“Radyo Alaturka Ses Yarışması”ndan, yeni insanlar yetiştirmeye… Göktan Ay


Toplam Okunma: 4183 | En Son Okunma: 25.04.2024 - 18:23
Kategori: Yarışmalar

21.12.2012 Cuma akşamı Radyo Alaturka 1. Ses Yarışması jüri üyesi ve jüri koordinatörü olarak Caddebostan Kültür Merkezi’ndeydim. Radyo yetkilileri/programcıları Sn. Seçil Süslü ve Sn. Serda Saraçoğlu Hanımlar ve diğer radyo görevlileri çok titiz çalıştılar. Yarışmadaki heyecanı, salonun doluluğunu, protokoldeki ve sponsorlardaki isimleri görünce bir kez daha bu ülkenin çok değerli insanlar yetiştirdiğine tanık oldum. Ancak onları, izleyiciler nedense ekranda alanlarında dahi göremiyorlar… Müzik ve sanat yazarlığında niye “alan” uzmanlığı yok?.. Asıl olan uzmanlık alanları ile ilgili konularda konuşan, yazan kişilerle muhatap olmak…

TV’ların görevi; “eğlendirirken dahi eğitmek” tir. Bu, yayıncılıkta kabul edilen uluslararası bir görüştür. TV’lar; ayrıştırıcı, ötekileştirici, bölücü, sansasyonel v.b. değil, aksine, toplumu; birleştirici, değerlere saygılı v.b. yayınlar yapmakla görevlidirler.

Ulusal yayınları takip ediyor, sanat alanındaki toplantıları ve konserleri kaçırmamaya çalışıyoruz.

Cuma akşamı da (21.12.2012) Radyo Alaturka 1. Ses Yarışması jüri üyesi ve jüri koordinatörü olarak CKM deydim. Radyo yetkilileri/programcıları Sn. Seçil Süslü ve Sn. Serda Saraçoğlu Hanımlar çok titiz çalıştılar. (Yarışmanın aksamaması için arı gibi çalışan radyo görevlilerine de teşekkürler.) Yine, bir çok yeni kişi ile tanıştım-mesela Hanedan Ailesi Yönetim Kurulu Başkanı Sn. Nazım Çavuşoğlu- sohbetler ettim. Bu yarışmadaki heyecanı, salonun doluluğunu, protokoldeki ve sponsorlardaki isimleri görünce bir kez daha bu ülkenin çok değerli insanlar yetiştirdiğine tanık oldum. Ancak onları, izleyiciler nedense ekranda alanlarında dahi göremiyorlar. Mesela; Pendik’te 2 yıl önce bir Bölge Hastanesi yapıldığını, olağanüstü çalışmaları olduğunu - Sancaktepe, Maltepe şubeleri- biz o gecede öğrenebildik.Yönetim Kurulu Başkanı Prof.Dr.Sn. Turgut Göksoy’un sosyal sorumluluk projelerine de destek verdiğini, Türk Müziğini sevdiğini, hastanede Türk Kalp Vakfı Korosu oluşturulduğunu görmek bizleri mutlu etti.

Radyo Alaturka ve Kadıköy Belediyesi işbirliği ile düzenlenen “1. Radyo Alaturka Ses Yarışması” finali’nde Anıl Yurttaş, Başak Bütün Büyükzileli, Berk Özçam, Merve Balyemez, Nurdan Doğan, Ömer Feyzi Küllüoğlu, Özge Kılıç, Özlem Dalkıran, Pınar Demir ve Raci Akyar; Tamer Özkan yönetimindeki Ay Işığı orkestrasının eşliğinde şarkılarını seslendirdiler.

Finalistlerden Raci Akyar birinci; Özlem Dalkıran ve Berk Özçam ikinci; Nurdan Doğan ise üçüncülük ödüllerini paylaşarak mutlu sona ulaştılar.

Yavuz/ Burç Plakçılık(1.ye CD), Hotel Mare(2.ye tatil), Boğaziçi Kolonyaları(hediye paketleri), Kadıköy Belediyesi’nin (salon tahsisi ve plaketler, Başkan adına hep aramızda olan Sn.Nesibe Müsevitoğlu’na teşekkürler) yarışmaya desteği de elbette çok değerliydi.

Yarışma akşamında; maalesef -magazin ve popüler kişiler olmadığı için olsa gerek- ulusal basın yine sınıfta kaldı. O birbirinden değerli -jüri heyeti- Türk müziğine büyük hizmetleri olan sanatçıları bir arada görmek, röportajlar yapmak, yarışmacı 10 finalistin heyecanını görmek, Tamer Özkan yönetimindeki Ay Işığı Türk Müziği Orkestrası’nın icrasını dinlemek gerekirdi… Fakat, bu ülkede, popüler kültürün iletişim araçları desteğiyle egemen olması sonucu, gerçek sanatın haber değeri bile yok edilmişti…

Gelelim yeni insanlar yetiştirme konusuna…

Daha önceki bir yazımda (21.10.2008/ http://www.musikidergisi.net/?p=678 ) değinmiştim. Ama görüyoruz ki, yıllar geçiyor, aynı mantık devam ediyor. Aynı isimler, -elbise değiştirerek nerdeyse aynı gün- gazete köşelerinde kendilerine ayrılan bölümlerdeki yazdıklarını tekrar ediyorlar…Ayrıca, zaten çoğunun ne diyeceğini biliyorsunuz, tahmin ediyorsunuz!..

