Türk Beşleri’nin Eserlerinin ‘Kaliteli’ Seslendirilmesine İhtiyacı Var…


Toplam Okunma: 9429 | En Son Okunma: 02.12.2024 - 18:07
Kategori: Cevabi Yazılar, Değerlerimiz

Haber Türk Televizyonunda (25 Aralık 2010) Fatih Altaylı ile Murat Bardakçı ve ekibinin Cumhuriyet müzik tarihimizde “Türk Beşleri” olarak tanımlanan bestecilerimize (A. Adnan Saygun, Ulvi Cemal Erkin, C. Reşit Rey , H. Ferit Alnar , N. Kazım Akses) hakaret tarzında “Türk Leşleri” tabirini kullanması/birbirlerine destek çıkması gerek bizde, gerekse klasik Batı müziği camiasında tepkilere neden oldu. Kınandı. Kınıyoruz... İcraat ile laf kalabalığı arasında gidip gelmeler artık ister entelektüel, ister Murat Bardakçı gibi şahsi ve de hırs dolu olsun; az gelişmişliğin yansımalarının açık örnekleri olarak kültür aynamızda kendini daha da net bir şekilde gösteriyor. Bu netleşme gelecek günlerde neler gösterir(*) bilinmez!.. Kimilerinde yıllardır bir “kendi kendini tatmindir” gidiyor. Oralarda “ayinesi iştir vs.” deyimi hala bilinmezlikten geliniyor. Oysa kimileri aktif olarak “Türk Beşleri”nin anılarını eserlerini yaşatmak için etkinlikler düzenledi/düzenliyor. Türk Beşleri’nin eserlerini yeni bir müzikal bakış ile yorumlamalara, hatta Türkiye dışındaki müzisyenler/solistler tarafından seslendirilmelerine ihtiyaç var… Bir 100. yıldan bir bildirge(**)…

7 Eylül 2007 günü; Çağdaş Türk Müziği’nde önemli yere sahip olan ve 8 Ocak 1991’de aramızdan ayrılan Ahmed Adnan Saygun’un 100.doğum günüdür.

Besteciliğinin yanında, eğitimci, orkestra şefi, bilim ve düşün insanı olarak çalışıp, hem ulusal, hem de uluslararası alanda eserler vermiş Saygun’un değeri; bugün daha iyi anlaşılmıştır.

Günümüz kolaycılığı içinde belli bir kesimin tanıdığı Saygun ve eserleri; yazıktır ki ülkemizden çok yurtdışında bilinmektedir.
Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün çağdaşlaşma hareketini, müzik alanında araştıran, anlayan ve en doğru temellere oturtup bu yönde çalışmalar yaparak eserler üreten Ahmed Adnan Saygun; fikirleri ve eserleri ile birlikte enine boyuna incelenmelidir.

Yaşamından dersler çıkarılmalıdır. Yeni bin yılda; ülkemizdeki müzik kültürünün oluşturulmasında ve yapılandırılmasında bu inceleme ve derslerden faydalanılmalıdır.

Son dönemde müzik alanında telaffuzuna tenezzül edilmeyen ikilik ve ayrımcılık zihniyetinin yeniden hortlamaması, geleceğe dair verilecek eserlerle halkımızın müzik beğenisi, düşünsel ve kültürel yapısını doğru yönlendirecek yararlı müziğin oluşturulması için Saygun’un söyledikleri esas teşkil etmelidir.

Saygun’un dediklerini anlıyor ve aktarıyoruz:

Müzik eserle var olur, lafla olmaz. İyi, kötü, konuşmakla ortaya çıkmaz, bunu eser kendi gösterir. Sanat eserle olur, sözle değil. Söz; dedikodudan başka bir şey değildir.”

“Çalışma tarzımız ve felsefemiz farklıdır. Hayat durmaz, değişerek sürer, geleneğe bağlı bile olsa yenilikler de önlenemez. Eski geleneksel yöntemi reddetmiyoruz, ama batılı sanat akımlarına göre çalışan sanatçılarımız da var. Herkesin yolu ayrı. Bize karşı olanların de kendi eserlerini vermeleri gerek. Gelişme lafla değil çalışmayla gerçekleşir ancak. Oysa biz bu son derece gereksiz tartışmalarla yalnızca zaman kaybediyoruz. Atatürk’ün uzun seneler bekleyemeyeceğimizi, geri kaldığımız alanlardaki işlerimizi bir an evvel yoluna koymamız gerektiğini söylemesine karşın, bizim hâlâ ağır adımlarla yürüyor olmamız son derece üzüyor. Buna en büyük etkense görüş ayrılıklarının yarattığı ikilik. Herkes kendi seçtiği yolu izlerken diğerini engellemeye çalışmak ancak bilinçsizliktir. Oysa işini iyi yapan herkese saygı duymalı. Bugün uygulanan bilinçsiz sanat politikası sayesinde değeri şüpheli, eser denen şeyler anlayış kargaşasına yol açıyor. Buna karşılık gerçekten bu işin eğitimini görmüş, Batı ayarında çalışmalar yapan sanatçılarımızı toplumun büyük kesimi tanımıyor.

Atatürk’ün Cumhuriyet’le birlikte başlattığı hamle sonucu değerli kompozitörler yetişti. (…) O zamandan beri yaratılan eserlerin çoğu henüz ortaya çıkarılmadı. Oysa bu alanda oldukça yüklü bir hazineye sahibiz. Bu hazinenin ortaya çıkarılması orkestralarımızın, solistlerimizin, opera ve bale dalındaki sanatçılarımızın çalışmalarına bağlıdır. Bu konuda sanatçılarımızın ve Kültür Bakanlığı’nın duyarlı olup ilgi göstermeleri gerekiyor. Üstelik bu hazine gittikçe de büyüyor. (…) Birçok genç sanatçımız sürekli bir çalışma içindeler. Fakat son zamanlarda bir durgunluk yaşanıyor ki; bunun aşılması sanatçılarımızla birlikte bu çalışmaların halka ulaşmasını sağlayacak birimlerin de yardımlarıyla gerçekleşebilir ancak.

