Eurovision Bu Kadar Önemsenecek Bir “Hadise “ midir ?.. Salih Zeki Çavdaroğlu


Toplam Okunma: 2924 | En Son Okunma: 07.05.2024 - 22:16
Kategori: Fikir Yazıları

Eurovision’ un tarihçesine baktığımızda İkinci Dünya Savaşı sonrasında Avrupa, toplumsal yapısının rehabilitasyonu amacıyla savaş mağduru ülkeler sosyolojik anlamda bir takım beraberliklere girişirler. Siyasî , sosyal , askerî ortak faaliyetler yanında kültürde de ortak faaliyetler başlatılır. Müzik platformunda bunun bir örneği de Eurovision’ dur…

Türkiye neredeyse 40 seneye yakın bir zamandır, her sene bir “ Eurovision” olgusunu temcit pilavı gibi kaşıklıyor. Ülkeyi temsil edecek şarkının hazırlığı seçimi, tanıtımı,oylaması, finali adeta bir yıl boyunca “ bitmeyen senfoni” ye dönüşüyor.

1950’ li yılların ortalarında ,EBU (European Broadcasting Union-Avrupa Yayımcılar Birliği) ‘ ya üye ülkeler arasında pop müzik alanında özgün eser üretilmesini teşvik etmek, ülkelerin birbirleriyle program alışverişini sağlamak, teknik bağlantıları kontrol etmek ve geliştirmek, ortak bir kültür ortamı sağlamak amacıyla “ Euruvision” adıyla bir etkinlik oluşturulur. Bir anlamda bu oluşum , o yıllarda İtalya’ da yapılmakta olan San Remo Şarkı Festivali’ ne alternatif bir kurum oluşturmaktır.

24 Mayıs 1956 akşamı,i İsviçre’ nin Lugano şehrinde İsviçre, Almanya, Fransa, İtalya, Hollanda, Belçika ve Lüksemburg’ u temsil eden şarkıcıların katılımıyla ilk eurovision yarışması yapılır. Her ne kadar bu yarışma ilk düzenlendiğinde televizyon teknolojisinin yaygınlaşmaması sebebiyle , radyo yayını ağırlığında yapılır. İleriki senelerde gerek plâk ve kaset sanayiinin gelişmesi ve gerekse televizyonun geniş kitlelere ulaşmasından sonra ,(EBU)’nun öncülüğünde bu organizasyon geliştirilerek, Avrupa ülkeleri arasında her yıl düzenli olarak yapılan bir yarışmaya dönüştürülür.

Türkiye’ nin eurovision milâdı bilindiği gibi 1975’ tir.Yarışmaya o dönemde özel tv’ ler olmadığından, TRT’ nin bünyesinde katılırız. Türkiye’ de yarışma, kurumun deneyimli ve başarılı ismi Bülent Özveren tarafından sunulur. Özveren uzun yıllar Eurovision’ un gedikli sunucusu olarak hatırlarda yer edecektir.

Millî kültür yapımızla benzeşmeyen bir coğrafyadaki ülkeler arasında yapılan bir yarışma ve yeterli bir altyapımızın olmadığı bir müzik dalında, bütün çabamız , Avrupalı’ ya bakın bizde sizin gibi şarkı söylemeye, sizin gibi dans etmeye, sizin gibi klip çekmeye çalışıyoruz, ne olur bize aferin deyin üzerine kurgulanıyor. Organizatörlerimiz, bestecilerimiz ve şarkıcılarımız da bu düşünceyi hayata geçirmek için yapılması gereken neyse onu yapıyorlar.

Bu kafa yapısının belki de tek istisnası o yıl katıldığımız yarışmada Semiha Yankı’ nın seslendirdiği “Seninle Bir Dakika” olur. Henüz Türkiye’ nin müzik kamuoyu bu yarışmanın amacı, niteliği, misyonunun ne olduğunun pek farkında değildir. Bu yüzden de, yarışmaya gönderilen şarkıya bir takım makyajlar yapılması söz konusu olmaz. Ne zaman ki Stocholm’ daki yarışmada aldığımız 3 puanla sonunculukla , ondan sonraki yarışmalarda izleyeceğimiz yöntem kendiliğinden belirecektir. 40 yıla yaklaşan eurovision aboneliğimizden geriye baktığımızda da, ülkemizi temsil edilen şarkılar içinde belleklerde kalan ve halen de büyük bir beğeni ile dinlenilen neredeyse tek parçanın “ Seninle Bir Dakika” olması oldukça düşündürücüdür.

Ayrıca 1974’ te Kıbrıs Savaşı sonrasında Türkiye ile Yunanistan arasında yaşanan gerginlik ,Türkiye’nin yarışmaya katılma kararıyla oldukça artar. Bu yüzden Yunanistan o yıl Eurovision’u protesto eder ve yarışmadan çekilir.

Türkiye, o yıllarda Kıbrıs harekatı sebebiyle zaten ABD ve Avrupa ülkelerince “işgalci” bir devlet olarak görülüyor, gerek ABD’ nin “ambargo” su, gerekse ülkede gün geçtikçe artan terör ve ekonomik sıkıntılar sebebiyle böyle eften püften yarışmalardan alacağını ümit ettiği başarılarla moral bulacağını zannediyordu.Yarışmada aldığımız sonunculuk, bir anlamda yarışmanın iyiden iyiye politize olduğunu da gösteriyordu.

1983’ de Çetin Alp, “ Opera” , 1987’ de Seyyal Taner “ Şarkım Sevgi Üstüne” ile bu kere aldıkları, daha doğrusu alamadıkları (0) puanla yine Türkiye’ ye sonunculuk getirirler.

