Üniversitelerimizde “Türk Dili” Dersleri… Y.Doç.Dr. Göktan AY


Toplam Okunma: 2581 | En Son Okunma: 07.05.2024 - 22:18
Kategori: Fikir Yazıları

Osmanlı’da hâkim millet olarak Türkçe’yi Türk olmayan etnik kümelere öğretmeyi başaramadığımız gibi, tam tersine, yönetimimiz altında olanlar dilimize Arapça ve Farsça’yı sokarak Türkçe’nin bir bilim, sanat ve felsefe dili olmasını zorlaştırdılar(3)… Universite öğrenimi gören –alanı ne olursa olsun- her kişi, hangi yöreden gelmiş olursa olsun, yöresellikten kurtulmalı, İstanbul Türkçesi’ni mutlaka öğrenmeli ve en iyi şekilde konuşmaya, yazmaya çalışmalıdır…

Üniversitelerimizde “Türk Dili” Dersleri… Y.Doç.Dr. Göktan AY

Konuya girmeden önce, genel bir durum değerlendirmesi yapalım. Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu’nun (TİSK) “OECD Ülkelerinde Kadınlar ve Erkekler” adlı 30 OECD ülkesi arasında yaptığı çalışmanın raporuna göre;
  “…Türkiye’de 25-64 yaş grubundaki kadınların sadece % 7.1’i yükseköğrenim mezunu iken, bu oran Kanada’da % 47.8’e çıkıyor. OECD ortalaması ise % 24.8 düzeyinde. Anılan oran Meksika’da bile Türkiye’nin iki katı oldu. 25-64 yaş grubundaki erkeklerin sadece % 10.7’sinin yükseköğrenim mezunu olduğu belirlendi. Bu oran, Kanada’da % 41.4, ABD’de % 38.4, Meksika’da yüzde 19.4 düzeyinde bulunuyor. OECD ortalaması ise % 25.4. Türkiye ancak, % 10.2’de kalan Portekiz’i geçebiliyor. Ülke verileri incelendiğinde, yükseköğrenim görme oranı arttıkça kadınların bu açıdan erkekleri geçtiği de dikkat çekiyor. Türkiye’de 25-34 ve 55-64 yaş gruplarının mezuniyet oranları arasındaki fark, kadınlar açısından 6.1 puan, erkekler açısından 3.2 puan düzeyinde bulunuyor. Buna karşılık, OECD ortalamasında genç nesil kadınlar, yaşlılara göre 18.6 puan, genç erkekler ise 7.7 puan daha fazla oranda yükseköğrenim görüyor. Söz konusu fark Kore’de kadınlar açısından 43.2 puana, erkekler açısından ise 35.4 puana kadar çıkıyor.” (1)

“Alman Sendikalar Birliği (DGB) Göçmenler Bölümü’nün düzenlediği üç dilli eğitimi tanıtma toplantısında, Bologna Deklarasyonu çerçevesinde değişen yüksek öğrenim anlayışı ve Türkiye’nin durumu ele alınmış. DGB Göçmenler Bölümü yetkilisi Hüseyin Yılmaz tarafından düzenlenen üç dilli eğitimi tanıtma toplantısına konuşmacı olarak katılan Akdeniz Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dekan Yardımcısı ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Harun Gümrükçü; 1999 yılında Bologna’da oluşturulan ve 29 ülkenin imza attığı Bologna Deklarasyonu’na 2001 yılında katılan Türkiye, Avrupa yüksek öğretim alanında, kalitesini yükseltmeyi ve uluslararası rekabet gücünü arttırmayı hedef almıştır. Böylelikle uluslar arası iletişim ağı ve işbirliği artacaktır. Türkçe, Almanca ve İngilizce olmak üzere üç dilde eğitimi öngören projede ana hedeflerden biri, Türkçe’nin uluslararası eğitim programında resmi dil haline gelmesidir. Böyle bir projeyle, ilk kez bir Türk kamu üniversitesi bir Avrupa üniversitesiyle mastır düzeyinde ortak diploma verecek. Akdeniz Üniversitesi, uluslararası standarda haiz bir okuldur. Öğrenciler birkaç yıl Hamburg’da, birkaç yıl Antalya’da okuyarak hem dillerini geliştirecek, hem de çok kültürlülük kavramına sahip olacak. Ayrıca kredi sistemiyle, öğrenci ve öğretim üyeleri hareketlilik kazanacak. Alınan diplomada iki üniversitenin ambleminin olması büyük bir avantaj. Türk öğrencilerin stajlarını Almanya’da, Alman öğrencilerin de Türkiye’de yaparak, öğrencilerin kendi kültürlerinden başka kültürler tanıyıp iş imkanı ve iletişim ağını genişletecek dedi.

