Çalgı Yapım Sanatımızın Sorunları Üzerine Bazı Görüşler… Veyis Yeğin


Toplam Okunma: 7729 | En Son Okunma: 24.04.2024 - 10:39
Kategori: Fikir Yazıları, Çalgılar

Çalgı Yapımcılığı, toplumsal işbölümü ve bir meslek dalı olarak Batı’da 500 yıllık bir tarihçeye sahiptir. Bu tarihçe içerisinde tüm Batı Çalgıları üzerinde, özellikle metal ve ahşap üflemeli, yaylı ve tuşlu çalgılar üzerinde yapılan her türlü geliştirme işlemi, onu yapanın adı ile çalgılar tarihine işlenmiştir. Bu alanda kurulmuş, 200-300 yıllık faaliyetlerini halen başarıyla sürdüren çok sayıda aile şirketi mevcuttur.

Çalgı Yapımcılığının ülkemizde yazılan tarihçesi henüz yüzyılı yeni aşmıştır. Oysa bağlama’nın Anadolu’daki tarihi 4000 yıldan fazladır. Mesele bu yönü ile Arkeoloji ve Tarih’e bağımlı kalmaktadır. Müzikoloji ise bu konuları ne yazık ki uzaktan izlemektedir, Klasik Müzikoloji rafa kaldırılmış, havadaki 0,5 – 1 mikron arasındaki toz zerreciklerinin tını ve kültürel kimlikleri nasıl etkilediği vb. gibi çok önemli ve ivedi konuları araştırmaktadır(!). Çalgı Yapımcılığı, sanat yönüyle geleneksel el sanatları yada artistik el sanatları içerisinde yer alır, ticari ve mesleki uğraş bakımından esnaf ve sanatkarlar sosyal tabanına dayanmaktadır. Çalgı, estetik obje olarak bir tablo yada heykel’den farksızdır . Üstelik konuşturulabilen güzel sesli bir estetik obje oluşu ona ayrı bir özellik kazandırır, bunun içindir ki Rembrandt’ın resminin değeri neyse Strat’ın kemanın değeri de odur.

Çalgı Yapım Sanatı bütün tarihsel deneysel birikimleri ile kuşaktan kuşağa, usta-çırak aktarım gelenekleriyle birlikte günümüze kadar gelmiştir. Sanatın temelini işçilik oluşturur, sanat ürününün gerçek değerini de bu işçilik belirler. Onu meydana getiren ustanın kişisel yetenekleri, deneysel birikimi ve hangi usta veya ustaların atölyesinden yetiştiği konusu önemlidir. Yetenek, bireyin mesleğe karşı duyduğu ilgi, merak, azim, el ve göz koordinasyonu, alet, aparat üretilebilme ve kullanabilme becerileri ile doğru orantıdır ve kişiden kişiye değişen bir olgudur. Usta’nın deneysel birikimi ve hangi atölye’den yetiştiği konusu ise bu mesleğin geleneksel yapısını oluştur. Çalgı Yapım Sanatımızın geleneksel yapısı maddi ve manevi olmak üzere iki temele dayanır.

Maddi temel : Kuşaklar arası aktarımla (Usta-Çırak ilişkisiyle) gelişen iş yapma, yöntem ve teknikleri ile mesleki alandaki bilgi ve birikimlerin tamamını oluşturur. Bu bilgi ve birikimlerin tamamı uzun tarihsel süreç içerisinde deneme-yanılma yoluyla elde edilmiş ampirik bilgilerdir. Geleneksel üretim sürecinin yeni teknolojilerle desteklenmesi, ancak ustaların ve atölyelerinin kısıtlı olanakları ile yavaş gelişen bir süreçle gerçekleşebilmektedir. Manevi temel: Üretim süreci içerisindeki talim-terbiye ile davranış biçimlerini yani mesleğin etik değerlerini oluşturur.

Çalgı Yapımcılığı, kırsal kesimlerde yüz yıllar boyu “boş zaman uğraşı” olarak yapıla gelmiştir. Cumhuriyet döneminde, köyden kente göç ile birlikte özellikle halk çalgılarının yapımı bir üretim dalı haline gelmiştir. Halk çalgılarının popülize olup yayılmasına, dolayısıyla çalgıya olan talebin artmasına virtüozların büyük katkısı olmuştur. Çalgı Yapımcılığının özünü el işçiliği oluşturur ve çok fazla teknolojik adet gerektirmez.

