Eğlence Dünyasının Diva’sı, Şimdi de TRT’yi Karıştırıyor… Salih Zeki Çavdaroğlu


Toplam Okunma: 4492 | En Son Okunma: 18.05.2024 - 03:54
Kategori: Cevabi Yazılar, Fikir Yazıları

Geçenlerde TRT’nin ”Akşam Sefası” programındaki sansasyonel tavırlarıyla gündeme oturan Bülent Ersoy’la ilgili olarak “Musıkî Dergisi”nde çıkan birkaç makale, beni takriben 40 yıl gerilere götürdü… 1970’li yılların başında Türk Musıkisi’nde gazinolardan iki solistin sesi yükselmektedir. Bunlardan biri Ahmet Özhan, diğeri Bülent Ersoy’ dur…

Ahmet Özhan klâsik ekol içinde günden güne büyüyüp bayağı rafine bir solist olarak isim yaparken,Bülent Ersoy ise gerek klâsikten arabeske seyreden musıki hayatında ve gerekse sansasyonel kimlik ve kişiğiyle tam anlamıyla magazinleşir.

Özellikle Zeki Müren’in vefatından sonra ,popüler yoz müzik camiası kendisini yere göğe sığdıramaz.Daha sahnelere ilk adım attığında Ersoy’ un dikkatleri çeken karakteristik özelliği,sanki Müzeyyen Senar’ın erkek versiyonu oluşudur.Gerek ses tonu,gerek üslup ve tavrı ile Müzeyyen Hanım’ın kopyası gibidir.Daha sonraki yıllarda geçireceği bir operasyonla da zaten aralarında cinsiyet farkı da kalmayacaktır.

Bülent Ersoy’u daha şöhret olmadan,hatta çocuk denecek yaşta 1960’lı yılların ortalarında tanıyan bestekâr rahmetli Avni Anıl Hoca’nın o yıllara ait anekdotunu ve sonrasındaki değerlendirmesini okuyalım :

“…23-24 yıl önce Kadıköy Moda’daki evimin kapısı çalınıyor.Karşımda bütün terbiyesiyle,saygısıyla,lâcivert elbisesi,uyumlu kravatı,elinde bir demet çiçekle,pırıl pırıl bir çocuk duruyor.Babası okul arkadaşım Fikret’in selâmıyla,yanında annesi Necla Hanım…Hoş beşten sonra dinliyoruz delikanlıyı.İnanın bu günkü gibi aklımda;tizlerde pestlerde bir güzellik.Bir ayrı tını ve hiç falso yok.Yalnız biraz bağırma sevdalısı!…Değişik makamlarda birkaç eser ama,hepsi de sağlam…Gerekli bazı öğütlerden sonra kendisine Kadıköy Musiki Derneği’ne gitmesini söylüyorum…

Yine yirmi yıl öncesi…Bugün nikâh memurluğu olan Taksim Belediye Gazinosu’nda bir özel musiki gecesi var.Recep Birgit’ler,İnci Çayırlı’lar,Tülin Korman’lar ve değerli başka sanatçılar proğram yapıyorlar.Bülent’ de yakınlarıyla salonda ve bana bir haber:Bu güzel gecede Bülent’ e bir fırsat verilebilirmi?Bir şarkı okuyabilirmi?Neden olmasın?Rica ediyorum sanatçılara ve şarkısını tesbit ediyor,sazlara ricada buluuyor,Bülent’ i mikrofona çıkarıyoruz.Nasıl seviliyor,nasıl alkışlanıyor,hiç aklımdan çıkmaz.Bir değil,birkaç eseri başarı ile peşpeşe sıralıyor….

Gelelim ikinci bölüme..

…Kat’iyen ayıplamadan konuya giriyorum.Delikanlı Bülent’in cinsiyet değiştirmesi..Hiç ama hiç ayıplanacak bir durum değil bu…
…Bu cinsiyet değişikliği ve yasağın kalkması,solistin birikimini ölçü olmaktan çıkarıyor.O pırıl pırıl şarkı okuyan,o alkışladığımız icrada,bir sapma,bir abartma,eser seçiminde yanlışlar ve kendini yerden yere atmalar,hıçkırıklar,olmayacak nüanslarla bir solist.Bülent’le beraber,hatta öceden başlayan dejenerasyon,peşinden de yepyeni bir gazino dinleyici grubu.Dayılar,kabadayılar,musiki dinlemeye değil,hır çıkarmaya hazırlıklı müşteriler…” [1]

Bu satırlar aynı zamanda bir starın doğuşu ve iniş eğrisini az ve öz satırlarla anlatan bir biyografik roman gibi.Bir solistin kişilik,uslup,tarz ve performans periyodunu her halde bundan veciz bir şekilde anlatabilirsiniz.Sayın Anıl’ın bu satırlarının üzerinden 20 yıla yakın bir süre geçmiş.Bülent Ersoy’un durumu ise yorum gerektirmeyecek kadar ortada.Ancak Sayın Avni Anıl’ın yukardaki durum tesbitinin üzerinden 13 sene geçtikten sonra söyledikleri ise Bülent Ersoy açısından hiç de yenir-yutulur bir lokma olmayacaktır.

