Kitaro İstanbul’da idi… Kübra Par


Toplam Okunma: 4519 | En Son Okunma: 14.04.2024 - 19:58
Kategori: Haberler, Konserler

Asıl adı Masanori Takahaşi… Arkadaşları Japon anime karakterinden esinlenerek Kitaro ismini vermişler. O da birşey dememiş. 1980′lerin TRT’sinde yayınlanan İpek Yolu Belgeseli müzikleri ile girdi hayatımıza. Uygur Halkı ezgisi “Hasret çektim”i dinledik. 1990′ların politik ve acıklı belgesellerinin fonunda da onun müziği vardı. New Age türü müziğin efsane ismi Kitaro, ülkemizde tanınışından 30 yıl sonra Haliç Kongre Merkezi’de büyük bir konser verdi..Kitaro Senfonik Dünya Turu kapsamında Daikin ana sponsorluğunda verdiği konserin ardından sıradaki yer olan Bakü’ye uçtu.

Kitaro The Marmara Pera’nın barında hayatında ilk kez rakının tadına baktı. İlk yudumun ardından yüzüne oturan ekşi ifade görülmeye değerdi!..

Kübra Par’ın Kitaro’nun güncel müziği ve hayat üzerine samimi röportajı…

Kübra Par: Sürekli bir yerden diğerine dolaşıp benzer soruları cevaplamaktan sıkıldığınız oluyor mu?

Kitaro: Hayır, sıkılmıyorum. Aynı soruyu sorsalar bile her insanın verdiği enerji farklı oluyor.

Ruhani müzikler yapan biri olarak kendinizi bu çağa ait hissediyor musunuz?

Müzik endüstrisi zaman içinde çok değişti. Grammy Ödülleri bile çok ticarileşti. Bu durumdan pek hoşlanmıyorum. Daha basit yaşamaya çalışıyorum.

Kendinizi işin ticari boyutundan izole etmeniz mümkün oluyor mu gerçekten?

Aklım zaten onun uzağında. Müzik endüstrisi dışarıda gelişiyor, onu takip etmek zorunda değiliz. Kendi yaratıcılığıma gömülmeye çalışıyorum.

Klişe bir soru olacak ama, yine de sormaya değer. Beste yaparken en çok nelerden ilham alıyorsunuz?

Pek çok şeyden… Son albümümün adı “Final Call” (Son çağrı). Kyoto Üniversitesi’nde güneş üzerine gözlem yapan bir profesörle çalışıyoruz. Yaptığı araştırmalara göre güneş ışınları artık dünyaya daha parlak iniyor ama aynı zamanda daha fazla radyasyon yayıyor. Hızla inen bu ışınlar muhteşem görünüyor ama vücudumuz için zararlı. Bundan ilham alarak albümüme Final Call adını verdim.

Dijitalleşmeyle aranız nasıl?

Elbette mutlu değilim! (Gülüyor…) Dijital teknolojinin yayılması telif hakkı sorununu da yarattı. Gittiğim her ülkede korsan albümlerimi görüyorum.

İtiraf edin, hiç korsan albüm satın aldığınız olmadı mı?
Kimseye güvenme! (Gülüyor…) Maalesef bu durum çok üzücü. Teknoloji işleri kolaylaştırıyor ama bir şeyler de yok oluyor…

Ya dijital kayıt?

Bestelerimi bir ara dijital olarak kaydediyordum ama analoğa geri döndüm, çünkü ses daha iyi.

Müzik eğitimi almamışsınız. Yaratıcılık açısından böylesi daha mı iyi?

Bazen evet, bazen hayır… Kimi zaman eğitim almadığım için eksik hissediyorum. Ama eğitim alan insanlar da doğaçlama yapamıyor. Galiba en iyisi ikisini birden yapmak. Yani önce temel eğitimi alıp sonra kendini daha özgür bırakmak…

Başlangıçta nota bilginiz de yokmuş. Sonradan öğrendiniz mi?

Hâlâ öğrenmeye çalışıyorum. (Gülüyor…) Bu seferki senfonik bir turne, notalarla çalışmak zorundayız. Yine de konser esnasında dinleyicilerin işin doğal yanını fark etmelerini umuyorum.

Japonya’da doğmuş ama ABD’ye göç etmişsiniz. Kendinizi Amerikan mı yoksa Japon gibi mi hissediyorsunuz?

Ben bir Japon’um. (Gülüyor…) Amerika’yı çok seviyorum. Eğlence sektörünün geliştiği ve yaratıcı ortamın çok güçlü olduğu bir ülke. İmkânlar çok fazla. Oysa Japonya’da kalsaydım bu kadar imkânım olmazdı.

Eviniz nerede?

Amerika’da San Francisco’nun üst kısmında oturuyorum. Bundan önce dağ başında, 3000 metre yüksekte yaşıyordum.

Japonya’ya sık sık gidiyor musunuz?

Evet, annem ve babam hâlâ orada yaşıyor. Kardeşlerim de çok sık gidip geliyor. Ama orada yaşayamıyorum çünkü yerel kültür çok kapalı, yaratıcılığa yer yok.

