Murat Bardakçı ile İlber Ortaylı’dan Geleneksel Müziğimiz Hakkında İnciler ve Bir Mektup…


Toplam Okunma: 8231 | En Son Okunma: 14.04.2024 - 09:58
Kategori: Kategorilenmemiş

Eylül ayının ikinci akşamının gecesi Kanal 1 TV’de Murat Bardakçı-İlber Ortaylı katılımıyla gerçekleşen programın içinde müziğimiz hakkında birtakım sözlerin adeta alay edercesine kişisel fikir olarak sarfedilmesi, söylemlerin altında yatan anlamların ortaya çıkması açısından yararlı oldu. Sn. Baykara Dadaş Bilge’nin gönderdiği, yazarı meçhul bir mektup sanırız ki birçok kalbin duygularını, görüşlerini dile getiriyor. Aktarıyoruz:

Dün Kanal 1 televizyonunu seyrederken bir tanıtıcı bilgi gördüm.

Murat Bardakçı, bir sahur programı sunarak tarih sohbetleri yapacak; Devlet Korosu solistleri, Mehmet Güntekin ve Dilek Türkan ses, Selim Güler, Taner Sayacıoğlu ve Samim Karaca da sazları ile musiki icra edecekler deniyordu. Programın konuğu da İlber Ortaylı imiş….

Bardakçı saygı duyduğum bir müzikolog ve tarihçi, Ortaylı kıymetli bir bilim adamı, sanatçılar ise hemen her konserlerini izlediğim ve beğendiğim üstad müzisyenlerdi. Büyük bir zevkle dinleyeceğimi zannettiğim bu programı seyrettiğim Kanal 1’i ne yazık ki bir buçuk saatin sonunda hüsran ile kapattım.

Program, Bardakçı’nın şu sözleri ile başladı:
“Bugün aramızda iki Devlet Korosu Müdürü ve üç de Devlet Korosu sanatçısı var”. O dakikada anlam veremediğim bu başlangıcın nedeni sonradan çok iyi anlaşıldı ki yeri gelince anlatacağım.

Sonra, Bardakçı’nın Cevdet Hoca diye tanıttığı ve yüzyılın en güzel seslerinden biri diye dinlettiği hocanın eski bir bant kaydını dinledik. Bir padişahın baş hafızı imiş, sonraları Atatürk’ün huzurunda da okumuş ve Nakşi imiş. Bence vasat bir sese sahip olan Nakşi hocanın bu çok önemli ses kaydını -Türkiye televizyonlarında ilk defa- dinledikten sonra ayaklarımız yerden kesildi! ve İlber Ortaylı, Bardakçı’nın sorusu ile bize tarikatlar hakkında bilgi verdi. Yeni ve bilgileneceğim hiçbir şey duyamadığım yaklaşık yarım saatlik bir süre, iki tarihçinin birbirini ağırlaması ve birinin bildiğini ötekinin de bildiğini anlamamızla geçti. Bu arada konu mankeni gibi ayak ayak üstüne atmış ve yarım saatlik konuşmaya bir iki saptama ile katılan önemli bir genç tarihçi de programı çok renklendirdi doğrusu.

Nihayet yönetmenin ikazı ile müzik yapmaya karar veren Bardakçı, baştan beri tarihçiden daha zor bir durumda alakasızca dinledikleri sohbetin bitmesinden adeta gözleri açılarak müzik yapmak üzere hazırlandılar.

Dilek Türkan’ı yaşayan en güzel kadın sesi, Neveser Kökdeş’i de Türk müziğinin tek kadın bestecisi olarak tanıtan Bardakçı, yedi numaralı gözlüklerinin arkasından dünyayı nasıl göremediğini ispat etti ve bu sayede kendisini daha yakından tanımak fırsatını verdi.

Sonra Mehmet Güntekin’in adeta amatör bir ses ve tavırla elinde daire ile okuduğu bir ilahi dinledik. Bu arada kemençe ile diğer sazlar arasındaki akort farklılığı da kulaklarımdan kaçmadı.

Beş dakika süren ve hemen her yerde kolaylıkla daha iyisini dinleyebileceğimiz bu sıradan sayılabilecek müzik faslından sonra sözü alan Bardakçı, orada yapılan bu icranın ne kadar ritmik canlı ve güzel olduğunu oysa piyasadaki müziklerin yerlere serildiğini hele devlet korolarında yapılan müziğin insanı nasıl uyuttuğunu anlattı. Güya devlet koroları bu müziğe saygı kazandırmak için ağır ve ağdalı okuyorlarmış.

Atilla İlhan demiş ki “ Eğer 11 Eylül’de askerler Devlet Korosu’nu dinleselermiş, uyurlar ve 12 Eylül’de ihtilali yapamazlarmış.

Atilla İlhan’ın bu densiz hakaretine ortak olan Bardakçı, hem orada bulunan kıymetli Devlet Korosu sanatçılarını hem de 1976 yılından itibaren halen o koroyu dinleyen binlerce seyirciyi Kanal 1’in çöplüğüne atmış gibi oldu.

