Rauf Yekta Bey’in «1932 Kahire Şark Musikîsi Kongresi» ne dâir notları*… -VI -


Toplam Okunma: 3213 | En Son Okunma: 27.03.2024 - 06:24
Kategori: Kongre.simp.panel

Geçen nüshamızda Rauf Yekta Bey’in “1932 Kahire Şark Musikisi Kongresi”ne dair notlarını ihtiva eden hatıra defterinin 24 Mart 1932 gününe aid olan satırlarını tamamlayarak 25.26.27 Mart 932 günlerinin tamamı 28 Mart 932 gününe aid notlarının bir kısmını nakl etmiştik. Rauf Yekta Bey’in nadide bir fotoğrafı ile bezemiş olduğumuz bu sayımızda da 28 Mart 932 gününe aid notlarının -kaldığımız yerden itibaren- mâba’dine devam ediyoruz…

Rauf Yekta Bey’in «1932 Kahire Şark Musikîsi Kongresi» ne dâir notları*… -VI -

28 Mart 1932 - Pazartesi (Geçen nüshada kalınan yerden) :

«… Küşad merasimi (açılış töreni) hitâm bulunca Maarif Nazırı kalktı ve kongre riyasetini Paris Konservatuarı Müdürü RABAUO’ya terk ederek salondan çıktı RABAUO kısa bir nutuk idrak ederek kongrenin teşekkülü esbâbını (sebeblerini) izah ve gösterdikleri himayeden dolayı Kral hazretlerine bir teşekkür telgrafı çekilmesini teklif etti ve bu teklif hararetle kabul edildi. Ruznamede(gündemde) başka birşey olmadığından içtima 12′de tatil edildi.

Öğleden sonra saat dörtte salona girdiğimiz vakit manzarayı değişmiş buldum. Yedi komisyonun reisleri ve kongrenin reisi için olan masa aşağıya indirilmiş ve a’za-yı saire (diğer üyeler) ise, karşılarına şöyle oturmuşlardı:

Reis celseyi (oturumu) açtı. Komisyonun yazdığı mufassal raporun evvelâ Araboası, sonra Fransızca tercemesi okundu. Eserlerin Pilaklara nasıl tesbit edildiğine ve edileceğine dâir, tescil komisyonu ilmi usûlleri İzâh etmişti. Hitâmında, bâzı zevât tarafından vukû bulan istizâhlar (açıklama istemeler) ve yapılan münâkaşalar üzerine rapor muhteviyâtı kabûl ve celse altıda ta’til edildi.

Yarın saat onda, benim reisi olduğum «makaam, ika’ ve telif» komisyonunun içtimâi mukarrer (kararlaşmış) idi. Bizim raporumuz henüz tamâmiyle yazılamamış oldu ğundan, akşam yemeğini hiç yememek şartı ile, gece saat bire kadar «Nâdi» de, bizim kâtib Safer Ali Bey ile beraber tahrir ve tercemesi ve daktilo ile yazdırılması için çalıştım. Otele geldiğim vakit bir buçuktu…»

29 MART 932 - Salı :

«Bu gün benim komisyonumun içtimâi var. Erkenden kalktım. Bu gece ikide ancak uyuyabilmiş ve altıda kalkmış olmama nazaran, ancak dört saat uyuyabilmiş tim. Hemen tıraş oldum; «Nâdi» ye koştum. Saat onda bütün âzâ gelmişti. Riyâset mevkiine ben geçtim; celsenin açıldığını söyledim. Böyle birşey ilk defa başıma gelmiş olmakla beraber, evvelki celselerden aldığım derslerden istifade ederek, güzelce müzakeratı idare ettim. İş başa gelince insanda, kendisinin de me’mûl etmediği (ummadığı) bir kuvvet hâsıl oluyor.

Raporumuzun evvelâ Arabcası, ba’dehû (ondan sonra) Fransızcası okundu; muharrer (yazılı) mevâd (maddeler, işler, hualar) üzerinde nasıl çalıştığımızı ve ne gibi netâyice (sonuçlara) vardığımızı anlatıyorduk. Garibdir ki, «Sûllem-i mûsiki» (dizi, Gamma, Scala, Tonleiter) komisyonunun ilk ictimalarında benim evvel emirde hakiki Arab mıstarının (Arab ses dizisinin) mabetlerini ve ba’dehû aralarındaki eb’âd-ı lahniyenin (ezgisel aralıkların) mikdâr ve mâhiyetlerini ilmi usûllerle tesbit edelim» dediğim vakit, bana itirâz edip doğrudan doğruya «Gamme tempârâe» (muaddel, yâni tadil edilmiş, eski hâli değiştirilmiş olan dizisi) tedkikaatıha geçilmesi lüzûmundan bahs eden ve nihâyet Süllem Komisyonunu da iğfâle (aldatmağa) muvaffak olan Mahâmi (Avukat) ve piano simsarı (komisyoncusu, dellalı) Necib Nahas ile mühendis ve yine piano simsâri Emil Urban nâmındaki adamlar, makaamâtın kullandığı perdelerin yalnız nota ile gösterilmesi kâfi olmadığından, bunların aralarındaki nisbet-i adediyeler (adedi oranlar) ile de gösterilmesi lâzım gelirken «makaamât komisyonunun bu ciheti de yapması lâzım gelirdi» diye itirâze kalkmasınlar mı?…