20. Yüz yılın son çeyreğinde yurt çapında yüzlerce çalgı yapım atölyesi açılmıştır. Öyle ki bu atölyeleri açanların bazıları, atölyesini kurduktan sonra çalgı yapmayı öğrenmeye çalışmışlardır Çalgı yapım atölyelerinde ücretli olarak çalışanlar ise en fazla 6 ay, 1 yıl çalıştıktan sonra artık kendi işlerini kurabileceklerine karar veriyor ve atölye açanlar kervanına katılıyorlardı.

Günümüzde ise Emeklilerin Emlakçılık ve Pazarlamacılıktan sonra en fazla ilgi duydukları meslek, çalgı yapımcılığı oldu. Geleneksel el sanatları ya da artistik el sanatları gelişmiş ülkelerde kanunlarla korunmaktadır. Bu alanda çalışan atölyeler vergiden muaf tutulmakta ve ustalar yeni eleman yetiştirdiklerinde, ulusal sanatı gelecek kuşaklara aktardıkları için devletlerinden maddi ve manevi destek görüyorlar. Keman Yapım Sanatı Almanya’ da koruma altına alınmış sanat dallarından biridir. Bu ülkede keman yapım atölyesi kurabilmek için aday kişinin en az 3 yıl çıraklık , 3 yıl kalfalık olmak üzere 6 yıl resmi olarak talim-terbiye görmesi ve devletin açmış olduğu sınavlarda başarılı olup belgelerini alması gerekmektedir. Bu sanat dallarının ciddi tarihsel birikimleri, yapımcılık ilke ve gelenekleriyle birlikte, icra edildikleri toplumların birer kimlik sembolleri haline geldiklerini görüyoruz. Bu sanatlar onun için korunmalı, yaşatılmalı ve gelecek kuşaklara aktarılmalıdırlar. Çalgı Yapımcılığının sosyal olarak esnaf-sanatkarlık tabanı üzerinde oluştuğunu belirtmiştik. Sanatkarlık geleneğimiz, günümüzden 200 yıl önceki seviyesinden çok daha geri ve düzensiz bir biçimde icra edilir duruma gelmiştir. Eskiden bir sanatkarlık dalında çıraklık edebilmek için bile 2 yıl aksatmadan, düzenli biçimde ve ücretsiz olarak çalışmak (yamaklık etmek) gerekiyordu. Kişi 2 yıllık talim-terbiye sürecini başarıyla tamamlayabilirse ancak o zaman çırak olabilir ve ücretli çalışmaya hak kazanabilirdi. Bir atölye açabilmek ancak üstatlık (ustalık) beratı alındıktan sonra mümkün olabilirdi. Üstatlık düzeyine ulaşmak için 2 yıl yamaklık, 3 yıl çıraklık ve 3 yıl da kalfalık olmak üzere en az 8 yıl talim-terbiye görmeyi gerektirirdi.

Bu süreç içerisinde hak edilen her ünvan, o sanat yada meslek örgütünün izni ve geleneksel törenleri ile verilirdi. Bu merasimlerde konuşmak, fikir beyan etmek bile, en az usta olduktan sonra kazanılan bir ayrıcalıktı. Mesleki üstatlık beratını almamış bir kişinin o dalda bir atölye açması mümkün olamazdı. Günümüzde hukuk diploması almadan avukatlık yapılamaz. Aynı biçimde tıp diploması almadan nasıl doktorluk yapılamıyorsa, Çalgı Yapımcılığı belgesi yada diploması almadan da lutiyelik yapılmamalıdır, yapılamamalıdır. Geleneksel Sanatlarda kişinin “ben oldum” deyip, kendi kendine ünvan vermesi kabul edilemez. Lutiye’nin hangi atölye veya atölyelerden yetiştiği çok önemlidir. Geleneksel sanatların sadakat, liyakat ve kendine özgü etik değerleri korunabilirse gelecek kuşaklara doğru biçimde aktarılabilir. Bu sanatın etik değerleri dejenere olursa manevi temeli çöker ve özgünlüğü kaybolur.

