Yazılışının 600. Yılında Süleyman Çelebi’nin “Mevlîd” i… Salih Zeki Çavdaroğlu


Toplam Okunma: 28023 | En Son Okunma: 26.04.2024 - 15:35
Kategori: Değerlerimiz, Din ve Müzik

Yazılışından(1409) 179 sene sonra, 1588′de, III. Murad’ ın padişahlığı döneminde(1574-1595), mevlid, resmi bir protokol töreni haline getirildi. Hz. Muhammed (s.a.v) in doğum günü olan Reb-i ül-evvel ayının 12. gecesinde törenler, kurallar teşrifât uygun olarak sarayda tertiplenirdi. İlk dönemlerde Ayasofya Camii’nde, sonraları ise Sultan Ahmed Camii’ nde yapılan merasimlere, devlet erkanıyla birlikte halk da katılırdı…

Yazılışının 600. Yılında Süleyman Çelebi’ nin “ Mevlîd” i… Salih Zeki Çavdaroğlu

Diyanet İşleri Başkanlığı ve Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi, Kutlu Doğum Haftası etkinlikleri çerçevesinde 16-17 Nisan tarihleri arasında Bursa’da “Yazılışının 600. yılında Bir Kutlu Doğum Şaheseri Mevlid ve Süleyman Çelebi Sempozyumu” düzenledi. Bu sempozyuma dünyanın çeşitli ülkelerinden gelen 80′e yakın bilim adamı katıldı. Sempozyum kapsamında düzenlenen konserde ise, Türkçe’nin yanısıra Arnavutça, Boşnakça ve Gürcü dillerinde mevlitler okundu.

Türk divan şiiri ve Tasavvuf Musıkîsi’ nin “ Cami musıkisi” (*) dalının en büyük ölçekli formlarından biri “Mevlîd” dir. Etimolojik köken olarak, Arapça “v l d “ (doğurmak) kökünden türetilmiştir. Arapça’ da :
1) Masdar olarak ( doğmak- doğurmak) anlamlarını taşır.
2) Zaman ismi olarak aynen Hz. İsa’ nın doğumunu belirten “milâd” kelimesinde olduğu gibi , “ mevlîd” terimi de “ mevlîd” de Hz. Muhammed (s.a.v)in doğduğu zamanı belirtir.
3) Yer ismi olarak ise “ Mevlid-i nebevî” kelimesiyle, peygamberimizin Mekke’ de doğum yeri olan ev kasdedilir.

Hz. Muhammed(s.a.v) in doğumunda Türkçemize girmesinden itibaren de şekil değiştirmiş ve “ Mevlüd” şeklinde söylenmeye başlamıştır. Buna rağmen Arapça’ da taşıdığı mânalarda neredeyse hiç kullanılmamış, daha ziyâde doğum, ölüm , evlilik, sünnet , adak, hacıların hac dönüşleri, asker uğurlamaları gibi özel günlerde veya kutsal gecelerde Kur’an tilâveti ile beraber Peygamberimizin doğumunu anlatan güftelerin yerleşmiş ezgilerle okunması olarak anlaşılmıştır.

Yazılışından 179 sene sonra , 1588′de, III. Murad’ ın padişahlığı döneminde , Osmanlı İmparatorluğu’ nda mevlid, resmi bir protokol töreni haline getirildi. Hazret-i Muhammed (s.a.v) in doğum günü olan Rebiülevvel ayının 12. gecesinde törenler, kurallar teşrifât uygun olarak sarayda tertiplenirdi. İlk dönemlerde Ayasofya Camii’nde, sonraları ise Sultan Ahmed Camii’ nde yapılan merasimlere, devlet erkanıyla birlikte halk da katılırdı.

Edebiyatta, mesnevî tarzında Hz. Muhammed (s.a.v) in doğumunu, hayatından kısa pasajları ve mucizelerini anlatan dizelerden oluşan metinlerdir.

Türkçe dışında, Arap, Arnavut, Boşnak, Rum , Çerkes , Romen, Bosna-Hersek v.b. dillerde de mevlidler yazılmıştır.
Hatta, edebî nitelikleri sebebiyle, Almanca ve İngilizce’ ye tercümeleri yapılmış, oryantalist Hristiyan bilim adamlarınca üzerinde akademik çalışmalar yapılmıştır. Ülkemizin akademik mahallerinde ise doktora seviyesinde çalışmalara konu olacak kadar önem verilmiştir.