Ama müziğinizde Doğu Kültürü’nün etkileri görülüyor.

Japonya’da dağlarda yaşardım. Japonlar dağlarda ve kayalıklarda Tanrı’nın yaşadığına inanır. Doğanın içinde Tanrı’yı hissedersiniz. O ortamda yaşarken sürekli şükredersiniz. Bu şükür hali müziğimin temelini oluşturuyor.

Dinle ilişkiniz nasıl?

Din zor. Japonya’da Budizm ve Şintoizm birlikte yaşanıyor. Her ikisinde de din adamları ön planda ve doğadan referans alıyorlar. Ben kendi doğaüstü değerlerimi izlemeyi tercih ediyorum. Dinlerin ötesinde bir doğa haline inanmayı, doğayla direk temas kurmayı istiyorum.

Sufizmle aranız nasıl? Sufi müziğinden hoşlanıyor musunuz?

Evet bayılıyorum! Özellikle 20′li yaşlarımda sufizme özel ilgim vardı.

Müziğinizin temelinde sintisayzır adlı ilginç enstrüman var. Nasıl başladınız çalmaya?

Sintisayzır pek bilinmeyen bir enstrümandı. İlk karşılaştığımda, bu ne biçim bir çalgı diye düşündüm. Kullanma kılavuzu okumayı sevmem, kendi kendime öğrenmeye çalıştım. 24 saat boyunca uğraştım ve tek bir ses dahi çıkaramadım! (Gülüyor…) Bir noktada bir gürültü çıktı. Sonra rüzgâr sesine, okyanus dalgasına benzer sesler keşfettim. Notaları tekrarlamak yerine hikâyeler yaratabileceğimi fark ettim. Müziğe başka bir boyut kazandırıyordu, yaratıcı bir tarafı vardı. Zaman içinde o kadar fazla beste ürettim ki sintisayzır benim imzam haline geldi.

Tüm enstrümanları çalabiliyormuşsunuz. Sintisayzır dışında favoriniz hangisi?

Gitar, davul, flüt… Hepsini seviyorum! Her kültürün farklı bir çalgısı var. Gittiğim her ülkede önce müzik dükkânlarına gidip yerel çalgı aletlerini deniyorum.

New Age müziğin öncülerinden biri kabul ediliyorsunuz. Bu türe “New age” denmesinden memnun musunuz?

Evet, memnunum. Bu ismi sektör keşfetti. Japonya’da çıkan albümüme kayıt şirketi “zihin müziği” adını vermişti. O da fena değildi. Grammy’ye aday olan son albümüm New Age kategorisinde yarıştı. Ama artık hem elektronik, hem de senfonik müzik yapıyorum. Bakalım yeni albümümü hangi kategoriye sokacaklar…

Belki yeni bir tür yaratırsınız!
Evet, neden olmasın.

New Age müziğin diğer temsilcilerini nasıl buluyorsunuz?
Biraz karışık bir durum. Bu sene new age dalında Grammy adayları arasında caz müzisyenleri vardı. Galiba kategoriler arasında sınırlar ortadan kalkıyor artık.

Bestelerinizi ilk kime dinletiyorsunuz?
Sadece kendime! Kimseye duyurmuyorum; asistanlarıma bile. Tüm fikirler yalnızken ortaya çıkıyor.

Hoşlanmadığınız bir müzik türü var mı?
Hip hop! O müzik bile değil, sadece öfke patlaması. (Gülüyor…)

Ruhani müzikler yapıyorsunuz. Ölümle ilişkiniz nasıl?
Kimse bir sonraki anın ne getireceğini bilmiyor. Belki de konserden sonra öleceğim.

Yaşadığınız hayat sizi tatmin etti mi?
Her anı en iyi şekilde yaşamaya, elimden gelenin en iyisini yapmaya çalıştım. Her 24 saatte bir döngü yaşıyoruz. Önemli olan bu döngülerin enerjisi…

Çok pozitif bir enerjiniz var açıkçası… Sizi ruhani sanıyorlar ama yiyip içmeyi, gezmeyi dans etmeyi seven bir dünyevisiniz galiba!
Evet, hareket halindeki meditasyon benim için daha değerli.

İstanbul’a ilk gelişinizmiş. Çok geç kalmadınız mı?
Hayır, geç değil. İşte şimdi tam zamanı.

Özel planlar yaptınız mı?
Hayır, sadece iki günüm var maalesef. Küçük bir İstanbul turu ve insanlarla sohbet etmeye yetiyor.

Türk arkadaşlarınız var mı?
Şimdi ediniyorum! Şaka bir yana, Japonya ve Amerika’da Türk arkadaşlarım var elbette…

Bundan sonraki durak neresi?
Bakü’ye geçip sonra Los Angeles’a döneceğim. (1)
______________________________________________________

http://www.haberturk.com/yasam/haber/928028-muzigimin-temeli-sukur
Fotoğraflar: Ece OĞULTÜRK




Hoşgeldiniz