Ülkemizde ilk Çalgı Yapım Okulu 1940’lı yıllarda Ankara’da II. Erkek Sanat Enstitüsünde, Mithat Arman tarafından kurulmuştur. Bu okuldan yetişen Cafer Açın, İstanbul’da Türk Müziği Devlet Konservatuarında yeni bir Çalgı Yapım Bölümü (1978) kurmuştur. Mithat Arman ve Cafer Açın, Türk Çalgı Yapım Sanatında yeni bir ekolün öncülüğünü yapmışlardır. Geleneksel talim–terbiyenin yanında artık okul kökenli lutiyeler de yetişmeye başlamıştır. Bu ekolden yetişen Turhan Demireli ve Veyis Yeğin, İzmir Türk Müziği Konservatuarında yeni bir Çalgı Yapım Bölümü (1989) kurdular, H. Sami Yaygıngöl ise Eskişehir Devlet Konservatuarında Keman Yapım Bölümünü (2000) kurdu. Kurulan bu okullar, Usta Atölyelerinde Usta–Çırak ilişkisi ile yürüyen geleneksel talim–terbiye yerine Hoca–Öğrenci ilişkisi ile yürüyen eğitim- öğretim programlarının oluşmasını sağlamıştır. Çalgı Yapım Okullarında sanat seviyesi yüksek ürünler çıkmaktadır, ancak bu okulların amacı ve misyonu, piyasada üretim yapan atölyelerden farklı olmalıdır. Çalgı Yapım Bölümleri, farklı disiplinler arasında ortak Ar- Ge projeleri geliştirmek, uygulamak, yeni keşif ve icatlar yapmak, sanat dalına yeni Teknoloji transferleri yapmak vb. gibi konularda faaliyetlerini sürdürmelidir. Okullarımız, ne yazık ki piyasa üretimine de öncülük edecek, söz konusu faaliyetleri yürütülebilecek laboratuar ve alt yapı olanaklarına henüz sahip değillerdir.

Türk Çalgı Yapımcılığı piyasada iki biçimde şekillenmiştir. Biricisi: Bu sanata yıllarını vermiş Üstat (Usta Öğretici) yapımcılar ki bunlar, özel sipariş üzerine çalışırlar ve ayda 2- 3 adet çalgı üretirler. Üstat Yapımcılar, geleneksel yapımcılığımızın en önemli temsilcileridir ve bu sanatın kuşaklar arası aktarımındaki en sağlam zincir halkasını oluştururlar. İkincisi: Seri imalat yapan patron atölyeleri ki bunların belki birkaçı hariç, geri kalanların tamamı sağlıksız koşullarda çalışan tam anlamı ile izbe, derme-çatma kurulmuş iş yerleridir.Bu atölyelerin pek çoğu rutubetli, insan sağlığı açısından son derece kötü, yangına karşı korumasız, pek çoğu da vergi verme güç ve ciddiyetinden uzak, kayıt dışı çalışırlar. Buralarda çalışan insanlar, maddi yetersizlikler içinde yaşayan ve adeta başka bir iş bulamadıkları için çalışırlar. Alanda girişimci sermaye gücü veya birikimi oluşmamıştır, dolayısıyla Çalgı Yapımcılığı sağlıklı biçimde sektörleşememiş ve kendine özgü bir sanayi ve teknoloji oluşturamamıştır. Güçlü ve köklü atölyelerin olmaması, alanda son derece kaypak ve sağlıksız ilişkilerin oluşmasına neden olmaktadır. 2000-2001 Yıllarında sadece İzmir’de 50’in üzerinde bağlama yapım atölyesi açılmıştır. Açılan bu atölyelerin pek çoğu birkaç yıl içinde kapanmakta, bir süre sonra yeniden açılmakta ve yeniden kapanmakta veya el değiştirmektedir. Mesleğin sektörleşememesi ihtiyaç duyulan aksesuar ve yan imalat dallarının kurulmasını da temin edememiştir.

