Türk Mûsikîsinin Yeni Meseleleri -1- Fırat Kızıltuğ


Toplam Okunma: 2651 | En Son Okunma: 07.05.2024 - 22:17
Kategori: Fikir Yazıları

Ülkemizde hemen her şehirde cemiyetler ve topluluklar var. Tarihin hiçbir çağında binlerce cemiyetimiz olmamıştı. Bu mekânlarda, mûsikî heveslileri, topluca veya bireysel olarak sanatımızı icrâ ediyorlar. Ne kadar güzel değil mi?.. El cevap: DEĞİL!.. Buralarda toplulukları yöneten birtakım şefler (!) var. Bu zatların hepsinin mârifetleri kendinden menkul…

“Topluluk yöneticisi” yahut “idare eden” diye nitelendirilseler daha açık bir şekilde anlayacağız. Ama kendilerini “Şef” diye ilân ediyorlar ve bundan büyük bir haz duydukları da kesin. Fakat bu lâtin kökenli kelime, insana asıl şeflik müessesesini hatırlatıyor ve şeflerin sahip olması gereken fonksiyonları sorgulamak ihtiyacını ortaya çıkarıyor.

Bize çok sorulan bir soru vardır. “Yahu, siz çalıyorsunuz, koro okuyor. Peki şefiniz ne yapıyor?” Bu soruya verilecek cevabı yine de saklı tutacağım. Belki çok kızgın olduğum bir gün açıklarım.

Bizim resmî veya gayr-i resmî toplulukların başındaki şefler (!), mûsikîmizin teksesli oluşuna dayanarak, “Ben yaptım oldu” havasındalar. Çoğu ya eski hânende veya sâzendelerden oluşuyor. Hani Hocaya sormuşlar: “Eski ay ne olur?-Kırpar kırpar yıldız yaparlar” buyurmuş. Bizin şeflerin çoğu, hânende veya sâzende kırpıntısı.

Esasen çok önemli bir ses sanatkârı, yorumla, icrâ ile uğraşmalıdır. Görevi ve misyonunun gereğini yerine getirmelidir. Yine virtüöz bir sâzende, topluluk yöneticisi olmamalıdır. Sanatı zaafa uğrar.

Bir kısım daha felâket durumda. Çalamaz, okuyamaz, yazamaz, besteleyemez ama şeftir.

Halbuki şefler saz bilimi (enstrümantasyon) konusunu çok iyi bilmek zorundadır. Özellikle Türk Mûsikîsi sazlarının ses sınırlarını, renklerini, armoniklerini çok iyi tanımak gerekir. Batı menşeli çalgıların kullanımında, uyumunda bu saz bilimi çok önemlidir. Koroları meydana getiren sesler de yine sınıflsrına göre değerlendirilmelidir.

Özellikle niteliksiz şefler, başka bir yönden sanatımıza zararlı oluyorlar. Hepsinin ortak özelliği, bilgi zayıflığı ve niteliksizliğin sebep olduğu kompleks. Kendilerinden üstün kabiliyetlere tahammül edememek. Dolayısıyla küçük adamlarla, zayıf kişilerin pohpohlarına aldanarak, günü gün etmek, geleceği inşa etmek yerine anlık şamatalarla “Şef görünmek” sevdâsının kısmen tatminini sağlamak.

Nitekim bu tip yöneticiler, kurumlaşma yerine, şahsî düşüncelerini işlediklerinden, ayrılmaları halinde cemiyetin sonu gelmektedir. Bu örneğe uyan çok büyük bir yarı resmî kurumumuz da vardır.

Şeflere çok önemli birkaç tavsiyemiz var:
Siz siz olun, mûsikîmizi sakın kendi hizmetinize almaya teşebbüs etmeyin. Küçülürsünüz. Eğer kendinizi mûsikînin hizmetine adarsanız, büyürsünüz. Bu kadar açık seçik bir vâkıâdır bu.

Şarkılarımızın en uzunu üç buçuk dakikadır. Her şarkı sonunda dinleyiciden alkış almak alışkanlığından vazgeçilmelidir. Dinleyici o hale getirilmiştir ki, bilsin bilmesin, anlasın anlamasın alkışı patlatmaktadır. Bu davranış konsantrasyonu bozar. Mûsikînin büyüsünü yıkar. Bölüm sonunda seyirciye döner selâmınızı verir, uzun ve kıymetli alkışlarınızı toptan alırsınız. Dinleyicinizi hatta alıştırın ve yetiştirin.

Cemiyetlere devam eden heveslilere de sözümüz var. Elbette ki, her gönülde bir arslan yatar . Lâkin mûsikî bahsinde durum çok değişiktir. Öğrenme çok kolaylaşmıştır.

Ama mûsikîyi bilmek neredeyse imkânsızdır. Hiçbir insan ömrü kâfi gelmez. Uzun süren, disiplinli bir gayret sonucu aşama kaydedilir.

Ama mutlaka sizden daha üstün müzisyenler vardır. Hatta sizden sonrakiler, gelir ve ustalığı ile sizi geride bırakır. Çalışmaları her durumda sürdürmek, sürekli çalışmak, özellikle de repertuara alınan eserleri iyi ve sağlam muhafaza etmek gerekir.

Bir müzisyen ezberinde olan eser sayısı kadar müzisyendir…




Hoşgeldiniz