Hz. Muhammed (s.a.v) in doğumu ile ilgili eserleri doğal olarak, önce arap şairlerin “ siret” veya “siyer” ismi verilen metinlerinde görüyoruz. Bu metinlerde Hz. Muhammed (s.a.v) in hayatı, ahlâkı ve savaşları konu edilir. Siyerlerin yazılışı ise, Peygamberimizin doğum günlerinin bir şenlik halinde kutlanmaya başlandığı ve ondan sonra bu kutlamaların gelenekselleştiği 13. yüzyıldan sonra başlar. Şeyh Ebu’l-Hattâb b. Dıhye ( ö.1255) nin “Kitâbut-Tenvîr fî Mevlîd’ s- Sirâcı’ l – Münîr” adlı eseri o yüzyılın en önemli mevlîd kitabıdır. Bu eserin maalesef günümüze çok az bir kısmı gelebilmiştir.

Osmanlı İmparatorluğu’ nda önceleri Ayasofya, sonraları Süleymaniye ve Sultan Ahmed Câmilerinde,daha sonra Sultan Abdülaziz’ in padişahlığı yıllarında Ortaköy , Sultan Abdülhamid devrinde ise Yıldız Câmii’ nde mevlid okunur; katılanlara hurma ve akide şekeri , Mevlidhan ve diğer görevlilere ise hediyeler; fakirlere sadakalar dağıtılırdı.

Türk edebiyatı literatürüne göre , günümüze kadar 63 mevlid yazılmıştır. Süleyman Çelebi’ den önce 14. yüzyılda yaşamış Erzurumlu Mustafa Darir’ in İbn-i İshak’ın “Siretü’n-Nebi” sinden çevirdiği “Tercümetü’ d-Darir” i ve Fatih Sultan Mehmed zamanında yaşamış Ahmed’ in yazdığı mevlidler dışındakilerin hemen hemen hepsi Süleyman Çelebi’ nin mevlidine yazılan nazîrelerdir diyebiliriz. Bunlara örnek olarak da Hamdullah Hamdi ve Şemseddin Sivâsî’ nin mevlidleri örnek olarak gösterilebilir.

İslâm dünyası içinde bu şiirlerin, tasavvufî tarzda bestelenip icra edilmesi yaygın bir teamül olarak görülse de, hiçbirisi Süleyman Çelebi (1351-1422) ** nin yazdığı ve “Vesîletü’ n necât” olarak isimlendirdiği metnin düzeyine erişememiştir. Bunun dışında Hamdullah Hamdi ve Şemseddîn Sivasî Efendi’ nin yazdıkları mevlidler de oldukça parlak metinlerdir.

Süleyman Çelebi eserini yazarken, referans aldığı eserlerin, Âşık Paşa’ nın “Garibnâme” si, Darîr’ in “Siyerü’ n- Nebî” si, Eb’ul Hasan Bekrî’ nin “Siyer” i ve Muhiddîn-i Arabî’ nin “Füsûs”u olduğu tesbit edilmiştir.

Süleyman Çelebi , İmam olarak görev yaptığı Bursa Ulu Camii’ nde bir gün, İranlı bir vaizin, kürsüde Bakara suresinin 285. ayetini kendi şahsî görüşüne göre tefsir edip, Cenâb-ı Hak’ kın gönderdiği peygamberler arasında hiçbir fark olmadığını ve Hz.Muhammed (s.a.v) in, Hazret-i İsa’ dan daha üstün tutulamayacağını söyler. İranlı vaizin Kur’ an ile bağdaşmayan tesbitleri karşısında, Süleyman Çelebi, Muhammed Aleyhisselam için gönlünde duyduğu aşk ve muhabbetten dolayı oldukça müteessir olur.

Süleyman Çelebi’nin Anıt Mezarı(1952)

Süleyman Çelebi’nin Bursa’nın Çekirge semtindeki anıt mezarı

Bu türlü iddiaları cevaplamak ve sahiplerini susturmak, Hz. Muhammed (s.a.v)in diğer bütün peygamberlerin üzerinde ve son peygamber olduğunu isbatlamak için, vaazın akabinde Camii mekânı içinde Mevlid’ ini yazmaya başlar. Bitirdiğinde , sene1409 ve Çelebi 60 yaşında yaşındadır.

