzik, dil benzeri bir iletişim aracı olarak değerlendirilebilmektedir. Bu benzerlik, sözdizim (sentaks) ve bürünün (prozodi) yanı sıra anlam üzerinden kurulmaktadır.

Dilde anlam denildiğinde akla gelen en önemli isimlerden biri Avusturyalı filozof Ludwig Wittgenstein’dir. Wittgenstein, Felsefi Soruşturmalar kitabıyla karakterize edilen “ikinci dönemi”nde, dilde anlamı; yaşam biçimi, dil-oyunları ve kullanım gibi temel kavramlar üzerine yerleştirmektedir.

Bu çalışmada, mevcut dil-müzik analojilerine dayanarak, Wittgenstein’ın dildeki anlam üzerine fikirleri, özgün bir model kurularak müziğe aktarılmaya çalışılacaktır.

Bu model vasıtasıyla; bir yaşam biçimi içinde, belli bir dil-oyununda, belirli bir kullanımla anlam kazanan dile paralel olarak, aynı değişkenler üzerinden anlam kazanan müzikten bahsetmek mümkün olacaktır.

“’Nazari Musiki’nin Esasları’nda Usul”
Serkan ÖZÇİFÇİ, Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Müzikoloji Yüksek Lisans Programı
Nevin ŞAHİN-MALKOÇ, Ortadoğu Teknik Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Sosyoloji Doktora Programı

Geleneksel Türk müziğinin asli unsurlarından biri de usuldür. Bu cihetle, nazariyatta görülen değişimlere bağlı olarak, usulün incelenmesinde de farklılıklar göze çarpmaktadır.

Prof. Dr. Yalçın Koç’a ait Nazari Musiki’nin Esasları başlıklı çalışmada usul, edvar geleneğine uygun surette, “kuvvet-zaman daireleri” olarak ele alınmakta; bu dairelerin temsil ettiği devr ise, “münferit darblar” ve “darbedilen zamanlar”ın söz konusu daireler esasında birliği yoluyla oluşturulmaktadır.

Yirminci yüzyılda geliştirilen, Batı müzik teorilerine has kavramları benimseyen ve Arel-Ezgi-Uzdilek isimleriyle anılan nazariyat sisteminde ise usuller, tarihsel kuramdan farklı bir bakışla, adeta “ölçü”ye denk düşecek bir içeriğe indirgenmiştir. Yine bu sistemde, usullerin “küçük” ve “büyük” olarak sınıflandırılması söz konusudur ve kimi usullerin, diğerlerinin birleşimi yoluyla ortaya çıktığı fikri dikkat çekmektedir.

Bu çalışmada, Koç’un usul kuramına ilişkin görüşleri temel kavramlarıyla tanıtılarak, vurulan usulün “kuvvet-zaman topografyası” olarak ele alınmasına zemin hazırlanacaktır. Bu surette, usulün sadece zaman uzunluğu terkibiyle elde edilemeyeceği gösterilecektir. Dahası, her bir usulün münferit olduğu açıklanarak, bugün yaygın kullanımı olan nazari sistemde rastlanan “usullere mahsus devirlerin bağlanmasıyla başka usullerin oluşturulması” yanılgısına ışık tutulacaktır.

“Barak Müziğinde Keman ‘Hacı Çiçek’”
Mehmet SÖYLEMEZ, Gazi Üniversitesi Güzel Sanatlar Enstitüsü Türk Müziği Anabilim Dalı Doktora Programı

Baraklar; günümüzde büyük bir çoğunluğu Nizip, Kargamış ve Halep arasında kalan bölgede yaşayan, Barak ovası denilen bölgeyi yurt edinmiş Türkmen bir topluluktur. Kelime anlamı ile ilgili olarak olarak; Lehçe-i Osmânî’de ‘yünlü, kıllı, tüylü çuha, Büyük Türk Lügati’nde ‘bir nev tüylü av köpeği,berg kebe (çobanların ve köylülerin giydikleri ve yere serdikleri yünden kaba aba),Türk Dialecte’de ‘uzun kuyruklu ve yallı soylu bir at cinsi, sık yünlü koyun, ‘kıvırcık tüylü köpek cinsi’ ve Kâmûs-ı Türkî’de ise ‘uzun kıllı, uzun tüylü’ gibi birbirine yakın anlamlarda geçmektedir.