Bu zamana kadar Avrupa ülkelerinde denk olarak tanınmayan Türkiye üniversitesi diplomalarının da bundan sonra, Lizbon ön kararı gereği, Türkiye’de en az 3 yıl üniversite eğitimi almak şartıyla denkleştirilebileceğinin konuşulduğu toplantıda, Türkiye’deki öğrencilerin yüzde 65′inin “Euromaster” sistemine pozitif yaklaştıkları ve bu sistemden yararlanmak istedikleri ifade edildi. 2010 yılına kadar her ülkenin kendi kuramsal kültürlerini koruyarak, çok dilli temel sistemle Avrupa yüksek öğrenimine hazırlanmaları kararları alındı. Lisans, yüksek lisans ve doktora yükseköğretim sisteminin, ülkelerin eğitim sistem kalitesini arttıracağını belirtildi.” (2)

“…………….Türkçe bilmek, Türk gençlerine ne gibi ek avantajlar sağladı ki, şimdi de dünyanın farklı ülkelerini bu işe ortak edelim? Yanlış anlaşılmak istemem. Ben, dünyanın çeşitli ülkelerinde Türkçe öğrenim yapan okulların bulunmasını ve yaygınlaşmasını elbette desteklerim. Fakat, bu gelişmeye bakıp da, “Tamam, Türkçe ve Türk kültürü artık evrensel bir nitelik kazandı veya bu yolda devam edersek kazanmayı sürdürecektir” diye boş yere böbürlenmeyelim derim. Bilim, kültür, sanat.. alanlarında dünya kültürüne ne katkı yaptıysak, dilimiz de o ölçüde evrensel bir değerle ölçülecek, sınıflandırılacak ve benimsenecektir. ………………Osmanlı’yı düşünün yeter. Viyana’dan şimdiki İran sınırına, Kırım’dan Kuzey Afrika’ya, Arabistan’a kadar yüzlerce yıl egemenliğimiz altında kalan ülkelerin şimdiki haline bakın: Bu ülkelerin kaç tanesinde Türkçe ikinci, üçüncü veya dördüncü dil olarak konuşuluyor? Hiçbirinde! Osmanlı’da uyruğumuz olan insanlara dilimizi öğretmeyi beceremedik de şimdi dünyayı dolaşıp bunu başaracağız, öyle mi? Osmanlı’da hâkim millet olarak Türkçe’yi Türk olmayan etnik kümelere öğretmeyi başaramadığımız gibi, tam tersine, yönetimimiz altında olanlar dilimize Arapça ve Farsça’yı sokarak Türkçe’nin bir bilim, sanat ve felsefe dili olmasını zorlaştırdılar. ………………..(3).

Bu alıntılardan anlaşılacağı üzere, alanla ilgili çalışmalar yapılıyor, makaleler,raporlar yazılıyor, yayınlanıyor, ancak, çözüm konusunda hiçbir kurum üzerine alınmıyor ve aynı statik düşünce ve uygulama devam ediyor.

Aslında, üniversite öğrenimi gören –alanı ne olursa olsun- her kişi, hangi yöreden gelmiş olursa olsun, yöresellikten kurtulmalı, İstanbul Türkçesi’ni mutlaka öğrenmeli ve en iyi şekilde konuşmaya, yazmaya çalışmalıdır. İlköğretimden başlayarak gençlere “okuma alışkanlığı” verilmeli ve “okumada seçici” olunması gerektiği anlatılmalıdır. Sanat dallarını ve özellikle “tiyatroyu izleme” de dilin geliştirilmesi açısından çok önemlidir. Sanat dünyaya açılan penceredir; insanı, toplumumu, ülkeyi, dünyayı anlamayı kolaylaştırır, sözcük dağarcığımızı geliştirir..
 