Ama;
Müzikte onlar,
Siyasette onlar,
Depremde onlar
Kürtajda onlar,
Eğitimde onlar,
Tiyatroda onlar,

Kısaca her konuda aynı yüzler… Nerdeyse hayatımıza yön verecekler… Sözlerimiz fikirlere, düşüncelere değil. Onların da fikirlerine saygı duyuyoruz… Sadece aynı yüzleri görmenin doğru olup olmadığını irdelemek istiyoruz. Bu konuda çevremizden de çok eleştiri var…

Eleştiriler şunlar;
Birincisi, etik olarak doğru değil; çünkü eğitim bireyleri bir alanda uzman yapar, diğer alanlarda bilgili kılar… Avukat olmak, “her konuda bilirkişi” olmak anlamına mı gelir? Her davanın ayrı uzman avukatları olduğu gibi… Hastanelerde de öyle. Uzmanlık alanları belirtilmiş. O zaman müzikte, sanatta niye alan uzmanlığı yok? Asıl olan uzmanlık alanları ile ilgili konularda konuşan, yazan kişilerle muhatap olmak…

İkincisi, psikolojik olarak doğru değil; her konuda aynı yüzleri görme, insanlarda bıkkınlık yapıyor… Başka yetişmiş kişi mi bulunamıyor? diye soruluyor…

Üçüncüsü, yüz bıkkınlığı; ekrana devamlı çıkanlar bilirler - daha doğrusu sanat alanında çalışanlar daha çok uygularlar- bir süre kendilerini dinlendirerek, özletirler, yüzlerinin unutulmasını özlenmesini beklerler…

Ama bakıyoruz, bizim gazete köşe yazarlarının böyle bir endişesi yok…
Bir de, kendi programları olduğu halde, başka programlara konuk olanlar var ki, pes dedirtiyor insana…
Ya, sürekli ekranda oldukları halde kamerayı takip edenler!…
Fuzuli gibi arada kalıyoruz; “söylesem tesiri yok, sussam gönül razı değil”

Bir şekilde bu ülke insanı için hizmet yapan, okullar kuran, cebinden harcayan, maaşlı olmayan kişilerimizi aramak, bulmak, onlara destek olmak, gençlere örnek olmak, yeni kurumları, güzel projeleri tanıtmak, sanata ağırlık vermek kimin görevi acaba?

Her şeyi; ülke şartlarına, insanlarına, kültürel değerlerine, inançlarına, kültürüne göre değerlendirmek, uygulamak daha doğru yol değil mi?

Şimdi, konu ile ilgili merak edilen sorular şunlar;

Acaba, Tv yöneticilerimiz, programcılarımız mı araştırmacı değiller.
Acaba, siyaseten bu kadar ayrı kutuplarda olmak ve programları ona göre dizayn etmek doğru mu?
Acaba; hep popüler isimleri çağırırsak, başka popüler kişiler nasıl yetişecek?
Acaba, her çağrılan programa katılmak neden?
Acaba, ekranda görülmeyince unutuluruz mu zannediliyor?
Acaba, programlara çağrılmayan köşe yazarları, konuşamıyorlar mı?
Acaba, çağrılmayanlar daha mı az değerliler? Onların okurları yok mu?
Acaba, ekrana aynı isimler çıkınca olağanüstü bir izleyiciye mi ulaşılıyor?
Acaba, izleyici, tepkisini/düşüncesini bir şekilde kuruma iletmeyip, uyarmıyor başka kanala mı geçiyor?
Acaba, köşelerinde yazılanlar ekranda tekrar edilince daha mı mutlu olunuyor?
Acaba, çağrılmayanlar tartışmayı mı bilmiyorlar?
Acaba, çağrılanları ekran daha mı güzel gösteriyor?

Sayın A.B.Okan yazısının sonunu; “Bu memlekette binlerce gerçekten değerli edebiyatçı, şair, ressam, müzisyen ekran yüzü göremezken, bu şarlatanların yıldızlarını parlattığınızın farkında değil misiniz?.. Yeter artık ama…” diye bitirmiş…

http://www.gazeteciler.com/analiz/bugun-yasiyorsam-eger-60264h.html

Beraber düşünebilir miyiz, doğrular üzerinden 2013’ü programlayabilir miyiz?…

Not: yarışma günü öğle üzeri, Karadeniz türkülerini bize sevdiren, değerli sanatçı Kamil Sönmez’in cenazesindeydik. Sevenleri Şakirin Camisini doldurmuştu. Sn. Kemal Kılıçdaroğlu, Sn. Ertuğrul Günay, Sn. Egemen Bağış, Sn. Kadir İnanır, Sn. Mustafa Kara ve çok sayıda sanatçı dostları son görevlerini yapmak üzere ordaydılar. Çok sayıda Tv ekibi vardı. Merhum sanatçımıza Allah’tan rahmet, yakınlarına sabır diliyoruz.(1)
______________________________
(1) http://www.internethaber.com/radyo-alaturka-ses-yarismasindan,-yeni-insanlar-yetistirmeye…-13751y.htm




Hoşgeldiniz