Sanat Kurumlarında İdarecilik Nosyonu Önemli mi?.. Y.Doç.Dr. Göktan Ay


Toplam Okunma: 3032 | En Son Okunma: 24.04.2024 - 05:34
Kategori: Fikir Yazıları

Sanat kurumları olarak, son yıllarda Konservatuar müdürlerinin, “müzik insanlarından mı? Üniversite içinden farklı alanlardan mı?” atanması konusunda değişik görüşler var… Önemli olan; “müdürün kurumu iyi temsil etmesi, kişiler arasında huzursuzluğa yol açacak söylemlerden kaçınması, kurumlarla diyalogu iyi yürütmesi, öğrencilerin ve öğretim elemanlarının hakları/gelişmesi için yollar açması” değil midir?…

Sanat Kurumlarında İdarecilik Nosyonu Önemli mi?.. Y.Doç.Dr. Göktan Ay

Bir süre önce “Sadece Göreve Atanmak, İyi İdareci Olmak İçin Yeterli mi?” diye bir yazım yayınlanmıştı( http://www.musikidergisi.net/?p=488 )hatırlayacaksınız… Burada idareciliğin okulu olmadığını, atanma ile unvan ile idareci olmanın/başarılı olmanın mümkün olmadığını belirtmeye çalışmıştım…**

Son zamanlarda üniversite kadrolarının el değiştirmesi ve “İdareciler içimizden/dışımızdan biri mi olmalı?” şeklindeki çeşitli söylemler nedeni ile bu konudaki fikirlerimi faydalı olması dileğiyle açmak/paylaşmak istiyor ve iki yazımın birleştirilerek değerlendirilmesini diliyorum;

Üniversiteleri ele alırsak; hiçbir Rektör atandıktan sonra başarısız olarak adlandırılmak/tanınmak istemez…Seçim yolu ne olursa olsun, atanma ile konu bence kapanmış demektir…Bundan sonra, seçim döneminde verilen sözlerin/projelerin gerçekleşmesi için çalışmak vardır…Elbette her Rektör; kendine yakın, tanıdığı, tanıdığı, anlaşabileceği, hızlı iş bitireceği kişileri yanına almak ister… Biz dahi sempozyumlar/projeler yaparken; iş bitirecek/çalışacak/güvenilir kişilerden kurulları oluşturmak için çalışıyoruz…

Rektörlük, ateşten bir gömlektir; hem kurum içinde dengeleri koruyacaksınız, hem projeleri yürüteceksiniz, hem çalışan/üreten lehine taraf olacaksınız, hem kurumlarla bağlantıları ileri seviyede tutacaksınız, hem de çok yüksek bir bütçeyi en iyi şekilde idare edeceksiniz…

Uygulama, sağlıklı bir kadro ile mümkündür…

Bu konuda yeni göreve başlayan Rektörlerimize sağlık ve başarılı bir dönem dilemek, (özellikle sanat kurumları mensupları olarak bizlerin kurumlarımızı anlatıp) destek vermek gerekiyor…

Ancak; şu da bir gerçek ki, sanat kurumları Rektörlerin en az bildiği, pek karışmak istemediği alanlar olarak değerlendirilmektedir…Ve atanacak kişinin yapıcılığı burada önem kazanmaktadır…

Sanat kurumları olarak, son yıllarda Konservatuar müdürlerinin, müzik insanlarından değil de, üniversite içinden farklı alanlardan atanması konusunda değişik görüşler var…

1/ İçimizden olsun diyenler; kişinin kurumu ve sorunlarını bilmesinin, çözümde çok önemli sonuçlar getireceğini iddia ediyorlar… (Biz bunu geçen dönemler -2001/2007- acı ve tatlı yanları ile çok iyi yaşadık)

2/ İçimizden olmasın diyenler de; kurumu tanımayan birinin, tarafsız olacağını, kendi alanında ki ilişkilerle kurumu daha fazla geliştireceğini, Rektörlükle ilişkilerin daha rahat olacağını, içimizden birisinin taraf olarak gidişi/üretimi engelleyeceğini düşünüyorlar ve seslendiriyorlar…

Burada çok önemli bir ayrıntı göz ardı ediliyor…O da “İnsan unsuru ve idarecilik nosyonu”…İdarecilik; okulu olmayan, tamamen insanların kendilerini olumlu olarak geliştirmeleri ile yükselen bir değerdir…Atanma ile unvan ile “idarecilik” vasfının ilgisi olmadığı gibi bu konuda ısrarında, kulis yapmanın da anlamı yoktur…

Bana göre her kurum, her yıl, kendi içinde “idarecilik okulu” açmalı, idarecilik yapmak isteyenler bu kursa katılıp belge almalı ve yönetime gerekli görüldüklerinde bu kişilerin arasından atama yapılmalıdır.

