Yahya Kemal Yılı 2008… S. Zeki Çavdaroğlu


Toplam Okunma: 6025 | En Son Okunma: 09.05.2024 - 07:01
Kategori: Tarih ve Anılar

3 Kasım 1958 Osmanlı-Türk Edebiyatı ve kültürünün abide simalarından şair Yahya Kemal Beyatlı’ nın vefat tarihi. Yani bu büyük şair öleli tam 50 yıl olmuş. Daha dün gibi hatırlıyorum; Sisli ve soğuk bir Ankara sabahı. Ulus İkokulu’ nda 4. Sınıf öğrencisiyim. Öğretmenimiz merhum Hikmet Tüzünataç Hanımefendi , gözleri yaşlı bir şekilde Yahya Kemal’ in vefatını biz öğrencilerine bildiriyor ve yine büyük bir hüzünle “Sessiz Gemi” şiirini okuyor.

YAHYA KEMAL ŞİİRİ’ NİN MUSIKİMİZDEKİ YERİ

“Bu yaz kemençeyi bir dinledinse Kanlıca’da,
Baharda bir gece tanbûru dinle Çamlıca’da
Bu sazların duyulur her telinde sâde vatan,
Sihirli rüzgâr eser dâimâ bu topraktan.”
Y.K.BEYATLI

3 Kasım 1958 Osmanlı-Türk Edebiyatı ve kültürünün abide simalarından şair Yahya Kemal Beyatlı’ nın vefat tarihi. Yani bu büyük şair öleli tam 50 yıl olmuş. Daha dün gibi hatırlıyorum; Sisli ve soğuk bir Ankara sabahı. Ulus İkokulu’ nda 4. Sınıf öğrencisiyim. Öğretmenimiz merhum Hikmet Tüzünataç Hanımefendi , gözleri yaşlı bir şekilde Yahya Kemal’ in vefatını biz öğrencilerine bildiriyor ve yine büyük bir hüzünle “Sessiz Gemi” şiirini okuyor. Akabinde bizlerin anlayabileceği bir şekilde onun ne kadar büyük bir şair olduğunu anlatıyor. Beyatlı’ yı o gün tanıdım ve “Sessiz Gemi” yi de o gün ezberime aldım. Sonrasında onu ve şiirlerini çok sevdim. Mehmed Akif ‘ i daha İlkokula başladığımız yıl İstiklâl Marşı ile tanımış ve sevmiştik; Zaten Akif “ reel hayat” a dair ne söylüyorsa, Yahya Kemal’ in “sanat” ta benzeri şeyleri tekrarladığını delikanlılığımızda anlayacaktık. Tıpkı Ramazan Bakkal’ ın “Sancılı bir coğrafyada, bilgi, kültür ve sanatla yeterince tanışamayan insanımız için en önemli çıkış yolu olarak Yahya Kemal’i gördüm. Ülkemin Işık Kulesi olarak Yahya Kemal’i sevdim.” (1) dediği gibi.

Onun en çok bilinen yönü olan şairliğinin yanında bir de, Osmanlı - İstanbul aşığı ve Geleneksel Musıkîmiz hayranlığı da inkâr edilemez gerçeklerdir. Hatta bütün bu karakteristik özelliklerinin de öncesinde Yahya Kemal Enstitüsü Müdürü Kâzım Yetiş’ in ifadeleriyle:

“Maziye, kültür değerlerimize sahip çıkma konusunda o bir başlatıcıdır. Ama unutmayalım ki onun etkisi suda halkalar gibi dalga dalga yayılmıştır.”

İlerleyen yıllarda Yahya Kemal’ inde büyük etkisiyle Geleneksel Musıkîmize meylettim. Sonrasında tabii ki Münir Nureddin Selçuk’ u ve onun bestelerinde Yahya Kemal’ i daha da çok tanıdım.

