Neyzenlerin Esrarına Açılan Kapı: Bir Kitap: “Neyin Sırrı”…. Senem Gezeroğlu


Toplam Okunma: 6040 | En Son Okunma: 07.05.2024 - 21:54
Kategori: Basından

Aşkın ateşi kor kor bir kamış yangınının içine düştü. Kamış yangını, içinden geçen ne var ise hep insanla bölüştü. Öyle bir cezbesi vardı ki, hem dost idi hem yâr. Ney… Bu en tatlı çalgıyı gece gündüz demeden üflemeyi ve bin sesin içinden onun sesini ayırt etmeyi ancak onun hemhâli anlar. Ney neden bu kadar yakındır insanlara ve neden ilahî bir sırrı anlatır canlara?..

Sesi en tatlı çalgısın ey ney;
Gece, gündüz…her üflenişte yeni…
Hayli yüksek de olsalar senden
Tanırım bin sesin içinde seni! (A. N. Asya)

İnsanları neye ezelden, bezm-i elestten aşina olması; kendinde onu ve onda kendini bulması nedendir acep? Nâyın diyebilmem ki ne hâlet var içinde diyen Nedim, yüzyıllar önce tarifsizliğin ifadesini ve ifadesizliğin tarifini mi veriyordu ney katında? Sembollerin gölgesinde perdelenen mânâ, mânâ içinde gizlenen dürr-i yektâ, akıllarda ve gönüllerde bambaşka saltanatlar bulacaktı elbet…

Ney ki, tektir, birdir, Elif’tir, vahdettir. Üzerindeki dokuz boğum ile insanın misafir olacağı dünyaya dokuz ayda yolculuk ettiğine, yedi nota perdesi ile de insan-ı kâmil olma yolunda baş edilmesi gereken yedi kat nefse işaret eder. Ney, aslen nâydır ve “nây” Farsça’da olumsuzluk anlamı bildiren “yok” mânâsına gelir. “Yok”tur, “hiç”tir. Sufînin lûgatında, fenâ erbabının varlığından soyunup bütünüyle yok olmasına delalettir. Ney ki, kâmil insanla arasında macera ortaklığı olan tek musikî aletidir. Çünkü ney de yanar insan da. Kamış ham iken yanmakla sınanmıştır gurbet diyarında. Neyin kemale ermesi ve Allah’ı zikretmesi için kızgın demirlerle dağlanır yüreği. Sonrasında vücudunda delikler açılır. Nefes nefes üflenir neye. Cümle âlem, kâmil âdem kulak verir bu sese. Ney ki, Neyistân’dan ayrılmış ve o andan itibaren şikâyete başlamıştır. Hikâye işte o vakit dillere dolaşmıştır.

Her kim aslından ola dûr ü cüdâ
Rüzgâr-ı aslından eyler muktedâ

Ney ki, içi boştur. Her nevi kirden, pürüzden, engelden temizlenmiş ve uzaklaştırılmıştır. Özü bir kuru kamış olan ney, sedasını neyzene, neyzenin nefesine, neyzenin sesine borçludur. Kamışa değil neyzene aittir çıkan nağme…

Neyzeni ve neyzenin ehemmiyetini bilmiş olacak ki Beşir Ayvazoğlu, “Neyin Sırrı” adını taşıyan çalışmasıyla, okuyucuyu bir kez daha haberdar ediyor sırlardan.

Haziran 2007’de birinci basımı yapılan ve deneme türünde kaleme alınan “Neyin Sırrı”, üç büyük neyzenin hayat hikâyesine ayna tutuyor:

Aziz Dede, Emin Dede ve Halil Dikmen.

