Türk Mûsikîsinin Yeni Meseleleri -2- “Besteler ve Bestekârlar!..” Fırat Kızıltuğ


Toplam Okunma: 3895 | En Son Okunma: 07.05.2024 - 22:16
Kategori: Fikir Yazıları

Mûsikî mensubu pek çok kişinin hallerini gördükçe rahmetli, Tanbûrî İzzettin Ökte’yi hatırlarım. Birgün: “Türk Mûsikîsini bütün varlığımla severim; ama mensûbeyninden nefret ederim.” Demişti… Türk Mûsikîsinin karakterini, makam yapısını, usullerini, güftelerini, ıstılahlarını (terminolojisini) bozmak ve kişisel üslûplarını, tavırlarını, resmî budalalıkların ve ahmaklıkların gözünü boyayarak, yutturmaya ve bunu da düzmece bestecilerle halletme yoluna giren, sahte sanatkârın marifetleridir bunlar…

Türk Mûsikîsinin Yeni Meseleleri -2- “Besteler ve Bestekârlar!..” Fırat Kızıltuğ

Sadece ülkemizde Türk Mûsikîsinin iki amansız düşmanı vardır. Biri malûmdur. İmansız ve insafsız “batıcılar” . İkincisi Türk Mûsikîsinin içinde ve yüreğinde eğleşen, gününü gün eden, parsa toplayan, sûret-i haktan görünüp mûsikîmize hizmet etme yerine, sanatımızı kendi hizmetine almaya çalışam kişiler.

Mûsikî mensubu pek çok kişinin hallerini gördükçe rahmetli, Tanbûrî İzzettin Ökte’yi hatırlarım. Birgün: “Türk Mûsikîsini bütün varlığımla severim; ama mensûbeyninden nefret ederim.” Demişti.

Türk Mûsikîsinin karakterini, makam yapısını, usullerini, güftelerini, ıstılahlarını (terminolojisini) bozmak ve kişisel üslûplarını, tavırlarını , resmî budalalıkların ve ahmaklıkların gözünü boyayarak, yutturmaya ve bunu da düzmece bestecilerle halletme yoluna giren, sahte sanatkârın marifetleridir bunlar.

Altını kırmızı çift çizgi ile kalın kalın çizerek derim ki, “1960 tan sonra bestelenen ne kadar şarkı varsa, -ki, en az yirmi ile otuz bin kadardır- hepsini külhanda yakıp kurtulmak gerekir! Elbette bir-iki istisna var. Bu zatlar beni iyi tanıdıkları için, kendilerini iyi bilirler. Kimleri kasdettiğimi de iyi bilirler.

Bu düzmece bestekârların çalışmalarına bir örnek vermek istiyorum.

25, dereceden bir meyhâne şarkıcısı hanım, uyduruk şarkı sözü döktüren birine epey bir para karşılığı “söz” ısmarlar. Adam hemen sözleri, yumurtlar. Aynı zamanda süper ahmak ve cahil hâtun, sözleri, şarkı çiziktiren birine götürür. “Ağabey bu lâflara beste yap, albümde okuyacağım.” Der. Pazarlık edilir, kaparo verilir.

Besteci bozuntusu, cicili bicili, dümbelekli, bir çengi havasını sözlere giydirir. Hanım, beste (!) ile kasetçiyi boylar. Aranjör bir alt yapı yapar. Ahırkapılı plâk çetesi de çalar. Teknoloji, bet sesleri bile eğip bükerek kaydı yapar. Kayıt, önce frekans modülâsyonlu özel (bana göre rezil) radyolara, ardından malûm kanalların ücretli yapımcılarına, oradan da artık bütün zevki, zevksizlik haline gelmiş izleyiciye ulaşır. Boyalı basının ahmakları, pis dedikodular arasında bu besteleri de yazar çizer.

Bu çeşit şarkıların en belirgin karakteri, söylenmek için değil, oynanmak için yapılmış olmasıdır.Bu öyle bir müzik çeşididir ki, özellikle dişi şarkıcıların, kalça, beden kıvırmaları eşliğinde oynanacak şekilde yazılıp çizilmiştir. Bu oynanarak müzik icra etme programları, rengârenk ışık gösterileri, danslar, dümbelek ve davul patırtıları arasında, seyircilerin haykırarak, elleriyle tempo tutarak, oturduğu yerde bile kıvrılıp bükülerek, bazen de ıslıklar eşliğinde uygulanmaktadır. Besteyi yapan zavallı da ağzı kulaklarında sırıtmakta, kendini sanatkâr zannetmektedir. Halbuki böyle bir manzaranın muhatabı olmak, yerin dibine batma duygusu uyandırmalı, bu tür şarkıları gündeme getirenlerin yüzünün kızarması gerekir.

Bütün bunların sebebi, sağlam bir denetim müessesesinin bulunmaması yüzündendir. Dünyanın hiçbir yerinde eleştirisi olmayan sanat yoktur. Bizde ise böyle bir âdet yoktur. Herkes : “Ben yaptım oldu” havasındadır.

Bir müstakil yazıda bu konuyu işleyeceğim.

Yazımı, yukarıdaki sözlerimi tekrar ederek bitireceğim. 1960 tan sonra, bestelenen bütün şarkılar ortadan kaldırılmalıdır. Ayrıca size de ihtiyaç yoktur. O sessiz kamuoyu ve muhteşem “Zaman Sultan” kısa sürede defterinizi dürer, geleceğe hiçbir şey kalmaz. Kimse hatırlamaz bile. Çünkü bu tür besteci zavallıları, sanat bakımından çoktan yaşamakta olan mevtâlardır.




Hoşgeldiniz