Asya’dan Anadolu’ya Ortak Kültürel Coğrafyadaki Orkestral Tını(*)… Dr. Ayhan Sarı


Toplam Okunma: 4216 | En Son Okunma: 24.04.2024 - 08:40
Kategori: Fikir Yazıları, Yazarlarımız: A.Sarı

Birbiriyle büyük benzerlikler gösteren ve komşusal olarak ortak kullanımlarını iletişim olanaklarımızın artmasıyla daha bilinçli yaşamaya başladığımız çalgılarımız, geniş alanını çizdiğimiz kültürel coğrafyada toplumsal hoş sadalar/birliktelikler yaratma özelliği açısından ana kaynaklarımızdan- dır. Fakat tıpkı bir yemekte olduğu gibi ortam, görünüm vs. gibi sunum farklılığı, onları ve icra edenlerini geleneksel taşra kimliğinden daha yukarılara taşıyamamaktadır…Geliştirilmiş çalgılarımızdan seçilerek meydana getirilecek orkestral oturtum (besetzung-Alm.), 20.yy Batı müziği tarihi gelişim sürecinde monotonlaşma sürecine girmiş “Batı Senfonik Orkestrası” nın monotonluğuna da alternatif bir sada(sound) olacağı gibi, toplumlarımızın birbirine yakınlaşmasında önemli işlevler üstlenebilecektir…

Asya’dan Anadolu’ya Ortak Kültürel Coğrafyadaki Orkestral Tınıya Doğru*… Dr. Ayhan Sarı

Nerde olursak olalım, nerde yaşarsak yaşayalım; bizlerin ezgilerini, içimizdeki müzikal dinamizm ve duyguları çağdaş anlamda dile getirebilecek ve de bizlerin coğrafyasında yaşamayan diğer insanlara müziğimizi gelenekselliğin ötesinde çağdaş anlamda kabul ettirecek yeni bir orkestra istiyoruz. Bunu yakın coğrafyamızda yaşayan müzisyenlerin seslendirdiği hemen her müziği dinlediğimizde hissediyoruz. Çünkü bu müziklerde annemizin ninnisinin sesleri var.

Çalgılarımız; Doğu Asya’dan Balkanlara uzanan ortak kültürel coğrafya üzerine kimi bilinçli - kimi bilinçsizce oluşturulmuş karşı söylemlere egemen güçlerin desteği, sahada yapılmış yerel araştırmalar ile tarihi monografik çalışmaların eksik olması, varolanları da birbirimize duyuramamamız, dolayısıyla ortak hareket edemeyişimiz nedeniyle tanımlamakta güçlük çektiğimiz kültür sahamızın en önemli ortak kültürel ögelerinden biridir. Yani bir araçtır. Hayatımıza etkileyici bir şekilde yansıyan ise müzisyenler ve çalgılarının tuşelerinde hayat buldurdukları ezgileridir.

Birbiriyle büyük benzerlikler gösteren ve komşusal olarak ortak kullanımlarını iletişim olanaklarımızın artmasıyla daha bilinçli yaşamaya başladığımız çalgılarımız geniş alanını çizdiğimiz kültürel coğrafyada toplumsal hoş sadalar/birliktelikler yaratma özelliği açısından ana kaynaklarımızdandır.

Fakat tıpkı bir yemekte olduğu gibi ortam, görünüm vs gibi sunum farklılığı, onları ve icra edenlerini geleneksel taşra kimliğinden daha yukarılara taşıyamamaktadır. Oysa türlü tarihsel etkileşim ve eleklerden geçerek günümüze ulaşmış, her biri ayrı bir duyguyu anlatan müziklerimiz ve bu müziklerimizi dillendiren çalgılarımız, gerek yorum gerekse sunum ögelerinin gelişmemiş olmasından dolayı seslenim alanını genişletememekte, bizlerin müzikal açıdan birleşmesini engellemektedir. Orta Asya Türk Cumhuriyetlerinin bağımsızlıklarını kazanma yılları olan 1990’lardan sonra kültürel coğrafyamız içinde olan bu ülkelerle gelişen gerek ekonomik, gerekse kültürel ilk tanışma hararetimiz sonucu yaşanan olumlu-olumsuz yaşanımlar yerini artık tecrübeye dayalı objektifliğe bırakmıştır. Süreç devam etmektedir.