Komisyonumuzun kâtibi Safer Ak Bey söz alarak : makaamâtın yalnız notaları ile gösterilmediğini. mürekkeb oldukları cinslere göre de tahlil edildiğini ve bunun Arab musikisinde ilk defâ vukû bulduğunu söyledi ve kongre programı mûcibince perdelerin tesbiti süllem komisyonuna âid iken, işidildiğine nazaran o komisyonun da bir neticeye varamadığından makaam komisyonu, kendisine programla çizilen hududun (sınırların) hâricine çıkmadığını ve zaten çıkması da doğru olamayacağını ilâve etti. Izâhât (açık¬lamalar) kanâat-bahş (kanâat verici) görüldü. Bu iki herifin çıkardıkları daha bir takım ehemmiyeteiz mesâıl (mes’eleler) bir aralık celseyi tatil edeceğimi ihtâr için önümdeki zile basmak üzere bulunmuş iken buna hâcet kalmayarak sükûnet hâsıl olmuş ve Doktor LACHMANN ile sâır bâzı ecnebi âzânın, bu makaamların sâde nota ile gösterilmeyip pilaklarla zabt edilmesi luzûmundan bâhıs (bahseden) temennileri de tekrar edildikten sonra saat yarımda celseyi tatil ettim.
.
Artık üzerimden büyük bir yük kalkmış olduğunu hissederek seviniyorum. Öğleden sonra kongre olmadığından biraz yemek yedim. Hemen otele gelerek. Mısır’a geleli gündüz uykusuna yattım.
Akşam üzeri beşte Fontinal otelinde bizim şerefimize Kahire Türk kolonisi tarafından verilen çayda bulunduk. Türkiye sefâret erkânı ve Konsolosu ile görüştük Mesûd Bey tanbur çaldı.
Gecesi, karşımızdaki Sâletü Bedla denilen musikili gazinoya giderek vakit geçirdim.

30.Mart 932 - Çarşamba

Bugün hayatımın en zevkli geçen ve unutulması kaabil olmayan bir gününü teşkil etmiştir. Nahas Urban’ın, dünkü haksız itırâzlarına karşı bir darbe hazırlamak istiyordum. Süllem komisyonunun raporu bu gün okunacaktı. Komisyon reisi râhib Collangettes’ten eldığım mâlûmâta nazaran, raporda kat’i bir neticeye vüsûl (kesin bir sonuca varma imkânını» göremediğinden, bulduğu netice¬lerin tesbiti ile ıktıfâya (yetinmeğe) mecbûriyet gördüğünü söylüyormuş. Bu kadarı, benim için güzel bir vesıyle teşkil etmekte idi. Herifler, tabiî, olanca şarlatanlıklarını kullanarak temperee sistemin kabûlünü müdâfaa edeceler ve komisyonun ekseriyetle (çoğunlukla) verdiği karara itirâz edeceklerdi. Bunu kökünden baltalayacak bir dar¬be (vuruş) hazırlamak lâzımdı. Sabahleyin uyandım. Ya¬takta düşünürken hatırıma geldi. Hemen kalktım Kahvaltı ve sâireye de lüzûm görmeden bir tekrir yazdım. Hülâsası şudur: Şimdi okunan rapordan anlaşılacağı üzere, Mısır musikisi Gamının kullandığı perdelerin hakiki kıymetleri bile hal edilmemiştir (çözümlenmemiştir). Bu raporu okuyan bir Garb musiki âlimi, Mısırlılar’ın Gamı, meselâ DlTONlQUE, DlATONlQUE veyâ SYNTONİQUE bir Gam imiş, eb’âd-ı lahniyesı (ezgisel aralıkları) şu nisbetlerde imiş gibi, musiki ilmince mukarrer ıstılahları (terimleri) kullanarak bu musiki SYSTEME TONALİ’nin mâ¬hiyeti hakkında bir fikir hâsıl edebilir mi?.. Bu sisteme bir isim verilebilir mi?.. Şüphesiz ki hayır».. O halde, mâ-demki Mısır hükümeti bu husûsda hiçbir şey diriğ etmi¬yor (esirgemiyor), ben hâlisâne (temiz yürekle) temenni ederim ki. hükümet, bu kubbenin altında bir musiki aka¬demisi teşkil etsin ve onu da temenni ederım ki, bu akademi mühendislerden ve âlât-ı musikiye (musiki âletleri) faktörlerinden (âmillerinden, yapıcılarından) olmasın. Şark musikisine vukufları umûmiyetle müsellem (Doğu musikisini bildikleri, genellikle herkesçe kabûl odilmiş olan) musiki âlimlerinden mürekkeb olsun!..