“Vesiletü-n Necat “ teriminin günümüz Türkçesindeki karşılığı Kurtuluş Vesilesi olarak tercüme edilebilir. Klâsik mevlidler genelde mesnevî tarzında bestelenirken, Süleyman Çelebi’ nin şiiri kasîde seklinde yazılmıştır. Şiirin içinde kısmen “gazel “ formunda yazılan kısımlar da vardır. Edebî niteliği itibariyle, lirik (duyguların coşkun bir dille anlatıldığı) ve didaktik (öğretici)özellikleri olan ve bu iki özelliğin, çok dengeli bir şeklilde yerleştirildiği dizelerden meydana gelir. “Sehl-i Mümteni” yani kolayca söylenebilirmiş gibi bir izlenim verdiği halde, taklidi oldukça güç veya imkânsız bir tarz ve üslûp taşır. Metnin içerisinde divan şiirinin tevriye, cinas, teşbih gibi sanatları bol bol kullanılmıştır.

Kütüphanelerimizin raflarındaki Süleyman Çelebi’ ye ait çeşitli mevlid nüshaları arasındaki bir takım farklılıkların bulunması, 600 senelik bir geçmiş içinde normal bir sonuçtur.

Bu gün kabul edilen nüshasına göre, Vesîletü’n Necât her biri “ bahir” olarak adlandırılan, “münacaat” (Cenâb-ı Hak’ ka yalvarma), “vilâdet” (Peygamberimizin doğumu), “risalet” ( Peygamberliği), “mirâc” (Gökyüzüne yükselişi, cennet ve cehennemi görmesi),”rıhlet”( Vefatı) ve “dua” gibi ana bölümlerden oluşan 16 kısım ve 770 beyit’ ten meydana gelir.
“Allâh adın zikredelim evvela/ Vacib oldu cümle işte her kula” beyti ile başlayan eser, ” Ümmetinden râzı olsun ol Mu’ in/ Rahmetullahi aleyhim ecmâîn” beyitiyle sona erer.

Bahirler, aynen dindışı eserlerin zemin, nakarat, meyan gibi bölümlerine benzetilebilir. Mevlid’ in en renkli bölümü “ Merhaba Bahri” olarak adlandırılan kısmıdır. Buna eserin “meyân” ı diyebiliriz.” Yaradılmış cümle oldu şâdıman” dizesiyle başlayıp, “ Yâ Hâbiballah bize imdâd kıl/ Son nefes didârın ile şâd kıl” dizesiyle sona erer. Mevlidhanlar bu bölümü çoğunlukla Hicaz veya Uşşâk makamı ile okurlar.

Şiirde kullanılan vezin aruzun “Fâilâtün-fâilâtün-fâilün”kalıplarıdır. Sadece “ velâdet” bölümünün sonundaki on beyit “ mef’ ulü-fâilâtü-mefâilü- fâilün” kalıbı ile yazılmıştır.

Mevlid her ne kadar 15. Yüzyılda yazılmış ise de, günümüze kadar gelen bestesinin , Bursalı Sekban isimli müzisyence ancak tarafından 17. y.y. da bestelendiği sanılmaktadır. Ancak bu mutlak bir beste olmayıp, sadece her bahrin kabaca icra edilecek makam ve o makam içinde pes veya tiz seslerle icra edilmesine yönelik bir rehber niteliğindedir. Bir anlamda mevlid de, gazel gibi irticali yorum gerektiren bir müzik formu olduğu intibaını vermektedir. O yüzyıldan kalma el yazması mevlid nüshalarının bazılarında, beyitlerin kenarına hangi makamda okunacakları,makamların nasıl bir seyir takibedeceklerinin bilgileri şerhedilmiştir.

Mevlidhanlar, Mevlid’ e sabâ makamıyla başlarlar, sonra çargâh, hicaz, eviç, rast, mahur, hüzzam gibi makamlarda da gezinirler.Bu icra eden kişilerin makam bilgileri ve ses renkleri gibi özelliklerine göre değişkenlik gösterir.