Çalgı Yapım Sanatının özünü el işçiliğinin oluşturduğunu belirtmiştik, el işçiliğinin ana malzemesi ise ağaçtır. Klasik akustik çalgıların yapımında kullanılan ağaçlar, tür ve sayıca çok geniş ve zengin bir çeşitliliğe sahiptir. Çalgıda kullanılacak ağaçların tamamı doğal kurutma yoluyla, hava kurusu durumuna getirilmelidir. Bu süreç hafif ve orta sert ağaçlarda 3, ağır ve sert ağaç türlerinde en az 4 yıldır. Ülkemizde bu özelliklerde ağaç malzeme üreten tek bir kuruluş yoktur. Üstelik çalgılarımızın yapımında gelenek haline gelmiş (dut, selvi, şimşir, erik, gibi) bazı ağaçların kereste ticareti yapılmamaktadır. Bu ağaçların hava kurusu özelliği bir yana , bunları bulmak bile büyük sıkıntılarla mücadele etmeyi gerektirir. Diğer taraftan tüketilen ağaç miktarları çok düşük ve seçmeyi gerektirdiğinden bir çok keresteci, çalgı yapımcısını dükkanına sokmak bile istememektedir, veya satacağı ağacın fiyatını %300-400 arttırarak vermektedir. Türkiye’de Çalgı Yapımcısı’nın istediği özelliklerdeki ağaçlara ulaşıp, sahip olabilmesinin önündeki engelleri saymakla bitiremeyiz. Her bir engeli aşmanın bedeli ise fiyatların sürekli katlanması anlamına gelir. Bayan yapımcıların karşılaştıkları en büyük sıkıntılar, yine malzeme temininde yaşanmaktadır. Bu sebepledir ki Ülkemizdeki kadın yapımcı sayısı, Avrupa ülkelerindeki kadın yapımcı sayısından çok çok azdır. Çalgı Yapımcılığında kullanılan ağaçların büyük bölümü ülkemizde yetişmektedir. Bu konuda çok çetrefilli problemlerle karşılaşılmaktadır. Örneğin: Ceviz, akçaağaç, sedir, ardıç gibi ağaçlarımız koruma altındadır. Yani bu ağaçların kesilmesi, dolayısıyla ticaretinin yapılması da yasaktır. Bu ağaçlar, çalgı yapımında kullanılan olmazsa olmaz ağaçlardandır ve yapımcılar, bu ağaçları bulmakta büyük sıkıntı çekerler, büyük paralar öderler. Kesimi yasak olan bu ağaçları, zaman zaman kerestecilerde yüzlerce m3 bulmak mümkün olabiliyor. Bu durum milli kaynaklarımızın nasıl hoyratça kullanıldığını göstermesi bakımından önemlidir. Çalgı Yapımcısı’nın toplam ağaç tüketimindeki payı devede tüy misalincedir. Çalgı Yapımında kullanılacak ağaçların niceliğinden ziyade niteliği önemlidir. İtalya’da bazı orman bölgeleri keman yapımına ayrılmıştır. Buralardan sağlanan ağaçlar, keman yapımına uygun değilse ancak o zaman diğer tüketim alanlarına gönderilir. Ülkemizde de Toroslar bölgesi, Trakya ve Karadeniz’in belli bölgelerinde çok küçük de olsa benzer uygulama alanlarının ayrılması, Çalgı Yapımcılığına çok büyük kaynak ve destek sağlayacaktır.

Yazımızda Çalgı Yapım Sanatımızın bazı belli başlı sorunlarını genel hatları ile ortaya koymaya çalıştık. Son olarak bu alandaki en yakıcı sorun olarak gördüğümüz meleğin örgütsüzlüğü üzerinde duracağız. Çalgı yapımcısı resmi olarak bir atölye açmak istediğinde, marangozlar odasına kayıt olmak zorundadır. Ülkemizde henüz Geleneksel El Sanatları alanını düzenleyen (yürürlükte olan) her hangi bir yasa veya yasa hükmünde kararname yoktur. Her hangi bir alanda yazılı ya da yazısız genel geçer kurallar bütünlüğü yoksa, o alanda bir düzenden de söz etmenin olanağı olamaz. Diğer taraftan kararname hazırlamak ve yürürlüğe koymak, tek başına fazla bir şey ifade etmez. Şayet onu uygulayacak, takip edip, denetleyecek meslek örgütlenmesi yok ise elimizde Dünya’nın en iyi yasası da olsa, bir düzen kurulamaz. Düzeni ve devamlılığı örgüt kurar ve yürütür. İyi örgütlenmiş bir meslek birimi, yürürlükteki yasası kötü de olsa bir çok sorununu çözümleyebilir. Çalgı Yapımcılığımızın böylesine düzensiz, dağınık ve başı boş yapısının ve mevcut sorunlarının nasıl çözüleceği konusundaki belirsizliklerin en önemli nedeni mesleki örgütlenmesinin olmayışından kaynaklanmaktadır.

Çalgı Yapımcılığı Mesleki Eğitimini düzenleyen bir taslak kararname örneği tarafımızdan hazırlanarak, Milli Eğitim Bakanlığı-Çıraklık ve Yaygın Eğitim Genel Müdürlüğüne gönderilmiştir. Sanatın eğitim-öğretimi okullarımızda sürdürülmektedir. Mesleğin piyasadaki çıraklık, kalfalık mertebeleri ile mesleki eğitim konu ve sınırları, Milli Eğitim ve Çalışma Bakanlıklarının ilgili birimleri ile son şekli verilmeli, söz konusu çalışmalar nihayetinde yasal düzenlemelere dönüştürülmelidir. Bu alandaki en önemli ve en büyük adım ise Meslek Örgütünün kurulması olacaktır. Aksi taktirde Çalgı Yapımcılığının sorunlarını çözmek şöyle dursun, bu sorunların tartışılacağı ortamları bulmak bile tesadüflere kalacaktır. Meslek Birimlerinin oluşturulması hem bu alandaki sorunların çözümüne ön ayak olacak, hem de sanatın kaybolan ya da yozlaşan etik değerlerini yeniden yükseltecektir.
________________________________________
E.Ü.-D.T.M.K.-Çalgı Yapım Böl. Bşk




Hoşgeldiniz