Ancak, bu fikirleri verecek, gençleri yönlendirecek olan ve o dersi verecek kişi kendini geliştirmemiş ise ne olacaktır? Ders isimlerini değiştirerek, yeni dersler yaratarak, içeriği ve öğretmeyi pas geçmek doğru mudur?
 

İlköğretim ve liselerde öğretemediğimiz için olsa gerek, YÖK tarafından üniversitelere “zorunlu” olarak konulan “Türk Dili” derslerinin ne getirip götürdüğü yıllardır araştırılmamıştır. Dil ve yazım bilgileri ile yazılı ve sözlü anlatım bilgilerinin inceliklerinin işlenmesi gereken bu dersler, 2008 Türkiye’sinde hala bize göre amacına göre uygulanmamaktadır.

Çünkü;

a) Bu dersler uzmanlar tarafından değil, okutmanlar veya illerdeki lise öğretmenleri tarafından verilmektedir. Öğretim elemanları sürekli işbirliği ve iletişim içinde değildirler.
b) Lisede öğrendiklerinin tekrarı yapıldığı için olsa gerek, öğrenciler bu dersin işlevsel olduğuna inanmamaktadır.
  c) Türk dili dersleri ciddiye alınmamakta, devam uygulanmamaktadır.
  d) Sınıflardaki öğrenci sayısı sınırlandırılmamakta büyük amfilerde ders yapılmaya çalışılmaktadır.
  e) Yazılı ve sözlü anlatım becerileri ile ilgili uygulamalar yapılmamaktadır.
  f) Öğrencilerin konuşma/dil kullanımında ki yanlışlarının düzeltilmesine gidilmemektedir.
  g) Dersler; kitaplar dışında görsel-işitsel gereçlerle zenginleştirilmemektedir.

“…………………………TÜPÇİ 3209546”.Dördüncü mansiyon, gene bir duvar duyurusu: “BU EV KOPİLE SATLIKTIR”
Üçüncü mansiyona, bir kahvehanenin camında yer alan bir eleman ilanı hak kazanmış:

“PIRT-TİME BAYAN GARSON ARANIYOR

FACE TO FACE CAFE” İkinci mansiyon, bir emlak ilanı:

“ÖĞRENCİLER İÇİN DAYALI DÖŞEMELİ KALEFÖRSÜZ KİRALIK EV YATAK BAŞI 20 MİLYON”

En yüksek mansiyonu, aynı zamanda en iyi yöneticilik ödülünü de kazanan, bir apartman girişinde yer alan bir yönetici bildirisi:

“İYİ BİR BAYRAM DİLEĞİYLE APARTIMAN SAKİNLERİNE DİLERİM İYİ BAYRAMLAR”

Gelelim jüri özel ödülüne… Kısa ve öz:“BÖCEE İLAÇLAMA 4523315”
 

“KİRALIK CENENETOR 05327790497”

 “TAVSİYE NEDENİYLE MALİYETİNE SATIŞLAR”

Bir inşaat şantiyesinin tabelası:

“SATILIK DÜKKAN VE BÜROLAR MÜTAHHİT MEHMET ÖZAT MİMARİ PORECE A.HAMİT KARAOĞLAN MİMAR

MINTIKA 5.PORSEL SİTATİK PORECE HAKAN KÜNEYECİ CEMAL TİLEYLİOGLU

ELEKTİRİK PORECESİ HASAN HOROZ ELEKTİRİK MÜH. SIHİ TESİSAT PORECESİ ABDURHAMİT TEMİZ MÜH.” (4)