Beşir Ayvazoğlu, Osmanlı estetik dünyasını ney sembolünden hareketle anlattığı kitabının önsözünde, eserini kaleme alış serüveni hakkında bilgi veriyor. Halil Dikmen’i tanıma ve bilme arzusuyla başlayan macera, yazarı, Emin Dede’ye, Aziz Dede’ye götürüyor ve bu araştırma Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Huzur adlı romanında bambaşka bir hüviyete bürünüyor. Halil Dikmen’e karşı özel bir sevgi besleyen ve onun hak ettiği ilgiyi yeterince görmediğinden rahatsız olan Ayvazoğlu, Halil Dikmen hakkında yazı yazmaya karar verdiği vakit bir meşk zincirinin en önemli halkasıyla yüz yüze geliyordu. Halil Dikmen, Emin Dede’nin ve Emin Dede ise Aziz Dede’nin talebesi idi. Ayrıca Huzur adlı romanda bahsi geçen Emin Bey ve onun öğrencisi neyzen-ressam Cemil, Emin Dede ve Halil Dikmen’in ta kendisiydi. Şarkın en önemli musikî aleti olan ney etrafında üç nesli bir araya getiren yazar, edebiyat ve musikî ilişkisine bir kez daha değinecek; bu renkli ve ahenkli atmosferin büyüsüyle okuyanı cezbedecekti. İnsan özüne, insan benzerine, insan neye hasretti. İnsan ki, gam meclisinin neyiydi ve ateşle yanmış kuru vücutta havadan başka ne varsa yel alıp gitmeliydi. Fuzûlî katında vesselâm:

Ney-i bezm-i gamem ey âh ne bulsan yele ver
Oda yanmış kuru cismimde hevadan gayrı

Rivayete göre, Hz. Muhammed Mirâç’tan sonra ilahî aşkın sırrını Hz. Ali’ye söyler. Sır saklamak güçtür ya hani…Dayanamaz Hz. Ali…Yollara düşer, çöllere gider ve çölde kör bir kuyuya bu sırrı, bu sırrın esrârını anlatır. Ancak ne var ki, kuyu da dayanamaz duyduklarının yüküne. Kuyu coşar, kuyu taşar; yollar boyu delicesine, sırrı ifşa edercesine akar. Her taraf suyla kaplanır. Bu suyun ulaştığı yerlerde sazlar biter. Gel zaman git zaman, çobanın biri buradan geçerken sazlıktan bir kamış keser. Delikler açar. Üfler…Nitekim çoban nâyı üflemeden dahi, kör kuyunun içinden yükselen bir kamış rüzgârda sallandıkça “Hû, hû!”, “O, o!” diyerek sırrı ifşa etmeye başlamıştır bile. Bir hicran hastası ve bir hasret hamalı gibi inliyordu ney… Nihayetinde onu dinliyordu herkes, her şey:

Bişnev in ney çün şikâyet mikûned
Ez cüdayiha hikâyet mikûned

Giriş Yerine: Mevlânâ, Mevlevîlik ve Osmanlı Estetik Dünyası adlı kısım, Bu bölümde Mevlânâ’nın hayatından, vahdet-i vücud felsefesinden, mesnevî medeniyetinden, Mevlevî musikîsinden ve Mevlevîhânelerden, Mevlevî şâirlerden bahseden yazar, bir nevi neyle nakşolmuş on sekiz beytin muharriri Mevlânâ etrafında Osmanlı estetik dünyasına kapılar aralıyor. Neyin özüyle yoğrulmuş Mevlânâ, Yaman Dede’nin dilinden nağme hükmünde dökülüyor:

Onu almaz ne semâlar, ne bu dünyâ ve o nûr,
Neyin esrârına sinmiş bu ne hikmet konuşur.
Yine hicrân ile inler, bu ne mâtem, bu ne sûr?
Bak neler söyletiyor Hazret-i Mevlânâye!

Eserin birinci, ikinci ve üçüncü bölümleri Aziz Dede, Emin Dede ve Halil Dikmen (Can)’in biyografilerine ışık tutan deneme yazılarından oluşuyor. Hamza Dede’den Aziz Dede’ye adlı birinci bölümde, mitolojik efsaneler, hikâyeler, şiirler, metinlerle ney ve neyzen Aziz Dede anlatılıyor. Aynı zamanda Aziz Dede’den önceki neyzenler hakkında kısa bilgi veriliyor. Emin Dede’nin Dünyası adlı ikinci bölümde, Emin Dede’nin karakter özellikleri, dostları, hatıraları, müzik dönemleri, Tophane’deki evi ve son günleri velhasıl dünyası söz konusu ediliyor. Halil Dikmen: İki Dünya Arasında adını taşıyan üçüncü bölümde, Halil Dikmen’in çocukluğu, eğitim süreci, hatıraları, resim ve müzik aşkı, Devlet Resim ve Heykel Müzesi Müdürlüğü zamanları dile getiriliyor. Ayvazoğlu, Halil Dikmen ile birlikte son büyük nehri de okyanusa kavuşturarak musikînin derinliklerinden çıkardığı hazineyi edebiyatın kollarına teslim ediyor.

