Ülkeyi Geliştiren Ekonomi, Bilim ve Sanattır… Dr. Ayhan Sarı


Toplam Okunma: 2814 | En Son Okunma: 07.05.2024 - 22:06
Kategori: Fikir Yazıları, Yazarlarımız: A.Sarı

Günlerdir TRT’nin sanatçılarına yaşattığı stres hakkında sanatçı taraftarı yazılar yayınlıyoruz. Görüyoruz ki aslında TRT sanatçılarımız halk tarafından şu anki konumlarıyla çok da önemsenmiyorlar. Bu gerçeği dillendirmekten –yetişme şeklimiz itibarıyla- hep korktuk. Kendimize itiraf edemedik. Bir eksi gidişi zaten sezinliyorduk.

Ülkeyi geliştiren ekonomi, bilim ve sanattır, ama maalesef  bunların hiçbirinde halkın etkisi yoktur…

Şu andaki savunmalarda ve öncülerinde de ideal samimiyeti göremiyoruz. On’lar koşulsuz teslimiyetçi ve bu teslimiyetçilikleriyle zaten tanınmış insanlar. Yani bir fikir değişikliğini sergilemeleri artık hayatları boyunca mümkün değil. Dolayısıyla bu durumları, onların gerçekçiliği hakkında akademik bakış açısıyla kuşkular doğursa da sevecen yaklaşım tarzını hak ediyorlar…

Şu kısa depremde bile görüldü ki büyük ve de ayağı yere basan kararlı bir harekette halk ne TRT ne de Devlet Korosu sanatçılarının arkasında olmayacak…

İşte bu gerçeğin artık iyiden iyiye değerlendirilmesi gerekiyor. GTM uğraşanları ve de yöneticileri kendi içlerinde klikler halinde de olsalar olası depremlerde kenetlenmesini bilmeleri gerekmekte iken, durumun gerçek yüzünün hiç de öyle olmadığı anlaşıldı.

Gerçek(!) artık hem sanatçının hem de halkın çok da umurunda değil…

Bu saptama bir yıkım saptaması olmaya adaydır, dillerde bir türlü dile gelemiyen.

Kale daraldıkça daralıyor, daral gelmesi gerekenlerin kılı bile kıpırdamıyor. Çünkü onların gelecek diye bir dertleri yok. İnanmışlar zaten mürit misalı…

Sanki kimilerinin şeyhleri, şıhları veya tarikat liderleri onların yerine daha iyi düşünüyor gibi…

Varoşların hakimiyeti bu kez sadece arabesk ile değil bir çok yönden karşımıza çıkar oldu.

Biz istediğimiz kadar söyliyelim:
Atatürk de zaten söylemiş: Bilim ve sanattır ülkeyi geliştiren, halk değil…

Ama bilim-sanat-halk arasındaki sıcak ilişkiyi kuracak bir mekanizmanın varlığına hep ihtiyaç duyulmuştur ki, asıl sorun işte burada düğümlenip kalmaktadır.

Yıllarca halk-sanat çatışmasına izin veren, göz yuman ve de en önemlisi, gelişmekte olan toplumlarda yapılması gereken denge ve gelişim olmasına karşın ince nüans balanslarında ipin ucunun kaçmak üzere olduğunu söylemek gerekmektedir ki zaten görülmektedir.

Müzğin eğitiminden icrasına, sokağından sahnesine her içsel alanda bir erozyon, bir boşvermişlik gözlenmektedir…

Korkarız ki önemli sosyal müzikal tesbitlerin yapılıp reel anlamda hayata geçirilmediği takdirde bu halk, ne TRT ne de Devlet Korosu sanatçılarının (ikinci yıkma girişiminde) hiç mi hiç yanında olmıyacaktır…

Bu işlerde bir şeyler eksilmeye başladı…

Önemli olan bu eksikleri görebilmek…

Yoksa hamasi edebist nutuklarda romantik ve de inançsız söylemler, hiç de geç olmıyan bir gelecekte önümüzü tıkayacaktır…

“Her köşesine çekilenin “Ne halleri varsa görsün” dediğini söylemek mümkün değil.

Ama ya şu derin sessizlik!..

Bizi asıl korkutan işte bu…

Bir ses, nefes, bir kalem, bir cümle…

Biz, idealizmin bittiğini, yalnızlığın dört duvarındaki yapay mutluluklardan doğan verimsizliği düşünmek bile istemiyoruz.

Kalemi, bugün gözlenen yılgın psikolojilerin şahsi böbürlenlenmelerine bıraktığımız an, spam e- posta misallerinin eline geçtiğimiz andır ki:

Yeni kuşak neslin bizi kurtarmak için yetişmesi hayli zaman alabilir…




Hoşgeldiniz