Sonra sohbet devam etti ama tarih marih hak getire…

Meğer Ortaylı Bey, Türk müziğini sevmezmiş. Bardakçı’nın anlattığına göre:
Bir gün virtüöz kemençe sanatçımız Derya Türkan’a:
“Elindeki sazın adı ne?” diye sormuş.
Türkan: “Kemençe” diye cevaplamış”.
Ortaylı: “Kaç yıldır çalıyorsun?”.
Türkan:“25 yıldır”.
Ortaylı: “25 yılını bu saza vereceğine keman çalsaydın daha iyi olurdu”.

Eh bre Ortaylı, sen de mi kemençeden anlayacaktın. Bari Tanburi Cemil’i dinleseydin biraz…
Bu arada sohbeti dinleyen Dilek Türkan da, Derya Türkan’ın eşidir, bilmem söylemeye gerek var mı?

Tamamen tarih dışı devam eden ve yirmi dakikadan fazla süren bazı dedikodulardan sonra iş müzik türlerinin Türkiye’deki sosyolojik boyutuna geldi ve içindeki bazı kinleri kusmak için bu sahur programını fırsat bilen Bardakçı sözü Devlet Konservatuarına getirdi.

Onun kalın gözlüklerinin arkasından gördükleri ve anlattıklarına göre, Konservatuar tamamen ideolojik ve politik olarak Adalet Partisi zamanında bazı kişilere kurdurulmuş, onlar da tamamen kendi yandaşlarını oraya hoca olarak almışlar ve keşke bu kurum kurulmasaymış, pop sanatçısı yetiştiriyormuş. Bir de o arada utanmadan “Samim’i Dilek’i tenzih ederim” dedi.

A Bardakçı, o kıymetli sanatçıları tenzih edeceğine dilini biraz dişinle ısır da söylemeden düşün.

Yandaş dediklerin:
Bekir Sıdkı Sezgin mi?, Alaeddin Yavaşça mı?, Selahattin İçli mi?, Erol Deran mı?, Erol Sayan mı?, Abdi Coşkun mu, Rahmi Sönmezocak mı, Nida Tüfekçi mi, Yalçın Tura mı?.
Oradan yetişenler içinde:
Cihat Aşkın, Münir Nurettin Beken, Samim Karaca, Serhan Aytan, Taner Sayacıoğlu, İhsan Özer, Lütfiye Özer, Yurdal Tokcan, Göksel Baktagir popçu mu?

Ne yazık ki bu ağır hakaretlere maruz kalan o kıymetli sanatçılardan hiç biri Bardakçı’ya cevap vermediği gibi topluca stüdyoyu da terk etmediler. Samim Karaca arada bir derin müzik bilgisi ile sohbete katılmak istediyse de hem Bardakçı hem Ortaylı sözünü adeta ağzına tıktılar ve susturdular.

Bir sahur programından ziyade bir tartışma programını andıran ve hatta adeta bir dedikodu köşesine dönen bu programı şiddetle kınıyor ve Kanal 1’ i uyarmak istiyorum.
Bizler tarih sohbeti ve müzik dinlemek isteyen bir avuç dinleyiciyiz, bizim zamanımızı bu dedikodu programları ile ziyan etmeyiniz.
_____________________________________

Türk Musikisi Haberleşme Grubu, Turkmusikisiyahoogroups.com, 5/09/2008 8:27 “BAYKARA DADAŞBİLGE”

________________________________________________

Yukarıdaki Yazıyı Aktaran Orijinal Mesaj:

Sevgili TMHG üyeleri,

Kanal 1 Televizyonundaki 2 Eylül 2008 günkü Sahur öncesi programını izleyen, benim gibi milli musikimizi büyük bir tutku ile seven bir dostumdan programın içeriğinden ötürü derin üzüntüsünü dile getiren bir mektup aldım. İlber Ortaylı’nın musikimizi değersiz bulması ve Murat Bey’in musikimizin medar-i iftihar olan isimlerini yetiştiren konservatuvarımızı aşağılaması bu saygın kişiler hakkında bende de büyük hayat kırıklığı yarattı. Aranızda programı izleyenler varsa onların da duygularına tercüman olacağına inandığım, izlemeyenlerin de ibretle okuyacağına inandığım için ilişikteki bu mektubu sizlerle paylaşmak istedim.

Ancak şu soruyu da Sayın Murat Bardakçı’ya sormadan edemiyeceğim:

Sanata, burada Türk musikisine, yöneticilerimiz katında ne yazık ki gereken duyarlılığın gösterilmemesi ve bu yüzden de Televizyon yayınlarında musikimizin yürekler acısı duruma gelmesine karşın çok şükür ki (Devlet Korolarına ilaveten) Anayurdumuzun her köşesinde milli musikimize gönül vermiş, onu önlerindeki notalara ve asaletine uygun icra eden pek çok topluluk var. Bunları kuranlar acaba sizin kurulmasına karşı olduğunuz o konservatuvardan yetişmediler mi?

Saygılarımla.
Baykara Dadaşbilge

İçeriğine tümüyle katıldığım dostumun mektubu: (Yukarıda… M.D.)




Hoşgeldiniz