Barak aşireti, anayurtları olan Orta Asya’dan Horasana oradan da Anadolu içlerine göç etmişlerdir. Barakların göçü, XVI. yüzyılda, İran’ın Farap, Karacuk yaylasından başlamış ve iskân başı olan Firuz Bey önderliğinde Anadolu’ya yönelmiştir. Bu iskân sırasında verdikleri mücadeleler neticesinde ise bugünkü yerleşim yerleri olan Gaziantep’ deki“Barak Ovası” denilen bölgeye yerleşmişlerdir.

Konar-göçer ve sonrası dönemde yarı göçebe sistemde yaşayıp, günümüzde yerleşik hayata geçmiş olan Barak aşiretinin en önemli kültürel paylaşım yerlerinden birisi de “Barak Odası” denilen büyük odalardır. Bu odalar uzun kış gecelerinde insanların yan yana geldiği, türkülü hikâye anlatma geleneğinin yaşatıldığı, önemli bir kültürel paylaşım alanıdır. Bir diğer önemli unsur ise oda içinde yöre türkülerinin icra edilmesidir. Yöre türkülerinin icrasında oda geleneğinde baskın olarak kullanılan çalgılar bağlama ve zurnadır. Daha sonraları özellikle Adana-Çukurova bölgesinde Kemanın popülerlik kazanmasıyla bu durum Gaziantep yöresini de etkilemiş ve bölge müzisyenleri tarafından kullanılarak barak odasında icra edilmeye başlanmıştır. .

Barak odalarında çalınan zurnaya alternatif olarak genellikle uzun havalar içerisinde kullanılan keman, barak müziğinde kendine yer edinmiş ve günümüzde güneydoğu bölgesindeki müzisyenler tarafından kullanılmaktadır. Hacı Çiçek ya da bölgedeki lakabıyla “Gavur Hacı” öne çıkan icracılardan birisidir. Kendine has icra şekli ve kemanında yaptığı ufak değişikliklerle yıllardır Barak müziği icra etmekte olan Hacı Çiçek, popüler anlamda da ismi yurtiçi ve yurtdışında çok iyi bilinen bölge müzisyenlerindendir. Bu bağlamda Hacı Çiçeğin icra ettiği müzik ve kemanı konumuz içerisinde anlatılıp Barak müziğindeki yerine değinilecektir.

“Türkiye’de Geleneksel Müziğin Yeniden Üretimi”
Nevin ŞAHİN-MALKOÇ, Ortadoğu Teknik Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Sosyoloji Doktora Programı

Kökleri yüzlerce yıl öncesine dayandırılan ve kuşaktan kuşağa sözlü olarak aktarılagelen geleneksel Türk müziği için cumhuriyet tarihinde iki önemli kırılma yaşanmıştır; 1925’te tekke ve zaviyelerin kapatılması sonucu dini müzik eğitimi konusundaki en önemli kurumlar olan Mevlevihaneler kapatılmıştır, 1934’te ise radyolarda Türk müziği yayını yasaklanmıştır. Cumhuriyet öncesindeki müdahalelerle birleşince siyasi iktidarın müdahalesiyle yaşanan bu iki kırılma, sözlü bir gelenek olan Türk müziğinin aktarılmasında büyük bir boşluk doğmasına sebep olmuştur. Türk müzik geleneklerinin sözlü aktarımında yaşanan kırılmalarla nasıl başa çıkılmıştır? Söz konusu kırılmalardan etkilenen müzik geleneği nasıl bir değişim ve dönüşüm yaşamıştır? Bu değişim ve dönüşümleri müzik üreticileri nasıl ele almıştır? Cumhuriyetin ilk yıllarındaki politikalar geleneksel müziğin yeniden üretiminde nasıl yankı bulmuştur? Günümüzde yeni bir Türk müziği geleneğinden söz etmek mümkün müdür? 2008-2010 yıllarında amatör Türk müziği korolarıyla ve piyasa müzisyenleriyle yürütülen etnografik alan araştırmasının ve halihazırda Mevlevi müziği çevrelerinde yürütülmekte olan etnografik alan araştırmasının verileri ışığında bu sorulara cevap aranmaktadır.