“………………….1- Askerlerin otogarajdan uğurlanırken duygusal anlar yaşandı (Kanal F-FRT 26 Kasım 2006): Burada “otogaraj” yerine, “Otogar” desek, “otogar’dan” desek doğru olmaz mı?.
2- Marmaris’teki Cumhuriyet yürüyüşüne yaklaşık 5 bine yakın kişi katıldı (Kanal-F 05.05.2007): Hem yaklaşık, hem yakın demek doğrumu; Yaklaşık 5 bin kişi ya da 5 bine yakın kişi dense doğru olurdu.
3- Nedeni belirlenemeyen sebepten yangın çıktı (Kanal-F, 26 Mayıs 2007): Neden ve sebep aynı anlama gelmiyor mu?. Cevabı bulunamayan yanıttan der gibi efendim.
4- Kurada çıkan şanslı talihliler, kira öder gibi ev sahibi olacaklar (21. yy Tv, 31 Temmuz 2007): Şanslı ve talihli aynı anlama gelmiyor mu?. Düşünelim!..
5- “Çok tesadüf tanıştık” Betül Arkın-eşi Cüneyt Arkın’la tanışmalarını anlatıyor (Kanal-D): Bozuk bir söyleyiş, tesadüfen ya da tesadüf eseri dense doğru olmazmı?.
6- Cumhurbaşkanlığı adaylığına adaylığını koyacak (Müjde FM-Haber): Cumhurbaşkanlığına adaylığını koyacak, dense doğru olmaz mı?.
7- Yavuz Bey, Beykozlu az önce tahliye oldu. (Azap Yolu Atv): Çok tekrarlanan bir yanlış ‘tahliye’ olmaz, “tahliye” edilir gerçeği, neden görülmüyor?.
8- Ülkesinin ileri ülkeler düzeyine gelmesi için elinden geleni ardına koymadı. (Atv Haber- Ali Kırca- Sakıp Sabancı’dan söz ediyor). “Elinden geleni ardına koymamak” deyimi “yapabileceği bütün kötülükleri yapmak” anlamına geliyor. Oysa haberde anlatılmak istenen Sakıp Sabancı’nın ülkesi için çok çalıştığıdır. “Elinden geleni yaptı” denmesi doğrudur efendim.
9- Balina cesetleri gemiler için tehlike oluşturuyor (Kanal 7): Ceset sözcüğü insan için kullanılır. Hayvan için “leş” denir. Burada “ölü balinalar” denmesi daha doğru olurdu.
10- Hayırlı olsun. Güle güle günlerde kullanın (Kubat, Araba kazanan izleyiciyle telefonda konuşuyor): “İyi günlerde kullanın” denmesi daha doğru olurdu.
11- Havuzlar istenmeyen hastalıklara davetiye çıkarıyor (TRT- 2 Haber Vizyon): İstenen hastalık var mı acaba?.” (5)

Yüzlerce ulusal ve yerel radyo ve televizyonlarımız, dergilerimiz, gazetelerimiz var. 88 yıldır, her Cumhuriyet Hükümeti Türkçemiz için seferberlik ilan etti, ediyor…Okuma-yazama kurslarında %95 başarı elde edildi deniyor…Üniversitelerimizde Türk dili bölümleri açılıyor….Sempozyumlar, dil bayramları yapılıyor…MEB de Türkçe öğretmenleri en çok atanan meslek grupları içinde yer alıyor…
 

Sonuç; hala, güzel Türkçe konuşamayan, Türkçe yazım kurallarını bilmeyen, diksiyondan yoksun, popüler kültürün altında kalmış, bilgisayarı yanlış argoyu yaygın olarak kullanan, yöresellikten kurtulamamış, kitap okuma alışkanlığı kazandırılmamış, bir kitle yetiştirilmeye devam edilmektedir.
 

 Ülkemiz için, geleceğimiz için, görev hepimizindir…hangi kademede olursak olalım!..

(1) Ülsever, Cüneyt; YÖK’ün esas derdi, Hürriyet Gazetesi, 17.02.2008
 (2) Mynet Haberler, 20 .01.2007
 (3) Alkan, Türker; Bir başkadır benim memleketim, Radikal, 25.04.2008
 (4) Ardıç, Engin; Altın Kazma 2008 ödülleri, Akşam, 17.01.2008
 (5) Erdemli, Ali; Dil yanlışlıkları, Ege Gazetesi, Fethiye, 06 ve 09 Kasım 2007




Hoşgeldiniz