Aralarında 10 senelik bir yaş farkı olmasına rağmen, ikisi de bir imparatorluğun çöküşünü benzeşen hüzün duyguları ile yaşarlar. Münir Bey de Yahya kemal gibi :

“… Devlet-i Aliyye’nin tarih sahnesinden çekilmeye başladığı bir dönemde hayatının baharını yaşamış, o trajik ve aynı zamanda muhteşem finali seyretmişti. Sanatının temelinde bu büyük ayrılığın acısı yatar, zamanı kurtarmak için yaptığı fantezi eserler bir yana bırakılırsa, onun zamana meydan okuyan ve okuyacak olan besteleri, klâsik kültürden beslenen şaheserlerdir…” (2)

Ayrıca Yahya Kemal’de Münir Bey kadar olmasa da bir anlamda musıkînin rahle-i tedrisinden geçmiştir.
“… akrabalarından Abdurrahmanpaşazade İbrahim Bey’in evinde Hacı Arif Bey yönetiminde yapılan icra fasıllarını izleyerek, Türk müziğini yakından tanımış, klasik bestecilerimizi derinden anlayıp sevmiştir…” (3)
Yahya Kemal, Paris’ ten İstanbul’ a döndükten sonra, Avrupa’ da edindiği hayat tarzından dolayı bir bocalama devresi geçirirken ve :

“…İstanbul’da yapamayacağı düşüncesine kapıldığı bir sırada, Tanburi Cemil Bey ve diğer müzisyenleri dinlediğini, ‘vatan’a bu ‘altın kapı’dan geçerek döndüğünü hissettiğini yazar.

Böylece Divan şiirinden sonra ikinci bir temsil öğesi olarak müziği benimser. Buna İstanbul mimarisi ve biraz geriden hat sanatı da eklenince, Türklerin Anadolu’ya girişiyle kurulmaya başladığını, İstanbul’un el değiştirmesiyle ivme kazandığını varsaydığı uygarlığı dört ayak üstüne oturtmuş olur. “Yahya Kemal ve Ahmet Hamdi Tanpınar’da Müzik” adlı kitabımda örneklediğim üzere, onun sanatsal öğelere verdiği bu temsil değeri, Parnas akımından etkilenmiş olmasının getirdiği bir ‘ikâme’dir aynı zamanda. Osmanlı’da görsel sanatlar yeterince gelişmediği için, yerine şiir, mimari ve özellikle de müziği ikâme etmiştir.

“Çok insan anlıyamaz eski musikimizden / Ve ondan anlamıyan bir şey anlamaz bizden” dizelerini söylediği zaman, sadece Itri’nin, Hâfız Post’un, Dede Efendi’nin müziğinden etkilenmiş biri olarak değil, ‘kendi gökkubbemiz’in dayanaklarından birinden söz eder gibi konuşmaktadır.

Bir başka şiirinde Itri’nin ‘neva-kâr’ını Osmanlı ordularının seferlerinin ve bu yolla kurulan uygarlığın fon müziği, hatta ufku, ışığı gibi sunar.

Tanpınar, günlüğünde “Yahya Kemal’in şark musiki zevki ve muhabbeti zannetmem ki benimki gibi olsun” derken bir bakıma haklıdır. Çünkü Yahya Kemal’de müzik uygarlık temsilini ve ‘bezm-i mey’ kutsamasını aşarak somut hayata bir türlü intikal edemez. Bu intikali de Tanpınar romanlarıyla yapmıştır. Her ikisi de, müziğe verdikleri önem ve değer açı- sından benzersizdirler. ” (4)

Bu iki sanat sevdâlısının mısra ve ezgilerinin bir birleriyle kucaklaşmaması mümkün değildi.
Kendisine en büyük ün sağlayan şarkılarının sözlerinin bir çoğunu ünlü şair Yahya Kemal’den alan Münir Bey’ in, büyük şairimiz ile uzun bir geçmişe dayanan sağlam bir dostluğu vardır. 1951 senesinde Münir Bey’ in “jübilesi” sebebiyle büyük Şair onun hakkında şunları yazacaktır :