“Hıdırellez Geleneği’nin Yeniden İnşasında Roman Müziği: 2010 Ahırkapı Hıdırellez Şenlikleri”
Erdem ŞİMŞEK, İstanbul Teknik Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Müzikoloji ve Müzik Teorisi Doktora Programı (TMDK)

Bu bildiride hıdrellez geleneğinin günümüzdeki durumunu anlamak adına 2010 Ahırkapı Hıdrellez şenliklerinde yapılan alan araştırmasının verileri analiz edilecek ve anlamlandırılmaya çalışılacaktır. Tarihsel kökeni Antik dönemlere kadar uzanan ve tarih içinde yaygın olarak gözlenen Hıdrellez geleneği, günümüz kent ortamında tüketim toplumunun bir nesnesi olarak yeniden inşa edilmekte ve bu süreçte çeşitli dönüşümler yaşamaktadır. Hıdrellez, belirli ritüelleri olan ve senkretik inanç göndermeleriyle yüklü bir kutlama olmaktan çok maksadın sadece şen olunmak olduğu ve endüstriyel amaçların yönlendirdiği popüler bir şenliğe dönüşmektedir. Roman müziği de bu dönüşümde bir pazarlama aracı haline gelmekte ve tüketim olgusunun yol açtığı, şenliğe özgü postmodern kimlik algısını şekillendirmektedir. Geleneksel olarak Hıdrellez kutlamalarında müzik ritüellerin bir parçasıdır ve kültürel bağlamı destekler niteliktedir. Her yörenin kendi geleneksel üslubuna göre farklı şekillerde müzikler yapılmakta ve halk müziğinin doğası gereği yöreden yöreye çeşitlilik göstermektedir. Ahırkapı’ da tasarlanan şenliğin hedef kitlesi ise farklı yörelerden kente göçmüş ve İstanbul’lu olmuş insanlardır. Ancak bu insanlara sunulan müzik onların kültürel kökenlerine ait olan, dolayısıyla büyük bir çeşitlilik gösteren müzikler değil Roman müziğidir. Diğer yandan, Roman müzisyenler kendi yerel kültürleri ve gelenekleri içinde bir bayram kutlamaktan çok, tasarlanan şenlikte onlara biçilen rol gereği eğlendiren olarak orada bulunduklarından repertuarlarını kitleye göre şekillendirmekte ve yerel çalgıları ve üsluplarıyla popüler müzikler icra etmektedirler. Roman müzisyenler özne konumunda oldukları bir gelenekte artık nesne konumundadırlar. Bu nesne bir yandan şenlik alanının her tarafında gözlenen tüketime eşlik etmekte bir yandan da kendisi tüketilmektedir.

“Anadolu Ağıtlarının Şaşırtan Yanı: İşlev Değişikliği”
Nihan TAHTAİŞLEYEN, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Etnomüzikoloji ve Folklor Yüksek Lisans Programı

Ağıt konusu, bugüne kadar daha çok edebiyat ve folklor araştırmacıları tarafından incelenmiş, müzik araştırmacılarının pek azının ilgi alanına girebilmiştir. Yapılan çalışmaların çoğunda yerel ağıtların daha ziyade sözleri, az da olsa müzikleri ve bu ağıtların etrafında şekillenen yas uygulamaları anlatılmıştır. Kuşkusuz ki ağıt edebi, müzikal ve drama bakımdan bir bütündür.

Ağıtlar ölüm ve onun kadar yoğun acı hissi veren ayrılık durumları için yakılır ve söylenir. Konusu sebebiyle ağıtların icra edildikleri mekânların ve icra ediliş biçimlerinin “acı” duygusuna uygun olması beklenir. Fakat Anadolu’daki ağıtlara bakıldığında, geleneğin bizi şaşırttığı görülür. Anadolu insanı, toplum hafızasında yer etmiş olaylar neticesinde yaşanan ölümün anlatıldığı ağıtların işlevini değiştirir. Onları kendi mekânlarından çıkartıp başka mekânlara sokarak, yeni mekâna ve oradaki ortama uygun bir biçimde icra eder.

Edebiyat ve müzik araştırmacıları ağıtların daha çok ölüm konusunu barındırdığını düşünerek, onu bu özelliği ile diğer türlerden ayırmışsa da türsel ve biçimsel bakımdan tam olarak sınıflandıramamışlardır. Bunun sebebi ağıtların kendilerine has -türe özgü- edebi ve müzikal özellikler barındırmamasıdır. Tüm bu belirsizliğin yanında bir de Anadolu insanının, ağıtların işlevlerini değiştirdiği örnekler göz önünde bulundurulduğunda bu türün sınıflandırılması gittikçe zorlaşmaktadır.