Çalgılarımız (herkesin kendi çalgısı) ortak kültürel coğrafya olarak nitelendirdiğimiz Çin/Uygur Özerk Bölgesi’nden Kuzeydoğu ve Orta Asya’ya, Orta Asya’dan Kafkaslara, Anadolu’ya, Anadolu’dan Kuzey Afrika ve Balkanlara değin zincirleme kültürel akrabalıklarla birbirine ilişkili ülke ve yörelerde aktif olarak yaşamakta olup, birbirleriyle yeniden tanışmaları, çok yeni bir sürecin başlangıcı olarak değerlendirilmektedir. Bu çalgılarımızın kimisi kullanıldıkları müziğin güncel gereklerine göre geliştirilmiş, kimileri ise toplumsal yaşam akışı içerisinde geleneksel süreçlerini yaşamaktadırlar.

Koçkarca’dan, dombra’ya, dutar’a, tanbur’a, bağlama’ya; kıl kopuzdan kemançeye, gıceke, İstanbul kemençesine; çeng, cetigen veya yatugan’dan kanun’a, ud’tan, kobza’ya, zurna’dan balaban’a, mey’e, davul’dan doli’ye, kös’den kudüm’e, deblek’ten darbuka’ya çalgılarımız ve çalgılarımızın dile getirdiği ortak kültürel coğrafya müziklerimiz, özü orkestral bakış açısına dayanan yeni bir müzikal oluşumun temel ögeleridirler.

Bu bakış açısı yakın coğrafya içinde faaliyet gösteren müzik uğraşanlarından, müzisyenlerden, bestecilerden, müzikologlardan oluşturularak kurulacak ayrı bir değerlendirme komisyonunda tartışılacak, hangi enstrümanların esas, hangilerinin renk enstrumanı olarak kullanılabileceği, en azından öz bir yol gösterici olarak öneriler tesbit edilecek, ortaya çıkan ürünlerden/sonuçlardan herkesin haberdar olması için kültürel coğrafyamızda sergi ve sahnelenmesinin dolaşımı sağlanacaktır.

Geliştirilmiş çalgılarımızdan seçilerek meydana getirilecek orkestral oturtum (Alm:besetzung), 20.yy Batı müziği tarihi gelişim sürecinde monotonlaşma sürecine girmiş “Batı Senfonik Orkestrası” nın monotonluğuna da alternatif bir sada(sound) olacağı gibi, toplumlarımızın birbirine yakınlaşmasında önemli işlevler üstlenebilecektir.

Günümüzde Batı sinfonik orkestrası kanun, kemançe, tar, sitar vb. gibi orkestra dışı çalgıların konçertosunun repertuarlarına katılması şeklindeki uygulamalarla monotonluğu aşma çabasında görünüyor olsa bile o orkestranın keman ailesi, bakır/ağaç üflemelilerden oluşan alt yapısı bize göre artık ilginç olmayan mahdut, kendi içine kapalı bir haldedir.

Oysa yukarıda sınırlarını göstermeye çalıştığımız coğrafyada yani Doğu Asya’dan Kafkaslara, Orta Doğu’ya, Anadolu’ya, Kuzey Afrika’ya, Balkanlara bir ezgi ve enstrüman çeşitliliği bulunmaktadır.

Bu zenginliği tahayyülede canlandırmak ve değerlendirmek de ayrı bir birikim ve düşünce boyutu gerektirmektedir. Yani bir meseledir.

1994’de yani 15 yıl önce gerçekleştirdiğimiz Kültür Bakanlığı Sempozyumunda sunduğum bildiriye şöyle başlamıştım:

“…Konumun başlığı şu anda belki ütopik olarak algılanabilir. Ama neden olmasın? Nasreddin Hoca’nın dediği gibi: Ya tutarsa…”

Ve bu bildirimden altı yıl sonra 2000’de Kültür Bakanlığı, Ankara Devlet Türk Dünyası Müziği Topluluğu kuruldu. Ardından aktif olarak çalışmaya başlaması 2009’u bulan İzmir Devlet Türk Dünyası Dans ve Müzik Topluluğu… Tabii ki bunları başlangıç olarak düşünmek gerek. Yoksa bu Toplulukların yaptıkları müziklerin orijinali zaten ortak kültürel coğrafyamız içindeki kültürel birlikteliğimizde yaşıyor.