Takriri tebyiz ederek (önergeyi temize çekerek) «Nâdi» ye koştum. Kongre açıldı. Rapor okundu. Bunu müteâkib hemen söz aldım. Yüksek ve helecânlı (çarpıntılı) bir sesle, tane tane, takririmi okudum. Bu takrir heriflerin üzerinde bir bomba tesiri yapmıştı. Garibdir ki, «Nâdi» rüesâsı da (başkanları da) biraz şaşalamış idiler. Sonra¬dan anlaşıldı kı, «bu kubbe altında» tâbirime dikkat edememişler ve akademinin başka bir tarafta teşkili ihtimalinden endişe etmişler. İçlerinden ismini unuttuğum biri kalktı ve «muahhidü’l-musiki» (musiki sorumluluğunu üzerine almış) nin vücûdundan ve zâten akademi vazifemı gördüğünden bahs etmeğe başladı. Hemen söz aldım; maksadımı İzâh ettim. Kalpleri rahat etti.

Azâdan bir çoğu, teklifimi çok münâsıb buluyorlardı. Herifler cidden şaşalamışlardı. Hele Nahas, oturduğu yerde, gözüme pek küçülmüş görünüyordu.

Nihayet reis, benim teklifimi re’y'e (oy’a) koydu.

— Akademi teşkilini hükümete teklif edeceğiz. Bunu istemeyenler ayağa kalksın; dedi.

Nahas, Urban ile, bir de ilk itirâzı yapan «Nâdi» mensûbu, yâni üç kişiden başka kimse yerinden bile kımıldamadı. Bu karâr, alkışlarla nıhâyet buldu.
Heriflerin üzerine öyle bir soğuk su banyosu yapılmışdı ki bir müddet sersemliği geçmedi. Halbuki. temperee sistemin müdâfaası için hazırladıkları ve meslekleri îcâbınca her gun mahkemelerde okumağa alışdıkları uzun lâyihaları (tasarıları) vardı. Onları okumadan içleri nasıl rahat ederdi?.. Söz aldılar; bağırdılar; çağırdılar. Ecnebi azâ sinirlenmeğe başladı.
Benim darbemi müteâkib ikinci «üstâd darbesini» de Almanlardan Profesör Curt Sachs vurdu:

— Mademki akademi teşkil edilmesi tekerrür etmiştir. Bütün meseleler orada tedkıyk edilecektir. Burada münâkaşası kâfidir. Komisyonun raporunu kabûl edelim; dedi

Bu teklif de ekseriyetle kabûl edildi ve celse tatil edildi.

Dağılırken beni tebrik edenler pek çoktu. Urban Mesûd Cemil Bey’i yakalamış, bilhassa bizi kasd ederek, Rauf Yektâ Bey’ın, mühendisler ve faktörler tâbirini kullanmasından çok müteessir olduk; demiş.
Bu gece saat onda Fransız Sefârethânesmde verilecek bir suvareye dâvetli idim. Nasılsa Mesûd Bey ı dâvet etmediklerinden ben yalnız gittim. Kahıre’nin Fransız kolonisi dâvetli idi ve dekolte madam’lar, mösyölerıyle gelmişlerdi. Fas, Cezâyir ve Tunus saz takımlarını da çağırmışlardı. Konser verdiler; dinledik. Sonra Sefâretin büyük salonuna geçtik.»

Rauf Yektâ Bey, büfede bulunan çeşitli yiyecekleri , saydıktan sonra, notlarına şöyle devâm ediyor :

«On ikiyi çeyrek gece sefârethâneden çıktım ve otele avdetle yatağa öyle bir kendimi bıraktım ki hemen uyumuşum.”**

* * *

Gelecek defâ Rauf Yekta Bey’in Kongre notlarına 31.Mart 932 târihinden itibâren devâm etmeğe çalışacağız…

İsmail Baha Sürelsan

__________________________________
(*) Musiki Dergisi için yayına hazırlayan: Ayhan Sarı
(**) Ana kaynak önceki yazılarda mevcuttur.




Hoşgeldiniz