Bir Osmanlı Müziği Vardı!.. Hasan Bülent Kahraman


Toplam Okunma: 3464 | En Son Okunma: 09.05.2024 - 00:08
Kategori: Basından

Bundan bir süre önce, Merhum Kani Karaca’nın da üstadı olan Hafız Üsküdarlı Ali’nin ailesiyle tanışmıştım. Merak edip sorduğumda, torunu, ailenin bile elinde pek az kaydın olduğunu belirtti. Oysa, çok yaşlı da olsa çok yakın tarihlerde ölmüştü bu büyük musikişinas… Osmanlı müziği, bugün toplumun gündeminde değil. Üstelik devlet de ona sahip çıkmıyor. Dikkatle bakınca, geriye bu müzikle ilgilenen bir tek kesimin kaldığı görülüyor!

Ne yazık, Kani Karaca da(Adana 1930-2004 İstanbul) öldü. Klasik müziğimizi dini ve din dışı form ve eserleriyle icra edenlerin en önemlilerinden birisi daha aramızdan ayrıldı. Yusuf Ziya Ortaç’ın zamanında söylediği gibi ‘Şimdi daha da yalnızız!’ Tek avuntu, ‘O da olmasa ne yaparız?’ diyeceğimiz Kalan Müzik’in nefis bir biçimde hazırlayıp çıkardığı Karaca albümüne sığınmak. Bu büyük hafız ve icracı orada nadir işitilen makamlardan son derecede zor yapıtları büyük sazendeler eşliğinde okuyor.

Çok iyi bildiğimiz nedenlerden ötürü bu birikim lime lime dağılıyor, epriyip gidiyor. Bundan bir süre önce, Karaca’nın da üstadı olan Hafız Üsküdarlı Ali’nin ailesiyle tanışmıştım. Merak edip sorduğumda, torunu, ailenin bile elinde pek az kaydın olduğunu belirtti. Oysa, çok yaşlı da olsa çok yakın tarihlerde ölmüştü bu büyük musikişinas. Elimizde şu an hemen hemen hiçbir şeyi bulunmuyor. O gitti, öğrencisi gitti. Karaca, ses öğrencisi yetiştirmemişti. Bir devir böylece kapandı. ‘Kalanlara selam olsun’ diyecek kimse bile yok artık.

Bu yoksullaşmanın birçok nedenini yakından biliyoruz. Aslında bir kez daha üstünde durmanın anlamı da yok gereği de. Demek ki, bu tükeniş daha uzun bir süre yaşanacak. Belki ancak ondan sonra yeni bir bilinç gelecek ve tamamen bitmiş, dolayısıyla da klasikleşmiş bu müziğin hiç değilse birikim olarak geleceğe aktarılması için ciddi çalışmalar yapılacak.

Bunun koşulları neler olabilir? Doğrusu artık bilmediğimizi söylemeliyim. Aklımızın erdiği kadarını bugüne değin ben de, benden çok daha yetkin ve saygın isimler de belirtti. Ama hiçbir şey yapılamadığına göre bizim vurguladıklarımız yanlıştı. Teknik olarak bize doğru görünse bile, eğer bir düşünce uygulanamıyorsa onun ‘doğruluğundan’ söz etmek mümkün olmadığından, şimdi, geriye çekilip susmak gerek. Ya da birilerinin çıkıp çok daha uygulanabilir, somut, gerçekçi şeyler belirtmesinde yarar var.

Bununla birlikte insan zihni, hele işi düşünmek olanlar, akıllarına takılan bir şeyi kurcalamaktan geri durmuyor. Ben de Karaca’nın vefatından bu yana bu işi zihnimde yeniden evirip çevirirken bir noktaya saplanıp kaldım.

Bugün kim sahipleniyor?
Klasik Osmanlı müziği, bugün, gençlerin gündeminde değil. Bu müzik bugün toplumun gündeminde de bulunmuyor. Çok üzücü olmakla birlikte, devlet de ona gündeminde yer vermiyor. Dikkatle bakınca geriye bu müzikle ilgilenen sadece bir tek kesimin kaldığı görülüyor. Öyle adlandırmakla ne kadar doğru bir iş yapmaktayım bilmiyorum ama, Osmanlı müziğini iyi kötü hayatının içinde tutan kesim Türkiye’de nispeten muhafazakâr/ mutaassıp denilen bir çevre. Bu da bizim toplumsal tabakalanmamızda milliyetçi/dinci bir anlayışla kendisini tanımlayan bir katman. Bunun dışında kalan ‘modern/ist’ kesimin bu müzikle artık uzaktan yakından bir ilişkisi yok. Kuşkusuz arada istisnalar var. Özellikle kuramsal düzeyde bu müzikle ilgilenenlerin, konservatuvarlarda eğitim görenlerin büyük bir bölümünü bu gruba dahil edemem ama, bu yukarıdaki yargımı değiştirmeye yetmiyor.