Şunu da belirtmek isterim ki söylemimiz ırksal temele dayanan bir orkestra olmayıp, ortak kültürel coğrafyamız içinde yaşayan halkların müziksel birlikteliğini, annelerinin ninnilerini ses bulmasını temel almaktadır.

Konumuz bakış açısı devlet yetkililerimiz açısından özellikle şimdiki (2010) Dışişleri Bakanımız sayın Ahmet Davutoğlu tarafından benimsenmekte ve de uygulanmaya çalışılıyor olsa da bu uğraşta sıranın müziğe geldiği maalesef gözlenememektedir.

Müziğimizin monotonlaşan geleneksel boyutu, popülerleşen kültür hayatımızda yeni bir müzikal yapılanmaya ihtiyaç duymaktadır.

Yerleşmiş bir orkestranın gerçekleşebilmesinde çalgılama ve orkestralamanın önemi büyüktür. Sözkonusu kültürel coğrafyada oluşturulmuş bir bestenin seslendirilebilmesi için kalıplaşmış ortak bir çalgı kümesi ve bu kümenin çevresinde görev yapabilecek benzer çalgıların bulunması gerekmektedir. Kazakistan (Qaragandı Tättimbet ve Kurmangazi Kazak Halk Müziği Orkestrası) ve Azerbaycan bu alanda orkestra, beste ve konserleriyle malumumuzdur.

Türkiye’de ise İstanbul kemençesi’nin keman ailesi gibi çeşitli boylarının imal edilerek orkestraya temel oluşturma fikri 1933’de Hüseyin Saadettin Arel ve Dr. Zühtü Rıza Tinel tarafından hayata geçirilmişti. Bu çalışma sonraları unutulmuş, 1980’li yıllarda çalgılar kemençe sanatçısı Cüneyd Orhon ve Enstrüman yapımcısı Cafer Açın tarafından yeniden imal edilmişti. 1-3 Aralık 2010 tarihinde İTÜ Türk Musikisi Devlet Konservatuarı’nda düzenlenen “Kemençe Sempozyumu”nda kemençe beşlemesi(kemençe quintet) için ısmarlama yoluyla Onur Türkmen’e yaptırılan bir beste yine bu kemençe beşlemesi üyelerince icra edilmiştir. Ayrıca Hasan Ferit Alnar’ın “Kanun Konçertosu”, bağlama konçertosu ve benzer eserler bulunsa da bunların sayısı ve seslenim alanları henüz dardır.

Ortak kültürel coğrafyamızda böyle kendi çalgılarımızdan oluşturulmuş kümeler ve bu kümeler için besteler vardır Ve en önemlisi bunların kendi aramızda alışverişine ihtiyacımız bulunmaktadır. (Bu tarzda eserlerden bir tanesi Azerbaycan’nın kadim bestecisi Üzeyir Hacıbeyli’nin 1932 yılında bestelediği “Tar, Kamança, Balaban ve Def için Lezgi Raksı”dır) .

Bugün Türkiye’de Asya ve Kuzey Afrika kültürlerinde bir orkestra oluşumu için gerekli çalgıların bulunmasına karşın bu müziklerde görev yapan orkestra bilincine sahip, müzik adamlarımızın birleşememeleri yüzünden sözkonusu aşama gerçekleşememektedir.

Bu arada ilgili çalışmaları yapıp da sesini duyuramayan sanatçılarımızı takdirle anmak gerek. Yakın coğrafyamızda icra-i sanat eyleyen bu kişilerin belirlenmesi hususu, yazımızın ana temasının değerlendirileceği ayrı bir toplantıya gereksinim duymaktadır ki bu toplantının gerekliliğine özel bir vurgu yapmak istiyorum.

.. .. ..