Çok üzüldüğüm noktalardan biri de kültür ve sanat politikasındaki bozukluğun, sanatımızda durgunluğa ve hatta gerilemeye neden olmasıdır. Sanatımızın tanınması ve yayılması için tanıtım, dağıtım sistemleri çok yetersiz, zaten dünyaya yeterince açılamayan bu işlerimiz yurt içinde de pek tatminkar görünmüyor. Bu konuda daha çok kişisel çabalarla bir yerlere gelinmeye uğraşılıyor. Teşkilat Kültür Bakanlığı’na bağlı ve Bakanlık da bu konuda pek hareketsiz. Örneğin kompozitör yetişmesi konusu: Bu iş zordur zor olmasına, ama inanıyorum ki üstüne düşülse pek değerli kompozitörler yetişebilir, böyle insanlarımız vardır bizim. Oysa bu konuda hiç teşvik yok. Eğitim sistemimizde bu konuda hiç teşvik yok, yer verilmiyor. Çağdaş anlamda eğitim ilkokuldan başlar. Çocukların bu konuya ilgisini çekmek ve özendirmek için çalışmalar yapılmalıdır. Bu, küçük yaşlardan başlayarak yapılacak bir iştir, bilinçlenme böyle başlar. Ayrıca gençleri de bu konuda eğitilmeli, yönlendirmelidir. Gençlere yönelik düzenlenecek dinletiler, anahtarlar buna yardımcı olacaktır örneğin. Dinleterek müziğimizi tanımları sağlanmalı, onlara yol göstermelidir. Konuya ilgi duyan gençler için etkin olabilecekleri korolar kurulmalıdır.

Üniversite gençliği toplumsal değişimi bilinçle değerlendirip sanatın hallice yolda gelişmesi için katkıda bulunma yollarını aramalıdır. Onlar hazır olur, kabullenir ve bu yönde çalışırlarsa toplumu da yönlendirebilirler. Devlet politikası da çoğunluğun istekleri doğrultusunda olur. Bugün bu konudaki görevlilerin kendileri de yeterince kültürlü ve bilgi sahibi değiller. Durum böyle olunca olayı kendi duygularına göre yönlendiriyorlar. Gelişmemiş, basit duygulara yönelik akımlar pek fazla çaba gerektirmeden kolayca benimseniyor. Oysa gerçek anlamda değerleri eserleri anlayıp sevmek için duygulara seslendiğinden benimsenmesi de bu duyguların düzeyiyle bağlantılıdır. İşte bu yüzden çağdaş müziğimizin benimsenip sevilmesi ve yaygınlaşması ancak toplumun eğitilmesiyle gerçekleşebilecektir. Fakat bu konuda ne, nasıl yapılmalı? sorusunun cevabı bilinmiyor.

Bizdeki Tanzimat’tan önce başlayan, Sultan Mahmud’dan beri süregelen ve de Atatürk’ün hızlandırdığı değişim ve gelişim sonraki zamanlarda da büyüyerek süreceğine durdu. Elle tutulur çalışmalar yapılmaz oldu. Eski halkevleri kapandı. Bu konuda yeni çalışmalar başlatılması bir yana, varolanlar da bozuldu. Tüm bunlar konunun öneminin kavranmamasından ileri geliyor. Oysa kalkınma yalnızca ekonomiyle ölçülmez. Zengin olmak çağdaş olmak demek değildir. Elbette bu işlerin yapılması için sağlam bir ekonomi de önemlidir. Ama her zengin toplumun da çağdaş olduğunu söyleyemeyiz. Bu kural genelden kişisele değişmeden geçerlidir. Yalnızca parasal açıdan zenginleşmek yetmez, asıl toplumun kültürü arttıkça iyiye gidiyoruz demektir.”

Ahmed Adnan Saygun 1991 yılında ölümünden az zaman önce yukarıdaki tespit ve fikirlerini aktardı. İfadesiyle; kendi alanında çağdaş sanatımızın yerleşmesi için severek çalıştı. Özellikle gençler için yazdığı Atatürk ve Anadolu Destanı onlara yol gösterebilmesini istedi. Sanatımızın dünyada tanınması için hiç durmadan, elinden geldiğince çalıştı. Bunda başarılı oldu. Her zaman karşılık beklemeden çalıştı. Eserlerinin bir bölümü hâlâ ortaya çıkmadı. Sağlığı elverdiğince, gücü tükenene kadar severek çalışacağını söyledi. Sözünü tuttu! 16 yıl önce “Günün birinde Çağdaş Türk Müziği’ne gönül veren birilerine örnek olabilirsem, yararım dokunursa yalnızca bunu bilmek bana yetecektir” demişti. Hepimize örnek oldu.

Kamuoyuna saygıyla duyururuz!
Ruhu şad olsun!

Bildirge Sahipleri:

Muammer Sun
Rengim Gökmen
Ersin Antep
Gülsin Onay
Kemal Küçük
Hasan Niyazi Tura
Mesut İktu
Ayhan Sarı
Server Acim
Selim Giray
Özkan Manav
Onur Özmen
Feza Tansuğ
Bora Bilgin
Atilla Çağdaş Değer
Çiğdem Aytepe
Ali Ergur
_________________________________
* İlk örneğini İdil Biret Topkapı Sarayı’nda yaşamıştı. Bkz: http://www.musikidergisi.net/?p=1098 , http://www.musikidergisi.net/?p=1145




Hoşgeldiniz