Bakın ne demiş Avni Hoca :

“…Bütün konservatuvarlarda kötü icra diye göstereceğim tek kadın.Felâket bir şey…” [2]

Avni Anıl’in dürüst ve objektif bir müzik adamı olarak “dost acı söyler ”babından bu sözlerine karşı ikisi de rahmetli olan Ercüment Batanay ve Yusuf Nalkesen, Avni Hoca’ya verir veriştirirler.Ne de olsa yedikleri ekmekte biri sazende,diğeri bestekâr olarak Ersoy’ a medyunu şükrandırlar; ama bu gerçeği değiştirmeyecektir.

1995 ‘de bir vesile ile müzisyen Özdemir Erdoğan, Bülent Ersoy’a ilişkin yorumunda aynen şunları söylüyor :
“…Bülent Ersoy gibi ‘içelim…Ohhh…Sefam olsun..”gibi son derece müptezel şarkılar söyleyenler bile,böyle bir baskı karşısında hem de ezan sesleriyle klâsik türk sanat müziğine dönüş yapmışlardır…” [3]

2000’li yılların ortalarında artık özel televizyonlarda “pop star” yarışmalarıyla solist aranmaktadır.Bu yarışmaların jürilerinde ise Bülent Ersoy vazgeçilmez bir isim olur.Oralarda Türk musıkîsi konusunda “mâlumatfuruşluk”yapabilmek için olmadık tartışmalar ve polemikler açar.Bu polemiklerden Yarışmanın jürisindeki isimlerden biri olan Orhan Gencebay dışında jürideki diğer isimlerin,ne yarışmacıların ne de yarışmanın izleyicilerinin çoğunluğunun bir şey anlamaları pek mümkün değildir.Çünkü yeterli bilgi ve birikimleri yoktur.
Böyle bir polemikten sonra musikişinas bir yazarımız Ersoy için şu ağır eleştiriyi yapar:

“…Pop Star-Alaturka’da adına jüri denen,alaturka müzikten zerre kadar nasibini alamamış seçmece kalabalığın reyting maksatlı cazgırlığını ‘iri bir hanımefendi’yapıyor ve karşısına ‘yarışmacı’ diye dizilen acemilere ahkâm kesiyor:

‘sibemol’ü pes bastın!Kürdî perdesi öyle kullanılmaz!Musıkîmizin sesleri gayet hassastır,böyle hatalara gelemeeez!…
…Sıradan bile sayılmaması gereken gayet kötü bir icracıdır…
…1950’lerin ortalarına doğru, sosyal hayattaki değişikliklerin de etkisiyle bir kalite düşüşü başladı.Bir yanda ses ve tavır,diğer yandan da sahnedeki hareketler değişti ve öncülüğünü MÜZEYYEN SENAR ve ZEKİ MÜREN yaptılar…” [4]

Aynı yazar bir süre önce kendisiyle yaplılan bir röportajda Bülent Ersoy’ u kasdederek :
“…Adam kalkacak şarkıyı bir oktav pestten okuyacak ve bunun adı müzik olacak.Bu müzik değil,adam bağırıyor…”tesbiti ile de bir gerçeği kısa ve net iki cümle ile dile getirir.

Yazar sonuçta Bülent Ersoy’un bu yoz ekolün temsilcisi olduğunu vurgulayarak yazısını bitirir.

İşin en acı tarafı,bugün TRT rating denen canavar uğruna,Tük Musıkisi adına onu katledenlerle işbirliği yapmaktan sakınmıyor.Bırakalım bu müziğin Alaeddin Yavaşca,Mustafa Sağyaşar,İnci Çayırlı,Mediha Şen gibi duayenlerini,Doğan Dikmen,Elif Güleşci v.d kıymetli genç solistler kurum içindeyken,Türk musıkisini “meyhane”ağzına düşüren isimlere mikrofon ve ekranlarını açan TRT yönetimi ancak kınanabilir.Bu kınamayı da herhalde öncelikle TRT’nin Türk musıkisi ses ve saz kadroundan gelmesini beklerdik.Hallerinden memnunlar ki,onların bu güne kadar pek sesleri çıkmadı…
___
1 Avni ANIL,”Bir Üzücü Olay ve Alınacak Dersler”,Tercüman Gazetesi,21 Ekim 1989
2 Yener SÜSOY’un “Bülent Ersoy ile röportajı”,Hürriyet Gazetesi,21 Şubat 2002
3 Hasan KESKİN,”Müziğimiz Korunsun;Ama Nasıl?”,Zaman Gazetesi,24 Mayıs 1995
4 Murat BARDAKÇI,”Alaturkanın Cazgırı”,Sabah Gazetesi,26 Şubat 2007




Hoşgeldiniz