Şöyle diyordu haber:
“Arap âleminin ilk senfonisi, Katar’da dünya prömiyerini yaptı. Aralarında dünya siyasetinin önemli isimlerinin de bulunduğu 2 bini aşkın kişi, iki Türk müzisyenin de yer aldığı filarmoni orkestrasının Doha’daki tarihi performansını ayakta alkışladı… KATAR Senfonisi’nin dünya prömiyeri için çoğu Doğu Avrupalı 80’i aşkın uluslararası müzisyenden meydana gelen özel bir orkestra oluşturuldu. İlk kaydı üç hafta önce İstanbul’da yapılan senfoninin, Trakya türkülerini anımsatan bir klarnet solosuyla başlayıp bitmesi dikkat çekiyor. ‘Kayıt sırasında bir Türk klarnetçinin icra ettiği soloyu dinleyen Polonyalı müzisyen, konserde aynı havayı yakalamasının imkansız olduğunu bildirince, Türk klarnetçi Serkan Bağtır çağrıldı.’ Rumeli-Trakya türküleri ve Roman ezgilerini hatırlatan klarnet solosunu müzik otoriteleri beğendi. Prömiyerde bir Türk daha vardı. TRT viyolonsel sanatçısı Serdar Açın. Kendisi şöyle diyordu: “Batı enstrümanıyla, Ortadoğu Orkestrası’na, bir Türk olarak katkı yaptık. Türk müziğinden motifleri ‘kendi geleneksel üslubumuzla’ esere kattık. Zaten ‘besteci ve orkestra şefi Irak’lı Dr. Salim Abdülkerim’in de istediği buydu’”(Sarı, 2008, http://www.musikidergisi.net/?p=505 )

Iraklı bir şef, aynı zamanda besteci bir eser besteliyor ve eserin ilk çalınışı (prömiyeri) Katar’da yapılıyor. Buraya kadar her şey normal gibi görünse de, “Iraklı bestekar şefin Klarnet(Serkan Bağtır) ve viyolonsel partisyonu(Serdar Açın) için mutlaka geleneksel Türk müziği klarnetçisini, viyolonselcisini istemesi”, kültürel coğrafya müziğimiz açısından bir vakı’a, bir mihenk taşıdır.

Bu örnek bizim yıllarca altını çizdiğimiz ‘Türk çoksesli (senfonik) eserlerinde Türk tarzı, tavrı çalış ve söyleme biçemi uygulaması’ özelliğinin canlı göstergesi olmuştur.

Dünyanın ilk kanun konçertosunun bestecisinden sonra 3. kez seslendiren ve öğrencim olmasından gurur duyduğum Dr. Halil Altınköprü’ye sormuştum:

“GTM’nin alışılagelmiş bize özgü icra tarz-tavırlarını kanun konçertosu’nda aktarabiliyor musun?”

Yanıt:
“Tabii ki hayır. Çünkü şef tarafından istenen bir kalıp icra tarzı var.” (Altınköprü, 2005)

O kalıp icra tarzı; müziğin özünü dile getiremiyen mat, tek düze, -tıpkı peynirin yağının alınması sonucunda oluşan lezzetsizlik gibi- geleneksel özelliklerinden ayrıştırılmış bir tarzdır…

Batı senfonik orkestrası ağırlık olarak süreğen ses veren çalgılardan oluşurken sözünü ettiğimiz çalışma alanımız çalgıları daha çok mızraplı ve çekmeli yani ditmeli çalgılardan meydana gelmektedir. Bu tür geleneksel çalgıların çokluğu, onların orkestramız içindeki önemine işaret eder. Fark şudur: Mızraplı/ çekmeli çalgıların sesi/tınısı kısa ötümlüdür. Uzun ses için tremolo gerektirir. Batı senfoni orkestrası ise süreğen sesleri tercih eden bir beğeni temeli üzerine kurulmuştur.