Ağıtlar edebi ve müzikal bakımdan genel olarak türkü ve özelde destan, ninni, mersiye, seyirlik oyun ve oyun havaları ile iç içedir. Bu birliktelik ağıtın işlev değişikliğinden kaynaklanır. Anadolu insanı hafızasındaki yerel-kalıp ezgi ve sözleri farklı sebeplerle, farklı türler içinde icra eder. İnsanların “acı” duygusu üzerinden ürettikleri ağıtların işlev değişikliği, onların acıya ve ölüme yükledikleri anlamın toplum psikolojisi bakımından sorgulanmasını gerektirir.

Bu sunumda, Anadolu toplumunun hafızasında yer etmiş ölüm vakalarının konu edildiği Türkçe ağıtlar üzerinden bahsettiğimiz işlev değişikliği çeşitli kavramlarla anlatılacaktır.

“Triadik Eşlik ve Spontan Yakın Armonik Yürüyüş İcrası”
Oğuzhan TUĞRAL, İstanbul Teknik Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Müzik Doktora Programı (MİAM)

Caz Müzik içinde ve Akor Sembolleriyle temsil edilen diğer müzik tarzlarının emprovizasyonunda, anlık, spontan eşlik icrasının önemli bir rolü vardır. Caz Müzik’le ilgili olan bir çok müzisyen, kariyerlerinin başında, bahsi geçen öğeler açısından, bazen yorucu ve algılanması göreceli olarak zor bir süreç geçirirler. Bu noktada, eşlik icrasının iki önemli öğesi vardır: Yakın Geçişli Armonik Eşlik ve Spontan/Anlık İcra. Bu iki bileşen açısından, Caz Müzisyenleri, Aralıklar, Akor Yapıları, Tansiyonlar, Genel Akor Yürüyüşleri gibi, bir çok konu üzerinde, müzik teorisi kaynaklarında, karşılaştırmalı çalışmalar gerektiren teorik çalışmalar gerçekleştirirler.

Bu bağlam içinde, bu çalışma tüm bu konular üzerinde, bazı kısayollar oluşturacak inici ve çıkıcı birbiriyle bağıntılı kodlarla bir sentez oluşturma denemesi oluştururken, dizi ve aralıkların adlandırılması açısından yeni bir sınıflandırmayı da içerir. Sonuç olarak, bu çalışmanın iddiası, Triadik (Üç Sesli Akorlar) yapılar sınırlarında, Caz Standartları ve Akor sembolleriyle temsil edilen şarkıların akor yürüyüşlerinin eşlik icrasında, yakın geçişleri sağlayan bazı inici ve çıkıcı hatlar vardır ve bu hatlar birbirinin tam tersi olan kodlarla birbirilerine eklemlenebilir.

“Enstrümental Müzik Tiyatrosu: Mauricio Kagel’in Eserleri Üzerine bir Çalışma”
Cecilia VARADİ ÖZDEMİR, İstanbul Teknik Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Müzik Doktora Programı (MİAM)

Bu inceleme Muricio Kagel’in 1958-1964 yılları arasında bestelediği enstrümental müzik tiyatrosu üzerine odaklanmıştır. Müzik ve tiyatro performansları arasındaki bağıntıları inceleyerek bu özel müzik stilinin karakteristik yanlarını ortaya koyar. Sunum boyunca Enstrümental Müzik tiyatrosunun tanımı, Kagel’in yaşamı ve etkilendikleri üzerinden kendi müzikal dilini nasıl oluşturduğu anlatılır. Sunum sonunda ise bestecinin Sonant Match, Sur Scène, Anagrama ve Phonophonie adlı eserlerinden örnekler sergilenecektir.

Kagel’in enstrümental müzik tiyatrosu fikri müzik performansının tiyatrolaştırılması ve dramaturjinin de besteci tarafından tasarlanması halinde düşünülebilir. Bu bağlamda Kagel, eserleri içinde mizahtan ciddiyete büyük bir skala içinde, performans sanatçılarının karakter analizlerine ve eser içindeki enstrümanlara atfen duysal kodlamalara geniş yer vermiştir. Kagel’in eserlerini seslendirmek için sadece müzisyen olmak yetmez, bir oyun içindeki karakter rolünü de üstlenmesi gerekir.