Çeşitli nedenleri var bu olgunun. Osmanlı müziği başından beri ‘geri’ bir anlayışın müziği kabul edildi. Teksesliliği, onun da, bu müziğe ilgi duyanların da başına kakıldı. Hatta bu müzikle ülfeti olanlar, kendilerini bir tür ‘iptila’ya düşmüş sayarak, daha sonra gelenlere Batı müziğiyle ilgilenmelerini salık verdiler. (Örneğin, Ataç için Divan Edebiyatı da böyleydi.) O zaman, ‘geri’ değil ama ‘geride’ kalmış bir şeyle uğraşmak insanı ister istemez muhafazakâr yapacak ya da muhafazakârlar bu müzikle ilgilenecekti. Ayrıca, bu müziğin dini bir müzik olması işin muhafazakârlıkla ilgili yanını besleyen bir başka olguydu. Ne var ki, bunların hiçbirisi Osmanlı müziğinin gerçeğini yansıtmıyor.

Her şeyden önce bu müzik, istediği kadar dini bir boyutu da bulunsun, belki ondan daha önce ve daha fazla din dışı bir müziktir. Bu yanıyla da ’seküler’dir. Tüm besteciler dinsel yapıtlar vermiş ama aynı zamanda din dışı bir müziği geliştirmek için de çalışmıştır. Günü gelip araştırıldığında görülecektir ki, bu niteliği ile Osmanlı müziği bütün bir toplumsal dönüşümü yansıtma gücüne sahiptir. Yahya Kemal’in, zamanında, ‘Bizim romanlarımız şarkılarımızdır’ sözünü etmesine yol açan, budur. Bu müzik, sadece, Tanpınar’ın vurguladığı gibi, bizim ruh iklimimizi dışa vurmaz. Tarihsel gerçeğimizin kaynağı öncelikle oradadır.

Toplumsal dönüşüm
Hem bu neyi değiştirir? Aynı şey, Batı müziği için de geçerli değil midir? Niyetim, asla, ‘Onlarda ne varsa bizde de aynısı var’ yollu bir şey söylemek değil. O türden analojilere oldum bittim karşıyımdır. Dile getirmeye çalıştığım şey, bir müziğin form özelliklerinin onun dışlanmasına yetmeyeceğidir. Dolayısıyla, seküler kesimin bu müziği görmezden gelmesi doğrudan doğruya ’seküler’ olmayan, ‘taassuba’ (fanatizm demektir) dayalı bir tutumdur. Ne analitiktir ne de eleştirel. Bir müziği bir başkasıyla ikame etmeye çalışmanın, birisini kaldırıp yerine ötekini koyalım demenin bir mantığı yoktur. Bu, söylendiği gibi bir toplumu ‘ilerletmenin’ yolu olamaz. ‘Müzik devrimi’ ile toplumsal dönüşüm yaşanamaz. Çoksesli müzikle tek seslisi, Batı müziğiyle Osmanlı müziği birbirini dışlayan karşıtlar değildir. Kültür kavramı bu yaklaşımları yadsır.

Yalnız şu eleştiriyi getirmek yanlış sayılmamalı. Türkiye’deki muhafazakâr kesimlerin, çok ciddi birikimlerine karşın, bir o kadar da ciddi metot sorunları olduğu kanısındayım. Osmanlı müziğinin çözümlenmesinde ister istemez farklı bakış açılarına ve yorum bilgi ve gücüne gereksinim var. O müziğe ‘dışarıdan’ bakmanın getireceği bir yarar muhakkaktır. Bu, dün eksikti. Hâlha eksik. Bu müziğe katkıda bulunmak isteyen her kesimin öncelikle algılaması gereken budur.
Son yıllarda Türkiye’de en çok tartışılan şey sekülerizm. Osmanlı müziğini düşünürken sekülerizme herkesin, her kesimin ihtiyacı olduğunu insan şaşarak anlıyor.
__________________________________
17/06/2004 - http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=119580




Hoşgeldiniz