Yönetmelikte Konservatuarlar Rektörlüğe bağlı olduğu için, “üniversitede görevli kadrolu öğretim üyeleri arasından Rektörce 3 yıl için atanır” denilmektedir. Bu durum genellikle, yönetmelikte belirtilmediği halde hep unvan sıralamasına göre düşünülmüş ve atamalarda; önce Prof. sonra Doç. sonra Y.Doç. yoksa Öğr. Gör. diye süregelmiştir….

Ancak; bu sıralamada unvan alan her kişi müdür olmak hayali ile tutuşmakta, kendinde idarecilik vasfı olup olmadığına bakmamaktadır…

İşte bu durumda Rektörün, iyi analiz ederek, kurumu sağlıklı olarak götürecek kişiyi araştırırken, görüştüğü kururcu/sanatçı/güvenilir kişilerden aldığı izlenimlerle, kurum içinde ünvanlı öğretim üyesi olmasına rağmen, müzik bilimine yakın alanlardan müdür atayabilmektedir…

Kişiler yapacakları değil, yaptıkları ile geleceğe ışık tutmaktadırlar… Bu da çok doğaldır… Rektöre “kurumda yapacakları ile ilgili ne sözler verildiği”  bilinmediği için, atanan müdürün başarılı olup olmadığı anlaşılamamaktadır… veya her görevi biten başarılı olduğunu söylemektedir… Bu konuda da Müdür adaylarının, rektörler gibi, göreve geldiklerinde yapacaklarını açıklamalarında yarar görülmektedir…

Biz içinde bulunduğumuz Konservatuar olarak; her iki yolu da çok iyi denemiş ve değerlendirmiş bulunuyoruz…

İdareciliği iyi biliyorsa elbette tercihimdir ama…

“Dışarıdan müdür atanmasın” diyenlere de sormak isterim ki; Müdür dışında; yönetim kurulu, müdür yardımcıları, akademik kurul, bölüm başkanları, bilim/sanat dalı başkanları içimizden olmuyor mu? Alınan kararlar oy çokluğu ile alınmıyor mu? Yapılacak çalışmaları kim engelliyor?..

Kısaca sadece bir kişi mi kurumu engelliyor?… Lütfen kurumlara göz gezdirin, (sadece sanat kurumlarına değil) kurum içinden olanlarda da sorunlar devam etmektedir… (Titiz çalışmaları ile tanıdığımız özel kurumlarda ve işletmelerde dahi CEO lar, transferlerle kurumlararası atanmaktadır.)

Ayrıca, merak ediyorum; öğretim elemanlarının görevi “Dönem sonunda kim müdür olacak? Söylemlerinin içine girmek mi?” … Yoksa, kendilerine verilen dersleri en iyi şekilde yaparak, alanda yetişmiş gençlerin yetişmesine, üretime imkan vermek midir?

Önemli olan; müdürün kurumu iyi temsil etmesi, kişiler arasında huzursuzluğa yol açacak söylemlerden kaçınması, kurumlarla diyalogu iyi yürütmesi, öğrencilerin ve öğretim elemanlarının hakları/gelişmesi için yollar açması değil midir?…

12 yıl süresince düzenlediğim “İstanbul Türk Müziği Günleri” sırasında bir çok Kültür Bakanı ile çalıştım.

Arkadaşlar, bana, her Kültür Bakanı değişiminde “eyvah destek verir mi?” diye sorarlardı.