“John Dowland’ın Uhrevi Metinler Kullandığı Şarkılar Üzerine bir Anlam ve Gerekçelendirme Analizi”
Mehmet Selim YAVUZ, İstanbul Teknik Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Müzik Yüksek Lisans Programı (MİAM)

John Dowland, bütün eserleri içinde “The Third and Last Booke of Songs or Aires”ı (Üçüncü ve Sonuncu Şarkı Kitabı) son şarkı koleksiyon kitabı olarak görmesine rağmen; kitabın basımından dokuz yıl sonra “A Pilgrimes Solace”ı (Bir Seyyahın Avuntusu) yazmıştır. Bu kitapta Dowland genellikle kullanmayı tercih ettiği dünyevi metinlerin yanı sıra uhrevi konuları içeren şarkılara da yer vermiştir. Bu bildiri Dowland’ın Bir Seyyahın Avuntusu’nda kullandığı değişik temalardaki metinler ve müzikal anlam arasındaki ilişkiyi bestecinin stil özelliklerini analiz ederek göstermeyi amaçlamıştır. Bunun yanı sıra Dowland’ın önceki çalışmalardan bazı örnekler karşılaştırılarak Bir Seyyahın Avuntusu’nda kullandığı retorik farklılıklar ortaya çıkartılmak istenmiştir. Bu çalışmada Robert Toft’un Dowland’ın retorik sanatı üzerine yaptığı araştırma temel teşkil etmiş; Robert Headlam Wells ve Anthony Rooley’nin Dowland’ın şarkılarında kullandığı metinlerin anlamlarını nasıl şekillendirdiğiyle ilgili yorumlarına yer verilmiştir. Retoriğin anlamdaki nüansları ortaya çıkaran rolü, bestecinin farklı konuları müziğine taşımasına yardımcı olur. Dowland, metnin anlamını ve dokusunu müziğe taşıyabilmek için kontrpuanda ve armonik bağlantılarda değişikliğe gitmiştir. Howard S. Becker’ın “Sanat Dünyası” kuramına göre, sanat eseri sadece dâhinin ürettiği eser değil; aynı zamanda o dâhinin içinde yaşadığı toplumun da ürünüdür. Bu toplumun eserin oluşmasındaki katkıları eserin kendisi ve yaratıcısı kadar önem taşır. “Sanat dünyası” kuramı Elizabethyen topluma uygulanabilir. Bu bağlamda bildiri, sanat dünyası kuramının Bir Seyyahın Avuntusu eserinde görülebilirliğini ortaya koymaya çalışmıştır. Böylece hem Bir Seyyahın Avuntusu’nun müzikal özelliklerini hem de bestecinin içinde bulunduğu toplumun bu eser üzerindeki etkisini açıklar.

“Mübadele ve Müzik”
Sinem YÜCEARDA, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Müzikoloji Programı

Anadolu ve Trakya’nın kültürel yapısı içerisinde, yüzyıllar boyunca “göçmenlik” olgusunun çok önemli bir yeri olmuştur. Bu coğrafyada, çeşitli göç dalgalarıyla oluşan kültürel görünüm, 20. Yüzyılın ilk çeyreğinde kitlesel bir nüfus hareketi ile yepyeni bir şekil almıştır. 1924’te yapılan ve 1. Dünya Savaşı’nın ardından hem Türkiye hem de Yunanistan’ın kültürel çehresini önemli ölçüde değiştiren Nüfus Mübâdelesi, Lozan Antlaşması ile karara bağlanmıştır. İki ülke arasında yapılan bu karşılıklı ve zorunlu nüfus değişimi, seksen dokuz yıl sonra farklı yörelerde varlığını sürdürmekte olan göçmen kültürleri yaratmıştır. O dönemki Türk ve Yunan hükümetleri açısından Mübâdele, katılan grupların homojen bir yapıda olduğunun tahayyül edilmesi sebebiyle, uluslaşma çabasındaki bu iki ülke için ayrı bir önem arz etmiştir. Ancak sonraki dönemlerde yapılan araştırmalarda, yaklaşık iki milyon kişinin katıldığı bu göç hareketinde, göç alan ülkeye gelen mübâdillerden oluşan kitlelerin içinde birbirinden farklı kültürel öğelerin bulunduğu fark edilmiştir.

Patriyotlar, Türkiye’ye göç etmiş, az bilinen mübâdil topluluklardan biridir. Ayrıca Türkiye’deki farklı göçmen gruplardan, ana dili Rumca olan ve yerleşik kültürle uyum içinde yaşarken kendi kültürel renklerini de canlı tutmayı başarmış bir topluluktur. Müzik, her toplulukta geleneklerle sıkı bağlar içerisinde yaşayan bir olgu olmakla beraber, ortak kimliğin paylaşımı ve aktarılmasında özel bir öneme sahiptir. İstanbul ve çevresinde yaşamakta olan Patriyotlar arasında yapılan bu çalışmada, topluluğun kültürel kimliğinin müzik ve dil ekseni etrafında önemli bir bütünlük kazandığı görülmüştür. Topluluğun kolektif belleğinin yaşatılmasında bu iki temel iletişim yolu dikkat çekmektedir.