Ayrıca ülkemizin hemen hemen her bölgesinin kendine özgü bir mevlîd tavır ve üslûbu vardır. Diyebiliriz ki mevlîd, Cami Musıkîsi formunun halka mal olmuş tek örneğidir.

Mevlidhanlar mevlide başlamadan önce Kur’ an-ı Kerîm’ den bir sûre, sonra salât-ı ümmiye ve bir ilâhi okunur. Daha sonra her bahrin arasında Kur’ an dan bir bölüm okunarak devam edilir. Mevlid’ in Kur’ an ile münavebeli olarak okunması, sadece milletimize özgü bir gelenek haline gelmiştir.Bu da Türk insanının İslâmiyeti millî benliği ile kaynaştırdığının en büyük delilidir.

Geçtiğimiz yüzyılda Hâfız Sadettin Kaynak ve Hâfız Kemal Batanay gibi bestekârlar kendi anlayışlarına göre mevlîd bestelemişlerse de, pek kabul görmemiştir.

Ülkemizin yetiştirdiği önemli mevlidhanları olarak başta Said Paşa İmamı Hasan Rıza Efendi (ö.1890) olmak üzere, Hafız Sami (1874-1943), Hafız Burhan (1897-1943), Hafız Osman Alper,Mevlidhan Mehmed Efendi, Lâmekânî Mustafa Efendi, Hafız Hüseyin Tolon, Mecid Efendi (1894- 1975) , Hâfız Fahri, Yer altı Camii İmamı Üsküdarlı Ali Efendi, Hâfız Esat Geredeli, Hâfız Kemal (1894-1975), Sadeddin Kaynak (1895-1961), Kâni Karaca (1930-2004),Tahir Karagöz( ö.1994), Neyzen Halil Can (1905-1973), Bekir Sıdkı Sezgin(1936-1996), Münir Nûreddin Selçuk(1899- 1981), Durakcı Kemâl Baba, Hâfız Dursun Çakmak, Mecit Sesigür, Hafız Ali Üsküdarlı, Sebilci Hüseyin, Hafız H. İbrahim Çanakkaleli, Aziz Bahriyeli, Fevzi Mısır, Zeki Altun, Emin Işık, İsmail Coşar’ ı sayabiliriz.
_____________________________________

( * ) CAMİ MUSIKİSİ: Müzikologlarca Tasavvuf Musıkîsi “TEKKE” ve “CAMİ” musıkisi olarak iki grupta incelenmiştir.
Câmilerde yapılan ibâdetler esnâsında, namazın içinde veya dışındaki ritüeller ve duâların okunması sırasında müezzin, imam ve bâzen de cemâatin iştirâkiyle icrâ edilen, Ezan, Salâ, Kaamet, Tesbihat, Mihrabiye, Cumhur Müezzinliği, Temcid, Münacaat ve Tervih tertibi, Salât-ü Selâm, İlâhî, Kaside, Naat, Mevlid ve Miraciye formlarının tümüne camii musıkisi denilmektedir.
Bunlardan temcid, ilâhi naat gibi formlar cami dışında, tekke musıkisinde de sıklıkla icra edilmektedir. Aralarındaki fark camilerde yapılan icralarda musıki amaç değil araç iken, tekke icralarında musıkinin amaç kabul edilmesidir. Ayrıca camideki icralarda kesinlikle enstrüman kullanılmaz iken, tekkelerde enstrümanlar eşliğinde yapılmasıdır.

( ** ) Süleyman Çelebi, 1351 yılında Bursa’ da doğmuştur. Bir kısım tarihçilerce İvaz Paşa’ nın oğlu, Şair Atâi’ nin kardeşi olduğunu, bazıları da Orhan Gazi’ nin arkadaşı Şeyh Mahmud’ un torunu olduğunu söylemektedir.Buharalı EmirSultan’ dan ders aldığı ve Yıldırım Beyazıd’ ın Divan İmamlığı yaptığı yolunda da bilgilere rastlıyoruz. Çelebi sıfatı onun, aynı zamanda bir Mevlevî dedesi olduğu çağrışımını yapmaktadır. 1422 yılında ölmüş ve Bursa-Çekirge yolunda defnedilmiştir.