Yakın coğrafya müziklerimizde dikkati çeken diğer bir nokta da çalgı grubu oluşumunda çalgıların volümlerinin dikkate alınmamasıdır. Örneğin kaç kanuna veya bağlamaya kaç keman veya kemençenin denk geleceği şeklindeki balans sorunlarının yanında, hangi geleneksel çalgılarımızın orkestra içinde “asıl çalgı”, hangilerinin ise “renk çalgısı” olarak iş göreceği gibi konular uygulamalar sonucunda belirginleşecektir.

Çalgılarımızın her açıdan yeterli düzeye gelmesi, oda müziği(chamber music) çalgı kümesinden orkestraya uzanan süreci bir anlamda onu kullanan icracı ve besteciye bağlıdır. Oluşturulması düşünülen orkestrada çalgı seçimi rastgele değil, bu iş üzerinde ürün üreten besteci, sanatçı, araştırmacı ve eleştirmenlerimizin çoğalması sonucunda ortaya çıkan fikirler ile ürünlerin doğal seleksiyonu/elenmesi/ayrıştırılması ışığında netleşecektir.

İşin başında gerek ortak kültürel coğrafya devletlerimiz, gerekse özel kuruluşlar desteğinde ısmarlama yöntemiyle oluşturulacak ana repertuar; arkasından gelecek örneklere, uygulamalara da hem ölçüt/esas/temel oluşturma, hem de -iletişimin dakikaya dönüştüğü- dünyamızda serbest müzik kültürü borsası açısından yol gösterici olabilecektir.

Geleneğimiz değerimizdir. Ama gelenekselliği dünyasal kulvarda hala aşamamış olmamız, çalgı gelişimimizin önünde büyük bir sorun olarak durmaktadır.

Geleneksel yitirilmemesi gereken en önemli varlığımızdır, özümüzdür.

Amacımız geleneğimizi yok etmek değil, dünyaya yeni bir gelenek armağan etmek olmalıdır…
_______________________________________________
(*) Bu bildiri 15-17 Aralık 2010 tarihlerinde Bakü’de Azerbaycan Medeniyyet ve Turizm Bakanlığı, TÜRKSOY Türk Medeniyyeti Uluslararası Kuruluşu ile Azerbaycan Musiki Medeniyyeti Devlet Muzesi’nin ortaklaşa düzenledikleri “Türk Dilli Halklarının Musiki Aletleri” simpozyumu’nda sunulmuştur. Bildirinin görsel ekleri konulamamıştır…
ayhan.sari@yahoo.com.tr
____________________________

Kaynaklar:

A. SarıTürk Müziğinde Çalgılama ve Orkestralama” İTÜ, Türk Musikisi Devlet Konservatuarı 2. Türk Musikisi Sempozyumu, 1985, Maçka İstanbul

A.SarıTürk Müziği Çalgılarının Çalgılama ve Orkestralama Tekniğine göre Tanıtılmasının Gerekliliği” Kültür Bakanlığı I. Müzik Kongresi Ankara, 1988

A. SarıTürk Dünyası Orkestrasına Giden yola Bir Bakış” Kültür Bakanlığı I. Türk Halk Kültürü Araştırma Sonuçları Sempozyumu(1994) Ankara

A. SarıAsya’dan Balkanlara Benzeşik Kültürel Coğrafya Çalgılarının Batı Senfonik Orkestrasına Alternatif Olabilecek Özgün Bir Orkestral Oturtumda Kullanılmaları” İCANAS 38(Uluslararası Asya ve Kuzey Afrika Çalışmaları Kongresi), 10-15 Eylül 2007, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu, Ankara / Türkiye

A. SarıGeleneksel Türk Müziği Çalgılarınca Oluşturulmuş Çoksesli Oda Müziği Kümeleri/Eserleri ve Uluslararası Sergileme Bilinci”… Küçükçekmece Belediyesi & CIOFF“ Türkiye Uluslararası Sempozyumu, 25–27 Haziran 2009, İstanbul.

A. Sarı “Geleneksel Türk Müziğinin Kemençe Konulu İlk Yazması: ‘Asri Kemençe-1926′ Öyküsü ve Damla Kemençeye Geliştirimci Bakış… İTÜ TMDK, Uluslararası Cüneyd Orhon Kemençe Sempozyumu, 01-03 Aralık 2010 Maçka-İstanbul




Hoşgeldiniz