Patriyotlar, diğer bazı mübâdil topluluklar gibi Türk ve yurt dışı literatürde yer bulamamış bir göçmen kültürünü sürdürmektedir. Bu çalışmada, göçmen kimliğini belirli sembollerle bezediği Rumca sözlü ezgilerde yaşatan Patriyot topluluğu hakkında, müziğin temsil gücünden yararlanılarak alan araştırması, görüşme ve kaynak tarama yöntemleriyle elde edilen bilgiler sunulacaktır.

“Neşet Ertaş Türkülerinde Sevda Konusu”
Erkan YÜRÜMEZ, Dicle Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Ses Eğitimi Bölümü

Bilindiği üzere sevda kelime anlamı olarak yoğun aşk halini ifade eder. Neşet ERTAŞ’ ta hayatı boyunca hep yoğun aşk hali yaşamıştır ve bu aşk halini türkülerinde derin aynı zamanda bir o kadarda sade biçimde yansıtmıştır. Küçük yaşlarda ilk olarak bir çift göz ve bir güler yüze sevdalanmış evcilik oynadığı kıza aşık olmuştur. Gençlik yıllarında düştüğü sevdalarında göçebe hayattan ve bazı imkansız durumlardan dolayı çoğu kez bağrına taş basmak zorunda kalan Neşet ERTAŞ’ın daha sonra bu aşk hali zamanla hikmetli bir ilahi aşka dönüşmeye başlamıştır ki Derde düştüm dermanını ararım türküsündeki sözlerinden aşkının ilahi bir aşka dönüştüğünü görmekteyiz.

O Ana aşkıyla ilahi aşkı bütünleştirmiş bundan dolayı kadınlara yoğun bir saygı ve sevgi beslemiştir. Bu durumu bir konuşmasında şöyle dile getirmiştir: ‘Analar yaradan can erkekler yaradılan candır. Analar insandır, onların yüzü suyu hürmetine bize insanoğlu derler.’ Aynı zamanda ‘Yaradılanı sev yaradandan ötürü’ sözünün açık bir izahı da yardımsever kişiliğinden ve elinden geldiği kadar insanları kırmamaya özen göstermesinden anlaşılmaktadır. Bu özelliğini babası ve ustası olan Muharrem ERTAŞ’ tan almış olmalı ki Muharrem ERTAŞ’ın ekmek parası kazanmak için düğüncülükle geçindiği dönemlerde yaşadığı köylerde herhangi biriyle yaşadığı en ufak bir husumette o insanı kırmamak için o köyü terk ettiği bile olmuştur. Neşet ERTAŞ’ ın insana sevgisini ve her insanı eşit görmesini yaşadığım küçük bir anıyla anlatmak istiyorum. 2009 yılında Ustayı görmek için evine gittiğimde kendisiyle meşk etme fırsatı bulamadım ama konuşma fırsatı yakaladım. Kendisine Diyarbakır’dan geldiğimi söylediğimde bana ‘Baş göz üzerine gelmişsin. Herkesin cüzdanı kendine öte yanda eşitik’ demişti. Bu sözü beni çok etkilemişti. Yüreğinde sevda barındıran insanlar engin gönüllü insanlardır. Onun o kocaman yüreğini hayatım boyunca anlamaya çalışan ben O’ nun bu sözüyle ilk kez engin gönüllülüğünün canlı şahidi olmuştum.

Bildirimizde Neşet Ertaş’ın sevda türkülerine değinirken bunların kısa icralarını gerçekleştirerek örneklemeler yapacağız.

“Türk Makam Müziği Ses İcrâsında Üslûp-Tavır Kavramı ve Münir Nurettin Selçuk, Alâeddin Yavaşça, Bekir Sıdkı Sezgin İcrâlarının Süsleme Elemanları ve Nüanslar Yardımı ile İncelenerek Üslûplarının Ayrıştırılması”
Özge ZEYBEK, İstanbul Teknik Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Müzikoloji ve Müzik Teorisi Doktora Programı (TMDK)

Türk Makam Müziği ses ve saz icrâsında, icrâcıların kendilerine has çalış veya söyleyiş biçimlerini ifade etmek için üslûp ve tavır kavramları yanı sıra tarz, stil gibi yakın anlamlardaki kelimeler, zamanla kullanım yerine ve sıklığına göre genel bir terim olarak kabul görmüşlerdir. Türk Makam Müziği ses icrası alanı ile sınırlandırılan çalışmada ilgili sanatçı, akademisyen ve müzik araştırmacıları ile yapılan mülakatlar neticesinde yaygın olan görüş; tavrın kişiye özel olduğu ve zamanla bu tavrın geniş kitlelerce kabul görmüş halinin üslûp olduğudur.