Bütün bu sonunculukların özeleştirisini yapmaya soyunan kamuoyu ve onun kanaat önderleri yarışmanın misyonu, bestenin melodik yapısı ve korografisi gibi teknik unsurlarını gözönüne almaksızın , Batılıların bizi sevmedikleri, hatta korktukları,bunun sonucunda da hakkımızı yediklerine, kolay bir mantıkla ulaşırlardı. İlerideki yıllarda başarılarımızda ise bu mantık unutulur, sanki “en büyük solist ; bizim solist” sloganıyla yine aynı kolay mantıkla , tamamen zıt yorum yapma hakkını da buluyorduk. Aslında bir türlü kabul edemediğimiz uluslarası plâk- kaset sanayiinin sonucun böyle oluşmasında oynadığı rol idi.

Bunca yıl peşpeşe alınan başarısız sonuçları değpiştirmek için zaman zaman şark kurnazlığı içinde, göbek dansı ,şark kıyafetleri, darbuka ve klâsik yaylı enstrümanlar dahil bir sürü oryantalist aksesuar kullanıldı.

Türkiye uzun yıllar merakla beklediği dereceye nihayet ‘Klips ve Onlar’ grubunun “Halley” parçasıyla 9. olarak kavuşur. 1997′de ise Levent Çokerin’ bestesi”Dinle” yi seslendiren Şebnem Paker başarıyı daha da ileri noktaya götürerek ülkeye 3.lük kazandırır.
Nihayet 2003’ te Demir Demirkan ile ortak besteledikleri İngilizce “Everyway That I Can” adlı şarkıyla Sertap Erener 48. Eurovision Şarkı Yarışması’nda aldığı birincilikle bir ilki gerçekleştirir. Kazanılan birincilik Türkiye’ ye aynı zamanda 2004 Eurovision Şarkı Yarışması’na ev sahipliği yapma hakkını getirir.

Bu birincilikle, yine kantarın topunu iyice kaçırırız. Avrupa’yı fethettiğimiz gibi abartılı sevinç çığlıklarına, başarıdaki bu güne kadarki tek engelin güzel Türkçemiz olduğu gibi sömürge sendromlu söylemlere tanık olduk. Oysa ülkeye İngilizce söylenen bir şarkıya eşlik eden dört vokalistten , üçünün Alman uyruklu olduğu, şarkı içindeki göbek dansı ezgilerini de bakarak alınan birinciliğin hangi kriterlere göre yapıldığı bir problem olarak ortaya çıkmaktadır.

Bu birinciliğe , o günlerde en ilginç eleştiri ve yorum İngiltere’ nin The Independent Gazetesi yazarı Charles Begley’ den gelir. Begley ,birincilik ödülünün Türkiye`ye verilmesini , bu ülkenin `Irak savaşında Amerika`ya muhalefet etmesine bağlar.
Birkaç sene öce, Eurovision’ un 1980 yılında “What`s Another Year“ ve 1987 yılında “Hold Me Now“ adlı şarkılarıyla iki kez birinci olan İrlandalı şarkıcı Johny Logan, yarışmanın her geçen gün daha politik bir hal aldığı ve şarkılardan ziyade, bölgelerin yarıştığı, bölge ülkelerinin birbirine gözle görülür destek verdiği iddiası bulunmuştu.

2004 yılında Athena Topluluğu “For Real” şarkısı ile ülkemize dördüncülük, 2007 yılında Kenan Doğulu ,şarkısı “Shake It Up Şekerim” ile Helsinki’de 4.lük, 2008 yılında Mor ve Ötesi Topluluğu “ Deli “adlı parçasıyla 7.liğe ulaşırlar.

Yarım asra ulaşan Eurovision tarihine dönüp baktığımızda bırakın bizi, yarışmaya katılan ülkeler genelinde uluslar arası popüler müziğe kazandırılan tek star, 1974 ‘ te İsveç adına yarışmaya “Waterloo” şarkısıyla birinci olan ABBA topluluğu dışında bir örnek, herhalde gösterilemez.

Bu yıl yarışma Mayıs ayında Moskova da yapılacak. Ülkemizi yarışmada Sinan Akçıl ‘ ın `Düm Tek Tek` şarkısı ile Hadise temsil edecek.

İsmi Eurovision yarışması sunuculuğuyla adeta özdeşleşen Bülent Özveren : “Hadise nin o göbeğini titretmesi, poposunu kıvırması yeter. Göbeğe Güney den 12, popoya Orta Avrupa dan 12 yani tam puan alır.Kesin olarak ilk beşe girer.” cümlesi ile zaten bu yarışmanın misyonu ve hangi kriterlerini gayet net bir şekilde ortaya koyuyor.

Bir anlamda erotik bir show , hatta müzikli iç giyim defilesi görünümünde , böylesine müzikaliteden yoksun bir yarışmadaki kazanç veya kaybı, millî bir mesele haline getirip, çılgınca zafer çığlıkları, ya da savunma refleksli protesto gösterileri de oldukça anlamsız olacaktır.

Zira 6 yıl önceki birinciliğimizde, birkaç ay boyunca 24 saat dinlediğimiz şarkı artık belleklerimizden silindi gitti. Şimdi onu kaç kişi hatırlıyor. Zira uluslar arası kapitalist sermayenin “tüket ve at” felsefefesinin müzikteki işlerliğini de bu ve benzeri yarışmalar belirliyor. Yazılı ve görsel medya da ,kitleleri buna yaptıkları sansasyonel haberleri ile oldukça iyi bir hazırlıyor.

Netice itibariyle ; Hadise, Mayıs ayında birincilik veya sonunculukla “ Fenomen” olsa da , bunun müzik dünyamızın kazanç veya kayıp hanesine her hangi bir artısı veya eksisisı olmayacaktır.




Hoşgeldiniz