“…Münir Nureddin’in en üstün meziyeti, son ikiyüz yıl içinde ItrÎ’ den Zekâi Dede’ ye kadar, Millî Musıkî’ nin Kâr, Beste, Semai, Nakış Durak ve sair şekillerinde, en halis eserlerini mükemmel bir ifade ile tegannî etmeyi bilmek bilmek olmuştur. Bu meziyet Tanburî Cemil’in eşsiz dehasını hatırlatır. O’ nun sazla ifade ettiğini, Münir Nureddin sesi ile ifade etmiştir. Bu sanatın sırrı, eski bestelere derin bir vukuf ve şaşmaz bir bigi ile nüfuz etmek ise de, ondan fazla olarak, Millî Musıkî dehamızın, yer yer, ne tarzda tecelli ettiğini duymak ve tam bir ifade ile çalmak yahut okumaktır. Bu meziyet milletin nadir insanlara nefh ettiği bir mevhibedir.

Bu devirde yaşayan ihtiyar, orta yaşlı, genç vatandaşlar eski musıkimizin bestelerini Münir Nureddin’ den dinledikleri için talihlidirler…” (5)

Biri şiirimiz, diğeri Musıkimizin bu iki zirve ismi, aynı tarih ve kültür şuurunun ve İstanbul aşkının ortak paydasında buluşup, güfte-melodi alışverişlerinde bulunurlar. Bu buluşmalar sonrasında, harika bestelerin ortaya çıkması da sürpriz olmaz. İşte bu beraberliklerinde birinde :

“…Münir Bey hem çalar, hem de Yahya Kemal’ e Muhayyer makamında yeni bestelediği iki rübaiini okur ;
‘Çepçevre bahar içinde bir yer gördük’

Yahya Kemal’ in gözlerinden yaşlar süzülmektedir. Arkadaşının kolunu sımsıkı tutar; ’Bana söz ver Münir,’ der, ’benim şiirlerimi senden başka kimse bestelemeyecek. Buna müsaade etmeyeceksin .Onları ancak
sen besteleyebilirsin.’

Ne yazık ki Münir Nureddin, çok istediği halde ‘Endülüs’te Raks’ı sevgili arkadaşına dinletemeden, şair aramızdan ayrılır…” (6)

Bu vasiyet aşağı yukarı yerine getirilmiştir. Ancak bunun bir istisnâsı vardır. O da Münir Bey kadar değerli bir müzik adamı olan Cînuçen Tanrıkorur, engin müzikal ve kültürel birikimiyle Yahya Kemal’ in birçok şiirinin bestesine imza atar.

Ömrü boyunca Münir Bey, musıki repertuvarımıza Yahya Kemal’ in şiirlerinden aldığı dizelerden :

Nihavent makamında, “İstinye Körfezinde bu akşam garipliği”, “Kandilli yüzerken uykularda”, Mâhur makamında, “Bir gülşene vardık ki uzak mihr-ile mehden”, Kürdîlihicazkâr makamında, “Endülüs’ te raks”, “Ey nâz-ü işve velvele-i şân olan sana” Hicaz makamında, “Sana dün bir tepeden baktım azîz İstanbul”, “ Artık demir almak günü gelmişse zamandan”,”Eslâf kapıldıkça güzelden güzele”,Muhayyer makamında, “ Çepçevre bahâr içinde bir yer gördük “, Rast makamında, “Hâfız’ ın kabri olan bahçede bir gül varmış”, Uşşak makamında, “Bir merhaleden düneşle deryâ görünür”, “Âheste çek kürekleri mehtâb-uyanmasın”,Segâh makamında, “Dönülmez akşamın ufundayız vakit çok geç” sözleri ile başlayan şarkılarını besteler.

Münir Nurettin Bey’ den sonra üstâd Yahya Kemal’in şiirlerini en çok besteleyen ikinci bestekâr Tanrıkorur’dur.