Bu çalışmanın amacı Türk makam müziği ses icrâsında üslûp-tavır kavramlarının tanımlanarak somutlaştırılıp; fasıl üslûbu-tavrı, koro üslûbu-tavrı, hâfız –gazelhân üslûp-tavrı, radyo üslûp-tavrı ve klasik üslûp-tavır gibi genel üslûp tavır türlerinin belirleyiciliğinde, seçilen ses kayıtları doğrultusunda özel üslûpların karşılaştırmalı analiz yöntemiyle ortaya çıkarılmasıdır. Türk Makam Müziği’nin üç icracısı Münir Nurettin Selçuk, Alâeddin Yavaşça ve Bekir Sıtkı Sezgin’in mevcut ses kayıtlarında ortak olarak icrâ ettikleri eserler; icracıların eser üzerinde yaptıkları süslemeler ve nüanslar dikkate alınarak mümkün olduğunca açık bir biçimde notaya alınmış; süsleme elemanlarının ve nüansların rakamsal olarak dağılımı yapılmıştır. Bu rakamsal dağılım ile birlikte icra esnasındaki metronom değerleri ve akortlar da göz önüne alınarak; üç icracının bağlı bulunduğu meşk zincirleri, yaşadıkları tarihsel dönem, aldıkları müzik eğitimleri doğrultusunda belirgin üslup özellikleri tespit edilmeye çalışılmıştır. Benzer biçimde yapılacak olan çalışmaların ses icrası alanında farklı üslupların belirlenmesinde ve belirlenen bu üslupların repertuar derslerinde birer model olarak kullanılması yöntemiyle eğitim sahasına katkıda bulunulabileceği öngörülmektedir.

PROGRAM

4 EKİM 2013 CUMA
9’00 Açılış Konuşmaları
9’15 Davetli Konuşmacı (Keynote Speaker):
KÜYEREL EKSENDE İSLAMİ POP MÜZİK Prof. Dr. Ayhan EROL

10’00 KAHVE MOLASI
10’15

1. OTURUM
Oturum Başkanı: Doç. Dr. Belma Kurtişoğlu

2. OTURUM
Oturum Başkanı: Yard. Doç. Can Karadoğan
10’15 TÜRKİYE’DE KENTSEL TÜRK HALK MÜZİĞİNİN İKİ
YÖNÜ: OTANTİSİTE VE POPÜLERLİK AKIMLARI
Ahmet Ozan BAYSAL

TINI ARAŞTIRMALARINDA SİSTEMATİK VE YENİLİKÇİ BİR YAKLAŞIM İHTİYACI
Sair Sinan KESTELLİ

10’45 KÜLTÜREL BELLEĞİN TAŞINMASINDA MÜZİK: BAYRAMPAŞA’DA BİR BEKTAŞİ CEMAATİ
Ali KELEŞ
VİDEO OYUNLARINDA KLASİK MÜZİĞİN KULLANIMI: BİR OYUN KARAKTERİ OLARAK CHOPIN VE “ETERNAL SONATA” Yasemin ATA, Ozan KUTLUK

11’15 KÜLTÜREL BELLEK BAĞLAMINDA DERSİM (TUNCELİ) DİASPORASI VE MÜZİK
Cihan POLAT
MİKROP ÖRNEĞİNDE “ŞÖHRET SAHİBİ” BİR FİGÜR
OLARAK STAR
Buket GENÇ
11’45 HIDIRELLEZ GELENEĞİNİN YENİDEN İNŞASINDA ROMAN MÜZİĞİ: 2010 AHIRKAPI HIDIRELLEZ ŞENLİKLERİ
Erdem ŞİMŞEK
TRİADİK EŞLİK VE SPONTAN YAKIN ARMONİK YÜRÜYÜŞ İCRASI
Oğuzhan TUĞRAL