Ney ve Edebiyat başlıklı sonuç yazısında Nâyiler’in temsilcileri Yahyâ Kemâl ve Cenap Şahabettin’den Halide Edip’e, Hakkı Süha Gezgin’den Ahmet Hamdi Tanpınar’a, Refik Halit Karay’dan Cevat Şâkir’e ve Neyzen Tevfik’e uzanan mühim isimlere ve eserlere değiniyor.

Ekler bölümü, Beşir Ayvazoğlu’nun yüzyıllar öncesinden günümüze kadar, nesir ve nazım türünde seçkin edebiyatçıların ney bahsinde ortaya koyduğu eserlerden oluşuyor.

Neyin Sırrı, Beşir Ayvazoğlu’nun önsözünde belirttiği gibi “sevimli” bir “kitapçık”…

Cisim itibarıyla her ne kadar ideal kitap hacminde gözükse de ney gibi, neyzen gibi, Aziz Dede, Emin Dede, Halil Dikmen gibi geniş içerikli konuları işleyen bir kitabın okuyucunun nezdinde daha teferruatlı olması beklenir. Neyin Sırrı her ne kadar edebiyat ve musikî ilişkisine dayanan ve neyzenlerin hayat hikâyesine dair malumat veren bir kitap olsa da, edebiyatçı kimliğiyle bilinen Beşir Ayvazoğlu, terazinin edebiyat kefesine daha fazla yüklenebilirdi. Bilhassa Ney ve Edebiyat adlı sonuç yazısı oldukça fazla malzemesi olmasına rağmen 146 sayfalık bir kitapta ancak 16 sayfaya sıkıştırılıyor. Bu kısım bir sonuç yazısından çok genişletilmiş ve zenginleştirilmiş ayrı bir başlık olmayı hak etmiyor mu acaba? Neyse ki, bu boşluk onu takip eden Ekler kısmıyla dolduruluyor.

Mevlânâ, Itrî, Dede Efendi, Aziz Dede, Emin Dede, Halil Dikmen, Neyzen Tevfik ilh. gibi ney üstadlarını “Neyin Sırrı”nda buluşturan Ayvazoğlu,

Sorar âfâkâ selsebil ü cibâl
‘Neredendir bu sekr-i peyderpey?’
Titreyip sekr içinde rûh-ı leyâl
‘Dinle, gel!’ der ‘o ağlayan bir ney’

diyen Hıfzı Tevfik’in dizelerinden âdeta neyin sırrını, neyzenin esrarını bu kitapla okuyucunun kulağına fısıldamak istiyor. Aynı zamanda Beşir Ayvazoğlu’nun fotoğraflar ve resimlerle süslediği kitap, göze de hitap etmekten geri kalmıyor.

Aşk meclisinde kadehlere dökülürken mey, iki narin el ve bir çift süzgün nazardan süzülürken ney; söz diyarından, ses makamından, edebiyat ve musikî sofrasından içimize âh gibi dolan bir şey… Sırr-ı ney… Fuzûlî ne der:

Ney gibi her dem ki bezm-i valsını yâd eylerem
Tâ nefes vardır kuru cismimde feryâd eylerem

Vedat Ali Tok, ney üzerine kaleme aldığı bir yazısının başlığında soruyor: Neyin sırrı ney’di?.. Fazla söze ne gerek, Neyin Sırrı aslında kendindeydi.
____________________________
Not: Bu yazı, Sanatalemi’nin 2008 yılında düzenlediği Edebî Eser Tenkit-Tahlil yarışmasında birinci olmuştur. Genç yazarın Sanatalemi’ndeki ilk heyecanını, tatlı hatırâsını yad ile…
www.sanatalemi.net




Hoşgeldiniz