MEVLİD BİBLİYOGRAFYASI :
En Büyük Mevlid-i Şerif (Süleyman Dede Merhumun Mevlüdu ile Diğer Mevlutları ve Mevlut Hikayelerini Havidir) 1943, 128 S., 1 TL, İstanbul Maarif Kitaphanesi.

Hikaye-i Mevlid (MİL // Taşbaskı) Süleyman Çelebi, 39 S., [DİL: Eski Yazı].

Hikaye-i Mevlid Ün-Nebiy Sallallahü Aleyh-i ve Sellem (+ Kaside-i Mevlid + Kaside-i Tevhid + …) 1311, Matbaa-i Osmaniye, İstanbul, [DİL: Eski Yazı].

Mevlid-i Şerif-i Nebevi (ÖZEGE; 13395 // Açıklama: Taşbaskı) Mehmed Salih Nihani, 1308, 26 S., Amire Matbaası, İstanbul, [DİL: Eski Yazı].

Mevlid-i Şerif (BDK - ÖZEGE; 13386 // Açıklama: Taşbaskı. Aynı Künyede 1928′den Sonra Yapılmış Kaçak Bir Baskısı Vardır // Bu Kopy Ya Kaçak Ya da Yeni Bir Tıpkıbasım) Süleyman Çelebi, 1311, 48 S., Matbaa-i Osmaniye, İstanbul, Mustafa, [DİL: Eski Yazı].

Mevlid-i Şerif (BDK - ÖZEGE; 13386 // Açıklama: Taşbaskı. Aynı Künyede 1928′den Sonra Yapılmış Kaçak Bir Baskısı Vardır) Süleyman Çelebi, 1311, 48 S., Matbaa-i Osmaniye, İstanbul, Mustafa, [DİL: Eski Yazı].

Mevlid-i Şerif (BDK - ÖZEGE; 13386 // Açıklama: Taşbaskı. Aynı Künyede 1928′den Sonra Yapılmış Kaçak Bir Baskısı Vardır) Süleyman Çelebi, 1311, 48 S., Matbaa-i Osmaniye, İstanbul, Mustafa, [DİL: Eski Yazı].

Mevlid-i Şerif (ÖZEGE; 13386 // Açıklama: Taşbaskı) Süleyman Çelebi, 1340, 48 S., Matbaa-i Yusuf Ziya, İstanbul, [DİL: Eski Yazı].

Mevlid Süleyman Çelebi, [Hazırlayan: Faruk K. Timurtaş], 1970, 173 S., 5 TL, MEB 1000 Temel Eser: 27.

Mevlid (Vesilet-Ün-Necat) Süleyman Çelebi, [Hazırlayan: Faruk K. Timurtaş], 1990, 174 S., 2,500 TL, Milli Eğitim Bakanlığı: 2139-8996, Bilim ve Kültür Eserleri Dizisi: 450, Türk Klasikleri: 30.

Mevlid Nasıl Okunur ve Mevlidhanlar [Cilt: 1] Ali Rıza Sağman, 1951, 227+1 S., 3.50 TL, İstanbul.

Musahhah Mevlid-i Şerif (BDK) Süleyman Çelebi, [Düzelten: Rıza], 1327, 31 S., Mahmud Bey Matbaası, İstanbul, [Tıpkıbasım], [DİL: Eski Yazı].

Süleyman Çelebi ve Mevlid Ahmet Kahraman, 1976 (2. Baskı), 175 S., 10 TL, Toker Yayınları, 100 Büyük Edip 100 Büyük Şair: 4.

Süleyman Çelebi ve Mevlid-i Şerif Ahmet Aymutlu, 239 S., 5 TL, İstanbul.

Tefsirli Mevlid Yahud Mensur ve Manzum Tarihçe-i Nur-i Cenabı Muhammedi ve Veladet-i Ahmedi 1944, 63 S., İstanbul.

Vesiletü’n-Necat - MEVLİD Süleyman Çelebi, [Hazırlayan: Ahmed Ateş], 1954, VIII+208+Tıpkı S., Türk Dil Kurumu Yayınları, C.II: 33.

Hikaye-i Mevlüd-ü Nebiyy Seyyid Mustafa, 1311, 48 S., İstanbul, [DİL: Eski Yazı].

Müsahhah Mevlüd-ü Şerif Rıza Efendi, 1327, 29 S., Mehmet Beğ Matbaası.




Hoşgeldiniz