Ben; “projem sağlam, kendim için bir şey istemiyorum. Yaptığımız festival İstanbul ve ülkem için, bir sorun çıkacağını zannetmiyorum” derdim. Ve haklı çıktım. Karşılarına çıkıp konuyu anlattığım her Bakanın desteğini gördüm. Ve sonunda biliyorsunuz, konserleri/sempozyumları ile alanında tek ve özgün festival hakkını aldı…

Konservatuar hayatımda, kuruluş yıllarının heyecanından sonra, 15. yıl etkinliklerinde, 1994-1997 yılları arasında Müdür yardımcısı olarak yaptığımız çok yoğun faaliyetler ve mezunların haklarının alınmasında ve 2008 yılında sorumluluk içinde olduğum 33.yıl etkinlikleri çalışmalarında heyecan duydum…

2007 Şubat’ında Mimarlık fakültesinden Prof. Dr. Lale BERKÖZ göreve başladığında ( bazı arkadaşlar “kendileri niye atanmadı” diye tepkide bulunmuşlardı.) yönetim kurulu üyesi olarak 9 yıl sonra idareciliğe geri döndüm…

Sn. Berköz’ün, “bana laf değil, proje getirin”, iş yapalım” demesi üzerine, Projeler ve Sanat Danışmanı olarak tam destek vererek, kendisinin görüştüğü 20 ye yakın firma ile İ.B.B., Şişli ve Beşiktaş Belediyesi, İTO ile binalarımızın restarosyonu yapıldı…

Konservatuar binaları sanat/eğitim kurumları haline çevrildi. Rektörlüğümüzün yaptırdığı “modern kütüphane” bu günlerde bitecek, yollarımız yenileniyor. Rektörlüğümüz Menza binasının güçlendirmesini tamamladı, taşınma işi gerçekleştirildi… Yeni Rektör Prof. Dr. Muhammed Şahin’in destekleri tam olarak devam ediyor… Hepsinden önemlisi 33. yıl etkinlikleri ile 600’e yakın öğrenci, 100 öğretim elemanı ve mezunun görev aldığı “konser ve uluslar arası kongre etkinlikleri” ile Konservatuar “hep bir adım önde” olma yarışına yeniden girdi. 33. Yıl Konserlerinin TRT 4 ekranlarından Perşembe günleri sat 14.30 da, Cumartesi günleri, saat 23 de yayına girmesi etkinliklerin paylaşımına ayrı bir renk kattı…(TRT Genel Müdürü, değerli dostum Sn.İbrahim Şahin’e katkıları için gönülden teşekkür ediyorum…)

Ama ne olursa olsun, her atanan Rektörümüze arz ettiğim gibi, Konservatuar, mutlaka tarihi ve estetik Maçka Kışlası içinde olmalı…Üst iki-üç katı sanata yakışır bir şekilde MİAM ile birlikte ortak kullanıma açılmalı…MİAM’a ait stüdyolardan konservatuar öğrencileri de faydalanabilmeli… Şu andaki binalar yabancı dillere verilmeli…

Kısaca, müdür; içimizden/dışımızdan olsun fark etmez, insanları sevsin, saygılı olsun, makamı yanlış emelleri için kullanmasın, alt kadrolara baskı yapmasın, araştırmaya/çalışmaya/üretime saygılı olsun, idareciliği bilsin yeter…

Ayrıca; sanat alanında çalışma yapan arkadaşlarda, idareci olmak istiyorlarsa, bu konuda da kendilerini geliştirsinler/göstersinler/ispat etsinler…

3 yıl çabuk gelir geçer…

__________________________________
* “Sadece Göreve Atanmak “İyi İdareci Olmak” İçin Yeterli mi?..
(Konfüçyüs* Öğretileri Işığında…)musikidergisi.net/11.06.2008, sanatalemi.net/13.06.2008

** Öğrenciliğim dahil 33 yıl içinde Konservatuarda birçok görev yaptım, üst görevlerde bulundum/bulunuyorum, mezunlar derneğini kurdum, bir çok sanatçı büyüğümle çalıştım/paylaşımda bulundum. İçinde bulunduğum her toplantı ile ilgili notlar tuttum, resmi yazışmalarımı ve gelen cevapları sakladım..Bunları kuruluştan itibaren “Konservatuarda Yaşadıklarım” adlı eserde, 35. veya 40. yılda yayınlamayı düşünüyorum…Yıllardır;başta rahmetli hocalarımız; Nida Tüfekçi, Cüneyd Orhon, Hurşit Ungay, “anılarını” yazmalarını hep istedim, ama mümkün olmadı…Ercümend Berker, Fikret Değerli, Yücel Paşmakçı, Neriman Tüfekçi, Ayhan Turan ve diğer hocalarımdan hala bekliyorum…Böylece, müzik tarihimize ışık tutmuş olacağımıza inanıyorum…




Hoşgeldiniz