“..Yahya Kemal,şiirlerini,sesini ve tavrını çok sevdiği,meclisinde bulundurmaktan zevk aldığı Münir Nureddin tarafından bestelenmesini aslında pek istemez,yaptıklarını beğenmezmiş.Ancak bana öyle geliyor ki,eğer Cinuçen Tanrıkorur’un bestelerini dinleseydi,’Tamam,derdi,benim de aradığım ses bu’…Çünkü on sekiz besteden hiç biri,varlığını borçlu olduğu şiire ihanet etmedi;aksine derinden kavrayıp kucakladı,sarıp sarmaladı…” (7)

Tanrıkorur’un ,Yahya Kemal’in şiirlerine yaptığı besteler 1996’da özel bir konserle icra edilir.Bu besteleri dinleyen bir yazarımızın izlenimleri oldukça heyecan ve zevk doludur.Bakın konser sonrası neler yazmış :

“…Cinuçen Tanrıkorur’un Yahya Kemal’in şiirlerinden yaptığı ve musıkimizin içindeki,tâ içindeki saf,hâresiz ve elmas melodileri,bir ’te’sir-i sihirkârî’ile bulup çıkaran bestelerini dinlemenin hazzını yaşadım.Bu müstesnâ elaman melodiler,beni parçalanmış hayatımızın hemen hemen her tarafına hakim olan ‘zevk hezimeti’nden (deyiş,Tanpınar’ındır)çekip çıkardı ve bir haz transandansı ile,musıkisinde bir taraftan dinin,öte taraftan bütün hayatın aktığı büyük Itrî’nin iklimine götürdü.Musıkinin köksüzleşmiş ve içleri boşalmış ağaç gövdelerine benzeyen,kuru hayatımızı nasıl baştan başa derleyip toparlayarak bir gülistana döndürdüğünü o Rast Destan’da yaşamak nasip oldu….” (8)

Ayrıca Yahya Kemal şiirleri arasında popüler besteler olarak, Selahattin Pınar’ ın “Kalbim yine üzgün seni andım da derinden” sözleriyle başlayan Beyatî şarkısı, Zeki Arif Ataergin’ in Kürdilihicazkâr “Dün kahkahalar yükseliyorken evinizden”, Fahri Kopuz’ un Nihavent “Gece Leylâ’ yı ayın on dördü” ve Süleyman Erguner’ in Uşşak “Ömrün şu biten neşvesi tâmolsun erenler” ini sayabiliriz.

Yahya Kemal’ in Geleneksel Musıkîmiz’ in repertuvarına geçen yukarıdaki şiirlerinin dışında,temaları itibariyle doğrudan musıkînin işlendiği şirlerinin başlıklarını da şu şekilde sıralayabiliriz:

Süleymaniye’ de Bayram Sabahı, Itrî , Kar Musıkîleri, İsmail Dede’ nin Kâinatı, Derin Beste,Yol Düşüncesi, Seyfi’ ye Refakat, Sen Şarkıların Durduğu Bir Lâhza Kenarda, Mihrâbâd, Mevsimler …

Ölümünün 50. Yılında onu rahmet ve muhabbetle anıyoruz.

K A Y N A K L A R .

(1) Rümeysa Tanrıseven, “ Ramazan Bakkal ile Yahya Kemal Faaliyeleri Hakında Sohbet”, http://sanatalemi.net

(2) Sadettin ÖKTEN, ”Ahmed Paşa’ dan Münir Bey’ e”, Türk Edebiyatı Dergisi, Nisan/1994, sayı: 246

(3) “Yahya Kemal”, www.kultur.gov.

(4) Miraç Zeynep ÖZKARTAL, “50 Yıldır ‘Âsûde Bahar Ülkesi’ nde…Yahya Kemal”, www.milliyet.com.tr, 24 Nisan 2008

(5) Nevzat ATLIĞ, ” O,Emsalsiz Yorumu ile Musıkimizde Yeni Bir Çığır Açtı”, Tercüman Gazetesi, 4 Mayıs 1981

(6) Ayşe KULİN, Ayşe KULİN, ”Bir Tatlı Huzur”, Everest Yayınları, İstanbul/2006, (3.basım), s.129, 130

(7) Beşir AYVAZOĞLU,”Şairler ve Bestekârlar”,Zaman Gazetesi,8 Kasım 1996

(8) Hilmi YAVUZ,”Gelenek,Müzik ve Tanrıkorur”,Zaman Gazetesi,21 Mayıs 1996




Hoşgeldiniz