12’15 YEMEK
13’30

3. OTURUM
Oturum Başkanı: Prof. Dr. Fırat Kutluk 4. OTURUM
Oturum Başkanı: Prof. Dr. Nilgün Doğrusöz

13’30 MÜZİKTE ANLAM ÜZERİNE WITTGENSTEINCI BİR MODEL
Oğul KÖKER, Serkan ÖZÇİFÇİ

TÜRKİYE’DE GELENEKSEL MÜZİKLERİN YENİDEN ÜRETİMİ
Nevin ŞAHİN-MALKOÇ

14’00 MÜZİK, MATEMATİK VE RASTLAMSALLIK:
“STOKASTİK MÜZİK”
Gözde GÜRÜN
DEĞİŞİM VE MÜZİK
Mina FENERCİOĞLU

14’30 JOHN DOWLAND’IN UHREVİ METİNLER KULLANDIĞI ŞARKILAR ÜZERİNE BİR ANLAM GEREKÇELENDİRME ANALİZİ
Mehmet Selim YAVUZ
MÜZİKLE TERAPİ UYGULAMALARININ BAŞARISINDA MÜZİKBİLİMİN ROLÜ
Esra KALINSAZ

15’00 ENSTRÜMENTAL MÜZİK TİYATROSU: MAURICIO KAGEL’İN ESERLERİ ÜZERİNE BİR ÇALIŞMA
Cecilia VARADİ OZDEMİR
MÜBADELE VE MÜZİK
Sinem YÜCEARDA

15’30 A.A. SAYGUN’UN OP. 76 SONATI’NIN 1. VE 2. BÖLÜMLERİNİN MÜZİKAL ANALİZİ
Ortaç AYDINOĞLU OKUL ÖNCESİ DÖNEMDE MÜZİK EĞİTİMİ VE ÖĞRETMEN ROLÜ
Tamer KIVILCIM
16’00 KAHVE MOLASI
16’30

5. OTURUM
Oturum Başkanı: Prof. Songül Karahasanoğlu
16’30 ANADOLU AĞITLARININ ŞAŞIRTAN YANI: İŞLEV DEĞİŞİKLİĞİ
Nihan TAHTAİŞLEYEN
17’00 TÜRK MAKAM MÜZİĞİ SES İCRASINDA ÜSLUP-TAVIR KAVRAMI VE MÜNİR NURETTİN SELÇUK, ALAEDDİN YAVAŞÇA, BEKİR SIDKI SEZGİN İCRALARININ SÜSLEME ELEMANLARI VE NÜANSLARI YARDIMI İLE İNCELENEREK ÜSLUPLARININ AYRIŞTIRILMASI
Özge ZEYBEK

17’30 BARAK MÜZİĞİNDE KEMAN “HACI ÇİÇEK”

Mehmet SÖYLEMEZ
18’00 NAZARİ MUSİKİ’NİN ESASLARINDA USUL
Serkan ÖZÇİFÇİ, Nevin ŞAHİN-MALKOÇ
18’30 NEŞET ERTAŞ TÜRKÜLERİNDE SEVDA KONUSU
Erkan YÜRÜMEZ
19’00 DEĞERLENDİRME TOPLANTISI

Akademik Kurul

Prof. Ş. Şehvar Beşiroğlu
Prof. Dr. Nilgün Doğrusöz
Prof. Dr. Songül Karahasanoğlu
Prof. Dr. Fırat Kutluk
Prof. Dr. Ayhan Erol
Prof. Dr. Ali Ergur
Doç. Dr. Gözde Çolakoğlu Sarı
Doç. Dr. Robert Reigle
Yrd. Doç. Dr. Can Karadoğan
Yrd. Doç. Dr. Yelda Özgen Öztürk
Yrd. Doç. Dr. Atilla Coşkun Toksoy
Dr. Jane Ellen Harrison
Dr. Paul Whitehead
Öğr. Gör. Alexandros Charkiolakis

Düzenleme Kurulu

Doç. Tolgahan Çoğulu
Doç. Dr. Gözde Çolakoğlu Sarı
Yrd. Doç Dr. Yelda Özgen Öztürk
Yrd. Doç. Dr. Can Karadoğan
Yrd. Doç. Dr. Eray Altınbüken
Öğr. Gör. Dr. Gonca Girgin Tohumcu
Arş. Gör. Dr. Burcu Yıldız
Arş. Gör. Dr. E. Şirin Özgün Tanır
Arş. Gör. Erdem Şimşek
Arş. Gör. Burak Onur Erdem
Arş. Gör. Berna Anıl
Arş. Gör. Ozan Sarıer




Hoşgeldiniz